Cevaplar.Org

BÜYÜK GÜNAHLAR-3

39. KEBİRE: Günahlara daldığı halde, Allah’ın rahmetine güvenerek onun cezalandırmasından emin olmak


Muhammed Emin Er

.

2020-06-08 08:10:15

39. KEBİRE: Günahlara daldığı halde, Allah'ın rahmetine güvenerek onun cezalandırmasından emin olmak. Allah Teâlâ:

أَفَأَمِنُواْ مَكْرَ اللّهِ فَلاَ يَأْمَنُ مَكْرَ اللّهِ إِلاَّ الْقَوْمُ الْخَاسِرُونَ

"Allah'ın cezalandırmasından ziyân edenlerden başkası emin olmaz." (A'râf Sûresi, 99) buyurmuştur. Peygamber Efendimiz (s.a.v) ise: Allah'ın bir kula bol ihsân ettiğini, kulun da günaha devam ettiğini görürseniz, bunun istidrac (gazabdan dolayı verilmiş) olduğunu bilin, buyurmuş, sonra da:

فَلَمَّا نَسُواْ مَا ذُكِّرُواْ بِهِ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ أَبْوَابَ كُلِّ شَيْءٍ حَتَّى إِذَا فَرِحُواْ بِمَا أُوتُواْ أَخَذْنَاهُم بَغْتَةً فَإِذَا هُم مُّبْلِسُونَ

"Onlar kendilerine hatırlatılanları unutunca, onlara her şeyin kapılarını açtık; nihâyet kendilerine verilenlerle neşelenince, onları ansızın yakaladık. Bir de bakmışsın ki onlar, ümitlerini kesmişlerdir." (En'âm Sûresi, 44) âyetini okumuştur.

Rivâyetlerde şöyle bir bilgi yer alır: İblis o tuzağa düşünce Cebrâil ile Mikâil ağladılar. Allah Teâlâ onlara: Niçin ağlıyorsunuz? dedi. Onlar da: Rabbımız, senin cezandan emin değiliz, dediler. Allah Teâlâ da: Böyle olun, imtihanımın sonucundan emin olmayın, dedi.

İşte bunun içindir ki Peygamber (s.a.v): "Ey kalpleri evirip çeviren Allahım, kalbimi dininin üzerinde sâbit eyle," diye çok duâ ederdi. Ya Resûlallah, korkuyor musun? dediler. O da: Kalpler Allah'ın iki parmağı arasındadır; onları istediği gibi evirir, çevirir, dedi.

Kur'ân-ı Kerim'de de:

وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ

"Bilin ki Allah, kişi ile kalbinin arasına girer," (Enfâl Sûresi, 24) buyurulmuştur; yani kişi ile aklının arasına girer de ne yaptığını bilmez. Meşhur âlim Mücâhid demiştir ki: İblis kıssasını, Bel'am b. Baûra, Âbid Bırsîs, İbn Sakka örneklerini ve diğerlerini düşün; bunlar imanlarından nasıl sıyrılmışlar? O yüzden şeytanın hilesinden Allah'a sığınırız. Âlimler şöyle demişlerdir: Sonuç belirsiz olduğuna göre imanınla, namazınla ve diğer ibâdetlerinle gururlanma; zira bunlar, sırf Allah'ın lütfudur; bazen insandan çekilip alınır. İnsan pişmanlık çukuruna düşer. Pişmanlık da fayda vermez.

رَبَّنَا لاَ تُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ إِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِن لَّدُنكَ رَحْمَةً إِنَّكَ أَنتَ الْوَهَّابُ

"Rabbimiz, bize hidâyet ettikten sonra kalplerimizi kaydırma. Bize katından rahmet ikrâm et. Sen çok çok ikrâm edensin." (Âl-i İmrân Sûresi, 8).

40. KEBİRE: Allah Teâlâ'nın rahmetinden ümit kesmek.

 Allah Teâlâ:

إِنَّهُ لاَ يَيْأَسُ مِن رَّوْحِ اللّهِ إِلاَّ الْقَوْمُ الْكَافِرُونَ

"Şu bir gerçektir ki, Allah'ın rahmetinden ancak kâfirler ümit keserler." (Yusuf Sûresi, 87) demiştir.

41. KEBİRE: Allah Teâlâ'nın rahmetinden karamsarlığa düşmek.

Allah Teâlâ:

وَمَن يَقْنَطُ مِن رَّحْمَةِ رَبِّهِ إِلاَّ الضَّآلُّونَ

"Sapıklardan başka kim Allah'ın rahmetinden karamsarlığa düşer?" demiştir. (Hicr Sûresi, 56).

42. KEBİRE: Allah Teâlâ'ya karşı sû-i zanda bulunmak.

 Peygamber (s.a.v), "Büyük günahların en büyüğü Allah'a karşı sû-i zanda bulunmak, kötü düşünmektir," demiştir. Bu hadisi, İbn Mâce, Tefsir bölümünde rivâyet etmiştir. Ümitsizlik, karamsarlık ve sû-i zan arasında şu farklar vardır: Büyük günahlardan sayılan ümitsizlik, her türlü rahmetten ümit kesmektir. Karamsarlık ise, samimi olarak çalıştığı halde asla rahmete nâil olamayacağına inanmaktır. Sû-i zan da, ne kadar çalışırsa çalışsın, Allah Teâlâ'nın ona kâfirler gibi şiddetli azab edeceğine inanmaktır. Bu üç özellik, bu kayıt ve şartlarla birlikte bulunursa büyük günahlardandır.

43. KEBİRE: Dünyalık için ilim öğrenmek.

Hz. Peygamber (s.a.v): "Kim Allah rızası ile ilgili bir ilmi dünya metâını elde etmek için öğrenirse, kıyâmet gününde cennetin kokusunu bile duyamaz," demiştir. Hadisi Ebû Dâvûd ile İbn Mâce rivâyet etmişlerdir. Bu hadis, Buhârî ile Müslim'in şartlarına uygundur.

44. KEBİRE: İlmini saklamak.

 Allah Teâlâ:

إِنَّ الَّذِينَ يَكْتُمُونَ مَا أَنزَلْنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالْهُدَى مِن بَعْدِ مَا بَيَّنَّاهُ لِلنَّاسِ فِي الْكِتَابِ أُولَـئِكَ يَلعَنُهُمُ اللّهُ وَيَلْعَنُهُمُ اللَّاعِنُونَ

"İndirdiğimiz açık delilleri ve hidâyeti, kitapta iyice açıkladıktan sonra gizleyenlere, işte onlara Allah da lânet eder, lânet ediciler de lânet eder," (Bakara Sûresi, 159) buyurmuştur.

Peygamber Efendimiz de (s.a.v), "Hikmeti layık olanlara vermemezlik etmeyin; sonra onlara haksızlık etmiş olursunuz; onu layık olmayanlara da vermeyin; sonra haksızlık etmiş olursunuz," buyurmuştur.

45. KEBİRE: İlmi ile amel etmemek.

 Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Kıyâmet gününde bir adam getirilir, cehennemin içine atılır; bağırsakları dışarı çıkar; değirmen çeviren eşek gibi döndürülür. Cehennem halkı başına toplanır: Ey falan, ne oluyor; sen bize iyiliği emreder, bizi kötülükten men etmez miydin? derler. O da: Evet, size iyiliği emrederdim; fakat kendim yapmazdım; sizi kötülükten men ederdim; fakat kendim yapardım, der." Hadisi Buhârî ile Müslim rivâyet etmişlerdir. Bir başka sahîh hadiste de şöyle buyurulmuştur "Benden sonra sizin için en çok korktuğum kimse, dilbaz (güzel konuşan, tatlı dilli) münâfıktır".

46. KEBİRE: Haksız yere kibirlenip gururlanarak ve bir zaruret olmaksızın ilim yahut Kur'ân bildiğini veyahut herhangi bir ibâdette bulunduğunu iddiâ etmek.

 Peygamber (s.a.v): "İslam dünyaya yayılır; nihâyet tâcirler denizlerde, atlılar Allah yolunda dolaşırlar. Sonra bir topluluk çıkar. Kur'ân okurlar: Bizden daha iyi kim okuyabilir? Bizden daha iyi kim bilebilir? Bizden daha iyi kim anlayabilir? derler, dedi. Sonra da ashâbına: Bunlarda hayır var mı? dedi. Onlar da: Allah ve Resûlü daha iyi bilirler, deyince şöyle buyurdu: Gerçi onlar sizdendir, siz de onlardansınız; ancak onlar cehennemin odunudur." dedi. Bu hadisi, Taberânî rivâyet etmiştir.

47. KEBİRE: Âlimlere saygı göstermeyip onları hafife almak.

Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Şu üç kimseyi ancak münâfık hafife alır: Saçını İslam yolunda ağartmış ihtiyarı, ilim sahibini ve adâletli önderi." Hadisi, Taberânî rivâyet etmiş, Tirmizî de hasen olduğunu söylemiştir. Bir hadislerinde de Peygamberimiz (s.a.v): "Büyüğümüze saygı göstermeyen, küçüğümüze merhamet etmeyen ve âlimlerimizi saymayan kimse bizden değildir," demiştir. Bu hadisi de İmam Ahmed rivâyet etmiştir.

48., 49. KEBİRE: Bilerek Allah veya Resûlullah hakkında yalan söylemek.

Allah Teâlâ:

وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ تَرَى الَّذِينَ كَذَبُواْ عَلَى اللَّهِ وُجُوهُهُم مُّسْوَدَّةٌ

"Kıyâmet gününde Allah'a karşı yalan söyleyenlerin yüzlerinin kara olduğunu görürsün." (Zümer Sûresi; 60) buyurmuştur. Resûlullah da (s.a.v): "Kim bana karşı bilerek yalan söylerse, cehennemdeki yerini hazırlasın," demiştir. Hadisi, Buhârî ve Müslim rivâyet etmiştir. Âlimlerden bazıları da, Allah'a ve Resûlullah'a karşı yalan söylemenin küfür olduğunu, insanı dinden çıkardığını söylemişlerdir. Şunda şüphe yoktur ki, haramı helal saymak yahut helali haram saymak, Allah'a ve Resûlullah'a karşı yalan söylemek, katıksız küfürdür.

50. KEBİRE: Kötü bir çığır açmak.

Peygamber (s.a.v): "Kim İslam'da iyi bir çığır açarsa, ecri onundur. Kendisinden sonra onunla amel edenlerin ecri de onundur; şu kadar var ki onların ecirlerinden bir şey azalmaz. Kim de İslam'da kötü bir çığır açarsa, günahı onundur, kendisinden sonra onunla amel edenlerin günahı da onundur; şu kadar var ki onların günahlarından bir şey eksilmez". Hadisi, Müslim ve diğer kaynaklar rivâyet etmiştir.

51. KEBİRE: Sünneti terk edip cemaatten ayrılmak.

Hz. Peygamber (s.a.v): "Kim cemaatten bir karış ayrılırsa, İslam bağını boynundan atmış olur," buyurmuştur. Hadisi, İmam Ahmed ile Ebû Dâvûd rivâyet etmişlerdir. İbn Hacer'in açıklaması da şöyledir: Sünnetten maksad, İmam Ebûl-Hasen Eş'arî ile Ebû Mansur Mâturîdî'nin imamları oldukları Ehl-i sünnet vel-cemaattir. Bid'at de bu iki imamın mezhebine ters düşen fırkalarla onlara uyanlardır.

52. KEBİRE: Kadere inanmamak.

Allah Teâlâ:

إِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ

"Biz her şeyi kaderle yarattık" (Kamer Sûresi, 49) buyurmuştur. Peygamber (s.a.v) de: "Allah Teâlâ mahlûkâtı yaratmadan elli bin sene önce mahlûkâtın kaderlerini yazdı; o sırada Arş da suyun üzerinde idi" demiştir. Hadisi, Müslim rivâyet etmiştir. İmam Ahmed, Tirmizî, İbn Mâce ve diğerlerinin rivâyet ettiği bir başka hadiste de: "Bir kimse dört şeye iman etmedikçe mü'min olmaz; Allah'tan başka ilâh olmadığına ve benim Allah'ın hak Peygamberi olduğuma şâhitlik eder, ölüme iman eder, öldükten sonra dirilmeye iman eder ve kadere (hayrına da şerrine de) iman eder," denilmiştir.

Şunu bil ki Allah Teâlâ varlıkların mikdarlarını, durumlarını ve nasıl meydana geleceklerini daha onları yaratmadan önce takdir etmiş, sonra yazmıştır. Daha sonra da ilm-i ezelisine uygun olarak onları var etmiş ve edecektir. Semavat ve dünya alemlerinde ne varsa, hep onun ilmi, irade ve kudreti dâhilinde meydana gelir. İşte iman edilmesi farz olan kaderin manası budur. Gerçek durumu Allah Teâlâ bilir.

53. KEBİRE: Sözünde durmamak.

Allah Teâlâ:

إِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْؤُولاً

"Sözü yerine getirin; zira söz sorumluluk doğurur" (İsrâ Sûresi, 34) buyurmuştur. Bir başka âyette de:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَوْفُواْ بِالْعُقُودِ

"Ey iman edenler, sözlerinizi yerine getirin" (Mâide Sûresi, 1) demiştir. İbn Abbâs, burada sözden maksat, Allah'ın helal ve haram ettiği, farz kıldığı, hududunu çizdiği her şeydir, demiştir. Mücâhid ve diğer müfessirler de aynısını söylemişlerdir. Bunun manası şudur: Siz iman etmekle bütün akitleri, Allah'ın her türlü emir ve yasaklarına itaat etmeyi üstlendiniz. İşte bu akitleri yerine getiriniz. Buhârî ile Müslim'in rivâyet ettikleri bir hadiste de: "Kimde şu dört şey olursa, o katkısız münâfık olur, kimde de onlardan biri olursa, onu bırakmadığı sürece kendisinde münâfıklıktan bir parça bulunmuş olur: Konuştuğu zaman yalan söyler, kendisine emânet edildiği zaman hiyanet eder, söz verdiği zaman sözünde durmaz, düşmanlık ettiği zaman aşırı düşmanlık eder."

54., 55. KEBİRE: Fâsıklarla dostluk edip iyi kimselerden nefret etmek.

Peygamber (s.a.v), Hâkim'in rivâyet edip sahîh olduğunu söylediği bir hadiste şöyle demiştir: "Din, Allah için sevmek ve Allah için sevmemekten ibaret değil midir?" Bir başka sahîh hadiste de: "Kişi her ne kadar onların amelini işlemese de sevdikleriyle beraberdir," denmiştir. Bunun şöyle bir izâhı da vardır: Zira o, fâsıkları, fâsıklıklarından dolayı sevmiş, iyileri de iyiliklerinden ötürü sevmemiştir. Şu da açıktır ki fâsıkları sevmek, fâsıklığı işlemek gibi büyük günahtır, iyileri sevmemek de öyledir.

Şunu bil ki, birbirlerini sevenler hakkında sahîh ve hasen hadisler vardır. Onlardan iki tanesini zikredeceğiz: Birinci hadis şöyledir: "Allah'ın öyle kulları vardır ki, onlar peygamber değildirler; ama peygamberler ve şehidler onlara gıpta ederler. Sahabîler: Bunlar kimlerdir, belki biz de onları seviyoruz? dediler. Efendimiz (s.a.v) de: Akraba ve hısım olmadıkları halde birbirlerinin yüzünde Allah'ın nurunu görmüş, öylece birbirlerini sevmişlerdir. Yüzleri nur gibi parlaktır. Nurdan minberler üzerinde otururlar. İnsanlar korktukları zaman onlar korkmazlar, insanlar üzüldükleri zaman onlar üzülmezler, dedi. Sonra da: "Bilin ki, Allah'ın veli kullarına korku ve keder yoktur," âyetini okudu." Konuyla ilgili ikinci bir hadis de şöyledir: "Allah kıyâmet gününde yüzleri nurlu, inci minberler üzerinde oturan bir topluluk gönderecek; bunlar ne peygamber, ne de şehiddirler; insanlar bunlara gıpta edecekler. Bunun üzerine bir bedevi diz üstü çöktü; ya Resûlallah, bunların vasıflarını anlat da onları tanıyalım, dedi. O da: Çeşitli kabilelerden ve çeşitli ülkelerden oldukları halde Allah için birbirlerini severler, Allah'ı zikretmek için toplanırlar, Allah da onları zikreder, dedi."

56. KEBİRE: Allah'ın veli kullarına eziyet ve düşmanlık etmek.

Allah Teâlâ:

وَالَّذِينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَاناً وَإِثْماً مُّبِيناً

"Bir şey yapmadıkları halde mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara eziyet edenler, bir iftirâ ve açık bir günah yüklenmiş olurlar" (Ahzâb Sûresi; 58) buyurmuştur. Buhârî, Hz. Peygamber (s.a.v)'in, bir kudsî hadiste, Allah Teâlâ'dan şöyle naklettiğini rivâyet etmiştir: "Kim bir veli kulumu hor görürse, benimle açıkça savaşmış olur." Bir başka rivâyette de: "Kim bir veli kuluma düşmanlık ederse, ben ona savaş ilan ederim." buyurmuştur.

57. KEBİRE: Zamana sövmek.

Peygamber Efendimiz (s.a.v), Allah Teâlâ'nın şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "İnsanoğlu zamana (dehre) söver hâlbuki zaman (dehr) benim. Gece ve gündüz benim elimdedir." Bir rivâyette de: "Geceyi ve gündüzü ben döndürürüm; istersem onları durdururum," denmiştir. Hadisi, Buhârî ile Müslim rivâyet etmişlerdir. Beyhâkî'nin rivâyet ettiği hadis de şöyledir: "Zamana sövme! Allah Teâlâ: Zaman benim; geceyi ve gündüzü ben yenilerim; birinden sonra diğerini getiririm."

58. KEBİRE: Zararı büyük ve genel olan söz söylemek.

 Peygamber (s.a.v): "İnsan farkında olmadan bir söz söyler; o yüzden cehennemin doğu ile batı arasından daha derin olan bir çukuruna düşer," demiştir. Hadisi, Buhârî ile Müslim rivâyet etmişlerdir. Bunlar sünneti kınayan, yahut bid'ati getiren, hakkı iptal eden, kan akıtan, namusu helal sayan veya rezil eden, sıla-i rahmi önleyen, müslümanların arasına düşmanlık sokan, karı kocayı birbirinden ayıran ve benzeri sözlerdir.

59. KEBİRE: Allah'ın nimetine veya koca gibi takdir edilmesi vâcip olan birinin nimetine karşı nankörlük etmek.

Peygamber (s.a.v): "Allah kocasına muhtaç olan ve ona teşekkür etmeyen kadının yüzüne bakmaz" demiştir. Hadisi, Nesâî rivâyet etmiştir. Tirmizî'nin rivâyet ettiği bir hadiste de: "Kime bir şey ikrâm edilirse, imkân bulursa karşılığını versin; bulamazsa da onu övsün. Kim nimet vereni överse, ona teşekkür etmiş olur. Kim de nimetini saklarsa, ona karşı nankörlük etmiş sayılır," denmiştir.

60. KEBİRE: Adını işittiği zaman Hz. Peygamber'e (s.a.v) salavât getirmemek.

Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Minberin birinci basamağında Cebrâil bana göründü: Kim Ramazan'a erişir de kendisini bağışlatacak bir amel işlemezse, Allah'ın rahmetinden uzak olsun, dedi. Ben de, âmin, dedim. İkinci basamağa çıkınca; kimin yanında adın anılır da sana salavât getirmezse, yine uzak olsun, dedi. Ben de, âmin dedim. Üçüncü basamağa çıkınca: Kim anasının babasının yahut birisinin ihtiyarlığını görür de onlara hürmetinden dolayı cenneti kazanamazsa, o da uzak olsun, dedi. Ben de, âmin dedim." Hadisi, Hâkim rivâyet etmiş ve sahîh olduğunu söylemiştir.

Şunu bil ki, bu tutumun büyük günah olması, Şafiilerden ve Hanefilerden bir kısım ulema ile Hanbelilerden büyük bir grup âlimin dediği üzere, Rasûlullah'ın (s.a.v) adı anıldığı zaman salavat getirmenin farz olmasındandır. Bu da zikrettiğimiz hadislerden açıkça anlaşılmaktadır. Ancak âlimlerin büyük çoğunluğuna göre salavât getirmek farz değildir, sünnettir. Bu durumda salavâtı terketmenin büyük günah olması konusunda bir müşkille karşılarız; bu nedenle yukarıdaki hadislerin, adı anıldığı zaman Efendimize hürmet etmeyecek şekilde tavır takınanlar hakkında olduğu şeklinde yorumlamak gerekir, şeklinde tevil ederiz. Mesela bir kişinin Efendimizin adı anıldığı zaman haram oyun ve eğlence ile meşgul olup salavâtı terk etmesi gibi.

61. KEBİRE: Katı kalplilik.

 Öyle ki, zorda kalanlara dahi yemek yedirmeyecek tarzda kalbi katı olmak gibi.

Peygamber (s.a.v): "İyiliği ümmetimin merhametlilerinden bekleyin; onların himâyesinde yaşarsınız. Katı kalplilerden iyilik beklemeyin; zira onların üzerine lânet iner," demiştir. Hadisi, Hâkim rivâyet etmiştir.

62., 63. KEBİRE: Büyük günaha râzı olmak,

Her ne suretle olursa olsun, ona yardım etmek.

64. KEBİRE: Şer ve fuhuş işleri bırakmamak;

Öyle ki insanlar şerrinden çekinerek ondan korkarlar. Peygamber (s.a.v): "Kıyâmet gününde Allah katında en şerli insan, bâriz bir şekilde günahkârlığından dolayı insanların terk ettiği kimsedir," buyurmuştur. Hadisi, Buhârî ile Müslim, Hz. Aişe'den (r.a) rivâyet etmişlerdir. Tirmizî hadisi de şöyledir: "Haya imandandır, iman da cennettedir. Hayâsızlık zulümdür; zulüm de cehennemdedir."

65. KEBİRE: Dirhemleri ve dinarları kırmak,

Yani onlardan çok küçük parçalar koparmak. Allah Teâlâ:

وَكَانَ فِي الْمَدِينَةِ تِسْعَةُ رَهْطٍ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ

"O şehirde dokuz şahıs vardı; yeryüzünde bozgunculuk ederlerdi; düzeltmeğe gitmezlerdi." (Neml Sûresi; 48) buyurmuştur. Müfessirler, Zeyd b. Eslem'den âyette sözedilen kişilerin dirhemleri kırdıklarını, yani ondan parça kopararak kıymetini düşürdüklerini nakletmişlerdir.

66. KEBİRE: Kalpazanlık etmek,

Yani insanların fark ettikleri takdirde kabul etmeyecekleri hileli para basmak. Çünkü bu, halkın malını bâtıl sebeple yemektir.

-devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Sadece zanna uyuyorlar. Zan ise hiç şüphesiz hakikat bakımından bir şey ifade etmez.

Necm,28

GÜNÜN HADİSİ

Allah'ın en sevdiği isimler

Resulullah (sav) buyurdular ki: "Allah'ın en ziyade sevdiği isimler Abdullah ve Abdurrahman'dır." Müslim-Edeb:2 Ebu Davud-Edeb:59

TARİHTE BU HAFTA

*Şair Muhammed İkbal'in vefatı(21 Nisan 1938) *TBMM'nin açılışı ve çocuk bayramı(23 Nisan 1920) *Osmanlı-Rus Harbi(24 Nisan 1877) *Hudeybiye Gazvesi(26 Nisan 628) *II.Abdülhamid'in tahttan indirilmesi(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI