Cevaplar.Org

MUSTAFA ÖZCAN İLE A’DAN Z’YE-2

Abbasiler • Abbasiler döneminde de aynısını kripto Maniheistler yapmıştır. Edebiyatı ve Ehl-i Beyt’i, kurulu rejimleri ve düzenleri yıkmak için bir araç olarak kullanmışlardır. İslami kimlikleri üzerinden hakiki kimliklerini ve Maniheist eğilimlerini saklayan bu gizli tayfa hem dini hem de devleti ( Abbasileri) çökertmek


Mustafa Özcan

mustafaahmetozcan@gmail.com

2019-08-15 13:08:40

Abbasiler

*Abbasiler döneminde de aynısını kripto Maniheistler yapmıştır. Edebiyatı ve Ehl-i Beyt'i, kurulu rejimleri ve düzenleri yıkmak için bir araç olarak kullanmışlardır. İslami kimlikleri üzerinden hakiki kimliklerini ve Maniheist eğilimlerini saklayan bu gizli tayfa hem dini hem de devleti ( Abbasileri) çökertmek istemişlerdir. Ali Şeriati ve Ahmet Emin'in de yazdığı gibi Ehl-i Beyt'e Kisra bakışı getirmişlerdir. Suriye'deki azınlıkların Mısır'la birliği ( 1958-61) yıkmalarının temel nedeni yine budur. Çok ilginçtir, Batini-Şuubi ve Maniheist hareketler felsefe ile birleşerek seküler bir kültür havzası üretmişlerdir. Abbasiler döneminde bu 'Pers züppeliği' olarak anılmıştır. Bu seküler kültürün içinde her türlü sapma ve ibahiye (hedonizm) akımı barınmaktadır.

 Açılım süreci

*Hükümetin, açılım sürecinin bittiğini ilan etmeye gönlü elvermiyor. Zira bunun itirafı ikinci kez başarısızlığını itiraf etmek olacaktır. Hükümet nerede yanlış yaptı ve nerede yanıldı? Hükümetin süreçle alakalı olarak iki temel yanlışı var. Bunlardan birisi çözüm sürecinde PKK'yı muhatap almasıdır. Çözüm sürecinin adresi yanlış olmuştur. Bu nedenle çözüm adrese ulaşamamıştır. Bu, örgütün beklentisini artırdı ve zamanla hükümeti sürecin rehinesi haline getirdi. Şer herkesin düşmanı, hayır ise herkesin dostudur fehvasınca, PKK hem Türk hem Kürt halkının düşmanıdır. Matlup olan, Kürtleri de bu örgütün pençesinden kurtarmaktır. Bunu müspet hareketi ve müspet harekete gönül verenleri öne çıkararak yapabilirdi.

*Aksine, PKK muhatap alınarak kötüler öne çıkarıldı ve söz sahibi kılındı. Sonunda bu yolla DTP ve İmralı'nın ve estirdikleri kötü enerjinin Türkiye'nin iradesini esir almasına izin verildi. Araplar 'et tab'u yeğlibu't tetabbu' derler. Fıtrat, suni ve edinilmiş fıtratı alt eder. Zor zamanda PKK ve yandaşları fıtratlarını yeniden ortayla sermişlerdir. BTP'li vekillerin halkı kışkırtmaları buna tanıktır. Türk ve Müslüman olan her şeye düşmanlık besliyorlar. Bu, onların taşıdıkları ideolojik virüsle alakalıdır. Kürtler namına onlara tahabbub göstermek, onların iştahlarını ve yıkıcılıklarını artırıyor. 

* Hükümetin ikinci büyük yanlışı yine kolaycılık üzerinden Suriye meselesini başkalarının sahasına terk etmiş olmasıdır. PYD terk edildiklerini ileri sürüyor. Suriye halkı 4 yıldır terk edilmedi mi? Tam bir bencillikle Salih Müslim ve arkadaşları Suriye halkına karşı Esat'ın yanında yer almadı mı? Türkiye mültecilerle baş başa bırakılmadı mı? 

Afganistan

* Mücahitlerle Reagan arasındaki samimiyetin göstergesi Stinger füzeleriydi. Stinger füzeleri Afganistan'da savaşın seyrini değiştirmiş ve sonucunu tayin etmiş ve Rusların hava üstünlüğünü sona erdirmişti.

* Mühim harplerde ilahi yardımlar tevarüt etmiş, peş peşe akmıştır. Mümin kulların yardımına gelmiştir. Bedir'de ve sair savaşlarda hep böyle olmuştur. Allah müminlerin iradesini çelikleştirmiş ve onun yanında hissi mucizelerle de desteklemiştir. Hissi ve manevi destekler daima mümin kulların yarı garı olmuştur. Hatta Filistinli âlimlerden ve Afgan mücahitlerine lojistik destek sağlayan büro olan Mekteb-i Hidemat'ın kurucusu Abdullah Azzam müşahede ettiği ve duyduğu yardımları 'Afgan Cihadında İlahi Yardımlar' adı altında bir araya getirmiş, toplamış, kitaplaştırmıştır. Elbette kimileri bu ilahi yardımların neden tamama ermediğini ve Müslümanların siyasi zaferini taçlandıramadığını sorabilir. Elbette bu, Allah'ın takdirindedir. Bununla birlikte şahadet çok büyük makamdır ve bilhassa ilahi el burada müdahale etmekte ve yardımlarını esirgememektedir.

 Ahmaklık

*Ahmaklık statik kurumlara daha fazla bulaşır ve siner. Statiklik insanın akıl yönünü köreltir.

Ahirzaman

* Genel anlamda ahirzaman konjonktürü soyut düzeyde anlatılıyor. Bundan dolayı da mesele yerli yerine oturmuyor. Bazen de soyut somut üzerinden anlatılıyor lakin manipülasyona kurban gidiyor. Mesele üç boyutlu anlatılırsa daha iyi anlaşılacaktır. Boyutlardan birisi kahramanlar, diğeri olaylar ve sonuncusu da coğrafyadır. Üç boyutlu anlatımla ahirzaman gerçeklerini daha müşahhas hale getirmek mümkündür.

*Boyutlardan birisi kahramanlar, diğeri olaylar ve sonuncusu da coğrafyadır. Üç boyutlu anlatımla ahirzaman gerçeklerini daha müşahhas hale getirmek mümkündür. Şahsiyetler veya kahramanlar (menfi veya müspet) konjonktürün dikey boyutunu temsil ederken coğrafya veya olaylar ise yatay boyutunu temsil etmektedir.

 *Sözgelimi, ahirzaman konjonktürünün veya diliminin başat coğrafyasını Şam ve Kudüs temsil eder. Ebu Hureyre'nin (R.Anhu) rivayet ettiği bir hadis de tam buna intibak eder. Ebu Hureyre (R.Anhu) taife-i mansure olarak nitelendirilen bölüğün Şam kapılarında ve çevresinde ve Beyti'l Makdis ve çevresinde savaşacaklarını rivayet etmiştir.

* Ahirzamanda Şam-Kudüs hattı Asr-i Saadetteki Hicaz'ın (Mekke-Medine) yerini alacaktır. Şam'ın öne çıkması tarihi Birinci Dünya Savaşından itibarendir.

*Ahirzaman olaylarının düğümlendiği coğrafya Ortadoğu coğrafyasıdır. Onun merkezinde ise Kudüs-Şam hattı yer almaktadır.

*Ahir zaman sahnesinin en mühim meselelerinden birisi veya düğümü Kudüs meselesi ve onun özü de Aksa Camiidir. Şark-Garp kavgasının gerisinde de bu mesele vardır. İsrail'in bölgeye ikame planı Haçlı Savaşlarının bir devamı niteliğindedir.

*Ahirzamanla ilgili uyarılardan birisi ilmin Allah'tan veya davadan kopuk olmasıdır.

*Ahir zamanda kadınlar fıtratlarını kaybetti. Bunu nereden anlıyoruz? Cins-i latif olarak anılan ve bilinen kadınlar haşin hale geldi. Özellikle siyaset dünyasına atılanlar hiç acımıyorlar. Acıma hislerini yitirdiler. 

*Hadiste beyan edildiği gibi, ilmin ölümü âlimin ölümüyledir. Bundan dolayı ahirzamanda eğitimin ve okuma yazmanın artacağı ama aynı zamanda cehaletin de çoğalacağı ifade edilmiştir. Zıt gibi görünüyor ama doğru. Okuma arttıkça cehalet te artıyor! Zira okumanın ekseni kaymıştır. Günümüzde okuma yazmanın artması cehaleti gidermiyor, belki artırıyor. Mürekkep hale getiriyor.

*Ahirzaman hadislerinde mevt-i füc'e'den bahsedilir. Yani insanların ansızın ölecekleri belirtilmektedir. Kalp ve damar hastalıkların artışı nedeniyle ansızın ölümler artmıştır. Trafik kazaları gibi kazaları da buna ilave edebiliriz.

*Ahir zamanla ilgili haberlerde belirtildiği gibi, İslam Müslümanlar örselene örselene gelişecektir.

*Bölgenin çalkalanmasına baktığımızda ahir zaman diliminde yaşadığımız anlaşılıyor. Bununla birlikte müteşabih olaylar perdeli olduğundan dolayı kimileri bu değerlendirmelere katılmayabilir. Haklarıdır. Elbette karineler bir kanaat verir ama bağlayıcı olmaz. Bununla birlikte Peygamberimizin gelecekle ilgili haberleri haktır. En fazla da günümüze yansıdığı bir gerçektir

*Günümüzün en önemli özelliklerinden birisi de çılgınlıktır. Çılgın olan makbul olmaktadır. Günahta çılgınlık mütecahir olmaktır. Günahı açıktan işlemek ve bu hususta Allah'tan korkmamak ve kuldan utanmamaktır. Zinanın aleni işlenmesi ve orucun aleni bozulması gibi. Bir de bu mütecahir oluşlarına kılıf uyduruyorlar ve riyadan kaçındıkları için günahı aleni ve cehri işlediklerini söylüyorlar. Bu, emr-i bi'l maruf ve nehyi ani'l münkeri de ortadan kaldıran ve günahın yaygınlaşmasına neden olan bir çığırdır. Hadislerde denildiği gibi sonucu felakettir.

*Fiten hadisleri de yine ahirzaman ile alakalı haber demetini ihtiva eder. Keza ahirzaman alametlerine 'ayetleri' diyenler de olmuştur. Demek ki mesele birçok başlık altında toplanmakta ve incelenmektedir. Hadis mecmualarında ve sünen kitaplarında mühim bir yeri işgal etmektedir. Dolayısıyla İslami ilimlerinin ve onun ötesinde kültürünün önemli bir parçasıdır. Bunların inkârı sistemden bir tuğlayı çekmeye benzer. Bu mühim tuğlayı çektiğinizde sistem çöker. Meselenin inkara gelir yanı olmasa da tahkike açık çok yönü var. Zincirleme olarak biri diğerinin teminatı ve sağlamasıdır. Buhari ile Müslim'in rivayet ettiği Cibril hadisi olarak ünlenen 'ihsan' veya 'tasavvuf hadisi' de dense seza olan hadiste bu konuya temas edilmektedir. Bir kesitte Cibril diz dize oturdukları halde "O halde bana alâmetlerinden haber ver" dedi. Peygamber (s.a.s.): "Câriyenin kendi sahibesini doğurması ve yalın ayak, çıplak, yoksul koyun çobanlarının bina yapmakta birbirleriyle yarış ettiklerini görmendir" buyurdu. Dünyada betonlaşma, yangınları izlemiş ve gerçekte sanayi devrimiyle birlikte başlamıştır. Arapların bu sürece katılmaları ise petrol tafrası dönemiyle birlikte baş göstermiştir. 1970'li yıllardan itibaren petrol sıçramasıyla birlikte Arapların cebine para girmiş ve bu da Körfez ülkelerinde olduğu gibi dikey ve gök şehirlerin kuruluşunu tetiklemiştir. Araplar, gökdelen yapımında birbiriyle yarışır hale gelmişlerdir. Hadiste ifade edildiği gibi bu birden zenginleşme halidir. Böylelikle çobanlar ve değersiz insanlar müteahhit haline gelmiştir. Birden zengin olarak kendi fıtratlarını bozdukları gibi, tabiatın fıtratını da bozmuşlardır.

* Arap Baharından sonra Abdulmecid Zindani gibi Yemenli alimler ve benzerleri Arap Baharının patlak vermesiyle birlikte hadiste beyan edilen İslam tarihinin dördüncüsü devresini aşmakta olduğumuzu ve beşinci devrenin doğmakta olduğunu haber verdiler. Arap Baharı bu Mehdiyet veya ikinci hilafet döneminin ayak seslerini ihtiva etmektedir. Bu hadiste peygamberlik metodu üzerine (ikinci hilafet) devresi olarak geçmektedir. Birçok âlime göre Mehdiyet devresinin bir başka ifadesidir. Ahirzaman hadislerini ve haberlerini günümüzle en iyi karşılaştıranlardan birisi Muhammed Zahid el Kevseri ile aynı paralele düşen Mutabakatü'l ihtiraat' kitabı ve benzeri kitaplarıyla ( El Mehdi el Müntazar) muhaddis Ahmed İbni Muhammed Es Sıddik el Gimari, Said Havva gibi Mustafa Kemal'in de ihbarat-ı gaybiye tarassuduna takıldığını yazanlardan birisidir. Dolayısıyla bu gibi âlim zevat meseleyi tahkik ederek somutlaştırmışlardır. 

* Ahirzaman hadislerini hadiselerin ışığında somutlaştırmak ancak tahkik ve hüsnü teville olabilir. Bu konuda hadislerin ruhundan mülhem olarak kıyamet çağında yaşadığımızı söyleyebiliriz. Kimileri ise İmam-ı Rabbani'nin sözlerini su-i tevil ederek ve şahsi maksatlarına alet ederek Mehdi ve Hazreti İsa'nın İmam-ı Rabbani'den bin yıl sonra geleceğini ve dolayısıyla bu tarihe daha 600 yıl kaldığını söylüyorlar. Hazreti Mehdi ve Hazreti İsa'nın (Aleyhisselam)hicri ikinci bin yıl içinde geleceğini söylemek başka milenyumun sonunda yani ikinci bin yılın sonunda geleceğini söylemek daha başkadır. 

*Ahir zaman tayyı zaman vaktidir. Vaktin dürüldüğü, kısaldığı, hızlandığı bir dönem. Bütün dönemlerden daha ziyade Asr-ı saadete uzak ve bütün dönemlerden daha fazla ona yakındır. Janus bir dönemdir. Bu dönemde zamanın kopan iki ucunu İslam lehimiyle birbirine bağlamak mümkün ve onun ötesinde vazifedir.

* Şüphesiz haber verilen kıyamet alametlerini yaşıyoruz. Yoğunlaşan bu alametler ahirzaman diliminde ve devresinde yaşadığımızı ortaya koyuyor. Ama bu alametlerin neresindeyiz veya hangi bölümünde ve kısmında yaşıyoruz? Günlük hay huy içinde pek de dönüp kendimizi gözden geçiremiyor ve ebedi değerler karşısında durumumuzu muhasebe etmiyoruz. Bundan dolayı dönem olarak ve zaman olarak ahirzaman veya kıyamet öncesi süreçte yaşasak da psikolojik zamanımız çok farklı. Henri Bergson'un ifadesiyle, bu süreçte zamanı, hakikat düzeyinde değil de algı düzeyinde yaşıyoruz. Buna gaflet düzeyi de diyebiliriz.

*Kehf Suresinde geçen şahsiyetlerin bir kısmının veya kıssalarının ahirzamanla yakından alakası vardır. Bunun için Kehf Suresi ahirzaman alametlerine gönderme yapıyor. Sözgelimi zamanın tekerrürü nedeniyle Allah'a iman eden gençlerin kıssasının anlatıldığı Ashab-ı Kehf ya da Mağara arkadaşları adeta 20'inci yüzyılda yaşamış ve sonrasında uykuya dalmış gibilerdir. İmanlarıyla mağaraya kaçmışlar ve orada mucize eseri uyuya kalmışlardır. 309 yıl sonra ise uyanmışlar ve devranın değiştiğini ve imanın zafere erdiğini görmüşlerdir. Kehf Suresi ve Mağara arkadaşları veya yedi uyurlar kıssası, zaman dürbünüyle, Müminlerin yirminci yüzyılda yeniden başlangıca ve sıfır noktasına ve iman kalesine çekildiklerini gösterir. 20'inci yüzyılın garipleri veya gurebası işte iman etmiş gençliktir. Küllerinden yeniden doğan imanlı nesillerdir. Bu vesile ile Mağara arkadaşları 20'inci yüzyılda yeniden dirilmişlerdir. Roma'nın Hıristiyanları kovaladığı dönem Cebabire döneminde İslam dünyasında bir kez daha yaşanmıştır. Kıtmir ise sadakati ve onun ötesinde kıssadaki romantizmi ve gençlerin sevgileriyle kâinatı kucakladıklarını göstermektedir. Bütün canlılar da bu sevgiye sevgiyle karşılık vermiştir.

Ak Parti

* AKP alternatifsiz bir biçimde ülkeyi 12 yıldan beri yönetiyor. Türkiye bir istikrar yakaladı ve bazı kazanımlar elde etti. Bununla birlikte tıkanan yerler de var. Sözgelimi Suriye ve Arap dünyasına yönelik politikalarını doğru bulmakla birlikte yetersiz olduğunu ifade ettik. Elbette bunda Türkiye'nin şartları ve yürürlükteki düzeninin de etkisi var.

*Hala AKP veya Erdoğan'ın alternatifi yok ama içeride çatlak var. Hükümet cenahı ile Beştepe cenahı arasındaki ilişkiler kırılma noktasında. Halk tevil etmeyi seviyor ama bu bir vakıa. Yenilikçiler ile Milli Görüş veya Erdoğan ile Erbakan arasındaki ayrılık sürecinde de halk türlü türlü teviller yapmıştı. 'Sağır duymasa da uydurur' misali halk hoşuna gidecek ve gönlünü serinletecek teviller yapar.

* Elbette AKP veya benzeri yapıları İslam'la eşitliyor değiliz. Hatalarını ve kusurlarını İslam'a da mal edecek değiliz. Lakin AKP iyi veya kötü İslami hizmetin araçlarından birisidir. Bunun çökertilmesi Arap Baharını tamamen öksüz ve yetim bırakılması anlamına geleceği gibi İçerideki kazanımlar da geriye götürecektir. Son umut da sönecektir. Türkiye son umuttur, son kaledir. AKP de şimdilik bunun bekçisidir. Yahudilerle birlikte küresel güçler şimdi Arap Baharıyla birlikte buna destek veren yapıyı da sökmek niyetindeler.

* Gezi olaylarının seyri hükümetin aleyhine döndü. Bahanesi parkın olduğu gibi korunmasıydı. Burada hem hükümetin değerlendirmesi ve hem de muhaliflerin söylemi doğruydu. Bu şudur: Gezi Parkı hükümet aleyhine bahane edilmiş ve kullanılmıştır. Lakin öteki doğru da, hükümetin yeşile karşı duyarsızlığı ve İslamcıların eliyle bir kapitalistleşme sürecinin yaşandığıdır. Son olay da Gezi olaylarının bir devamıdır. AKP zayıf tarafından yakalanmış veya zayıf tarafı siyasi gündemler için tavzif edilmiş ve kullanılmıştır. Yine 17 Aralık sürecinde yolsuzluklar meselesi siyasi ajanda için kılıf olarak kullanılmıştır. Bu doğrudur. Ama bu doğruyu herhalde şu şekle okumalıyız. Düşman zulmeder ama kader adalet eder. Kadere fetva verdirmemek lazımdır. Yani iç içe geçmiş gerçeklerden söz edebiliriz.

*Son gelişmeler de gösteriyor ki, sebebi ne olursa olsun AKP aşınma sürecine girmiştir. Yara alarak yoluna devam etmektedir. Bu yaralardan kurtulması ve yeniden afiyetini kazanması imkân dairesinde midir? Yoksa tökezlemesi kaçınılmaz mıdır? Bilemiyoruz. Lakin gelişmelerden ibret almak gerekir. Bu olan bitenler sadece komplodan ibaret midir yoksa AKP'nin kendisinin de bu olan bitende payı var mıdır? Komplolara katkısı mevzubahis midir? Elbette AKP'nin tökezlemesini bekleyen siyasi hasımları ve hatta ideolojik düşmanları vardır. Bununla birlikte, elbette seken yönleri de var. Genellikle düşmanların işin kolaylaştıran insanın kendi yanlışlarıdır. Dolayısıyla komplo için bir malzeme gerekir. Acaba bu komplo malzemesini bizzat iktidarın kendisi mi üretmekte ve sağlamaktadır? Bazen kusurlar işlene işlene itiyat haline gelir. İnsanın gözünde normalleşir. Ama Allah katında öyle değildir. Ve insanda kör bir noktayı oluşturur. Böyle geldi böyle gidecek kanaati pekişir ve insan rehavete kapılır. İşte o anda denklem ters döner ve muhasebe ve hesap verme anı gelip çatar. Haklı yönde veya tarafta olmanız da sizi masun kılmaz. Sonunda Er Rahman, er Rahim er Rauf isimlerini aşarak el Adl isminin kapısına dayanırsınız.

*Gezi Parkı olaylarından beri Türkiye'de denenen hükümeti bir şekilde sokak hareketleriyle silkelemektir. Son polis operasyonu gerekçesi ne olursa olsun bunun bir devamı ve bir darbe hareketidir. Askerlerin yapamadığını polis marifetiyle yapmaktır. Zira hükümeti seçimle devirmek isteyenler için yol kapalı. Alternatiflerini devreye soktular. Mürsi'yi niye hedefe koymuşlarsa AKP'yi de o nedenle hedefe oturttular. İsrail'e mesafeli duruşu hoşlarına gitmiyordu. Arap Baharı ile birlikte kuvveden fiile çıkan İslam dünyası içinde yakınlaşma politikaları da hoşlarına gitmiyordu. Bu ilişkiler Washington ve Tel Aviv üzerinden şekillenmeliydi. Bunun kodlarını ABD'nin İran ve Irak politikası üzerinden okumak mümkün.

*Maalesef son sıralarda, AKP de dâhil İslami kesimlerin kuralları yok. Haramları atlayarak hedeflere ulaşmaya çalışıyorlar. Bu yol, yöntem olarak kapalı. Lakin kendilerine fetva buluyor veya üretiyorlar. Bundan dolayı tarzlar aynı taraflar farklı.

*Muhalefet ve Hizmet hareketi yerel seçimi referanduma ve güvenoyuna dönüştürmüşlerdi, çığ gibi altında kaldılar. Güven oylamasında hükümet kazanmış ama paralel yapı ile muhalefet kaybetmiştir. Seçim akşamı (30 Mart 2014/ 22 15) El Cezire Kanalında seçimlerden sonra hükümetin bölgesel politikalarını gözden geçirip geçirmeyeceğini sordular. Hükümetin yanlış değil doğru pozisyonda olduğunu hatırlatarak 'niye bölgesel politikalarını gözden geçirsin?' diye karşılık verdim. Asıl CHP zalimlerden yana payanda olma politikasını gözden geçirmelidir. Aksine İran ekseni ve Obama politikalarını gözden geçirmelidir. CHP Şii eksenli sekterizm politikalarını bırakmalıdır. İzlenen politikalar kavrulmuş zulümdür ve milli birlik ve beraberliğimizi dinamitlemektir.

*Önder Aytaç, seçimlerin arifesinde Samanyolu ekranları üzerinden hükümetin Süleyman Şah Türbesiyle alakalı olarak bir algı yönetimi yürüttüğünü savunmuştur. Esasında asıl algı operasyonu, içeriye ve dışarıya AK Partinin seçimleri kaybedeceğine dair pompalanan algıydı. Seçimlerle birlikte bu algı operasyonu çökmüştür. Ben bu algı ile sık sık karşılaştım. Hatta KONDA'nın yapmış olduğu seçim anketinin sonuçlarını paylaştığım yabancı kanallar şöyle bir terslenmede ve reflekste bulunuyorlardı:" hadi ya!" "Bunca olan bitene rağmen yine mi AK Parti?' der gibi bir halleri vardı. Bundan dolayı seçim sonuçları en çok yabancı basın için şok edici ve şaşırtıcı oldu. Hatta bazıları için yıkım olduğunu söyleyebiliriz.

*Seçimlerin ertesinde France24/Fransa 24 Kanalından arayan birisi hala bu şaşkınlığı üzerinden atamamış ve algı ile gerçek arasındaki farkın nedenini soruyordu. Ben de dilimin döndüğü kadar bunun sürpriz olmadığını aslında KONDA gibi tarafsız kamuoyu araştırma şirketlerinin seçimlerden önce de gerçeğe tutturduklarını söylüyorum. Aynı soruyu hayretle karışık bir biçimde seçim akşamı El Cezire ve seçim günü de El Arabiya Kanalı'ndan sormuşlardı. Bu gürültülü kampanyaların oya tahvil olacağını sanıyorlardı. Hâlbuki Arapların deyimiyle bu kampanyalarda 'caca'a biduni tahn' yani gürültü bol ama öğütme veya un yoktu. Değirmen gürültü çıkarıyor ama buğday öğütmüyordu. Bazen kitleler de insanı şapa oturtabiliyor. Siyasiler kitlelerin verdiği algıyla yanılabilirler. Şapa oturabilirler.

*AKP ise boş ve başrole heveslendi ama elleri boş kaldı. Hakiki bir hamle ortaya koyamadı. Risk almadı. Rüyaları stratejik, kaygıları ise ekonomikti. Ahmet Mansur gibiler potansiyel olarak ABD'nin boşluğunu Türkiye'nin dolduracağını varsayıyorlardı. Evdeki hesap mı çarşıya uymadı yoksa AKP mi kıvrak yahut becerikli çıkamadı?

*Meseleyi Türkiye'ye getirecek olursak; iktidarı kıvamında bırakmak bir sanattır. Acaba AKP'nin kurmayları bu kıvam eşiğini aştılar mı? Üçüncü dönemle alakalı olarak hırslara gem vurulmak istendi ama başarılı olundu mu? Yoksa Gazali'nin ifadesiyle 'bundan daha iyisi yok' mu denildi.. (leyse bil imkani ahsene mimma kane) 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

ALLAH RASULÜNÜN MANEVİ ŞAHSİYETİ-2

ALLAH RASULÜNÜN MANEVİ ŞAHSİYETİ-2

Fahr-ı Kainat’a Nasıl Bakmalıyız: Kur’ân’da, “Muhakkak ki, Allah katında sizin en d

NURDAN VECİZELER-8

NURDAN VECİZELER-8

“Hakikaten mümin cennete layık ve kâfir cehenneme muvafık bir mahiyet kesb eder.” İzah: B

YIKILMAKTA OLAN ÜÇÜNCÜ MABET

YIKILMAKTA OLAN ÜÇÜNCÜ MABET

Kimi Yahudiler mecazen veya sembolik anlamda İsrail’e Süleyman Tapınağı makamında üçüncü

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-27

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-27

Nisa: 97: İbn Abbas’ın şöyle dediği rivayet olunur: “Müslümanlardan, İslam’ı hafife a

TACEDDİN TOPAL(1927-2020)

TACEDDİN TOPAL(1927-2020)

Taceddin Topal ağabeyimiz Isparta/Yalvaçlıdır. Yalvaçlılar O’na Taci Dede diye biliyor ve ö

SULTAN 2. BAYEZİD (1481-1512)

SULTAN 2. BAYEZİD (1481-1512)

1448’de Dimetoka’da doğdu. Fâtih Sultan Mehmed’in Gülbahar Hâtun’dan doğan büyük oğl

CENNET VE CEHENNEM SADECE MANEVİ DEĞİLDİR

CENNET VE CEHENNEM SADECE MANEVİ DEĞİLDİR

Cennet ve Cehennem iki yurttur; birisi sevaba birisi azaba, birincisi muttakilere, ikincisi kâfirle

AKSA TUFANI’NIN İSTİKBALDEKİ AKİSLERİ

AKSA TUFANI’NIN İSTİKBALDEKİ AKİSLERİ

De ki: " Bize iki güzellikten birinin dışında başka bir şeyin gelmesini mi bekliyorsunuz? Oy

ALLAH RASULÜNÜN MANEVİ ŞAHSİYETİ-1

ALLAH RASULÜNÜN MANEVİ ŞAHSİYETİ-1

Fahr-ı Kâinat Efendimiz, (Aleyhissâlatü vesselâm) Kur’ân’ı Mekkelilere tebliğe başladı

NURDAN VECİZELER-7

NURDAN VECİZELER-7

“İnkılab-ı hakikat olmaz. Nev'-i mutavassıtın silsilesi devam etmez. Tahavvül-ü esnaf, ink

Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.

Kevser:2

GÜNÜN HADİSİ

İşçinin alın teri kurumadan hakkını veriniz.

İbn-i Mace

TARİHTE BU HAFTA

*Fatih Camii Tekrar İbadete Açıldı(15 Nisan 2002) *Şeyhülislam İbn-i Kemal'in Vefatı(16 Nisan 2002) *Einstein'in Ölümü(18 Nisan 1955) *93 Harbi Başladı(19 Nisan 1877) *Miladi Takvime Göre Efendimiz'in(s.a.v) Doğumu(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI