Cevaplar.Org

MUSTAFA ÖZCAN İLE A’DAN Z’YE-11

İkinci Dünya Savaşı Birinci Dünya Savaşının tortuları İkinci Dünya Savaşını tetiklemiştir. Bununla birlikte, İkinci Dünya Savaşı, milliyetçilikten de uzak olmayan ideolojik savaş harmanıdır. Bir yandan kapitalizm ile sosyalizm, diğer taraftan da nasyonal sosyalizm ile enternasyonalist ve maddeci sosyalizm


Mustafa Özcan

mustafaahmetozcan@gmail.com

2019-10-31 09:13:19

İkinci Dünya Savaşı

Birinci Dünya Savaşının tortuları İkinci Dünya Savaşını tetiklemiştir. Bununla birlikte, İkinci Dünya Savaşı, milliyetçilikten de uzak olmayan ideolojik savaş harmanıdır. Bir yandan kapitalizm ile sosyalizm, diğer taraftan da nasyonal sosyalizm ile enternasyonalist ve maddeci sosyalizm arasında çekişmenin getirdiği çapraz bir savaştır. 

İlahiyat Fakülteleri

Gerçekten de cumhuriyet rejimi ilahiyat okullarını açtı. Lakin bunlar Batı tarzı açıldı. Yöntem veya sistematikten ziyade bilgi yığını olarak kurgulandı. Oryantalist bir zihniyete teslim edildi veya teslim oldu. Terbiye değil talim üzerine kurulmuştur. İslam dünyasında daha önce böyle bir gelenek yoktu. Dolayısıyla bu geleneği Batı'dan ithal etmiş oldular. Şarkı öğretmek için kurulan bu okullar Batı ruhunu taşıyordu. Sonuç itibarıyla Ali Fuad Başgil'in dediği olmuştur. 'Buralardan bol bol din münekkidi yetişir' demişti. Dediği gibi de oldu ve din mühendisleri yetişmeye başladı. Amelden kopuk demagoglar, cüretkarlar türedi. 'Ateşe en yakınınız fetvaya en cüretkarınızdır' gibi uyarıları kale almıyorlar bile. Sonuç itibarıyla, Mustafa A'zami'nin de ifadesiyle yerli istişrak akımı türedi. Abdurrahman Bedevi'nin ifadesiyle Batı oryantalizmi parlak günleri geride bırakmıştı. Onun yerine yerlileri bu işi görmeye başladılar.

*Son sıralarda eğitim konusunda bir hayli tartışmalar var. İlahiyat fakültelerinde felsefe dersinin gerekli olup olmadığı tartışılıyor. Burada temel kriter Mevlana'nın pergel benzetmesi esas alınarak temel şer'i ilimler ihmal edilmeden diğerlerine de uzanmak, köprü kurmak gerekir. Bununla birlikte şer'i ilimlerde ihmal, doğru bakış açısının kazanılmasını fevt eder. Bu nedenle tartışmaya bu zaviyeden bakmak gerekir. Son sıralarda dini eğitimde Kur'an ve Sünnet ve fıkhi ilimler alanında yeterli bir birikim sağlanmadan diğerlerine geçilmektedir. Bu ise yarım hocalar ve din münekkitleri doğurmaktadır. Bu tartışmada kimse dini ilimlerde yeterli bir altyapı sağlanıp sağlanmadığından bahsetmiyor. Mahfuzat/ezber üzerinden değil, tamamen muhakeme üzerinden gidiliyor. Muhakeme olmalıdır, lakin bu en son safhaya bırakılmalıdır. Elbette Gazali'den beri teknik bir ilim sayılan mantık bittabii ( mala yetimmu'l vacibu ila bihi fehuve vacib) kuralı gereği gerekli ilimlerden sayılmıştır. Lakin tartışma dinmemiştir. Felsefe tahsili ise edinmeden ziyade tevakki yani sakınmak için öğrenilmelidir. Benimseme değil bilme, tanıma ve savunma amaçlı olarak öğrenilmelidir. Bu anlamda ümmet için farz-ı kifaye olduğu söylenebilir. İçselleştirme anlamına gelmeden tarassut anlamına felsefe ve benzeri ilimler tahsil edilebilir. Bunun tamimi ise gereksiz olduğu gibi nadanlara suistimal kapısını aralar.

İlahiyatçılar

İlmiyle amil hocalarda Kur'an ve Sünnet ilimleri ile asar-ı selefi, tarihi birikimi özümsemişliğin yanında yaşayan bir ahlak da aranır. İlahiyatçılarda aranan veya en fazla görülen hasletlerden birisi mahviyet değil, şovdur. Kur'an ve hadis bilgisi yerine özellikleri hadisleri reddetmeye heveskâr tipler zuhur etmiş, bunlar gece gündüz Batılı söylemin yankılarını seslendirmektedir.

*Kur'an ve Sünnet ve asar-ı selef yerine akıllarına, oryantalistlerin akıllarını veya asarına dayanarak istedikleri gibi hükmediyorlar. İfrata karşı çıkayım derken tefrit çizgisine sürükleniyor, düşüyorlar. Sözgelimi cihat konusunda IŞİD'e karşı çıkarken Seyyid Ahmet Han çizgisine düşmüş veya yaklaşmış oluyorlar. İtidal çizgisini koruyamıyorlar. Müfrit ve radikallere tepki ortaya koyarken cihat gibi kavramların da içini boşaltıyor ya da sulandırıyorlar.

*Olumsuz gelişme olmasa bile nevzuhur ilahiyatçılar ağzımızdaki iman letafeti ve helavetinin de son kırıntısını götürüyorlar. Bildiğimiz her şeyi tersiyle orantılı olarak onlardan yeniden öğreniyoruz. Nevzuhur ilahiyatçılar olmazsa saldırgan laikler devreye giriyorlar. Tarihte belki de kötülük ve kötüler hiçbir zaman bu kadar saldırgan olmamıştı.

*Son sıralarda ilahiyatçıların veya bazı hocaların ağızlarının ayarı iyice bozuldu. Gelişigüzel konuşuyorlar. Şeriat dairesiyle mukayyet kalmıyorlar.

*Emir San'ani, 'Ref'ül estar' adlı eserini fena'un nar yani ateşin söneceğine ve yok olacağına dair kelam söyleyenlerin kelamlarını iptala adamıştır. Meseleyi tahkik etmeye çalışmıştır. Allah'ın vaadinden değil ama vaid ve tehdidinden dönüp dönemeyeceği; lütfunun taammum edip etmeyeceğine dair tartışmalar olmuştur. Günümüzde ise ilahiyatçılar cehennemin ateşini boşalttıktan sonra bir adım daha ileri giderek, cennetin içini de boşaltıyorlar. Gaibi şahide kıyas ederek kendilerine göre neyi hafif veya gereksiz buluyorlarsa onu reddediyorlar; cennetten kovuyorlar! Bu kapsamda ve aksamda cennetin feminen hale getirilmesi de var. Her alanda Batılıları karış karış izleyeceğimize dair Peygamber buyruğuna paralel ve uygun olarak cennet ve cehennem tasavvurlarında da onlarla aynı kareye düşüyoruz. İlahiyatçıları dinledikçe insana cennetin içi boş geliyor. Kendi kendine 'acaba cennette huride mi yok?' deme ihtiyacını hissediyor. Yunus gibiler Allah'ın varlığında istiğrak ettiklerinde, yok olduklarında cenneti birkaç huriden ibaret olarak tasavvur etmişler ve buna mukabil zatını istemişlerdir. Cennet bu dünya imtihanında sabrının bir sonucu ve mükâfatıdır. Bunlar arasında derece farkı olsa da bir zıtlık ve tezat yoktur.

*Bununla birlikte ilahiyat konularını ele almada feminen yaklaşım ağır basıyor. Hıristiyanlar cennette yeme içme yok diye beşer fıtratını ve sıfatlarının cennete yansımasını ret ve inkâr etmişlerdir.

*Son sıralarda cennette bahşedilecek olan hurilerin cinsiyetsiz olduklarına dair modern ilahiyatçılar arasında neredeyse bir mutabakat oluştu. Tasavvurlarına uyacak olursak cennet ne hayalimizdeki cennet ne de Kur'an'daki cennet! Sadece onların kafasındaki veya gönlündeki cennet. Onlar bu konuda icma etseler de birlikleri muteber değildir. Mevridi nasda içtihat olmayacağı gibi elbette icma da olmaz. İcma var olan bir şeyi reddetmeye araç ve basamak olamaz.

*Günümüzde ise ilahiyatçılar ihtiyat yerine fanteziye kaçmaktadırlar. Bilseler de bilmeseler de her konuda ahkâm kesmekte ve konuşmaktadırlar. Her konuda ihtiyat payını kaldırdıkları ve takvadan uzaklaştıkları söylenebilir. Evet! Günümüzde bilgi yayılmıştır ama bu bilginin büyük kısmı tahkikli bilgi değil, kirli bilgidir.

*Günahkarlar mütecahir olurken yani fasıklık mergup hale gelirken ilim camiasında ise şöhret edinmek için mütezahir yani öne çıkmak moda olmuştur. Bundan dolayı bazı ilim ehli çekinmeden ve boylarını aşan bir biçimde büyük iddialarda bulunabilmektedir.

*Merhum Ali Fuat Başgil bu tarzda açılacak ilahiyatlardan ancak din münekkidi yetişeceğini öngörmüştü. Çığır meyvesini vermeye başlamıştır. Kompleksi baskın olanlar, hırsı ihlâsından ağır basanlar, bu yolla şöhrete ve servete konmak isteyenler oryantalistleri taklit etmeye başlamışlardır. Aralarında onları fersah fersah aşanlar var. Bundan dolayı günümüzde dini eğitimin tadı tuzu yok. Zira Allah ve Resülünden (asm) kopuk ve hevaya tabi bir çığır. Bu tür yeni ilahiyatçılar her alanda sapmayı temsil ediyorlar.

Ä°lhad(Dinsizlik/Ateizm)

Son sıralarda bazı İslam ülkelerinde dini laubalilik veya kayıtsızlık hüküm sürerken Ezher Şeyhi Ahmet Tayyib Mısır'da ateist akımın veya ilhad akımının hızlandığını söylemiştir. Daha önce Suudlu yazar Abdulaziz Muhammed Kasım da Cidde gibi şehirlerde ateizm akımının yayıldığını yazmıştır. Bu akım Hamza Kaşgari gibilerin şahsında yüzünü göstermiş ve yüzeye vurmuştur. Selim Azuz isimle yazar Mısır'daki ateizm akımıyla alakalı olarak yazdığı makalesinde Ezherli hocaların Allah ve Resulünü tanımayan mülhitleri ayet ve hadislerle ikna etmeye çalıştığını lakin söylenenlerin hakikatte doğru olsa bile bu makamda onlara işlemediğini ifade etmektedir.

*20'inci yüzyılın muteber ulemasından olan Ebu'l Hasan en Nedevi ' Riddetün La Ebabekre Leha/Ebubekir'i olmayan ridde dalgası'' adlı küçük bir risalesinde yüzyılımızın siyasi ve sosyal durumuna ışık tutuyor ve bir ridde çağında ve devrinde yaşadığımızı öngörüyor. 2013 yılında Arap Baharı kuşağında ve onun özelinde Mısır'da yaşanan darbe süreci kimileri tarafından bir ridde dalgası olarak ifade edilmiştir.

*Asıl garip olan İngiltere'ye sığınmış Selman Rüşdi değil. İçimizdeki ridde dalgalarının cüretkâr süvarileri. İçimizden de Turan Dursun ve Aziz Nesin gibi bir takım nasipsizler çıktı ve Müslüman mahallesinde salyangoz sattılar. Kinleriyle birlikte öbür tarafa gittiler. Lakin muakkipleri ve halefleri kesilmiş değil. Fikirleri ebter olsa da nesilleri velut. Ebu'l Hasan en Nedevi'nin bahsettiği gibi (riddetün la Eba Bekre leha/ Ebubekir'i olmayan ridde) maalesef bu akım veya eğilim karşısında bir dalgakıran göremiyoruz. Batı kendi içinde İslam'a hakaret kampanyası açmakla kalmıyor aynı zamanda bunu içimizde de yerli isimlerle sürdürüyor. İslam dünyasındaki bu kampanyalara sahip çıkıyor ve omuz veriyor. Bunlardan birisi Hamza Kaşgari idi ve atmış olduğu twitlerde dini alaya almış ve Hazreti Peygambere hakaret etmiş ve Allah'ın varlığıyla alakalı şüphelerini dile getirmiştir. Bu yönleri afişe ve serrişte olunca ülke dışına kaçmış ve uzak doğu ülkelerinden birisinden geri getirtilmişti. Tövbe ettiğine dair değerlendirmeler yapılmış ve daha sonra mesele soğumaya terk edilmiştir. Bununla birlikte Batılılar meselenin takipçisi olmuşlar ve sürekli olarak Hamza Kaşgari'nin meselesini insan hakları meselesi olarak gündemde tutmuşlardı. İslam'a hakaret etmek Batı'da temel hürriyet haline gelmiş ve İslam ülkeleri de bu yönüyle gözetim ve hatta sıkıyönetim altına alınmıştır. Hamza Kaşgari mevlit kandili münasebetiyle yazmış olduğu twitlerde 'içimden sana selatu selam getirmek gelmiyor' demiştir. Bir başka twitinde ise 'senin bazı şeylerini sevdim, bazı şeylerini de sevmedim ve birçok şeyini de anlamadım' diye yazmıştır.

Ä°limler

Eskiden ilmi muhakemelerin yapıldığı mizan kitapları vardır. Düşüncenin mizanı mantık veya felsefe ise esasında fıkhın mizanı usul-u fıkıhtır. Gazali düşüncenin mizanı olarak mantığı görmüştür. Akaid bahsinin mizanı kelamdır. Hadisin mizanı yine usul-u hadistir. Bununla birlikte bir de özel meseleler adına mizan kitapları yazılmıştır. Bunların en meşhurlarından birisi Şarani'nin Mizan adlı eseridir ve fıkıh konusundaki ihtilafları ele almaktadır. Bu ihtilafatın hikmete uygun olduğunu ispata çalışmaktadır. Bir başka mizan kitabı da Zehebi'nin Mizan el İ'tidal adlı eseridir.

*Son dönemlerde hizmet içi eğitim diye bir kavram gelişti. Esasında Hazreti Peygamber Efendimiz ilmin beşikten mezara kadar olması gerektiğini ifade buyurmuştur. Bu da bugünkü anlamda hizmet içi eğitime tekabül etmektedir. İlim bir aşama veya süreç değil hayatın mecrasına dâhil bir boyuttur. İslam hukukunda kitabu'l kada/yargıçlık fasıllarında yargıçların kendilerini literatür takibi için bir yıl nadasa çekmeleri veya kendilerini yenilemeleri tavsiye edilmektedir. Kadınlara nasıl ki doğumlar için izin veriliyorsa literatür yenilemek ve takip için de doktorluk veya yargıçlık gibi mesleklerde belirli fasıllarla yenilenmeye ihtiyaç var. Buna şarj ve deşarj diyoruz. Ebu'l Hasan en Nedevi eğitimin elbiseye benzediğini ve sürekli yenilenmeye açık olduğunu söylemiştir.

*Günümüzde bilgi akışının hızlanması nedeniyle bazı bilgiler geçersiz hale gelmektedir. Bilgiyi, ayrıntıyı takip etmek daha da zorlaşmıştır. Tıp alanında yeni hastalıklar türemekte ve yargıda da siber suçlar adıyla yeni suç türleri belirmektedir. Bütün bunlar yenilenme ihtiyacını da beraberinde getirmektedir. Peygamberimiz bir başka hadislerinde "Ya âlim, ya ilim öğrenen, ya da ilim dinleyen ol. Dördüncüsü olma, helak olursun!" buyurmuşlardır. İlim tahsili iki ucu açık bir süreçtir ve bundan kopmamak iktiza eder. Hazreti Ömer'den mervi bir söz vardır der ki: Bir makama gelmeden evvel kendinizi yetiştiren. Bazen göç yolda düzülse de bazı şeylerin telafisi yoktur. Bal yapmak için bin bir çiçek gerekli olduğu gibi bir kitabı ( Kur'an) anlamlandırmak için de bin bir kitaba ihtiyaç vardır. Profesyonel körlükten kurtulmak için sürekli olarak amatör ruhu kuşanmak gerekiyor. İnsan, oldum dediği noktada tökezlemiştir.

İlim-Amel Çizgisi

Günümüzde iltizam ve amelin yerine mücerret bilgiye ehemmiyet verilmekte bu da sapmaları beraberinde getirmektedir. Bilginin sağlaması, ameldir.

Ä°ngiltere

Birleşik Krallığın da sonu geldi. Birinci Dünya Savaşı sonrasında zafer kazanan ve 'Büyük Yağma' bölgesi olarak Osmanlı topraklarını paylaşan İngiltere İkinci Dünya Savaşında imparatorluğunu kaybediyor. Birinci Dünya Savaşının yüzüncü yıldönümünde ise Birleşik Krallık lokma lokma oluyor. Derginin Kapağında ise düşünceli bir köpek ( kraliçe olabilir mi?) parçalanan bir harita üzerinde duruyor. Harita birkaç yönden yırtılmış vaziyette. Osmanlı'yı bölen Sykes-Picot gizli anlaşmasının mimarlarının ülkesi de bölük pörçük oluyor.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Zulüm (ve haksızlık) edenlere de sakın meyletmeyin! Sonra size de ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur, sonra size yardım da edilmez.

Hûd, 113

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Üç defa kapıyı çalın. İzin verilirse girin; aksi halde dönün."

Riyazü's Salihin, 2/874

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Donanmayı Haliç'e İndirdi.(22 Nisan 1453) *T.B.M.M. Açıldı.(23 Nisan 1920) *Yavuz Sultan Selim Padişah Oldu.( 25 Nisan 1512) *Çernobil Nükleer Faciası.(26 Nisan 1986) *Sultan II.Abdülhamid Han Tahttan İndirildi.(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI