Cevaplar.Org

MUSTAFA ÖZCAN İLE A’DAN Z’YE-24

Reformcular(Ceditçiler) Polonyalı Müslüman araştırmacı ve yazar Ataullah Bogdan Kopański’nin bu yönde mühim bir tespiti vardır. Ceditçiler veya reformistler için şu tespiti yapar: “Ceditçiler nerede olurlarsa olsunlar İslam dünyasını hezimetten hezimete sürüklemişlerdir.”


Mustafa Özcan

mustafaahmetozcan@gmail.com

2020-02-07 15:47:43

Reformcular(Ceditçiler)

Polonyalı Müslüman araştırmacı ve yazar Ataullah Bogdan Kopański'nin bu yönde mühim bir tespiti vardır. Ceditçiler veya reformistler için şu tespiti yapar: "Ceditçiler nerede olurlarsa olsunlar İslam dünyasını hezimetten hezimete sürüklemişlerdir."

Risale-i Nur Şakirtleri

*Lakin maalesef Risale-i Nur şakirdi olan Kürtler ya sessiz kaldılar ya da o bölgedeki hâkim cereyana fazla karşı çıkamadılar. Kürt meselesiyle Kürtçülük birbirine karıştırıldığında seslerini fazla çıkartamadılar. Herkes suçu başkasına attı. Sadece kolaycılık yapan hükümet olmadı. Aynı zamanda kimi dindar geçinen çevreler de görevlerini savsakladılar. Yoksa kötülük bu kadar büyüyemez ve aktifleşemezdi.

*İman-ı tahkiki peşinde insanlar bu ayrımı gözetemiyorlarsa İslam ile Risale-i Nur ile aralarında bir perde var demektir. Kürtçüler maalesef Risale-i Nur'u da kendilerine ve cereyanlarına alet etmek istiyorlar. Maalesef az da olsa Türkler arasında Kemalizm ile Risale-i Nurlar arasında köprü kurmak isteyenler olduğu gibi, Kürtler arasında da Şuubiye damarı ile Risale-i Nur arasında temas köprüsü kurmak isteyenler de bulunuyor. Kendi hastalıklarını Risale-i Nur'a bulaştırmak isteyenler var. 

*Müspet hareket statik değildir. Konumdan konuma değişir. İki modern ekolden hem Müslüman Kardeşler hem de Risale-i Nur müspet hareketi esas alır ve yöntem ve irşat usulü olarak benimser. Bununla birlikte Müslüman Kardeşlerin müspet hareket düsturu devrime katılmalarını engellememiştir. Buti anlayışı ise karşı çıkmasını gerektirmiştir. Hangisi doğru? 

*Bediüzzaman hazretleri mesleklerinin sıfatlarını anlatırken 'haliliye mesleği' tabirini kullanıyor. İmam Rabbani Hazretleri makamlar arasında Hazreti İbrahim Aleyhisselam'a asaleten tevdi edilen haliliyet makamına özel bir önem atfeder. Hazreti İbrahim'le birlikte başlayan bu meslek Velayet-i Ahmediye üzerinden geçerek İmam Rabbani'ye vasıl olur. İmam Rabbani'den sonra Bediüzzaman da mesleğini haliliyet üzerine bina eder. Meslek haliliyet, meşrep ise hillettir. Bunu şöyle beyan eder: 'Mesleğimiz halîliye olduğu için, meşrebimiz hıllettir. Hıllet ise, en yakın dost ve en fedakâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmert kardeş olmak iktiza eder (http://www.risalehaber.com/ author_article_print.php?id=12512 ). Bediüzzaman meslek olarak haliliyet mesleğini benimser.

*Nur şakirtleri ve Müslüman Kardeşler mensupları yirminci yüzyılın mazlum kardeşleridir. 

*ABD'nin yapısı ve karakteri belli. Lakin Türkiye'de bazı Nurcular maalesef ki Bediüzzaman'ın değerlendirmelerinden yola çıkarak Batı'yı (kimi zaman AB, kimi zaman ABD, kimi zaman ikisi de) sırdaş ve külfetsiz dost kabul ediyorlar. Bu da fikri bünyede kırılmalara neden oluyor. Belki Soğuk Savaş döneminde bir mazeretleri vardı. Ama şimdi hiç yok.

*Risale-i Nur şakirtleri bir an önce Risale-i Nurların neşri hakkındaki düzenlemelerin hayata geçirilmesini ve yayınlar üzerindeki muvakkat örtünün veya fetret halinin kaldırılmasını talep ediyorlar. Bu meseleyi uzatanlara veya savsaklayanlara da güceniyorlar. Mart ayından itibaren (2014) bu alandaki düzenlemeler hayata geçirilememiş ve Risale- i Nurların neşri konusunda bir merci teşkil etme noktasında arpa boyu bir mesafe alınamamıştır. Bu ise düzenleme adı altında Risalelerin neşrini olumsuz etkilemekte ve tevakkuf ve tatile neden olmaktadır. Risale-i Nur şakirtleri sürecin hızlandırılmasını ve Risalelerin neşri üzerindeki muvakkat perdenin kaldırılmasını istiyorlar. Halbuki süreç tersine işletilebilir, düzenleme son halini alıncaya kadar Risale-i Nurların neşrine ve bandrol verilmesine kısıtlama getirilmezdi. Düzenleme son şeklini aldıktan sonra ise bu düzenleme çerçevesinde şarta uygun vaziyette basımına izin verilebilirdi.

*Esasında na ehiller veya maksatlı kesimler nedeniyle Risale-i Nurların basımına nezaret etmek büyük bir zaruret halini almıştır. Ehak olan da, olmayan da bu sahaya el atmıştır. Ali bozar, Veli yapar durumu hâsıl olmuştur. Elbette samimi Risale-i Nur talebeleri bu meseleden dolayı şekva halindeler. Elbette bu işlerden nemalanlar da şekva halindeler. Ama suiistimal edenleri cezalandırırken öze ilişmemek lazım. Risale-i Nur kendi ifadesiyle Anadolu'yu Cudi Dağı hükmünde kılmış ve belalar ve musibetlere paratoner olmuştur. Risale-i Nur yine kendi ifadesiyle bir nevi, manevi surette bir Seddi Zülkarneyn'dir. Güvenlik ve asayişin bekçisi, asayişe tesaddi ve tasallut eden anarşiştlerin de panzehiridir. Bu memleketi böyle bir paratonerden mahrum kılmamak gerekir. Risale-i Nurları Diyanet çerçevesine basım süreci ya hızlandırılmalı ya da bu projeden tamamen vazgeçilmelidir. Ya iyilikle süreç tamamlanmalı ya da iyilikle kapatılmalı ve eski tarzında devam etmelidir. Hükümet bu hayırlı adımı tamamlamalı ya da yine hayırlı bir şekilde bu alandan çekilmelidir.

*M. İslamoğlu, Nur şakirtlerinin bazen cenazelerde Risale okuduklarını söylediğinde irkilmiştim. Kulağıma inanamamıştım. Bunun mutat sataşmalarından veya hazımsızlıklarından bir diğeri olabileceğine hükmetmiştim. Haliyle sözüne pek itimat edemedim. Kabullenememe ve inkâr makamında bir Nur talebesinin yanında bu meseleyi açınca, beklemediğim bir cevapla karşılaştım. Bu cevap taaccübümü daha da arttı. Elbette İslamoğlu'nun üslubunu onaylamadan bu meyanda söylediğini tasdik etti. Öyleyse mesele bir olmaktan çıkmış ikileme dönüşmüştü. Bazı cenazelerde Risale-i Nurdan derslerin okunduğunu ve yapıldığını tasdik etti. Nur talebesinin bu tasdiki yerindeyse nadanlara malzeme taşımanın ötesinde bazı iç sorunlarımız var demektir. Elbette fitneye mahal vermemek için daha özenli, düzenli olmalıyız. Elbette bunu sadece dışarıya karşı yaparsak bu riyakârlık dairesine girer. Meslek muhabbetimizin sınırları da dâhil, her halimizde müteşerri çizgiyi, ölçüyü benimsemeli ve bunu aşmamalıyız. Buna aykırı hallerimiz varsa şer-i şerif aynasında kendimize çeki düzen vermeliyiz. İbadetler bilindiği gibi tevkifidir, onun dışına çıkıldığında bidat sureti kazanır. Bu hususta da ibtida değil, ittiba mesleğine tabiyiz.

*Muhabbet ve sevgimiz hiyerarşik olmak zorundadır. Muhabbette bile hiyerarşik bir düzen vardır. Muhabbet dairesinde de beşeri olanı ilahi olanın önüne geçirmemeliyiz. 'İman edenler Allah'ı daha çok/şiddetli severler ( Bakara: 165)' buyruğu muhabbetimizin hiyerarşisine delalet etmektedir. Muhabbet makamının da şirki vardır. Diğer şefkatler onun şefkatinden diğer muhabbetler onun muhabbetinden doğmuştur. Ondan tefeyyüz etmektedir. Bu makamda da harfi manada kalmamalı, esbaba takılmamalıyız. Allah sevgisinin üzerine sevgi çıkarmamak gerektiği gibi talebelerinin üstatlarını sevmesini de kıskanmak, çekememek de hamlıktır. Bizim yanlışlarımızı, tökezlememizi dört gözle, tarassutta bekleyen ve bunu meşrebimizin butlanına delil sayanlar çoktur. Yanlışlarımızla başkalarının imtihanı ve fitnesi olmayalım. Felaketlerine neden olmayalım. 

*Her fikrin rafizisi vardır. Nurcuların da rafizileri çoktur. 

*Son sıralarda sadeleştirme süreciyle birlikte Risale-i Nur'un basımı yeniden gündeme geldi. Devletin ana gövde olarak bunu üstlenmesi kimilerinin itirazıyla karşılaştı. Bunun devletleştirme ameliyesi olduğu farz ve ifade edildi. Bu itirazı dile getirenlerden birisi Mücahit Bilici'dir. Kanaatime göre, devlet denetimine veya faktörüne karşı çıkmak, liberal bir bakış açısını temsil eder. Elbette devlet tekeline karşı çıkmak meşru itiraz yöntemlerinden birisidir. Bununla birlikte devleti sahadan uzaklaştırma girişimi, devleti tümüyle kötü veya gereksiz saymaktır. Bu anlamda devleti dışlamak Harici mantığıdır. Alanını daraltmak ise şartlara göre gerekli veya gereksiz olabilecek bir keyfiyettir. Şartlara bağlıdır. Risale-i Nur'un basım ve yayınında da böyledir. Devletin alanını daraltmak -yerine göre- ne kadar meşru ise, belirli çerçevede devletin denetimi veya müdahalesi veya ön alması da o derecede meşrudur ve İslam tarihi bunun örnekleriyle doludur. Bugün Diyanet İşleri Başkanlığının örgütlenme ve hizmet götürme biçiminin sağlıklı veya yeterli olmadığı tasavvur edilebilir. Bununla birlikte bu eksikliklerini en azından kemiyet düzeyinde tamamlamaya muktedir kurumlardan birisidir. Elbette Diyanet İşleri Başkanlığı Risale-i Nur'un basım ve dağıtımında tekel değil, merci olmalıdır. Model ve çıta olmalıdır. Bediüzzaman, Risale-i Nurların Diyanet İşleri tarafından basılmasını arzu ederken, aslında buna devletin sahip çıkması zaviyesinden bakar ve önemser. Bu yol hem Risale-i Nur'un devlet katında meşrulaşmasını sağlayacak hem de en önemli bir ihtiyaç maddesini devlet eliyle tabana ve halka ulaştıracaktır.

*Risale-i Nurların tedvinine gelince, bu tedvin gerçekleştirilmiştir. İlk günlerden itibaren teksiri de yapılmıştır. Bununla birlikte yayıncı farklılığından nüsha farklılıkları oluşabilmektedir. Bundan dolayı referans nüsha veya mutemet nüsha belirlenebilir ve bu Diyanet tarafından zabıt altına alınabilir. Sadeleştirme meselesi de meselenin tuzu biberi olmuştur. Sadeleştirme akımı karşısında da Risale-i Nur'un harimi ismeti korunabilir. Ömer Bin Abdulaziz'in yaptığı ve yapmak istediği örnek olarak alınabilir. Kaldı ki, Risale-i Nur'ların müellifi de tekelleştirme maksadı taşımadan Diyanet'in Risale-i Nurları basabileceğini öngörmüştür. Belki arzu ve talep etmiştir.

*Günümüzde sadeleştirmede dâhil Risale-i Nurların basım ve yayınında bir merciiyet meselesi bulunmaktadır. Zamanla ilk merciiyet halkası aşılmış veya kırılmıştır. Sadeleştirme de bundan mütevellit bir meseledir. Risale-i Nur müellifinin bu yöndeki isteği de dikkate alınarak Diyanet'e özel bir görev yüklenebilir. Bu misyonu, Risale-i Nur'un hakiki varisleri ve talebeleri ile Diyanet beraberce ve ortaklaşa deruhte edebilir. Bu konuda maksat Harun Reşit gibi tekelcilik değil Ömer Bin Abdulaziz gibi kayıt altına almak olmalıdır. Karıştırma veya kargaşanın önü böyle kesilmelidir. Sadeleştirme bir heva ve heves çığırıdır ve Risale-i Nur'lara zarar vermeye açık bir kapıdır. Sadeleştirme yapan grup daha önce de Elmalı Hamdi Yazır'ın Hak Dini Kur'an Dili tefsirini sadeleştirmiş ama bu sadeleştirme de tahrifata dönüşmüştür. Merak eden ehline sorabilir. Bu çığır tehlikeli bir çığırdır. Bununla birlikte Risale-i Nur'un devlet tekeline alınması toplumun aşk ve şevkini ve gayretini kırabilir ve söndürebilir. Onları bu emaneti yüklenme (haml) ve taşıma görevinden mahrum etmemek de lazımdır. Burada maksat istismarcıların ve işi ticarete alet edenlerin önünü kesmek olmalıdır. Yoksa Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak da var.

Rusya

*Rusya ve Suriye rejimleri için en güzel tanım 'mafya rejimler' olduğudur.

*Sadece Ukrayna'yı işgal etmekle kalsalar iyi. Esat'a silah ve mühimmat tedarik ederek, satarak ve BM Güvenlik Konseyi'nde katliamlara kol kanat gererek Suriye soykırımının ortağı olmuşlardır.

*Kırım'ın yeniden Rusların eline geçmesi Karedeniz ve Boğazlarda Türkiye'nin daha sıkı bir rejimle veya baskıyla karşı karşıya kalması demektir. Abhazya ve Kırım sahilleri üzerinden Karadeniz Ruslar tarafından kuşatılıyor. Boğazlar Türkiye'ye ait olduğundan, Türkiye Karadeniz'de herhangi bir ülke değil. Kırım ilhakının akisleri en fazla Türkiye tarafından hissedilecektir. Türkiye güneyde ve kuzeyde Rus mengenesini bir tarafından kırmalıdır. En zayıf halka Suriye'dir ve Türkiye bunu yaptığında, Sykes Picot bitecek ve Türkiye sanal anlamda değil, fiili ve organik anlamda yeniden Ortadoğu'ya dönecektir.

*Batılı ülkeler zayıf zamanında bilerek veya bilmeyerek Rusya'yı güçlendiren politikalar izlediler. Fırsatları heba ettiler. Rusya'yı zayıflatmakta ve çevresindeki orta ölçekli ülkeleri güçlendirmekte isteksiz davrandılar. Bildik şeytana tapındılar. SSCB'den kopan ülkelerin Rusya aleyhine güçlenmelerine imkân vermediler. Kazakistan ve Ukrayna gibi ülkelerde izledikleri politika buna misaldir. Aksine, ABD İslam âlemine yönelik saldırgan politikalarıyla enerji fiyatlarının artmasına hizmet ederek Rusya'yı düştüğü çukurdan kurtarmıştır. Bush savaşmış, Putin hazinesini doldurmuştur. Şimdi savaşma sırası ona gelmiştir. ABD, AB ve Japonya ekonomik olarak durgunluk içinde yüzerken ( en az 10 yıldan beri) Rusya enerji fiyatlarının artması nedeniyle toparlanmıştır. Çin ise her sahada büyümekte ve serpilmektedir.

*Herkesin yumuşak güç olmaya özendiği bir sırada Ruslar haşin bir güç haline gelmişlerdir. Ve ayı postuna bürünmüş olarak da Ruslar bu güç gösterisine inanmakta ve iman etmektedirler. Dolayısıyla Rusları ve Putin'i yumuşak güç olarak durdurmanın imkânı yoktur. Bundan dolayı ambargo Putin'e sökmeyecek ve işlemeyecektir. Japonya ve Batı bir bütün olarak bazı alanlarda ambargo kararı aldılar ve alıyorlar ama Rusya bunlara meydan okuyor. Batı, dünyanın yarısına ambargo uygulayamaz. İran ve Rusya derken mesele dolaylı olarak Çin'e dayandığında Batı kendisine ambargo uygulamış olacaktır.

*Ruslar Soğuk Savaş sonrasında yeniden uyanırken, toparlanırken Batı'yı rehavet basmış bulunuyor. Dostları her yerde tehlike altında. Çin ve Kuzey Kore karşısında Japonya ve Rusya karşısında Ukrayna kırılgan pozisyonu temsil ediyor.

*Kısaca SSCB'nin yıkılmasında birkaç temel faktör bulunuyor. Bunlardan birisi Afgan cihadı, ikincisi Polonya'daki Katolik Kilisesi destekli Dayanışma Sendikasının faaliyetleridir. Üçüncüsü de petrol fiyatlarının düşürülmesinin Sovyet ekonomisine getirdiği mali yıkımdır. SSCB ekonomisinin dibe vurmasıyla birlikte bütün alanlarda çöküşe geçmiştir. 1991 yılı final yılı olmuş ve terk-i silah ederek tarih sahnesinden çekilmiştir. Bunda görüldüğü gibi Suudi Arabistan'ın büyük katkısı var.

*Çarlık döneminde Rusya bütün yönlere doğru genişledi ve yayıldı. 1904 yılında Japonlar karşısında ağır yenilgiyle ilk kez Ruslarda şafak attı. Ruslar Kafkaslarda ve sair bölgelerde stratejik derinlik ve dalgalar halindeki nüfus-asker takviyelerine dayanarak savaşları kazanıyorlardı. 

*Rusların yayılması döneminde Osmanlılar kaht-ı rical dönemine girmişler ve hamle güçlerini kaybetmişlerdi. Çarlık Rusya'sının ideolojik değil ama siyasi mirasını devralan Bolşevik şefler yayılmaya devam etmişlerdi. Kissinger bunu şöyle tanımlıyor: Ruslar Büyük Petro veya Deli Petro'dan beri her yıl Belçika kadar toprak yutarak genişliyor ve büyüyorlardı. Bu Afganistan işgaline kadar böyle devam etti. Belki de Brejnev, ölümcül hatalarından birisi Afganistan'ı işgal ederek yaptı. Bu ülkede maceraya girdi ve büyük bir kumar oynadı ve gücünün sınırlarını da bu vesile ile öğrenmiş oldu. Afganistan ve Polonya SSCB için siyasi sınırların bitişi ve ideolojik sınırların çöküşü anlamına geliyordu. Baskılanmış halklar bu iki cephe sayesinde tazyik altından kurtuldu. Sistem yıkılınca altındaki halklar hürriyetlerine kavuşmuş oldular.

* Sovyetler Birliği'nden Rusya'ya; müdahale gerekçeleri belki değişti, gelişti ama yöntemleri ve taktikleri aynı kaldı. Gerekçeyle kılıflanmış kaba güç. Yeni kalıpta eski oyundan bahsedebiliriz. Sovyetler Birliği döneminde başka ülkelere rejim ihraç eden ve başka ülkelerin içişlerine de yardım talebini gerekçe göstererek müdahale eden Moskova, SSCB sonrasında söylemini değiştirdi ama yöntemini değiştirmedi. SSCB döneminde proleter devrimlere karşı gerici güçleri, NATO ve Amerikan yandaşlığını gerekçe göstererek müdahalelerine ideolojik kılıf ve zemin hazırlıyordu. Putin döneminde W. Bush'un sakarlıkları sayesinde toparlanan ve yeniden uluslararası sahneye dönen Rusya kısa bir zaman dilimi içinde çevresinde müdahale gücü haline geldi. ABD kadar bu müdahalelerini deniz aşırı ülkelerde yapamasa da, komşu ülkelerde denemelerde bulunuyor. Bunun en bariz örneklerinden birisi, dünyanın gözleri önünde Gürcistan'a yaptığı müdahale oldu. Açık bir biçimde NATO ve Batı yanlısı Gürcü Lider Mikhail Saakaşvili'ye ders vermek için Gürcistan'a müdahale etmiş ve ülkeyi bölmüş ve parçalamıştı.

*Tatarların ve Türkiye'nin çıkarı, Rusların Kırım'dan püskürtülmesi ve geldikleri topraklara geri gönderilmesindedir. Ellerindeki mevcut topraklar bile Ruslar için çok geniş ve boldur. Bol gelen dayandıkları zemin, iştahlarını dindirmemekte, aksine düşmanlık dürtülerini kamçılamaktadır. Çözüm, bütün cephelerde Rusların geriletilmesindedir. Rusya Ortadoğu ve Türk illerinde düşmanımızdır. Batı münhasıran kuzeyde potansiyel müttefikimiz olabilir. Güneyde ise karşıtımızdır.

*Bugün Rusların veya Çinlilerin ne siyasi ahlakı ne de değeri vardır. Bundan dolayı politikaları kara düzendir.

Sahih-i Buhari

· Son sıralarda, ceditçilerin eski yurdu olan Tataristan garip bir yasağı imza atmıştır. Halkı din ve ırk ayrımı üzerinden kin ve düşmanlığı sürüklemek suçuyla Buhari'nin Sahih adlı kitabı yasak kapsamına alınmıştır. Kendisi hayatta olmadığı için bu ceza, kitabı olan Sahih-i Buhari'ye kesilmiştir.

*Sahih-i Buhari konusunda ihtisas ehli bir isim olan Suudlu davetçilerden Halit Abdurrahman Şayii bu karar alınırken kesinlikle konunun uzmanlarına danışılmadığını ve adeta cadı avı başlatıldığını ifade ediliyor. Halit Şayii bu yasakla birlikte milyonlarca Müslümanın sadece yasama kaynaklarından biri değil aynı zamanda kültürel kaynaklardan birinden de mahrum bırakıldığına dikkat çekiyor. Ayrıca yargının hilaf-ı vaki olduğuna işaret ediyor. Buhari'de aşırılık çağrıştıran meselelerin olmasının gerçeğe aykırı olduğunu aksine Sahih-i Buhari'nin bölümleriyle ve baplarıyla güzellikler demeti ve buketi mesabesinde olduğunu ifade etmektedir. Buhari Sahih'in de hayvan haklarına bile bölümler ayırmış ve rahmetin nakilcisi olmuştur. Hayvan hakları ve çevre bilincine dair hadisler rivayet etmiştir. Buhari uzmanlarından Halit Şayii aksine Buhari'deki güzellikleri keşfetmesi halinde mahkeme heyetinin bunun Tatarcaya çevrilmesini isteyeceklerinden emin olduğunu ifade etmektedir. Buhari'nin Sahih adlı eserinin yasaklanması insan hakları zeminde bir İslam hakkı ihlali ve Müslüman haklarına tecavüzdür.

*Ezher Üniversitesi eski genel müdürlerinden Ahmet Ömer Haşim, muhaddislerin başucu kitabı olan Buhari'nin Sahih adlı eserinin zamanla modernistlerin baş hedef haline geldiğini ve Buhari hakkında ileri geri konuşanların yargılanması gerektiğini talep etmektedir. İmam Buhari'nin masum olmadığını lakin Sahih'inde topladığı hadislerin masum derecesinde olduğunu, zira masumun sözlerini aktardığını hatırlatmaktadır. Çocukluğunda a'ma olan Buhari'nin hadis hizmetine olan katkısından dolayı Allah tarafından ödüllendirildiği ve görme yetisine yeniden kazandırıldığı ifade edilmektedir.

*Prof. Dr. İsmail Kara, Radikal Gazetesi'nin 13 Kasım 2010 Cumartesi sayısında yayınlanan röportajında Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Tecrid-i Sarih Tercüme ve Şerhi'nin Milli Güvenlik Kurulu tarafından engellenmesi neticesinde yayımlanmadığını iddia etti. Kara'nın bu görüşlerine Tayyar Altınkulaç, kendi zamanında müdahale olduğunu ancak, müdahalenin önünde durduklarını söylerken, Hayri Kırbaşoğlu ise, resmi çevrelerden gelen tepkiler nedeniyle eserin basımının durdurulmuş olabileceğini belirtti.

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

ALLAH RASULÜNÜN MANEVİ ŞAHSİYETİ-2

ALLAH RASULÜNÜN MANEVİ ŞAHSİYETİ-2

Fahr-ı Kainat’a Nasıl Bakmalıyız: Kur’ân’da, “Muhakkak ki, Allah katında sizin en d

NURDAN VECİZELER-8

NURDAN VECİZELER-8

“Hakikaten mümin cennete layık ve kâfir cehenneme muvafık bir mahiyet kesb eder.” İzah: B

YIKILMAKTA OLAN ÜÇÜNCÜ MABET

YIKILMAKTA OLAN ÜÇÜNCÜ MABET

Kimi Yahudiler mecazen veya sembolik anlamda İsrail’e Süleyman Tapınağı makamında üçüncü

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-27

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-27

Nisa: 97: İbn Abbas’ın şöyle dediği rivayet olunur: “Müslümanlardan, İslam’ı hafife a

TACEDDİN TOPAL(1927-2020)

TACEDDİN TOPAL(1927-2020)

Taceddin Topal ağabeyimiz Isparta/Yalvaçlıdır. Yalvaçlılar O’na Taci Dede diye biliyor ve ö

SULTAN 2. BAYEZİD (1481-1512)

SULTAN 2. BAYEZİD (1481-1512)

1448’de Dimetoka’da doğdu. Fâtih Sultan Mehmed’in Gülbahar Hâtun’dan doğan büyük oğl

CENNET VE CEHENNEM SADECE MANEVİ DEĞİLDİR

CENNET VE CEHENNEM SADECE MANEVİ DEĞİLDİR

Cennet ve Cehennem iki yurttur; birisi sevaba birisi azaba, birincisi muttakilere, ikincisi kâfirle

AKSA TUFANI’NIN İSTİKBALDEKİ AKİSLERİ

AKSA TUFANI’NIN İSTİKBALDEKİ AKİSLERİ

De ki: " Bize iki güzellikten birinin dışında başka bir şeyin gelmesini mi bekliyorsunuz? Oy

ALLAH RASULÜNÜN MANEVİ ŞAHSİYETİ-1

ALLAH RASULÜNÜN MANEVİ ŞAHSİYETİ-1

Fahr-ı Kâinat Efendimiz, (Aleyhissâlatü vesselâm) Kur’ân’ı Mekkelilere tebliğe başladı

NURDAN VECİZELER-7

NURDAN VECİZELER-7

“İnkılab-ı hakikat olmaz. Nev'-i mutavassıtın silsilesi devam etmez. Tahavvül-ü esnaf, ink

Çünkü Allah, haktır. O'ndan başka taptıkları ise hiç şüphesiz batıldır. Gerçekten Allah çok yüce, çok büyüktür.

Lokman, 30

GÜNÜN HADİSİ

"Tutumlu kişi asla fakir olmaz."

Taberani

TARİHTE BU HAFTA

*Fatih Camii'nin yeniden ibadete açılışı(15 Nisan 1772) *Turgut Özal'ın Vefatı(17 Nisan 1993) *Türk-Yunan savaşının başlaması(18 Nisan 1897) *Miladi takvime göre Efendimiz'in (s.a.v.)dünyaya teşrifleri(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI