Cevaplar.Org

ŞEYH FETHULLAH-I VERKANİSİ

Nesebi Şeyh Fethullah hazretlerinin babasının adı şeyh Abdurrahim, dedesinin adı ise şeyh Abdurrahman’dır. Şeyh Fethullah’ın babası da, dedesi de ilim ile iştigal eden faziletli zatlardır. Hatta dedesi Şeyh Abdurrahman, çevresinde tanınan sayılı âlimlerdendir. Siirtli meşhur Molla Halil, Verkanıs dolaylarındaki insanlara, sorunlarını Şeyh Abdurrahman’ın yanında çözmelerini ve “kardeşim” diye hitab ettiği Şeyh Abdurrahman’ın içlerinde olduğu müddetçe kendisine ihtiyaç olmadığını vurgulamıştır.


Zübeyir Sarımurat

zubeyir65@live.com

2020-03-09 09:10:41

Nesebi

Şeyh Fethullah hazretlerinin babasının adı şeyh Abdurrahim, dedesinin adı ise şeyh Abdurrahman'dır. Şeyh Fethullah'ın babası da, dedesi de ilim ile iştigal eden faziletli zatlardır. Hatta dedesi Şeyh Abdurrahman, çevresinde tanınan sayılı âlimlerdendir. Siirtli meşhur Molla Halil, Verkanıs dolaylarındaki insanlara, sorunlarını Şeyh Abdurrahman'ın yanında çözmelerini ve "kardeşim" diye hitab ettiği Şeyh Abdurrahman'ın içlerinde olduğu müddetçe kendisine ihtiyaç olmadığını vurgulamıştır.

On yedinci dedesi ise, riya ve şöhretten kaçma gayesiyle Mardin dolaylarından gelip Verkanıs köyüne ilk yerleşen ve çobanlık yapan şeyh Muhammed'dir. Şeyh Muhammed de Allah'ın veli kullarından birisi olup, kısa süre içerisinde çevresince tanınan, saygı gösterilen ve kerametleri dilden dile dolaşan birisi olmuştur. Günümüzde de ziyaretine giden insanlar azımsanmayacak derecededir.

Şeyh Muhammed ise Mardin'de medfun bulunan, evliyanın ileri gelenlerinden olan, Abdulkadir-i Geylani ile aynı asırda yaşayan ve kendisiyle görüşen Şeyh Musa-yı Zuli'nin bir rivâyete göre oğlu, bir rivâyete göre de torunudur. Şeyh Musa ise, neseb itibariyle ikinci halife Hz. Ömer'e ulaşmaktadır.

Hayatı

Günümüzde Siirt ilinin Baykan ilçesine bağlı Verkanıs Köyünde dünyaya gelen Şeyh Fethullah-ı Verkanisi, küçük yaşta ilim tahsiline başlamış, güçlü bir medrese tahsilinden geçmiş, hem âlet, hem de hem de şer'i ilimlerde üst düzey bir bilgiye sahip olmuş, zamanında Nakşibendî tarikatının ileri gelenleri arasında kendisine yer bulmuş bir zattır.

Bu fani dünyada elli dört yıl gibi kısa sayılabilecek bir ömür yaşamış, ancak bu kısacık ömre değeri takdir edilmez hizmetler sığdırmıştır. Bir âlim olarak asıl şöhretini fıkhi konulardaki derin bilgisi sayesinde elde etmiştir. Hayatının sonuna kadar hem tarikattaki görevini sürdürmüş hem de medrese faaliyetlerine devam etmiştir.

Küçük yaşlarda babasını kaybettiğinden dolayı bütün tahsilini köyü dışında yapan Şeyh Fethullah, ilmi icazeyi aldıktan sonra tasavvufta kendisine yol gösterecek ve kendisine bağlanacak bir rehber aramış. Karşılaştığı şeyhler arasında kendisini tatmin edecek bir zat bulamayınca, ilimde yoğunlaşmaya ve öğrenci yetiştirmeye karar vermiştir. Bu münasebetle Muş ilinin Bulanık ilçesine bağlı Abiri köyünde ders vermeye başlamıştır.

İleride uzunca değineceğimiz üzere annesi aracılığıyla faziletini duyduğu Seyyid Sıbğatullah el-Arvasi (Ğavs-ı Hizani) (1287/1870) ile görüşmek istemişse de, bu kendisine nasib olmamış, bunun üzerine onun halifesi olan Seyda'ya (Şeyh Abdurrahman-ı Taği) intisab ederek, Norşin'e yerleşmiştir. Hilafet aldıktan sonra da, Abdurrahman-ı Taği'nin oğlu Hazret'e (Şeyh Muhammed Diyaeddin) hilafet verinceye kadar Norşin'de kalmaya devam etmiştir. Ardından Ohin'e yerleşmiş, yaklaşık olarak dört yıl burada kalarak, hem talebe yetiştirmiş, hem de seyr-u süluk'ta bulunan insanlara rehberlik etmiştir.

Dört yılın ardından doğduğu yer olan Verkanıs köyüne yerleşmek amacıyla giderken uğradığı Bitlis ili ileri gelenlerinin ısrarları sonucu Bitlis'e yerleşmiş ve kalan ömrünü burada geçirmiştir. Bitlis'te kaldığı süre zarfında yazları Ohin'e yakın bir köy olan Pırnaşin köyünde kalmıştır. 1899(Not: Birketü'l Kelimat'ta 1901, terc. Kadri Yıldırım) (h.1345)tarihinde de Bitlis'te fani dünyadan ebedi âleme göçmüştür.

İlim Tahsili

Şeyh Fethullah, babası vefat ettiğinde henüz küçük olduğundan dolayı, babası onu okutması için abisi şeyh Musa'ya emanet etmişti. Şeyh Musa oldukça varlıklı birisiydi. Kardeşinin okuması ve babasının kitaplarının sahipsiz kalmaması için elinden gelen gayreti gösteriyordu. Bu münasebetle kardeşini en iyi hocalara emanet ediyordu. Şeyh Fethullah, ziyaret amacıyla abisinin evine geldiğinde, abisi hanımına üç gün boyunca kardeşine ikramda bulunmasını, hürmette kusur etmemesini ve kadrini tutmasını; üç gün dolduktan sonra tahsilinin sekteye uğramaması için gösterilen titizliğin gevşetilmesini tavsiye etmişti. Yoksa kardeşi gösterilen ilgiden dolayı eve sık sık gelir ve okumaktan soğurdu. 

Şeyh Fethullah'ın ilim tahsilinin ilk basamaklarını hangi âlimlerin rahle-i tedrisinden geçerek tamamladığı hakkında pek fazla malumat olmamakla birlikte, tahsilinin son kısımlarında Molla Abdurrahman el-Mellakendi'nin yanında okumuş ve tahsilini Muş'lu Hacı Tayyib Efendi'nin yanında tamamlamıştır. Hacı Tayyib Efendi ise zamanının önde gelen âlimlerinden Hacı Hasan Efendi el-Ehvedi el-Ensari'nin yanında ilim tahsilini tamamlamıştır. Ayrıca Şeyh Fethullah hazretleri yine meşhur Molla Halid el-Oreki'nin yanında da bir miktar okumuştur.

Çok geçmeden Şeyh Fethullah zamanının sayılı âlimleri arasına girmeyi başarmış ve kısa zamanda ünü İslam ülkelerine yayılmıştır. Hatta kendisine Mısır'da bulunan el-Ezher üniversitesinden de mektuplar gönderilerek fetvalar sorulmuş, bu sorular yine mektuplarla cevaplandırılmıştır. Yine Şeyh Fethullah'ın vefatından sonra da fetva sorulmuş, Şeyh'in öğrencisi aynı zamanda Şeyh Alauddin'in hocası olan Molla Abdulkerim tarafından cevaplandırılamayınca, kendisine sorular sorulan zatın vefat ettiği bildirilmiş ve karşı taraf ta üzüntülerini dile getirmiştir.

Evlilikleri

Şeyh Fethullah ilim tahsilinden sonra, akrabalarından olan şeyh Züleyha ile evlenmiş, ardından da şeyhi olan Şeyh Abdurrahman-ı Taği ile tanışıncaya kadar da çocuğunun olmaması üzerine şeyhi, Şeyh Fethullah'ı kendi kızıyla da evlendirmiştir. Yalnız Şeyh Fethullah'ın, kendi şeyhinin kızından henüz çocuğu olmadan, önceki eşinden Şeyh Alauddin dünyaya gelmiştir. Daha sonraları Şeyh Fethullah'ın önceki eşinden Şeyh Cüneyd ve dört kızı, ikinci eşinden de Şeyh Ma'ruf, Şeyh Bahauddin ve Şeyh Kutbuddin adında üç oğlu olmuştur.

Şeyh Fethullah, şeyhinin kızıyla Norşin'de evlenmişti.,O zamanın geleneklerine göre, at üzerinde evinden ayrılan gelin, damadın evine geldiğinde, attan inmeden damattan gelin için bir hediye alınırdı. Şeyh Abdurrahman da halifelerine "damattan ne alınsın?" diye sorduğunda bazı halifeleri, altın kemer, bazıları altın taç, bazıları da değerli kumaşlar alınmasını teklif ettiler. Yalnız Şeyh Abdurrahman, damadından vefat edinceye kadar kızına fıkıh dersi vermesini şart koşmuştu. Şeyh Fethullah ta bu şartı kabul etmiş ve gerçekten de şeyhinin kızı olan hanımına fıkıh dersi vermişti.

Yine nakledildiğine göre; Şeyh Fethullah'ın vefatından sonra üzerinde tartışılan konu Şeyh Fethullah'ın hanımına soruluyor, o da cevap veriyor, daha sonra teftiş edildiğinde vermiş olduğu cevabın doğru olduğu ortaya çıkıyordu.

 Tasavvuf'a Girişi

Şeyh Fethullah Hazretleri ilim tahsilini ikmal ettikten sonra kendisine bağlanacak bir mürşid-i kâmil aramaya başlamış, aradığı özelliklerde birisini bulamayınca kendisini ilim yoluna adamıştı.

Şeyh Fethullah-ı Verkanisi'nin annesi uzun yıllar önce tarikata girmiş ve bir şeyhe bağlanmıştı. Bir defasında Bitlis'teki kızının yanına gelmişti. Bu esnada Gavs-ı Hizani (Seyyid Sabğetullah Arvasi)'nin Bitlis'e geldiğini haber alınca, bazı kadınlarla beraber onu ziyarete gitmiş ve Gavs'ın sohbetinde bulunmak istemişti. Yalnız Gavs sohbete zamanın olmadığını, bu yüzden daha önceki virdlerine devam etmelerini söylemiş ve onlara dua etmişti. Bu duadan sonra, önceki şeyhlerden görmediği istifadeyi Gavs'tan görmüştü. 

Şeyh Fethullah Hazretleri, annesi Bitlis'ten ayrılmadan, ders vermekte olduğu Abiri köyünden annesini ziyarete gelmişti. Şeyh Fethullah hazretleri, Gavs'ın Bitlis'e gelip gittiğini duymuştu. Tabii o zamanlar Şeyh Fethullah o çevrede bir mürşid-i kâmilin varlığına inanmıyordu. Annesinin tarikata bağlılığını bildiğinden dolayı Gavsı ziyarete gidip gitmediğini alaycı bir şekilde sordu. Annesi, ziyarete gittiğini söyleyince, Şeyh Fethullah hazretleri ne gibi bir istifadede bulunduğunu sordu. Annesi de şöyle dedi: "Daha önceleri namaz kıldığımda, Kur'an okuduğumda, zikir yaptığımda ev ve çocuk işlerinden dolayı bir an önce namazımın bitmesini, Kur'ân'ımın tamamlanmasını istiyordum. Fakat Gavs'ın duasından sonra namazımdan, Kur'ân okuyuşumdan ve zikirlerimden zevk almaya başlamıştım. Bunların bitmesini istemiyordum."

Tüm bunları işiten Şeyh Fethullah-ı Verkanisi "zaten tasavvuftan amaç ta budur" diyerek sanki ciğerine bir hançerin saplandığını belirtmişti.

Şeyh Fethullah hazretleri artık yerinde duramıyordu. O zamanlar sonbahardı. Bitlis'te resmi müderris olan medreseden arkadaşı ve aynı zamanda Gavs hazretlerinin müridi olan Hacı Süleyman efendi'ye annesinden duyduklarını ve Gavsın müridi olmak istediğini anlattı, Hacı Süleyman efendi de "senin gibi birisinin daha önce gelip Gavs hazretlerine intisab etmesi gerekirdi. Ayrıca böyle bir zata senin gibi birisi layıktır" diyerek, Şeyh Fethullah hazretlerinin almış olduğu karardan duymuş olduğu memnuniyeti dile getirdi.

Hacı Süleyman Efendi "gavs hazretleri şu anda rahatsızdır. Sen talebelerimin dersini ver, ben birkaç günlüğüne Gayda'ya ziyarete gidip geleyim. Kazandığım sevap ve berekette ortak oluruz. İlkbaharda izin alır, uzun süre Gayda'da kalırız" demiş ve böylece Şeyh Fethullah hazretleri birkaç günlüğüne Hacı Süleyman efendinin talebelerinin dersini vermişti.

Bu arada Hacı Süleyman Efendi henüz Gayda'da iken Gavs-ı Hizani'nin vefat haberi gelmiş, böylece Şeyh Fethullah hazretlerinin hüznüne hüzün katılmıştı. Şeyh Fethullah hazretlerinin artık tahammülü kalmamış, adeta yerinde duramıyordu. Sürekli Hizan'ın yolunu gözlüyor, Hizan'dan gelen insanlarla konuşuyor ve onlarla teselli buluyordu. Hizan'dan gelenlere ehl-i hal ve keşif, keramet nazarı ile bakıyordu. Ve yine sık sık rüyasında Gavs Hazretlerini görüyordu. Rüyasında Gavs'ın bazen Resulullah (s.a.v.)'in şekline dönüştüğünü, bazen de Resulullah (s.a.v.)'in Gavs'ın şekline dönüştüğünü görünce, bu rüyanın tabirini araştırmış ve rüyada Resulullah (s.a.v.) şeklinde görünen insanların Fena fi'n-Nebi olduğunu öğrenmiş ve tahammülsüzlüğü daha da artmıştı.

Şeyh Fethullah hazretlerinde sadece Gavs hazretlerinin etbaından istifade edebileceği düşüncesi hâsıl olmuş ve ilkbaharda Gayda'ya gidip tarikata girmek istemiş, ancak Gavs'ın oğlu Şeyh Bahauddin de Gavs'ın vefatından iki ay sonra Hakkın rahmetine kavuştuğu için, büyük oğlu Şeyh Celalüddin'in müridi olmuş. Şeyh Celalüddin'in ise halife yetiştirme izni olmadığı için, orada bulunan, Şeyh Halidi Oreki ile Seyda Şeyh Abdurrahman Taği'ye intisab konusunda bir tereddüt yaşamış, nihayetinde yanında bir zamanlar talebelik yapmış olmanın verdiği rahatlıkla Şeyh Halid-i Oreki ile istişarede bulunmuştu. Şeyh Halid'in "İkimiz de istihare yapalım, ona göre karar verelim" teklifi üzerine Şeyh Halid önde, Şeyh Fethullah ta hemen arkasında istiharede bulunmuşlar. Bu esnada Şeyh Fethullah kendisini Şeyh Halid'in elindeki bir tepsi içerisinde kızarmış bir kaz, Şeyh Abdurrahman-ı Taği'yi de gelip kendisini kapan bir şahin şeklinde görünce irkilmiş ve başı Şeyh Halid-i Oreki'nin sırtına değmişti. Şeyh Halid de Şeyh Fethullah'a kendisini Şeyh Abdurrahman-ı Taği'nin kaptığını ve ona intisab etmesini söylemesi üzerine, Şeyh Fethullah Hazretleri Abiri köyüne giderek evini Norşin'e taşımış ve Şeyh Abdurrahman-ı Taği'nin yanında seyr-u süluka başlamıştır. 

Ön Plana Çıkan Hususiyetleri

a-Dini Konulardaki Hassasiyeti

Şeyh Fethullah dini konularda oldukça titiz birisiydi. Hiçbir şekilde taviz vermezdi. Bir gün namaz kıldığı esnada şeyhi olan Şeyh Abdurrahman-ı Taği onun namazda olduğunu bilmeden önünden geçti. Şeyh Fethullah onu öyle şiddetli bir şekilde itti ki neredeyse yere düşecekti. Daha sonra namaza durduğundan dolayı böyle bir harekette bulunduğunu anlayınca Şeyh Abdurrahman-ı Taği, "Sübhanallah! Şeriatın emri kendisinde ne kadar da yer etmiş? Hiçbir şeye aldırmıyor" buyurdu.

b-İlim Tahsiline Olan Düşkünlüğü ve Hafıza Kuvveti

Şeyh Alauddin, şeyhi Şeyh Muhammed Diyauddin'den(1857-1927) şöyle nakleder: "Bir gün Norşin'de misafirhanede oturmuştuk. Misafirhane büyük zatlar ve âlimlerle doluydu. O âlimler de sıradan âlimler değildi. Söz ilim ehlinden ve maharetlerinden açıldı. Nihayet Şeyh Fethullah'ın ilimdeki maharetine geldi. Özellikle Şeyh Fethullah'ın İbn Hacer'in fıkıhtaki "Tuhfetu'l-Muhtac" adlı eseri üzerindeki maharetinden söz edildi. Şeyh Fethullah kendisinden bahsedildiğini işitince "Neden bahsediyorsunuz?" dedi. Onlar da kendisinin Tuhfe"deki maharetinden söz ettiklerini söyleyince, Şeyh Fethullah"Evet doğrudur. Ben İbn Hacer'in Tuhfe'sini çok inceledim." dedi.

O esnada orada bir kitap vardı. Şeyh Diyauddin'e "O "Tuhfe" değil mi?" diye sordu. Şeyh Muhammed Diyauddin "Evet" deyince "Oradan bir cilt al" dedi. Şeyh Muhammed Diyauddin diyor ki "Ben bir cilt aldım ve açtım. Yaralama bahsiydi. Şeyh Fethullah"hangi konudan bahsediyor" deyince, Falan konudan bahsediyor dedim. Şeyh Fethullah, birinci olarak şu meseleden, ikinci olarak şu meseleden, üçüncü olarak şu meseleden, dördüncü olarak şu meseleden v.s. bahsediyor diyerek saymaya başladı. Dikkat ettiğimizde gerçekten de istisnasız onun saydığı gibiydi."

 

Bunu aktaran Şeyh Fethullah'ın oğlu Şeyh Alauddin, "Allah'a hamd olsun ki, bu ilginç olayı Şeyh Muhammed Diyauddin kanalıyla işittik. Yoksa övülen kişi babam bile olsa bu olayı külliyen onaylamak tasavvur edilemez" buyurdu.

c- Eşler Arasındaki Adaleti

Biri yakın akrabası, diğeri de şeyhinin kızı olmak üzere iki eşi olan Şeyh Fethullah, şeriatın emri gereği eşler arasındaki adalete büyük önem verirdi. Bir defasında "Atları hazırlayın, önemli bir iş için falan yere gidiyoruz," dedi. Atlar hazırlandı, şeyh eve girdi ve biraz gecikti. Yol arkadaşları zamanın daraldığını haber verdiklerinde, "yarım saat sabredin" dedi ve bu durum üç kez tekrar etti. Daha sonra gelip atlara bindiklerinde bazı arkadaşları gelişini üç kez tehir etmesinin sebebini sorduklarında "Ben dün diğer eşimin evinde iki saat kalmıştım ve iki saat diğer eşimin evinde kaldığımı unutmuştum. Eve girdiğimde bunu hatırladım ve bu eşimin evinde iki saat kalarak onun da hakkını ifa ettim. Rötarımı üçe bölmem ise, canınızın sıkılmasını engellemek içindi," buyurdu.  

d-Tevekkülü

Şeyh Fethullah Hazretleri'nin Allah'a tevekkülü tamdı. Tedbirin elden bırakılması taraftarı da değildi. Ancak onun yanında tevekkül tedbirden daha önemliydi.

Bir defasında irşad amaçlı köyleri geziyordu. O zamanlar da Ermeni fedaileri mevcuttu. Memleketin ileri gelenlerine karşı suikast düzenliyorlardı. Hatta Şeyh Fethullah'ın çok sevdiği, ahiret kardeşi olan Hacı Haydar el-Kirsi Ermeni köylerinden birinde şehid edilmiş, katili de bulunamamıştı. Bu münasebetle Şeyh'le beraber irşada giden müridler her ihtimale karşı beraberlerinde silah bulunduruyorlardı.

Bir irşad seferinde gece yatmak üzere iken Şeyh Fethullah'ın öğrencilerinden Balekli Molla Abdullah bir tabanca çıkarıp onu temizlemeye başlamıştı. Bunu gören Şeyh Fethullah, ne yaptığını sordu. Molla Abdullah ta "lazım olur diye hazırlıyorum" deyince, Şeyh Fethullah, "Benim Allah'a olan tevekkülüm senin silahından daha kuvvetlidir. Fakat sen yine de hazırlığını gör" buyurdu.

e- Şeyhine Olan Bağlılığı

Şeyh Fethullah'ın öğrencilerinden Mutki müftüsü Molla Ahmed el-Oçomi'den nakledildiğine göre, Şeyh Fethullah Hazretleri bir gün Pırnaşin köyünden şeyhinin kabrini ziyaret etmek maksadıyla Norşin'e gitmek için yola koyuldu. Sirit adındaki köyün deresine ulaştıklarında kendisi ve yol arkadaşları abdestlerini tazelemek üzere harekete geçtiler.

O esnada bir katır üzerinde birisinin kendilerine doğru yaklaştığını gördüler. O şahıs ilk olarak Şeyh Fethullah ile karşılaştı. Şeyh Fethullah ona nereli olduğunu sorunca, "Gevaşlıyım, Şeyh Fethullah'ı arıyorum" dedi. Şeyh Fethullah onun şer'i bir mesele için geldiğini anlayınca "senin yanında sualinle ilgili memleketinin âlimlerinden almış olduğun bir mektup var mı?" diye sordu. O adam "evet yanımda Seyyid Fehim Arvasi Hazretlerinin(1825-1897)mektubu vardır" diye cevap verdi. Bunun üzerine şeyh Fethullah, "Seyyid Fehim'in mektubunu verir misin? dedi. O adam da "ben senin gibi yüz kişiyi gördüm, hiç birisinin bana faydası olmadı, bu yüzden ben o mektubu bizzat Şeyh Fethullah'ın kendisine göstereceğim" deyince, Şeyh Fethullah Hazretleri, "senin mektubu bana göstermenin her hangi bir sakıncası yoktur, ben de mektubu inceleyen yüz birinci kişi olayım" dedi. Bunun üzerine adam mektubu Şeyh Fethullah'a verdi. Şeyh Fethullah mektuba baktı ve adama "senin sorununun fetvası vardır" diyerek müjdeyi verdi. Mektubu katlayarak adama verdi ve abdest alıncaya kadar arkadaşlarının yanına gitmesini söyledi. Adam Şeyh Fethullah'ın yol arkadaşlarının yanına gidip, Şeyh Fethullah'ı kastederek "o kimdir" diye sorunca, onlar da Şeyh Fethullah olduğunu söylediler.

Şeyh Fethullah Hazretleri abdest almaktan dönünce, o adam Şeyh Fethullah'ın elini öptü, "seninle konuşurken edep dışı konuştum" diyerek üzüntüsünü dile getirdi. Şeyh Fethullah ta şefkat gösterip "zararı yok, biz şimdi Norşin'e gidiyoruz, sen de bizimle beraber gel, orada kitapları araştırıp inşallah senin fetvanı sana yazıp vereceğiz" dedi.

Olayı nakleden Molla Ahmed şöyle devam ediyor: "Norşin'e ulaştığımızda Şeyh Fethullah kitapları teftiş etti ve bana uzunca bir mektup yazdırdı. Yaklaşık olarak on büyük sayfayı buluyordu. O mektubu adama verdi ve "Mektubu Seyyid Fehim Hazretlerine göstermeden sakın eşine yaklaşma. Seyyid Fehim mektubu kabul ederse eşinle beraber olabilirsin, kabul etmezse verilen fetvanın geçersizliğini izah eden yeni bir mektup getir" dedi. Bunun üzerine adam, "Ben zaten Seyyid Fehim'e fetvamın olup olmadığını sormuştum, bana fetva veremeyeceğini söylemişti" deyince, Şeyh Fethullah Hazretleri, "sen gene de mektubu ona göstermeden eşine yaklaşma" dedi.

O şahıs Şeyh Fethullah'a gelmeden önce Seyyid Fehim'e gidiyor, durumunu anlatıyor, Seyyid Fehim "fetvan yoktur, deyince "başka âlimlere de sorayım mı? Çünkü küçük çocuklarım vardır, annesiz perişan olurlar" diyor. Bunun üzerine Seyyid Fehim, evet araştır, ama sana fetva veren kişiden yazılı bir belge getir, onu bana göster, sonra eşinle birlikte ol" diyor.

Şeyh Fethullah adama, Molla Ahmed'e yazdırmış olduğu olduğu fetvayı verince adam, bir kese para çıkarıyor ve Şeyh Fethullah'ın önüne bırakıyor. Şeyh Fethullah, "paranı cebine koy, biz ilmimizi para ile satmıyoruz" diyor. Adam çok ısrar edince, "O kadar ısrar etme madem o kadar ısrar ediyorsun, senin katırın var. Norşin'e yakın Oğurmak köyünün değirmeninde Seydagilin (Şeyh Abdurrahman-ı Taği ailesinin) un'u var, onu Seydanın evine bırak" diyor.

Adam daha sonra mektubu Seyyid Fehim'e götürüyor. Seyyid Fehim gerçekten de zamanının en iyi âlimlerinden birisiydi. Mektuba bakıyor kendisi gibi âlim ve ilimde mahir olan oğlu Molla Muhammed Emin'i çağırıyor ve şöyle diyor: "Fetvaya bak, fetvanın çıkarıldığı kitap bizde de vardı. Allah mükâfatını versin, bu büyük âlimin verdiği fetvaya bak, fetvanın veriliş âdâbını, biçimini öğren." Adama da dönerek "eşinin yanına gidebilirsin, çünkü eşini boşamamışsın" diyor.

 f-Riya ve Gösterişten Uzak Duruşu

Şeyh Fethullah Hazretleri, insanların rızasına önem vermez, gerçek rızanın Allah'ın rızası olduğunu göz önünde bulundurarak hareket ederdi. Hizmetlerine Bitlis'e devam ettiği yıllarda Bediüzzaman Said Nursi'nin abisi Molla Abdullah, Şeyh Fethullah'ın yanında ilim tahsilini bitirerek icazet almaya hak kazanmıştı. Şeyh Fethullah ta Bitlis Ulu camiinde bir icazet töreni düzenledi. Özel davetlilerin yanında bu törenin varlığını işiten herkes ulu camiye akın etti. Gelen misafirlere şerbet ikramında bulunuldu. Gelenlerin çokluğundan dolayı şerbet ikramı için bardaklar kifayetsiz kaldı. Bitlis çarşısındaki dükkânlardan bardak toplanmasına rağmen yine de bardaklar misafirlere yetmedi.

Şeyh Fethullah törenin bu kadar şatafatlı hale gelmesinden rahatsız oldu ve "bu işe riya karışmıştır" diyerek daha sonraki icazet törenlerini sessiz sedasız bir biçimde medresesinde düzenlemeye karar verdi.

g-Dünyayı Önemsememesi

Şeyh Fethullah Hazretleri yazları Ohin'e yakın Pırnaşin köyüne gelirdi. Son gelişinde rahatsızdı ve rahatsızlığı burada iken daha da arttı. Kaldığı ev Omi'nin oğlu Muhammed'in evi idi. Eskiden beri içinde tandır yandığından dolayı duvarları simsiyahtı. Şeyhe gönülden bağlı olan Bitlis'teki müridleri rahatsızlığını duydular. Ziyaret için Pırnaşin'e geldiler ve durumunu gördüler. Kendisine "Sıhhatli bir insan bile kaldığınız evde hastalanır. Bitlis'e gidelim, Allah'a şükür oradaki eviniz geniş olup, yenidir. Hastalar için de elverişlidir. Bitlis'te her zaman için doktorlar mevcuttur ve her türlü tedavi de vardır" dediler. Şeyh Fethullah, "Bitlis'e gelmem" deyince, müridler bu kez de Şeyh Fethullah'ın şeyhinin kızı olan eşine gittiler. Ondan şeyhi Bitlis'e götürme konusunda kendilerine yardımcı olmasını istediler. Şeyh Fethullah'ın hanımı, Şeyh'i Bitlis'e gitme konusunda ikna etti. (Bitlis'teki ev üç katlı bir ev olup, hâlen medrese ve misafirhane olarak işlevini sürdürmektedir.)

Bitlis'e geldiklerinde rahatsızlığı iyice arttı ve hanımına şöyle dedi: "ben seni helal etmezsem ahirette sıkıntı çekersin. Omi'nin oğlu Muhammed'in evindeydim. Haddi zatında o ev de kabir gibiydi. Kabir hayatına alışıyordum. O evde ölsem ve oradan kabre girseydim, çok büyük bir sıkıntı çekmezdim. Ancak şimdiki evimiz cennet köşkü gibidir. Bu evden kabre gitmek gerçekten güçtür."

h-Vefatı

Şeyh Fethullah, hicri 1317, miladi 1899 yılında Cemaziye'l-Evvel ayının yirmi birinci gecesi elli üç veya elli beş yaşındayken Dar-ı Beka'ya göç etti. Vefat etmeden önce evinin arka tarafında taşlarla dolu bir yer vardı. Oraya defnedilmeyi vasiyet etmişti. O zaman ki Bitlis ilinin garnizon komutanı askerlere o taşları taşıttı ve kabri kazdırdı. Defin esnasında âlimler, şeyhler ve diğer insanlar kabrin başına toplanmıştı. Oraya gelenlerden biri de Şeyh Muhammed Efendi en-Nüvîni idi. Defin işlemi tamamlandıktan sonra insanlara dönerek Şeyh Fethullah'ı övdü ve "Bir kitapta okumuştum. Maliki mezhebi âlimlerinden Şeyh Nasır el-Lekkani vefat ettiğinin ertesi gününde bazı keşif ehli insanlar suâl (Münker-Nekir)meleklerinin geldiğini ve "Rabbin kimdir?" diye sorduklarında İmam Malik'in ruhaniyetinin hazır olduğunu ve meleklere "siz ne soruyorsunuz. O ömrünü İslam dini ve mezhebim için harcadı, deyince melekler ikna oldular ve geri döndüler. Şimdi de İmam Şafi'nin gelmesi ve bu iki meleğin sordukları sorulara cevap vermesi gerekir" diyerek, Şeyh Fethullah'ın Şafii mezhebine vermiş olduğu hizmetlere dikkat çekti.

Ertesi gün şeyhin taziyesi için belirlenen yere gidilir. Taziye dağıldıktan sonra orada kalanlardan hazret, şeyhinin oğlu şeyh Alauddin'e; "kalkın, şeyhi çok seven molla Muhammed Emine gidelim" der ve gidilir. Evde şeyh Muhammed Emin tekrar şeyhten övgüyle bahseder, vefatından dolayı üzüntüsünü belirtir ve; "Şeyhin vefatı memleketimize büyük bir darbe vurdu. Çünkü o ilmi cesaretiyle layık olmayan pek çok âlimi yanlış fetva vermekten engelledi. Ondan korktukları için kimse şer-i şerifin dışına çıkamıyordu" der.

Şeyh Fethullah'ın taziyesine Seyday-ı Taği'nin hayatta olan bütün halifeleri gelir. Şeyh Ahmed-i Taşkeseni gelince üzüntüsünden konuşamaz, onunla beraber kardeşinin oğlu ve halifesi Molla İbrahim de gelir ve kendisi anlatır; "Şeyh Fethullah'ın vefat haberini aldığımızda amcam şeyh Ahmed, "vefat eden şeyh Fethullah-ı Verkanisi mi, yoksa Bitlis müftüsünün evinden başka bir Fethullah mı?" diye sordu. Biz de "şeyh-i Verkanisi'dir" dedik. Tam üç gün gözlerinden yaş eksilmedi. Ben amcama "şeyh hayatta iken birbiriniz hakkında böyle şeyler yapmıyordunuz" dedim. O anda amcam; "ahmak, Biz her zaman böyle idik. Biz onu bir evin orta direği olarak görüyor, etrafında dolanıyor ve Cenabı Hakkın onu aramızdan kaldırıp bizi böyle gözü yaşlı bırakacağını aklımıza getirmiyorduk"dedi."

ı- Halifeleri

Şeyh Fethullah'ın altı tane halifesi vardır. Bunları şöyle sıralandırabiliriz:

1. Şeyh Fethullah'ın şeyhi olan Şeyh Abdurrahman-ı Taği'nin oğlu Şeyh Muhammed Diyauddin (Hazret)

2. Gavs-ı Hizani Seyyid Sıbğatullah el-Arvasi'nin oğlu Seyyid Hasan.

3. Yine Gavs'ın Kardeşi Molla Abdulğaffar'ın torunu Şeyh Abdulğaffar.

4. Şeyh Ahmed-i Karaköyi.

5. Hacı Molla Ömer el-Horosi.

6. Âdemi aşiretinden Molla Hasan.

i. Oğulları

Şeyh Fethullah Hazretlerinin beş oğlu vardı. Her beşi de ilimle iştigal etmişti. Bahauddin adındaki oğlu hariç diğer dört oğlu aynı zamanda medrese açarak öğrenci yetiştirmekle de ilme katkıda bulunmuşlardı.

Şeyh Alauddin

Ohin deyince ilk akla gelen zat olduğundan dolayı kendisinden Ohin müderrisleri başlığı altında çokça bahsedeceğiz. Bu yüzden şimdilik kısaca Şeyh Fethullah'ın diğer oğullarını tanıyalım.

Şeyh Ma'ruf

Şeyh Abdurrahman'ın kızından olan Şeyh Ma'ruf; âlim, zeki, salih, din ve dünya işlerinde kendisinden istifade edilen bir zattı. Âlimlerin, şeyhlerin ve eski olayların nakli konusunda canlı tarih gibiydi. Hayatının büyük bölümünü Muş'un Bulanık ilçesine bağlı Koğak köyünde müderrislikle geçirdi. Doksan küsür sene yaşadı ve hicri 1395 (m. 1975) yılında vefat etti. Bitlis'te babası Şeyh Fethullah'ın kabrinin yanına defnedildi.

Şeyh Cüneyd

Şeyh Alauddin ile ana-baba bir kardeş olan Şeyh Cüneyd, bölgenin âlimleri arasında keskin zekâsı, ilmi vukufiyeti ve tefsir sahasındaki derinliğiyle ün salmıştı. Bütün ilimlerde mudakkik idi. Özellikle tefsirde ve Beydavi tefsiri üzerinde yoğunlaşmıştı.

Hicri 1311 yılında dünyaya gelen Şeyh Cüneyd, abisi Şeyh Alauddin'den altı yıl sonra hicri 1375 (m. 1955) tarihinde vefat etti. O da zamanının önde gelen âlimleri arasında yer alıyordu. Meseleleri ince eleyip sık dokuyan bir yapıya sahipti.

İçinde Ohin'in de olduğu, Bitlis ve Muş illerinin değişik yörelerinde ders vermiş, talebe yetiştirmiş ve eserler te'lif etmişti.

Eserleri şunlardır:

1- Beydavi tefsirinin Kehf suresine yazmış olduğu haşiye.

2-Siirtli Molla Halil'in Arap dili grameri üzerine yapmış olduğu el-Kafiyetü'l-Kübra'sını özetlediği eseri.

3- Arap edebiyatında ünlü "Banet Suadu" kasidesi üzerine yapmış olduğu şerh.

4-Tasavvuf edebiyatında ünlü olan İbn Farid'in divanının "Taiyyetü'l-Kübra" kasidesinin bir kısmına yazmış olduğu şerh.

5-Yine İbn Farid divanından Mimi kasidesinin yedi beytine yazdığı şerh

6- Biri Arapça ikisi Farsça olan üç kaside.

7- İslam miras hukukunu özetleyen kısa bir metin.

Şeyh Bahauddin

Genç yaşta, henüz evlenmeden vefat etmiştir. İlimde ve fazilette akranlarından geri değildi. Sıra kitaplarını da bitirmemişti. Oldukça cesaretliydi ve cesareti halk arasında yaygındı. Kavga eden iki taraf arasında yanlışlıkla öldürülmüştü. Norşin'de dedesi Şeyh Abdurrahman-ı Taği'nin yanında medfundur.

Şeyh Kutbuddin

Şeyh Bahauddin, Şeyh Fethullah'ın en küçük oğlu olup, o da büyük bir âlim idi. Güzel ahlaklıydı ve abisi Şeyh Alauddin'in yanında Nakşî tarikatında seyr-u süluk ediyordu. İlimle uğraşmayı seven ve öğrenci yetiştiren bir zattı. Hayatının ekseriyetini Muş Bulanık'a bağlı Kopo köyünde geçirdi. Hicri 1365 yılında Kopo köyünde hayata veda etti ve yine orada defnedildi.

Eserleri

Ohin medresesinin ortaya koyduğu en büyük eserler yetiştirdikleri öğrencilerdir. Doğu medreselerinin genelinde eser verme geleneği yoktur. Ama yine diğer medreselere oranla Ohin medresesi telif geleneğini sürdürmüştür. Şeyh Fethullah ta yazmış olduğu birkaç eserle kendinden sonra gelen nesle eser telif etme konusunda öncülük etmiştir.

Şeyh Fethullah'ın kaleme almış olduğu eserleri;

1- Fıkıh ilmine dair yazmış olduğu "Menasiku'l-Hacci ve'l-Umre"

2-Akaid ilmine dair Kürtçe kaleme aldığı "Risaletü'l-Küfrive'l-Kebair"

3- Nahiv ilmine dair yazmış olduğu "ed-Düreru'l-Fethiyyefi'l-Avamili'n-Nahviyye"

4-Nakşibendî tarikatının adabıyla ilgili eseri "Adabu't-Tarikati'n-Nakşibendiyye"

5- Çocuklar için Kürtçe yazmış olduğu akide risalesi "Akida İmanı"

6- Otuz dokuz mektuptan meydana gelen "Mektubat" olarak sıralandırabiliriz.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

ALLAH RASULÜNÜN MANEVİ ŞAHSİYETİ-2

ALLAH RASULÜNÜN MANEVİ ŞAHSİYETİ-2

Fahr-ı Kainat’a Nasıl Bakmalıyız: Kur’ân’da, “Muhakkak ki, Allah katında sizin en d

NURDAN VECİZELER-8

NURDAN VECİZELER-8

“Hakikaten mümin cennete layık ve kâfir cehenneme muvafık bir mahiyet kesb eder.” İzah: B

YIKILMAKTA OLAN ÜÇÜNCÜ MABET

YIKILMAKTA OLAN ÜÇÜNCÜ MABET

Kimi Yahudiler mecazen veya sembolik anlamda İsrail’e Süleyman Tapınağı makamında üçüncü

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-27

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-27

Nisa: 97: İbn Abbas’ın şöyle dediği rivayet olunur: “Müslümanlardan, İslam’ı hafife a

TACEDDİN TOPAL(1927-2020)

TACEDDİN TOPAL(1927-2020)

Taceddin Topal ağabeyimiz Isparta/Yalvaçlıdır. Yalvaçlılar O’na Taci Dede diye biliyor ve ö

SULTAN 2. BAYEZİD (1481-1512)

SULTAN 2. BAYEZİD (1481-1512)

1448’de Dimetoka’da doğdu. Fâtih Sultan Mehmed’in Gülbahar Hâtun’dan doğan büyük oğl

CENNET VE CEHENNEM SADECE MANEVİ DEĞİLDİR

CENNET VE CEHENNEM SADECE MANEVİ DEĞİLDİR

Cennet ve Cehennem iki yurttur; birisi sevaba birisi azaba, birincisi muttakilere, ikincisi kâfirle

AKSA TUFANI’NIN İSTİKBALDEKİ AKİSLERİ

AKSA TUFANI’NIN İSTİKBALDEKİ AKİSLERİ

De ki: " Bize iki güzellikten birinin dışında başka bir şeyin gelmesini mi bekliyorsunuz? Oy

ALLAH RASULÜNÜN MANEVİ ŞAHSİYETİ-1

ALLAH RASULÜNÜN MANEVİ ŞAHSİYETİ-1

Fahr-ı Kâinat Efendimiz, (Aleyhissâlatü vesselâm) Kur’ân’ı Mekkelilere tebliğe başladı

NURDAN VECİZELER-7

NURDAN VECİZELER-7

“İnkılab-ı hakikat olmaz. Nev'-i mutavassıtın silsilesi devam etmez. Tahavvül-ü esnaf, ink

Kendilerine ait bir takım menfaatlara şahit olsunlar; Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanları kurban ederken Allah'ın adını ansınlar; siz de onlardan yiyin, yoksulu ve fakiri doyurun.

Hacc Suresi:28

GÜNÜN HADİSİ

"Kişi, dostunun dini üzeredir. Bu nedenle, kiminle dost olacağına dikkat etsin!"

Ebû Dâvud

TARİHTE BU HAFTA

*Şair Muhammed İkbal'in vefatı(21 Nisan 1938) *TBMM'nin açılışı ve çocuk bayramı(23 Nisan 1920) *Osmanlı-Rus Harbi(24 Nisan 1877) *Hudeybiye Gazvesi(26 Nisan 628) *II.Abdülhamid'in tahttan indirilmesi(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI