Cevaplar.Org

NÜKTELER-8

İMAN HAKİKATLARI İman hakikatlarının tekraren tefekkürü Abdestin farzının dört olduğunu yüz defa tekrar etseniz sevabı artmaz. Bu tekrarda te’kid var, fakat te’sis yoktur. Kelime-i tevhidin tekrarında veya iman hakikatlarıın tekrar tekrar tefekküründe ise hem te’kid, hem de te’sis vardır. Tuğlaların üst üste konulması veya ağaca su verilmesi gibi daima terakkiye sebep olurlar


Mehmed Kırkıncı

.

2019-12-20 16:22:31

İMAN HAKİKATLARI

İman hakikatlarının tekraren tefekkürü

Abdestin farzının dört olduğunu yüz defa tekrar etseniz sevabı artmaz. Bu tekrarda te'kid var, fakat te'sis yoktur. Kelime-i tevhidin tekrarında veya iman hakikatlarıın tekrar tekrar tefekküründe ise hem te'kid, hem de te'sis vardır. Tuğlaların üst üste konulması veya ağaca su verilmesi gibi daima terakkiye sebep olurlar.

İmanın terakkisi

Esmâ-i İlâhiyye'nin mertebeleri nihayetsiz olduğundan imanda terakkinin hududu yoktur. Her bir bürhan bir refref, her bir hüccet ve ibadet bir burak gibidir. Onlara, aklen, kalben, fikren binenler marifetullahın semasında kat-ı meratip ederler, yükselirler.

İMTİHAN

Kaybedenler de olacak

İmtihan olunca elbette kaybedenler de olacaktır. Kimse sınıfta kalmasın diye okul açılmazsa, herkes cahil kalacaktır. Bir okulda sadece iki kişi âlim olarak yetişse ve bin kişi ise gereken başarıyı gösteremese yine o okulun açılması maslahattır. Hattâ bir üniversitede dünya çapında bir fenci veya Eflâtun gibi bir dâhi yetişeceği bilinse, diğer bütün talebeler belge de alsalar o üniversite açılacaktır. Çünkü, o üniversiteden yetişecek o tek kişi, binlerce kişi kıymetindedir ve bütün insanlığın medar-ı iftiharıdır. Faydası bütün beşeriyetedir.

Dünya denilen bu imtihan meydanının açılmasına ve bu sebeple çokların Cehenneme düşmelerine bu misâlle bir derece bakılabilir.

On beş yaşına kadar

Yedi yaşındaki bir çocuk hata etse, babasından veya öğretmeninden ceza görüyor. Hâlik-i Zülcemâl ise insanlara lûtfuyla onbeş yaşına kadar müsaade ediyor ve o vakte kadar hiçbir ceza vermiyor.

İNSAN

Bir anda!

İnsan bir anda yaratılıyor. Yediğimiz gıdalar sperm hücresi haline geldiği anda, biz yaratılmış oluyoruz. Ondan sonraki safhalar ise terakki basamaklarıdır.

Bir insan yaratmak

San'atkârın eserden daha mükemmel olması lâzımdır, tâ ki eser vücûd bulabilsin.
Akılsız, şuursuz ve hayatsız olan yumurtanın civciv yapması muhal olduğu gibi, kâinatın da insan yapması imkân haricidir.

O halde yumurta civcivin yaratılmasında, kâinat da insanın yaratılmasında pek çok sebeplerden sadece birer sebep oluyorlar.

Güzel bir harf

İnsan, kâinat kitabının güzel bir harfidir. Kendi güzelliğiyle ve kemâliyle iftihar edemez, gururlanamaz. O güzellik onun kâtibine aittir.

İnsan ve kâinat

Zerrelerin insan vücuduna girmesi bir hâdise, çıkması ise ayrı bir hâdisedir. Aynı şekilde, insanın da bu dünyaya gelmesi bir hâdise, gitmesi de ayrı bir hâdisedir.
Zerrelerin vücudumuza gelip gitmeleri, bizim de bir gün bu kâinattan gideceğimizi gösterdiği gibi; bizlerin bu kâinata gelip gitmemiz, bir gün kâinatın da vefat edeceğine işaret etmektedir.

Bir ağacın dalından kopardığımız küçük bir parçanın yanması, ağacın tamamının da yanabileceğini gösterir. Zira, yanma kabiliyeti o dala, parçası olduğu ağaçtan sirayet etmiştir. Aynı şekilde, kâinatta inhilâl ve bozulma hassesi bulunduğundan, bu hasseler kâinatın bir küçük misâl ve parçası olan insana da sirayet etmiştir.

Nitekim kâinat, önceleri mayi halinde iken bilâhare dağlar, taşlar, topraklar ve nebatat vücud bulduğu gibi, kâinatın küçük misâli olan insan da önceleri bir damla su iken, bu bir damla mayiden azalar, kemikler ve saçlar meydana gelmiştir.

İnsan Ve Pazarı

Kâinatın meyvesi olan insan, ancak Cenâb-ı Hakkın pazarında satılabilir. Ağacın meyvesi en mütekâmil cüz' olduğundan onun müşterisi, kendisinin aşağısında ve hizmetinde bulunan kök, gövde, dal ve yaprak gibi cüzler olamaz. İnsanı kâinata meyve yapan Allah (C.C.) onu Cennet mukabili satın almak istediğini Kur'ân-ı Kerîm'inde beyan buyurmuştur. Cenâb-ı Hak tarafından alınıp ebedî saadete mazhar edilecek olan insan da, bu şerefe nail olabilmek için, vitrinlerini ona göre süslemeli, düzenlemeli ve temiz tutmalıdır. Şöyle ki:

İnsan tek başına bir fuar gibidir. Hangi bölmesine fikren girip, o kısımla ilgili fennin dürbünüyle temâşa ederseniz, yıllarca orada kalırsınız. İnsanın akıl, kalb, hafıza, beyin, göz, dil, mide ve sair âlet ve duygularının her biri o fuarın bir bölümü hükmündedir. Bunlar içerisinde zahiren basit bir kemik olarak görünen diş için, dişçilik fakültesinin kurulmuş olması ve dişi anlamaya çalışan profesörlerin yetişmesi, insanın ne kadar garip san'atlarla dolu bir fuar olduğunu bir derece ortaya koyar. Burada üzerinde durulması lâzım gelen en mühim nokta, insanın bu fuarı lâyık olduğu tarzda tanzim edip edemediğidir. İnsan fuarının göz vitrinine seyri meşrû manzaralar, Kur'ân-ı Kerîm okuma, ilim meclislerinde bulunma gibi mücevheratlar asılırsa o vitrin güzelleşir ve Hafiz-i Rahîm olan Cenâb-ı Hakk'ın satın almasına vesile olacak bir değer kazanır. Aynı şekilde, akıl vitrini hikmetlerle, faydalı ilimlerle doldurulursa güzelleşir. Bu durumun aksine olarak insan, güzel yüzüne pis çamuru sürerek çirkinleştirmesi misali, bu azalarını meşru olmayan fiillerde kullanırsa bu vitrinleri çirkinleştirir. Bu takdirde her bir vitrin bir lâşe yuvası halini alır. Böyle bir fuarın müşterisi ancak şeytanlar olacaktır. Loş ve pis odalara karasineklerin ve eşek arılarının girip çıkmaları gibi, şeytanlar da daima o fuara girip çıkacaklardır.

Bu fuarı temiz tutmak için, teneffüsle bedenimize her zaman oksijen alıp, karbondioksiti dışarıya atmamız misali, aklımızla da İlâhî ve Rabbanî hakikatleri alıp ruh ve kalbimize estirmemiz ve şeytanî fikirleri ve vesveseleri defetmemiz lâzım geliyor. Ancak o zaman Cenab-ı Hakk'ın Cennet mukabilinde satın alacağı bir değer ve kıymete yükselmiş oluruz.

Baş Pazarı

Balina başından sinek başına kadar bütün başların sergilendiğini ta­hayyül etsek, bunlar içerisinde insan başını beğeniriz. Aynı şekilde, bütün eller sergilense, insan elini tercih ederiz. Ruhumuzun üstünlüğü zaten izah gerektirmeyecek açıklıktadır. Böyle en kıymettar cihazlarla teçhiz edilen insan, bu nimetlerin şükrünü ifa edemezse elbette ki hesabı çok çetin ola­caktır.

Arıya Hürmet Gösterilir mi?

Arının yaptığı işi yüzlerce fen adamı yapamadığı halde, odamızdan içe­riye bir arının girmesi halinde ona ne hürmet gösteriyor ve ne de ayağa kalkıyoruz.

Bal yapmak arıyı hayvanlıktan kurtaramadığı gibi, maneviyatı unutarak sadece dünyevî bir meslekte terakki etmek de bir kimsenin insaniyetini tekamül ettirmemektedir.

Madde ile manayı, akıl ile kalbi beraber götüren muhterem zatlar bah­simizden hariçtir.

İnsanın Kıymeti

Bir adamın binlerce ağacı, yüzlerce hayvanı ve bir tane de çocuğu olsa, bu zat ağaçlarının ve hayvanlarının tamamını istediği anda kesebileceği ve hiçbir ceza görmeyeceği halde, çocuğunun bir parmağını dahi kesemez.

İşte insanın kıymetine bu misalle bir derece bakabilirsiniz.

İnsan Ağacı

Kayısı çekirdeğinde bir kabiliyet vardır. Bu kabiliyet iyi işlenirse o çe­kirdek bir kayısı ağacı olabilir. Fakat ne kadar çalışılırsa çalışılsın, kayısı çekirdeğini ceviz ağacı yapmak mümkün değildir.

Buna karşılık insan, irade-i cüz'iyesiyle kendisini her çeşit ağaç yapa­biliyor. İnsan kendisini netice itibariyle isterse Cennet, isterse Cehennem ağacı yapabildiği gibi, dünyada da bir insan kendi iradesiyle fazilet ağacı olabile­ceği gibi, rezalet ağacı da olabiliyor.

Dünyevî ilimler itibariyle de isterse doktor, isterse mühendis, isterse kimyager olabilir. Misâlleri çoğaltmak mümkündür.

Ölçü Hangisi?

Cesed, bir cihette ruhun elbisesi, diğer bir cihette de evi mesabesindedir. Bir kimse fevkalâde güzel elbiseler giymesine rağmen kendisi çirkin olsa, o kimseye çirkin hükmü verilir. Elbisenin güzelliği onu güzel etmez.

Veya bir kimse evine fevkalâde ihtimam gösterip her köşesini tezyin ettiği halde, kendi temizliğine hiç dikkat etmezse, bu adama da pis hükmü verilecektir. Evinin temizliği onu temiz etmez.


İşte, sadece bedeniyle alâkadar olup, ruhuna hiç ehemmiyet vermeyen veya onu ikinci plâna atan kimselerin hali bu misâllere benzer

İnsandaki Cihâzatın Kıymettarlığı

İnsandaki zahirî ve bâtınî duygulardan her biri dünyadan daha kıymet­tardır. İnsan ne görmesini, ne işitmesini, ne aklını, ne hafızasını ve ne de sevgi, korku gibi herhangi bir hissini dünya saltanatı ile değişmez.

Her biri, dünyadan çok daha kıymettar olan bu cihazatın tamamını, dünyanın cüz'î bir mes'elesine nasıl sarf ediyoruz? Yukarıda bahsettiğimiz cihazattan biri olan akıl, Cennetten de kıymetlidir. Akılsız bir kimseyi Cen­nete koysanız ne derece istifade edebilir.

Şu hale göre, her bir cihâzat-ı insaniye, insanın sırf bu dünya için yara­tılmış olmadığına ve onun esas vazifesinin rızâ-i İlâhiye'yi tahsil ve irfan meydanında terakki etmek olduğuna birer şahittir.

İnsan başıboş bırakılmamıştır

İnsanın hiçbir âzası hudutsuz olmadığı gibi, hiçbir duygusu ve hissiyatı da hudutsuz değildir. Meselâ, insanın gözü belli bir noktaya kadar büyümekte, orada durmaktadır. Gözün maddesi böyle olduğu gibi görmesi de mahduttur. Bir kimsenin yüzüne baktığımızda derisinin altını veya dudağındaki mikropları göremediğimiz gibi, çok uzak mesafeleri de seyredemiyoruz. Aynı şekilde, insanın kulağı belli bir büyüklükten sonra artık uzamamaktadır. Kulak böyle olduğu gibi, işitme de hudutludur. Nitekim çok yüksek ve çok düşük frekanslı sesleri işitemiyoruz. Diğer taraftan, görme ve işitmemize hudut tâyin eden Cenâb-ı Hak, anlamamızı da mahdut kılmıştır. Aklın, kendi mahiyetini anlayamaması bunun en bariz misâlidir. Misâller çoğaltılabilir.
Böyle bütün cihazları had altına alınan insan, ne cür'etle kendini her hareketinde kayıtsız zannetmektedir. Göz maddesini ve görmesini tahdit eden Allah (C.C.) nelere bakıp, nelere bakmayacağımızı da tayin etmiştir. Aynı şekilde, ömrümüzü tahdit eden Allah (C.C.) dünyada nasıl yaşayacağımızı da tanzim etmiştir. Ancak bu nizama uymakla hayat bulacağız.

Nasıl ki, insan zahirî duygularına tayin edilen hudutlar içerisinde kalmakla rahat buluyor ve menfaatlarını celb edebiliyor. Aynen bunun gibi, bâtınî duygularını da Sâni-i Hakîm'in tayin ettiği hudutlar içerisinde istimâl edip haddini tecâvüz etmemekle mânen mesrur ve müferrah olacak ve ebedî saadete mazhariyet kesbedecektir. Bu hususa nümune olarak sadece bir misâl vermekle iktifâ edeceğiz.

Şöyle ki: İnsana görme âleti olarak verilen gözün vazifesi, kendi kabiliyetince güneşten istifade etmektir. Yoksa onun vazifesi o güneşe ziyâ vermek, onun daire-i ihatasını istiâb etmek veya onun ziyâsını artırmak değildir. Aynı şekilde, insana dünyevî ve uhrevî ticaretinde menfaatleri celb ve zararları def için verilen aklın vazifesi de Kur'an güneşine teveccüh ile o ilâhî nurdan istifaza etmektir. Bu mânâyı müdrik olmayanlar, gözün güneşe ziyâ vermeye kalkması misâli, akıllarını haddinden tecâvüz ettirmekle kendi cüz'î heveslerini kâinatın küllî işlerine mühendis zannetmekte, rububiyet-i İlâhiyye ve şuunat-ı Rabbaniye'ye itiraz parmaklarını uzatmaktadırlar.

KADER

Nefsin âdi bir bahanesi

Bir talebe, okula gitmediği takdirde sınıfta kalacağını bildiği için, okuluna muntazam devam ediyor ve derslerine çalışıyor. Kaderim nasılsa öyle olur deyip okula devam etmeme cihetine gitmiyor. Aynı talebe, namaz mevzuuna gelince: Kaderimde varsa kılarım, deyip kadere yapışıyor ve namazdan kaçıyor. Bu hal, namaz kılmamak için nefs-i emmâre tarafından uydu-rulmuş âdi bir bahaneden başka bir şey değildir.

KALP

Mânevî kalp

Maddî kalb küçük bir et parçasıdır. Fakat onunla ilgili olan mânevî kalbin dairesi çok geniştir. Kalbi bir ampule teşbih edersek, onda tecelli eden ışık, ampulün maddî dairesiyle kıyaslanmayacak kadar geniş bir sahayı kaplamaktadır. İhata sahasının ampulden ampule farklılık gösterdiği de hatırdan çıkarılmamalıdır.

Kalp bahçesi

İnsanın kalbi bir bahçe gibidir. Onda mutlaka bir şeyler bitecektir.
Eğer o kalb, marifetullah ve muhabbetullah ile doldurulmazsa orada ya dikenler biter veya düşmanlar ona muzır şeyler dikerler.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

CENNET VE CEHENNEM SADECE MANEVİ DEĞİLDİR

CENNET VE CEHENNEM SADECE MANEVİ DEĞİLDİR

Cennet ve Cehennem iki yurttur; birisi sevaba birisi azaba, birincisi muttakilere, ikincisi kâfirle

ACBU’Z ZENEB HADİSİ

ACBU’Z ZENEB HADİSİ

Bir sorunun cevabı; “Müzedeki bir insanın iskeleti 2.000 senedir var olduğu söyleniyor. Halbu

NAMAZDA 17 SIRRI

NAMAZDA 17 SIRRI

İslam Literatüründe “el-Mabud” kelimesi hakiki mabud olan Allah’ın bir vasfıdır. Ebced d

İNSANLARIN AYIBINI GİZLEMEK

İNSANLARIN AYIBINI GİZLEMEK

Kişi kendisine nasıl davranılmasını istiyorsa, başkalarına da öyle davranmalıdır. Bu minva

CEHENNEM NEREDEDİR?

CEHENNEM NEREDEDİR?

Soru: Cehennem Nerededir? Cevap: Cennet ise Kur’an-ı Kerim'de zikredildiği gibi yüksektedir ve

RUM SURESİ ÖZELİNDE FITRAT DİNİ’NE BAKIŞ

RUM SURESİ ÖZELİNDE FITRAT DİNİ’NE BAKIŞ

Rum suresi, Mekki mukattaat sureler sisteminde yer alan, Kur’an’daki tertip numarası 30 olan bi

HADİSLER IŞIĞINDA KOMŞULUK İLİŞKİLERİ-2

HADİSLER IŞIĞINDA KOMŞULUK İLİŞKİLERİ-2

Ebû Hüreyre (r.a) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.s) buyurdular ki: “Komşusu, zararlarından emin

HADİSLER IŞIĞINDA KOMŞULUK İLİŞKİLERİ-1

HADİSLER IŞIĞINDA KOMŞULUK İLİŞKİLERİ-1

Kıyâmetin pek yakın olduğu ve vaktin bereketinin azaldığı günümüzde, insanlar dünya tela

SAYGI GÖSTERGELERİ

SAYGI GÖSTERGELERİ

Toplum içerisinde âdâb-ı muâşeret dediğimiz; nezâket, saygı ve görgü kuralları, dünya v

SAHÂBENİN ADALETİ VE ÂLİMLERİN BUNA DAİR AÇIKLAMALARI-2

SAHÂBENİN ADALETİ VE ÂLİMLERİN BUNA DAİR AÇIKLAMALARI-2

İbn Hacer el-Heytemî diyor ki: "Sahabe arasında cereyan eden hâdiseler konusunda dilimizi tutmam

SAHÂBENİN ADALETİ VE ÂLİMLERİN BUNA DAİR AÇIKLAMALARI-1

SAHÂBENİN ADALETİ VE ÂLİMLERİN BUNA DAİR AÇIKLAMALARI-1

1.Hâfız ibn Hacer el-Askalânî el-İsâbe adlı eserinde diyorki: "Ehli-sünnet, sahâbenin âdil

Allah dilediğini hesapsız rızıklandırır.

Nûr, 38

GÜNÜN HADİSİ

İman ve İslam'ın Fazileti

"Mü'min kişinin durumu ne kadar şaşırtıcıdır! Zira her işi onun için bir hayırdır. Bu durum, sadece mü'mine hastır, başkasına değil: Ona memnun olacağı birşey gelse şükreder, bu ise hayırdır; bir zarar gelse sabreder, bu da hayırdır" (Müslim, Zühd 64, (2

TARİHTE BU HAFTA

*Şair Muhammed İkbal'in vefatı(21 Nisan 1938) *TBMM'nin açılışı ve çocuk bayramı(23 Nisan 1920) *Osmanlı-Rus Harbi(24 Nisan 1877) *Hudeybiye Gazvesi(26 Nisan 628) *II.Abdülhamid'in tahttan indirilmesi(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI