Cevaplar.Org

NÜKTELER-2

Haşr-i cismanî üzerine Geçmiş asırlarda her gün, faraza, yirmibin insan dünyaya geliyorsa, bu gün ikiyüzbin insan dünyaya geliyor. Yine de her birinin her bir azası tamam ve kusursuzdur. Hayâlen, dünya nüfusunu çoğaltsanız öyle bir an gelebilir ki, dünyada her gün bir milyar insan doğabilir, yine de hiçbirinde hiçbir aza noksan kalmaz


Mehmed Kırkıncı

.

2019-11-08 10:12:54

Haşr-i cismanî üzerine

Geçmiş asırlarda her gün, faraza, yirmibin insan dünyaya geliyorsa, bu gün ikiyüzbin insan dünyaya geliyor. Yine de her birinin her bir azası tamam ve kusursuzdur. Hayâlen, dünya nüfusunu çoğaltsanız öyle bir an gelebilir ki, dünyada her gün bir milyar insan doğabilir, yine de hiçbirinde hiçbir aza noksan kalmaz.

Hayâlimizle bu rakamı artırabiliriz. Nihayet öyle bir noktaya varırız ki, her gün milyarlarca (meselâ, kıyâmette haşr edilecek insan sayısı kadar) insan dünyaya gelebilir ve hiçbirinde hiçbir noksaniyet bulunmaz.

Bu azîm kudretten, haşrin cismaniyeti, yani haşirde insanların tekrar cismen diriltilmesi ve hayatlandırılması nasıl uzak görülebilir?

Diğer taraftan, yavaş yapılan bir şeyin sür'atli ve âni yapılması da mümkündür; halı dokumada olduğu gibi. Binaenaleyh insan, bu dünyada otuz senede aldığı hali, haşirde bir anda alacaktır.

İlim ve kudret daireleri

Bir zat, hafızasındaki bir şiiri kaleme aldığında, o şiir ilim dairesinden, kudret dairesine geçmiş olur. Bu zat şiirini yırttığı takdirde mezkûr şiirin mahvolduğu veya yok olduğu söylenemez. Zira, şiir bu defa kudret dairesinden ilim dairesine geçmiştir ve mevcuttur. Kâtip istediği anda onu tekrar yazabilecektir.
Her bir insan veya insan nev'i böyle bir şiirdir. Yaratılmakla ilim dairesinden, kudret dairesine geçirilmiş, ölümle de kudret dairesinden, tekrar ilim dairesine alınmıştır. O halde haşir, insanların ilim dairesinden tekrar kudret dairesine geçmeleri demektir ve Cenâb-ı Hak için nihayet derecede kolaydır

Haşir sabahı

Bir çiçeğin meydana gelebilmesi için baharın gelmesi lâzımdır. Bahar geldikten sonra bir çiçeğin açmasıyla, milyarlarca çiçeğin açması arasında hiçbir zorluk ve fark yoktur. Mühim olan husus baharın gelmesidir. Aynı şekilde bir çiçeğin ışık alabilmesi için güneşin doğması icabeder. Güneş doğduğu zaman bir çiçekle beraber diğer bütün çiçekler, nebatat ve hayvanat da ışıklanırlar. Bu arada da mühim olan sabahın olmasıdır.

Bu misâller gibi, haşir sabahı veya baharında da bir insanın dirilmesiyle bütün insanların dirilmesi arasında bir fark olmayacaktır. Mühim olan o sabahın veya o baharın gelmesidir.

Güneşe düşen su damlası

Güneşin hararetini onun kudreti olarak kabul edersek, onun zıddı olan su, bu güneşe ârız olamıyor. Yerden buharlaşan sular kısa bir yolculuktan sonra tekrar yağmur olarak yere iniyorlar. Güneş sudan her zaman münezzeh ve uzak bulunuyor.
Bu güneşe bir damla suyun çıkmasına ihtimal verdiğiniz takdirde, artık denizlerin ve okyanusların da oraya taşınmasına yol açmış olursunuz. Bu noktada, bir damla su ile bir okyanus arasında fark yoktur. Her iki halde de güneşe acz girmiş ve onun harareti sönmeye yüz tutmuş demektir.İşte, Kâdir-i Zülcelâl'in tecezzi ve inkısamı gayr-i kabil ve zatî ve ezelî olan bu nihayetsiz kudreti nazarında da bir tek nefsin yaratılışı veya ba'si ile bütün insanların yaratılışı ve ba'si arasında zerre miskal fark tevehhüm edilse, misaldeki güneşe bir damla su düşmesi gibi, o kudrete de bir zerre aczin girdiği vehmedilmiş olur.

Yarını düşünmek

Bir günümüzü oyun ve eğlence ile geçirdiğimizde ertesi gün elimizde bir hiç kalır. O günü ticaretle geçirsek kazandığımız kârla servetimize bir şeyler ilâve etmiş ve yarınımızın maddî ihtiyaçlarını karşılamış oluruz.

Bu dünyanın yarını da ahiret olduğuna göre, yarın elimizde kalacak, yani hasenat defterimize kâr olarak geçecek işlere ne derece müteveccih olmamız gerektiği açıktır.

Hususî kıyamet

Bize yetmiş sene sonra kıyâmetin kopacağı haber verilse, bütün sefahet ve zevkleri bırakıp Allah'ın (C.C.) rızasını tahsile çalışır ve ancak ölmeyecek kadar dünya ile uğraşırdık. Hâlbuki yetmiş seneye kalmadan bizim kıyâmetimiz kopacak ve kendi hususî dünyamız başımıza yıkılacaktır. Öyle ise neden uhrevî amellerde lâkaydlık gösteriyoruz?

Dünyaya sığmayan insan

Farz-ı muhal olarak, bir insan Karadeniz'den çok daha büyük bir balık görse, bu balığın o denizin çok fevkinde diğer bir denize ait olduğuna derhal hükmedecektir.
Aynı şekilde, insanın istidatları da dünyaya sığmamakta ve bu dünya insanı tatmin etmemektedir. O halde bu insan balığı âhireti göstermektedir ve oraya namzeddir.
İnsandaki akıl, hafıza, göz, kulak, dil gibi terazilerle, bunların tarttıkları şeyleri mukayese ettiğimizde, terazilerden birinin tartılan şeylerden daha kıymettar olduğunu görürüz. Yani, insanın herhangi bir aletiyle kazandığı dünyevî zevk ve lezzetler, o âletin kıymetine değmiyor.

Demek ki bu teraziler yalnız bu fâni işler için verilmemiştir. O halde bunların yüzünü ebedî âleme çevirmemiz lâzımdır.

Bina ve şantiyesi

Dünya, ahiretin bir şantiyesi mesâbesindedir. Bir binanın şantiyesi İstanbul kadar olsa, kendisi ne kadar olacaktır? Kıyas ediniz! İşte âhiretin azametine bu misâlden bir derece bakılabilir

İnsan kabir yoluyla ahirete yolcudur

Bir tünele girmeden önce birisi bize bu tünel arkasında mükemmel bir şehir olduğundan bahsetse, tünelden çıktığımızda hakikaten bahsedilen şehri görsek ve bu şehirde bir müddet kalsak; daha sonra şehrin öte başındaki ikinci bir tünel bize gösterilse ve bu tünel arkasında da bu şehirle kıyas kabul etmeyecek diğer bir şehrin mevcudiyetinden bahsedilse ve biz bu haberi tekzib etsek ne derece divânelik etmiş oluruz. İşte birinci şehir dünya, ikinci şehir ise âhirettir. Ana rahminden bu dünyaya gelen insan, kabir yoluyla âhirete yolcudur. Buna inanması veya inanmaması onun yolculuğuna tesir etmez. Fakat âhiretteki istasyonlar Cennet ve Cehennem olmak üzere iki tane olduğundan; bu yolculuğun hangisinde biteceğine tesir eder.

Dünya gemisi üzerinde her an seyahat eden insanın, ben âhirete gitmem, demesi ne kadar ahmakânedir. Bu gemi âhirete gitmektedir. Gitmemeye kudreti yeten var ise, buyursun aşağı insin.

Orada para eden

Âhirette altın ve gümüş para etmiyor. Oraya, orada para edecek şeyleri götürmemiz lazımdır. Kabir âlemine göçen zatların ruhaniyatları, bizim dünyevî değil uhrevî mallara müşteri olmamızı arzu ediyorlar ve aksini divânelik biliyorlar. Âhirete vesile olan dünyevî mallar ve işler bahsimizden hariçtir.

İstesek de istemesek de

Ana rahminde iken bu dünyada lâzım bütün cihâzatla techiz edildiğimiz gibi, dünyaya geldiğimizde annemizin memelerinde sütümüzü hazır bulduk. Bu işler bizim ihtiyârımızla olmadı. Çocuk olduk, ihtiyârımızla değil; genç olduk, ihtiyârımızla değil; yaşlandık, yine ihtiyârımızla değil... Aynı şekilde, ihtiyârımız olmadan ölecek ve tekrar dirileceğiz.

Bahsettiğimiz hallerin hiçbirinde hiçbir tasarrufa sahip olamayan insan, (hâşâ) ahireti inkâr etmekle de dirilmekten kurtulamayacaktır.

Üzerinde bulunduğumuz dünya gemisi ahirete müteveccihen hareket etmektedir. Biz bu gemiye kendi irademizle değil, Allah'ın (C.C.) iradesiyle binmiş bulunuyoruz. Yolculuğumuz da O'nun iradesiyle devam ediyor.

O Sultan-ı Sermedî, bizi bu gemiyle ahiret âlemine götürdüğünü, Kur'ân-ı Kerîm'in de beyan buyurduktan sonra, bunun aksi iddialarda bulunmak beş para etmemektedir. Zira, bir kimse bu gemi içinde hangi tarafa koşarsa koşsun ve ne gibi iddialarda bulunursa bulunsun, gideceği yer, ölüm rıhtımı ve onun arkasındaki âhiret âlemidir. Gitmemek, karşı koymak,irade ve ihtiyârımızda değildir.

Bu mecburi yolculukta, bizim dünyevî makamlarımız gemideki mevkilere benzetilebilir. Mühim olan husus gideceğimiz yerin selamet sahili olmasıdır. Bu sahile birinci mevkide gitmekle, ikinci veya üçüncü mevkide gitmek arasında bir fark yoktur.

Aksi halde, yani cezaya ve felakete gitmemiz halinde, hiçbir mevki bizi tatmin edemez ve derdimize deva olamaz.

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

CENNET VE CEHENNEM SADECE MANEVİ DEĞİLDİR

CENNET VE CEHENNEM SADECE MANEVİ DEĞİLDİR

Cennet ve Cehennem iki yurttur; birisi sevaba birisi azaba, birincisi muttakilere, ikincisi kâfirle

ACBU’Z ZENEB HADİSİ

ACBU’Z ZENEB HADİSİ

Bir sorunun cevabı; “Müzedeki bir insanın iskeleti 2.000 senedir var olduğu söyleniyor. Halbu

NAMAZDA 17 SIRRI

NAMAZDA 17 SIRRI

İslam Literatüründe “el-Mabud” kelimesi hakiki mabud olan Allah’ın bir vasfıdır. Ebced d

İNSANLARIN AYIBINI GİZLEMEK

İNSANLARIN AYIBINI GİZLEMEK

Kişi kendisine nasıl davranılmasını istiyorsa, başkalarına da öyle davranmalıdır. Bu minva

CEHENNEM NEREDEDİR?

CEHENNEM NEREDEDİR?

Soru: Cehennem Nerededir? Cevap: Cennet ise Kur’an-ı Kerim'de zikredildiği gibi yüksektedir ve

RUM SURESİ ÖZELİNDE FITRAT DİNİ’NE BAKIŞ

RUM SURESİ ÖZELİNDE FITRAT DİNİ’NE BAKIŞ

Rum suresi, Mekki mukattaat sureler sisteminde yer alan, Kur’an’daki tertip numarası 30 olan bi

HADİSLER IŞIĞINDA KOMŞULUK İLİŞKİLERİ-2

HADİSLER IŞIĞINDA KOMŞULUK İLİŞKİLERİ-2

Ebû Hüreyre (r.a) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.s) buyurdular ki: “Komşusu, zararlarından emin

HADİSLER IŞIĞINDA KOMŞULUK İLİŞKİLERİ-1

HADİSLER IŞIĞINDA KOMŞULUK İLİŞKİLERİ-1

Kıyâmetin pek yakın olduğu ve vaktin bereketinin azaldığı günümüzde, insanlar dünya tela

SAYGI GÖSTERGELERİ

SAYGI GÖSTERGELERİ

Toplum içerisinde âdâb-ı muâşeret dediğimiz; nezâket, saygı ve görgü kuralları, dünya v

SAHÂBENİN ADALETİ VE ÂLİMLERİN BUNA DAİR AÇIKLAMALARI-2

SAHÂBENİN ADALETİ VE ÂLİMLERİN BUNA DAİR AÇIKLAMALARI-2

İbn Hacer el-Heytemî diyor ki: "Sahabe arasında cereyan eden hâdiseler konusunda dilimizi tutmam

SAHÂBENİN ADALETİ VE ÂLİMLERİN BUNA DAİR AÇIKLAMALARI-1

SAHÂBENİN ADALETİ VE ÂLİMLERİN BUNA DAİR AÇIKLAMALARI-1

1.Hâfız ibn Hacer el-Askalânî el-İsâbe adlı eserinde diyorki: "Ehli-sünnet, sahâbenin âdil

"Ey İman edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi, sizlere de farz kılındı. Ta ki, korunasınız"

Bakara, 183

GÜNÜN HADİSİ

Kurban hakkında

"Kim gönül hoşluğu ile,sevabını Allah'tan umarak kurbanını keserse,o kurban onu ateşten koruyan bir perde olur"Tergib ve Terhib:2/155

TARİHTE BU HAFTA

*Fatih Camii Tekrar İbadete Açıldı(15 Nisan 1772) *Şeyhülislam İbn-i Kemal'in Vefatı(16 Nisan 1534) *Einstein'in Ölümü(18 Nisan 1955) *93 Harbi Başladı(19 Nisan 1877) *Miladi Takvime Göre Efendimiz'in(s.a.v) Doğumu(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI