Cevaplar.Org

MAHMUD TOPTAÅž HOCAMIZDAN GÃœLDESTE-10

Çağdaş mücahitlerimiz “Lavrens veya Emanuel Karasu Yemen’den Viyana’ya kadar sahip olduğumuz haklarımızı elimizden nasıl aldı? diye araştırmalara koyuluyorlar. Bu araştırma tezini


Mahmud ToptaÅŸ

.

2020-06-15 08:09:18

* Çağdaş mücahitlerimiz "Lavrens veya Emanuel Karasu Yemen'den Viyana'ya kadar sahip olduğumuz haklarımızı elimizden nasıl aldı? diye araştırmalara koyuluyorlar. Bu araştırma tezini verenler de çağdaş Lavrenslardır. Adı Lavrens değil. Kıyafeti de çağdaş kıyafet.

"Efendim, geçmişte oynanan oyunları bilmezsek oyuna geliriz" diyenlere derim ki, bizdeki şekilcilik devam ettiği sürece biz oyuna geleceğiz demektir.

Biz çağdaş Lavrensları da adı kâfir ve o tarihi kıyafetleriyle bekliyoruz. Hâlbuki "adı Osmanlı, ruhu Yunanlı" nice insanlar var ki "Kur'an'a inanırım" der, parlamentoda, camide veya tekkede kalır, ama insanların Kur'an ve sünnete giden yolunu keser.

Biz, kendi çağımızdan sorumluyuz. Elli sene sonra gelen nesilde çağımızdaki hainleri araştıracak ve bizi 'gözleri ne kadar da kapalıymış, bu kadar açık küfrünü icra edenleri tanıyıp, haklarından gelmemiş' diyerek anacaklardır. O takdirde herkes, kendi bulunduğu mahalledeki, dairedeki, fakültedeki, kışladaki, din düşmanı, haksız, zalim kişilerle ilgilensinler, geçmiş kâfirlere küfrederek, enerjilerini tüketmesinler.

* Sevdiğim bir dostum Buhara, Semerkant ve Taşkent'in nasıl elden çıktığını anlatan bir kitap hediye ettiğinde "bu kitabı okumam, bana Semerkand'ı, Buhara'yı, Taşkent'i nasıl elde ederiz" diye yazılmış bir kitap getirirsen, onu okurum" demiştim.

* Günümüzde her şeyin parayla olabileceğini, parasız hizmetin olmayacağını iddia ederek meydandan çekilip gidenlere, "Uhud dağı kadar değil bir kasa dolusu altınım olsa bütün köpekleri satın alırdım" diyenlere veya "görünmez adam olsaydım, gaybı bilseydim" diyerek kaybolup gidenlere cevaben "Deki: Ben size Allah'ın hazineleri yanımdadır, demiyorum. Gaybı da bilemem, size meleğim de demiyorum. Ben, bana vahyolunana Kur'an'dan başkasına uymam" buyruluyor (En'am; 50).

* Aybaşında maaş damarımı sıkar, bir vergi kontrolüyle işimi bitirir, doktora tezimi kabul etmez, profesörlüğümüzü onaylamaz, terfi ettirmez endişesiyle insanlar iğdiş oluyorlar.

* Kimliğini grup içinde eritmiş, koyun sürüsünün suya gidişi etrafına bakınmadan öndekinin ayak izini takip ederek yürümeyi adet edinmiş bir üniversite öğrencisi bana gelerek durumunu şöyle anlatmıştı: "Üniversiteye geldim. Bir grupla tanıştım. Onların bütün programlarına katıldım. Biz düşünmüyorduk. Bizim adımıza düşünenler vardı. Bizim görevimiz toplantılara katılmak, verilen emirleri tutmaktı. Bu durum hoşuma gidiyordu. Hizmet ettiğime inanıyor ve huzur buluyordum. Yaz tatilinde memleketime gittim. Orada rahat edemedim. Annem, babam, çocukluk arkadaşlarımla uyuşamadım. Müşterek konuşacak konumuz yoktu. Bir hafta durdum ve İstanbul'a geldim ve grubumuzun yaz programına katıldım."

İğdişleştirilmiş bir toplumun dış görüntüsü güçlü ve güzeldir ama içlerinden bir tek teke çıkmaz.

*Streslerine gidermek, sinirlerini yatıştırmak için ilaca verdiğin paradan daha faydalıdır, yetim ve fakire yapılan yardım. Kalbinin katılığından şikâyet eden sahabeye efendimiz, "yetimin başını okşa, fakirin karnını doyur" buyurmuştur

* Çocuklarımızın iyi bir mücahid olması için küçük yaşlardan itibaren hak ve halk sevgisi verilmeli, bunları içeren sehl-i mümteni türünden şiirler verilmeli, basit edebi hikemi hikâyeler anlatılmalı ve yanlış konuştuğu kelimeler mutlaka düzeltilmeli. Kusurlu insanlarla iç içe yaşadığından, gönül ufuklarında örnek insan olarak peygamberler verilmeli ve onların çile dolu yollardan mutlu bir hedefe vardıkları anlatılmalı.

* Bir kişi ne yapar, denmez. Allah'ın resulü bir kişiydi. Medine'ye gönderilen öğretmen iki kişiydi. Roma'ya gönderilen de üç kişiydi. (bak Yasin suresi ikinci sahife)

* Bir kolej öğrencilerine sohbet için gittiğimde, kürsüye çıktım. İlk sözüm; "Dikkatle dinleyin. Çok zor bir soru soracağım. Kim bilirse parmak kaldırsın" oldu ve arkasından; "söyleyin bana Allah kaç? dedim. Öğrencilerde gülüşmeler.. "Ne gülersiniz? Bu soruyu Amerika cumhurbaşkanına veya Vatikan papazına sorsak "üç" der. Rus devlet başkanına sorsak "hiç" der" dedim. 

* Mü'min insan, bu dünyada ayağına bir taş takılsa, attan veya yüksek bir yerden düşse, "acaba kime bir haksızlık yaptım ki, yaptığım o kötülük ayağıma takıldı?" diye düşünür. Eğer kimsenin gönlünü kırmamışsa, günahlarının dökülmesine sebep olur diye inanır. Mü'min olmak ne güzel şey.

*Yahudilerin nefsi bencillik ederek Hz. İsa aleyhisselama ve İncil'e iman etmeye eğilmedi, put gibi dikildi, kâfir oldu. Hıristiyanların nefsi yine bencillik ederek Hz. Muhammed aleyhisselama ve Kur'an'a iman etmeye eğilmedi, put gibi dikildi ve o da kâfir oldu. Günümüzde bir kısım İslamcı yazar ve çizerlerimiz onlara: "Siz doğru yoldasınız. Siz de cennete gideceksiniz" diyorlar. Onlar da kendilerini bildiklerinden, bu sözlere hiç iltifat etmiyorlar..

*1928 yılında Amerika'nın Boston kentinde "Bizansı Yeniden Canlandırma Enstitüsü" kurulur. İlk iş olarak İstanbul'daki Ayasofya camiinin tamirini yapmak isterler. Wittemore başkanlığında bir heyet Ankara'ya gelir. Bütün masrafları çekerek Ayasofya'yı tamir etmek istediklerini bildirirler. Ankara'daki yetkililer masraf yapmadan tamir edileceğinden, kabul ederler. 1932 yılında başlayan ta'mir, 1934 yılına kadar devam eder. Bu arada yapılan ikili görüşmelerle Ayasofya'yı müzeye çevirmeye karar aldırırlar. (Bak. Prof. Semavi Eyice, Ayasofya s.20-21, Yapı ve Kredi Yayınları, İst. 1986)

* İmansızlık, sigara dumanı, asit, ateş gibi de değildir. Daha pis, zehirli, yakıcı, yok edicidir.

Onun için inkârcılardan uzak durunuz. Onlara İslam'ı götürmek görevimiz. Denizde boğulmak üzere olana cankurtaran simidi ve ipi atar gibi yaklaşınız.

Onlardan uzak durmayan, onlara yakın olacağım diye onların ateist dilini öğrenen insanlarımız televizyon ve gazetelerden "On beş sene önce söylediğim ve yazdıklarımdan vazgeçtim" diyerek yaltaklanarak yal peşine düştüler.

* Tarihi şahsiyetler hakkında araştırma yaparken, onun hakkında konuşanların dedikodusunu nakletmek yerine, o şahsın kendi eserini okuyup değerlendirmeyi esas alırım..

*Günümüzde pek çok Siyerü'n Nebi, İslâm Tarihi yazılmıştır. Herkes kendi gönlüne yansıyanı nakleder. Onun için Peygamberimizin hayatı hakkında bir kitap okuyup da, siyer kesinlikle budur, başkası değildir diyemeyiz. Yazar, kendi gönlüne yansıyanı nakletmiştir.

* Türkiye'de İslâmiyet, şartlara uygun değildi, birçok ihtiyacı karşılamaz olmuştu. Onun için İslâm hukukuna son verildi."gibi iddialarla karşılaşıyoruz. Birisine "İslâm'ın cevap veremediği bir tek yeri söyle. Ben senden iki tane değil bir tane istiyorum. Yer hukuku, uzay hukuku nereden istersen söyle" dedim. Bir şey söylemedi tabii, aklına bir şey gelmiyordu. Çünkü ona o tür bir söz ezberletilmişti. Karşılığında ne söyleyeceğini bilmediğinden, saat gibi kurgusu bittiğinden, ne söyleyeceğini bilemedi.

* Bugün toplumda zenginlerin ayağına hep para almak için varıyoruz. Hiç İslâm'ı anlatmak için varmadık ve para veren zenginlere karşı boynumuz büküktür. İnsanların cebine elinizi uzatacak olursanız, hiçbir zaman dilinizi uzatamazsınız. İslâmî hizmet verenler halkın eline bakmamalıdırlar.

* Onun için Rabbimin koyduğu kurallar içerisinde para kazanılacak ve yine onun koyduğu İlahi kanunlar içerisinde insanlar, hayvanlar v.s. için harcanacak. İnsanların cebindekine İslâm'a hizmet ediyorum diye göz dikilmeyecek, "Ben hizmet ediyorum, sen de bana bak" denilmeyecek. Halka ihtiyacını arz etmeyeni, Hak zengin eder. Dilenci, zengin oluyor ama yine de huyundan vazgeçmiyor. Gönül fukarası olmuş çünkü.

* İnsanın en büyük düşmanı içindeki korkularıdır. Kişinin içindeki korku, Atom bombasından daha kötüdür. Atom bir kerede patlar gider. Ya korku? Ne patlar, ne öldürür. Sen neredeysen, o da oradadır.

* Kur'an-ı Kerim'de Peygamberlerin hayatı anlatılırken, hep neticede galip gelen Peygamberlerdir. Günümüzde bizim sağ basında anlatılanlarda ise, hep Müslümanlar mağluptur. Ne hikmetse, mağlup olanlar anlatılıyor. Ağıtçı kadınlar gibi. Birisi öldüğünde, bu ağıtçı kadınları çağırıyorlar, parayla ağlattırıyorlar. Bizim basınımız da aynı bunun gibi, ağıtçıdır.

* Arkadaşın birisi benden, Arapçadan çevrilmiş "Mezbaha" isimli bir kitabı yayınlamamı istedi. Ben de okudum, "yayınlayamam" dedim. Çünkü Kur'an-ı Kerim'de, Müslümanların devamlı galibiyetlerinden bahsedilmiştir. O ise İhvan-ı Müsliminin nasıl doğrandığını anlatıyor. Ben de "yayınlamam" dedim.

*Bazı Müslümanları on gün hapse atıyorlar da, oradan çıkınca aylarca anlatıyor. Ama genç kardeşlerimizi de korkutuyor. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "Bela ve musibetleri anlatmayınız" buyuruyor. Öyle ki "Ehli olmayana hastalıklarınızı bile anlatmayın" diye buyrulmuştur.

* Benim prensibimdir, eğer bir yere gidip gelmişsen, oradaki Müslüman kardeşlerimin faaliyetlerini duymuşsam, onu anlatırım. Konya'ya gittiğimde, benim daha önce namaz kıldırdığım caminin imamı, öylesine bir gayret göstermiş ki, mahallede namaz kılmadık kimse kalmamış. Bunu nasıl yaptığını sordum; "Hocam, her zaman ezan okuduktan sonra, bütün evleri kapı kapı dolaşıp çaldım" dedi. Adamın birisi bir gün, tabanca çekmiş, "Yeter, yetti artık; bir defa daha benim kapımı çalarsan, öldürürüm." demiş. İmam; "Yukarıya doğru gidiyorum, ben dönene kadar sen giyin" diyor ve tekrar dönüyor. Kapıyı tekrar çalıyor. Adam giyiniyor, geliyor. O da bunu, bu şekilde başarmış. Meselâ, bu başarılı adam anlatılması gerekir.

* Bir de kötü şeyler anlatılmayacak. Bunlar bilinmesin mi? Hayır herkesin bilmemesi gerekir. Hani bir Genel Kurmay Başkanı Amerika'nın, Rusya'nın elinde ne kadar silah var, bunu bilmelidir. Fakat bunu halk bilmemelidir. Halk bunu bilecek olursa moralmen yıkılır. O yüzden yetkili kişiler bazı şeyleri bilir.

* Günümüzde, "filan kafir, filan mason, filan......" diyerek ortada adam gibi adam bırakmıyorlar. Kim kaldı geriye? Bir siz, bir de biz. Burada kime yardım ediyoruz? Peygamberimiz (s.a.v.) kimseyi söylemiyor. Bunun faydası, kâfirler bakıyor, Müslümanların sayısı kalabalık, bilmiyorlar ki içlerinde münafıklar var, bunun için de kâfirler korkuyorlar. Müslümanların da morali bozulmuyor, içimizde hain var diye. Ama Efendimiz bunların hıyanet edebileceğini de hesaba katarak tedbirini alıyor. Vefatına yakın Huzeyfe'ye münafıkların isimlerini bildiriyor. Hz. Ebu Bekir de tayinlerde ona danışıyor. Onun olur demesinden sonra tayin yapıyor. Olmaz derse olmuyor.

*Geçenlerde bir kitap çıktı, Yahudilik ve Masonluk diye. O da, milletin yediden yetmişe bildiği Plevne kahramanı Osman Paşayı mason yaptı, delili de Nokta Dergisi.

Burada milletin hatırına gelecek olan şu: "Demek ki Masonluk kötü bir şey değil. Kötü olsa idi Osman Paşa girmezdi." Veya "demek ki, adamlar o kadar güçlü ki, Osmanlı paşasını bile elde ediyorlar. Benim yapabileceğim bir şey yok, itaat etmek düşer." Bu iki fikirden birini verirler adama..

* Ashabı anlatırken günümüzden birini de örnek vererek anlatmak lazımdır. Geçmiş olaylarla günümüz olayları arasında mutlaka bağlantı kurmak, böylece anlatmak gerekir.

* Türkiye'de görürsünüz; liderlerle kaim olan hareketler, liderlerin ölmesi veya hıyaneti ile sona ermiştir. Yani şu 10 sene içerisinde, 15 sene içerisinde Müslümanların safında bazı hareketler parlamış ve sönmüştür. Adamın ölmesiyle söner bazısı. Bazen de adam büyük bir rakam elde ettikten sonra "kandırdım sizi" deyiveriyor alt taraftaki insanlara. Kendi lüks hayatına devam ediyor. Böyle insanlara bağlanmak hüsrandır, Rabbime bağlanmak kurtuluştur.

*Prof. Muhammet Hamidullah Bey Konya'da bir konferans da, Fransa'da her gün üç dört kişinin Müslüman olduğunu haber verdi. Dinleyicilerden biri kalktı sordu: "Efendim, en çok Müslüman olmalarına sebep nelerdir?" dedi. Dedi ki: "Söylesem gülersiniz. Siz zannediyorsunuz ki çok ilmi mübahaseler, konular, çekişmeler neticesinde adamı ikna etmişiz ve adam Müslüman olmuş. Hayır, hiç öyle değil. Adam, bir müslümanın hayatına bakmış onunla Müslüman olmuş" diyor..

*Burada dikkat edilmesi gereken bir husus vardır; İnsanları gördüğümüzde, hemen bir adamın dış görünüşüne göre davranmamalıyız. Peygamber Efendimiz Taiflilere: "Sizin kadınlarınız niye açık?" demiyor. Onları İslâm'a davet ediyor. İnsanların yanına varırken öncelik sırasına göre hareket etmemiz gerekiyor.

* Müsteşriklerin biri yazmış: "Yeni bir atılım yapacaklar, dikkat edin."diye. Mehdi gelecek, o yapacak. Tamam, gelecek, yapacak ama ne zaman? 10-20-100 sene.. Onun için herkes kendisine mecazi manada Mehdi kabul edecek ve elinden geleni yapacak.

* Bir yerlerde görev yapıyorsunuz. Gideceğiniz yerde Müslüman gruplar vardır. Hepsi Müslüman'dır ama birinin tarafında yer almayacaksınız, resmiyette. Ama gönlünüz bir tarafı tutabilir. Allahu Teâlâ gönülden adaleti, onu istemiyor. Dış görünüşte adaleti göstereceksiniz.

* İnsan için en tehlikeli şey: Açlık ve korkudur. Onun için 'Allah açlıkla terbiye etmesin' diye dua etmeliyiz.

* Ben çocuğumu kayda götürdüm, müdüre: "Ben iyi öğretmen istemiyorum, hangi öğretmen çocuğu canı gibi seviyorsa ona verin" dedim. "Hocam" dedi. "Zaten öyle öğretmen iyi öğretiyor."

-devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Sakın sizi dünya hayatı aldatmasın.

Fâtır, 5

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Üç defa kapıyı çalın. İzin verilirse girin; aksi halde dönün."

Riyazü's Salihin, 2/874

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Camii Tekrar İbadete Açıldı(15 Nisan 1772) *Şeyhülislam İbn-i Kemal'in Vefatı(16 Nisan 1534) *Einstein'in Ölümü(18 Nisan 1955) *93 Harbi Başladı(19 Nisan 1877) *Miladi Takvime Göre Efendimiz'in(s.a.v) Doğumu(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI