Cevaplar.Org

MUSTAFA ÖZCAN İLE A’DAN Z’YE-1

Kıymetli ziyaretçilerimiz, Araştırmacı yazar Mustafa Özcan beyin gazete yazılarından bir konu ve şahıs tasnifi yapmıştım. Bugünden itibaren konu tasnifi bölümünü inşallah her hafta sizlerle paylaşacağız. İstifadeye medar olması dileklerimle.


Mustafa Özcan

mustafaahmetozcan@gmail.com

2019-07-23 08:09:44

Takdim

Kıymetli ziyaretçilerimiz, Araştırmacı yazar Mustafa Özcan beyin gazete yazılarından bir konu ve şahıs tasnifi yapmıştım. Bugünden itibaren konu tasnifi bölümünü inşallah her hafta sizlerle paylaşacağız.

İstifadeye medar olması dileklerimle. Salih Okur/cevaplar.org

KONU TASNÄ°FÄ°

AB (Avrupa BirliÄŸi)

· AB kriterleri bizim gibi ülkelere dar geliyor. Çünkü sosyal yapı bir değil.

· Zaten AB çoktandır çatırdamaya başladı. Nihal Bengisu Karaca'nın ifade ettiği gibi Türkiye-AB arasındaki zoraki beraberlik de sona eriyor. Dolayısıyla daha fazla Türkiye'yi A'rafta tutma imkânı kalmadı. Bir rüya idi, geldi geçti veya soldu geçti. Kimi 'gavur âşıkları' mevcut iktidarın AB istikametinde zaten samimi olmadığını ve saptığını söylüyorlar. Varsayalım ki, öyle. Peki, AB bu konuda samimi miydi? Bu gâvur âşıklarına göre onların samimi olup olmaması tali bir meseledir. Önemli olan bizim samimiyetimizdir. İşte bunlar sömürge aydını kafasıdır. Bu kafayı değiştirmenin vakti geldi. Avrupa AB'nin geleceğine inanmıyorsa biz neden inanalım? Sömürge aydınları bizim bu konuda gayet saf ve hasbi olmamızı istiyorlar. Zira onların ideolojileri Batı ideolojisidir. Aşığa Brüksel sorulmaz!

· AB karşıtı İngiltere Bağımsızlık Partisi'nin (UKIP) sandıktan birinci çıktığı Avrupa Parlamentosu seçimleri, AB'ni topal ördek durumuna sokmuştur. Veya eski ifadesiyle hasta adam! Hasta adamlık nasılmış biraz da onlar tatsın!

· Mersin'de üniversite öğrencisi Özgecan Aslan'ın hunharca öldürülmesi Türkiye'yi sarstı. İlk defa ciddi bir biçimde cezaların suça orantısının uyumlu/ mütenasip olup olmadığını gündeme getirdi. Daha somuta gidecek olursak, idam cezasının lüzumu ve kaçınılmazlığı gündeme geldi. Bunun gideceği ve varacağı yer bellidir. AB kriterlerinin rafa kaldırılması ve kendi kriterlerimize geri dönmek..

 Son sıralarda Batı'ya çok bel bağladık. Her bel bağladığımızda hayal kırıklığına uğradık. Bunun en bariz misallerinden birisi de AB meselesidir. Hâlâ da meraklılara bol! Az gittik uz gittik dere tepe düz gittik ve bir arpa boyu mesafe kat edemedik. Bu bizim istikametimizin (oriyantasyon) hatalı olduğunu da gösteriyor. Bunun yerine biz de Rusya gibi çevremizle ilgileseydik epey mesafe alabilirdik. Lakin çevremizle veya hinterlandımızla ilgilenmedik zira irademizde bağımlı değildik. Bu bağımlılık halini Avrupalılar şöyle ifade ettiler: Türkiye'nin aramıza katılması mühim veya matlup değil. Matlup olan Türkiye'nin ortak olmadan Batı limanına demirlemesi veya kampına bağlı kalmasıdır. Oyalandık ve aldatıldık. Avrupa istikametini sonunda İslamcılar da keşfettiler ve bu, tek vahid-i kıyasi ( paradigma) haline geldi. Hâlâ da çözümün Avrupa'da olduğuna inanan ve söyleyenler var. Sürekli olarak Batı'yı yeniden keşfediyoruz. Bu da bize çok pahalıya mal oluyor ve Tih Çölündeki gibi yerimizde sayıyoruz.

· Türkiye'nin Avrupa Birliği peşinde seyretmesi ve koşması bir biçimde Osmanlı'nın Avrupa içlerinde ve derinliklerinde ilerlemesine benzetilirdi. Karşısına mânialar çıkartılması ve engellenmesi de Viyana bozgunuyla anılırdı. Esasında Türkiye'nin Avrupa Birliğine girmesi içten teslim olması ve bütün iddialarından vazgeçmesi anlamına geliyor. Avrupa Birliği'nin kesata uğramasına ve hem iktisaden ve hem de değerler açısından iflasını sergilemesine rağmen dur durak bilmeden arkasından seyretmemizi istiyorlar. Hâlbuki Avrupa Birliği'nin ekonomik olarak kendisine faydası yok. Hatta Japonya, Avrupa Birliği ve ABD'nin ekonomik durgunlukları nedeniyle dünyanın yeni bir savaşın kapısında olduğu varsayılıyor. Küreselleşme çağında AB'nin kendisine faydası kalmadığı gibi değerler açısından da İslam dünyasına zerre kadar faydası yok. AB'nin değerleri olsa bile bu değerleri bize tatbik etmekten uzaklar. Kelin merhemi olsa kendi başına sürer. Balkan Savaşlarında olduğu gibi çifte standardı çok bariz bir şekilde yapmaktadırlar

· AB rüyası solalı yıllar oldu ve hala temcit pilavı gibi önümüze sürüyorlar. Utanmadan müflis fikirleri adına ve Batıcılık adına kadavrayı diriltmeye çalışıyorlar. Bu riyakârlık ne zamana kadar sürecek ve kim bu riyakârlığa neşter vuracak.

 · AB bizim Tih çölümüz oldu. Beni İsrail Tih'ten 40 yılda çıktı ama bizim esir zihinlerimiz hala AB'nin ve serabın peşinde dolaşıyor. Hâlâ Türkiye onun değersiz değerleriyle terbiye edilmeye çalışılıyor. AB'nin fiyakasını bozmanın vakti çoktan geçti. AB yolu olsa olsa bizim için bir zafer değil, bozgun yoludur. AB'nin Türkiye'yi hâlâ niye almadığı sorulacak olursa, cevabı temsil etiği değerlerdir. Ama bir de şunu sormalı değil miyiz? Hâlâ niye ümit veriyorlar? Riyakârlığı çift ya da tek taraflı olarak sürdürüyorlar? Tarihi şahsiyetimizin silkinişini engellemek ve bizi üye yapmadan AB limanına demirlemek içindir. Batıcılara gelince; zihnen ve fiziken esir olmaktan memnunlar. Zira Batı değerleriyle teneffüs ediyorlar.

ABD

· Seyyid Kutup daha 1940'lı yıllarda ABD'nin İslam'a dair planları olduğunu yazar. Kastımız, ABD'nin İslam dünyasına yönelik siyasi planları değildir. Zaten bu yön açık ve bedihidir. Doğrudan İslam'a dair planları da vardır. Siyasi gayelerden uzak olmasa da temelde İslam'ı ehlileştirerek kendisine uydurmak ister. Seyyid Kutup o zamanlar, ABD ile İngiltere'nin aralarındaki rekabetlerini bir yana bırakarak İslam aleyhinde ortak hareket ettikleri kanaatindedir. Muhammed Gazali ise onun da ötesine geçerek ABD'nin Deccalizm'in rükünlerinden ve boyutlarından birisi olduğunu ifade eder. Bu planlar, ABD'nin yeni bir İslam türü üretme gayretleridir. Buna ilk dikkat çeken mütefekkirlerden birisi Seyyid Kutup olmuştur. 

 · Merhum Seyyid Kutup ABD'nin üçüncü dünya ülkelerinde kendi çıkarlarına ve tasavvuruna uygun yeni bir İslam türü yaymak istediğini ifade etmektedir. Buna daha sonra ılımlı İslam türü denilmiştir. Seyyid Kutup, ABD'ye ve çıkarlarına ayarlı ve uyarlı bu İslam anlayışının sömürgecilikle ve tuğyan ile çatışmayan aksine onlarla barışık bir model ve anlayış olduğuna dikkat çeker. Evcilleştirilmiş bir türdür. Bu anlayış, Amerikan dini mühendislik kuluçkalarında üretilmiştir. Seyyid Kutup'a göre onlar, yönetime talip olmayan ve yönetmeyen yani şimdiki tabirle siyasal olmayan bir İslam kalıbı istiyor ve onu elde etmenin peşinde koşuyorlardı. 

 Bu anlayış ve kalıp sadece komünizmle çekişecek ve hesaplaşacaktır. Bundan dolayı da ABD 1952 yılında Kral Faruk'a karşı darbe yapan Nasır ve arkadaşlarını ortakları olan Müslüman Kardeşlere karşı kışkırtmış ve onlara ters dönmelerini sağlamıştır. 

 · Amerikan İslam'ı demek: İslam'ı manevi ve ruhi alana hasretmektir. İslam ahlakından ve ibadetinden bahsetmek ve ötesine yani hukuk ve muamelata geçmemektir. Demirel'in 28 Şubat süreci öncesinde özetlediği gibi: 250 ayeti yok saysak ne lazım gelir? Camiyi açık bırakarak ona giden yolları kapatmak ve sınırlandırmak.

 · ABD sadece İslami kesimler üzerinde proje yürütmüyor. Aynı zamanda Fener Patrikhanesinin ekümeniklik statüsü kazanması da Amerikan dini projelerinden birisidir.

 · Demek ki, Müslümanlara terör yaftası takan ABD küresel teröristtir. Terörde onun eline su dökebilecek babayiğit yoktur. O, GLADİO gibi terörist örgütünü de de kendi üretir.

· Özgürlük edebiyatı yapan ABD'nin sadece 36 Suriyeli mülteciyi kabul ettiğini biliyor musunuz?

 · IŞİD konusunda da birileri Türkiye'yi çift koldan sıkıştırıyor. Abartılarla birlikte yeni bir Mcchartizm ruhu üretildi. Herkesin bu algı operasyonu sonucu oluşturulan ortak ruha katılması ve ABD'nin liderliğini ikiletmeden kabul etmesi isteniyor. Süper adam yine insanlığı kurtarmak için harekete geçti. Bu sefer de IŞİD belasından kurtaracak! Her zaman bunu yapıyorlar. 11 Eylül öncesinde sürekli olarak Kaide konusunda bir algı ve abartı operasyonu vardı. The Reader's Digest gibi bazı yayın organları küresel cihattan ve Kaide'nin 60 bin eğitimli unsurundan bahsediyorlardı. Böylece operasyonu olgunlaştırmak ve altyapısını hazırlamak istiyorlardı. Bu süreçte 11 Eylül fırtınası koptu ve 13 yıl sonra da hala bir bunun gölgesinde yaşıyoruz.

· Müslümanlara terör yaftası takan ABD küresel teröristtir. Terörde onun eline su dökebilecek babayiğit yoktur. O, GLADİO gibi terörist örgütünü de de kendi üretir.

· 2009 yılında Obama, Kahire Üniversitesinden yağlı ballı sözler etmiş; İslam dünyasını kandırmaya matuf konuşma yapmıştı. Tanınmış akademisyen John Esposito ise Obama'nın Mısır'a yönelik davranışının anti demokratik olduğunu ifade etmiştir. 2010 yılında Irak'ta İran'la anlaşarak ikinci kez Nuri Maliki'yi atayan Obama burada demokratik mi davranmıştır? Sisi'ye çıt çıkarmayan Obama yönetimi iki de bir Erdoğan'a sataşarak demokratik mi davranmaktadır? Kendisi demokrat mıdır? Şimdiden lakabı küresel salağa çıktı bile. Amerikan halkının yüzde 85'i dış politikasını onaylamıyor. Bütün cephelerde gerileyen Obama yönetimi Firavunlar gibi mustazaflar üzerinden kolay zafer kazanma derdine düştü. Bu yönde Amerikan yönetimi Suriye'de yeni bir karar arifesine gelmiştir. Sakın ha bunu hayırhah bir adım sanmayın. 11 Eylül rejimi anlayışında olduğu gibi, Esat rejimine fiske atmadan muhalifleri kendi arasında çatlatmanın ve çarpıştırmanın yeni formülünü arıyor.

· Dünyanın sermayesini Wall Street'e toplayan Yahudiler ve Amerikalılar dünya servetini tekellerine geçiriyor. Dünyanın servetinin yüzde 99'una neredeyse yüzde 1 hükmediyor.

· Baharı öncesinde Irak şiddetli bir ambargoya çarptırılmıştır. Bu ambargo yüzünden iki milyona yakın insan telef olmuştur. Bunlardan bir kısmı çoluk çocuk ve yaşlıdır. En azından yarım milyon civarında çoluk çocuk ambargoya maruz kalarak bezl-i can etmiştir. Ambargo ve kuşatmayla alakalı olarak dönemin Yahudi asıllı Dışişleri Bakanı Madeleine Korbel Albright ' ambargo bu kadar cana değdi mi?' sorusuna utanmadan, sıkılmadan şu karşılığı vermiştir: "Elbette değdi!" Bu da onun caniliğini göstermektedir.

· Sorgulanan Cezayir demokrasisi değil, darbelere destek veren Amerikan demokrasisidir. Nasıl bir demokrasi anlayışı ise hep kesintilerden, hep atanmışlardan ve hilebazlardan yana oluyor! Çıkarları hep kötü adamları tercih ettiriyor. ABD, demokrat mı yoksa demokrasi katili mi? Cezayir'deki cunta kalıntısıyla adı Demokrat olan Obama idaresi, birlikte avama havam muamelesi çekiyorlar!

· The Christian Science Monitor gazetesinde konuyla alakalı bir makale yazan Dan Murphy (17 Aralık 2014) ABD'nin yeniden diktatörlere döndüğünü ve baharla kopan sürece tamir ettiğini yazıyor. Demokrasi ise muhaliflerine karşı kullandıkları bir silah. BOP projesinden ardından da demokrasi havarisi kesilen Condoleezza Rice ve Amerikalı yetkililer buna ancak 18 ay dayanabilmişler ve tekrar sevimli yaramaz diktatörlerine geri dönmüşlerdi. Zaten diktatörler çağı onların eseri değil mi?

· Soğuk savaş boyunca SSCB dinsizliği, ABD ise hedonizmi ve hazcılığı yaydı.

· Amerikan davranışlarını tek kalıba dökmek ve irca etmek de mümkün. Bu kalıp kalleşlik kalıbıdır. Her yerde kalleşliği farklı boyutlarda olsa da netice birdir. 

 · Esasında, 1991 yılından sonra Amerikan politikaları 1917 yılından itibaren İngiliz politikalarının bir devamıdır. Şiileri Sünnileri ve Kürtleri birbirine yabancılaştırma ve düşürme politikasını esas almıştır. Ama maalesef yerel dinamikler de buna müsait hale gelmiştir.

ABD artık kabak tadı verdi. Bundan dolayı, hangi politikayı izlerse izlesin elinde patlıyor.

· ABD tutarsızlıklar içinde çuvalladıkça çuvallıyor. Adeta debeleniyor.

· Herkes bilsin ki, belanın başı ve hası ABD ve İsrail'dir. Onun dışındaki her şey türevdir. 11 Eylül ile birlikte ABD bölgede Pandoranın kutusunu açmasaydı ne IŞİD türerdi ne de bölünme. Şimdi tamir davasında yeniden tahribat yapıyor. Yetti artık.

 · CIA'nin faaliyetleriyle alakalı Senato raporu bilinenleri resmileştirmiş ve insan hakları ticareti yapan ABD'nin insan hakları karnesinin bozukluğunu tescillemiştir. Peki! Bu ne anlama geliyor? Varsayıldığı gibi artık ABD her yıl mutat olarak yayınladığı ve başka ülkelerin insan hakları karnesini tarassut ve gözlem altında tutan raporlar hazırlamak ve yayınlamaktan sarfı nazar mı edecektir? Yoksa eski tas eski hamam deyip yoluna devam mı edecektir? Elbette ABD istifini bozmadan mutat olarak başkalarını tarassut etmeye devam edecek ve onlar hakkında insan hakları karnesi düzenlemeyi sürdürecektir. Huylu huyundan vazgeçmez. Artık nifak ABD'de kurumsal hale gelmiş, sektör olmuştur. Bu alışkanlıktan kurtulmaları mümkün değildir. 

· ABD'nin iki silahı var. Bunlardan birisi nifak silahı ki, bunu ikiyüzlülüğü temsil etmektedir. İkincisi de, küfür silahı ki bu da orantısız güç kullanılması ve kahır ile milletlerin boyun eğdirilmesi, kafeslenmesidir.

· CIA'nin faaliyetleriyle alakalı Senato raporu bilinenleri resmileştirmiş ve insan hakları ticareti yapan ABD'nin insan hakları karnesinin bozukluğunu tescillemiştir. Peki! Bu ne anlama geliyor? Varsayıldığı gibi artık ABD her yıl mutat olarak yayınladığı ve başka ülkelerin insan hakları karnesini tarassut ve gözlem altında tutan raporlar hazırlamak ve yayınlamaktan sarfı nazar mı edecektir? Yoksa 'eski tas eski hamam' deyip yoluna devam mı edecektir? Elbette ABD istifini bozmadan mutat olarak başkalarını tarassut etmeye devam edecek ve onlar hakkında hayâsızca insan hakları karnesi düzenlemeyi sürdürecektir. Huylu huyundan vazgeçmez. Artık nifak ABD'de kurumsal hale gelmiş, sektör olmuştur. Bu alışkanlıktan kurtulmaları mümkün değildir.

· Darbeler gibi işkence yöntemi de aynı şekilde ABD'nin araçlarından birisidir. Çıkarlarına hizmet etmektedir. ABD bugüne kadar deniz aşırı ülkelerde onlarca darbeyi tezgâhlamış ve desteklemiştir.

· Soğuk Savaştan sonra ABD, SSCB ve Nazilerin yerini almıştır.

 · Bugün ABD'de ırkçılık gibi işkence de çok yaygındır. Bir dönem önce, çeşitli Amerikan kurumları ırkçı eğilimleri nedeniyle hassas bilgileri siyahî Dışişleri Bakanı Colin Powel'den esirgemiş ve saklamışlardır. 40 yıldır ABD'de yaşayan Arap asıllı siyasi yorumcu Muhammed Uveys sanıldığı gibi ABD'de ifade hürriyeti olmadığını ve sözleri nedeniyle bir gün tutuklanmaktan endişe ettiğini ve korktuğunu itiraf etmiştir.

 · İkinci Bush döneminde ABD derin devletin darbesine sahne olmuştur. 2001 ve sonrasında ABD, Özal'ın zehirlendiği ileri sürülen 1993'e benzer bir dönem yaşamıştır. Fransızların 'Coup d'etat' diye ifade etmiş oldukları bir devlet darbesi atlatmıştır. Bugünkü skandal da o sürecin bir devamıdır. İkinci Bush ile birlikte insan hakları, kanunlar ve anayasaya fiilen askıya alınmıştır. Astığı astık kestiği kestik bir dönemden geçilmiş, bu dönemde kesif ve yoğun insan hakları ve özellikle de Müslüman hakları ihlal edilmiştir.

· Almanya gibi ortaklarını bile dinleyen ve gözetleyen ABD, Ortadoğu'da neler yapmaz? Mübarek gibi eski ortakları bile 'Amerikan elbisesi giyen çıplaktır' diyorsa varın siz İslamcılara karşı tutumunu hesap edin! Nitekim, dostlarını düşmanlarına satıyor. İşte Suriye'de, dişli rakibi Rusya'yı Türkiye'ye tercih ediyor. NATO müttefiki olan Türkiye'yi İran ve dostlarına satıyor. Bahanesi de IŞİD

 · İşte Amerika! Adaletin ve eşitliğin unutulduğu yer!

· David Frum'un The Right Man kitabında olduğu gibi ABD İslam dünyasında iki şeyin peşinde olmuştur. İslam dünyası çapında Mustafa Kemal gibi veya tipinde milli liderler ve ayrıca Seyyid Kutup'un tespitiyle Amerikan İslam anlayışını hayata geçirecek dini liderler. Adını vermeye gerek yok ama etrafa bakındığımızda veya kolaçan ettiğimizde bu yapıya uygun kaç dini hareket veya lider bulabilir siniz?

 · Ya ABD? Dört yıldır Esat'a göz yumdu ve kılını kıpırdatmadı şimdi IŞİD üzerinden ortaklık kuruyorlar. Bunlar cehennem katmanlarının iki şeytanından başka nedir ki? Ürettikleri IŞİD üzerinden ortak oluyorlar.

 · ABD ilkelere dayalı politika yapmıyor, mühendislik yapıyor.

· Hasan Basri'nin sakındırdığı bu hususlar ABD'nin teşvik ettiği şeylerdir. Müslümanların katıksız ve halis olmasını istemez. Allah halis din isterken, ABD alacalı olanını teşvik eder.  Hasan Basri'nin sakındırdığı şeyler ABD'nin yaptırmak istediği şeylerdir. Hasan Basri reçetesinde, hayırlıların şerlilere karışmaması telkin ve tavsiye ediliyor. ABD ise ümmete ve özellikle de İslam dünyasının çoğunluğunu teşkil eren Sünnilere aksini tavsiye etmekte ve katıksız yapılarını sulandırmaya ve bulandırmaya çalışmaktadır. ABD ve Batılıların endişesi şudur: İslam dünyasında çoğunluk hâkim olursa ve istikametlerini muhafaza ederlerse baş olurlar, dünyadan bağımsız ve müstakil hareket ederler. Bu durumda Batılı ülkeler İslam dünyasını istismar edemezler. Bu yüzden ABD katıksız doğrunun payidar ve hâkim olmasını istemez.

-ABD zamanla fırsatlar ülkesinden kâbuslar ülkesine dönmüştür. Kaynaştırma potası (melting pot) ayrıştırma kazanına dönüşmüş durumda.

 · İkinci Dünya Savaşı sonrası ve özellikle Soğuk Savaş sonrasında İslam dünyasıyla İsrail lehine ve kendi çıkarları ve sömürgecilik dürtüleri namına sıcak savaşa girmesi rüyanın sonunu getirdi. Hayali ve rüyası olanların ülkesiydi. Martin Luther King bir hayalim var diyordu. Malcolm X yani Malik Şahbaz'ın da rüyaları vardı. Bu hayaller ve rüyalar söndürüldü. Ülke, rüyaları solan ülke haline geldi. Lanet geri döndü.

 · Özgürlükler ülkesi köleler, rüyalar ülkesi kâbuslar ülkesine döndü. Bunun nedeni, dünya lezzetlerine batmaktır. Hedonist toplum mide ve uçkuruna iman eden ahmak toplumdur. Bundan dolayı da ABD'ye bu tarz sıfatlar yakıştırılmıştır. ABD için bazı sıfatlar üretilmiştir. Bunlardan birisi 'çirkin Amerikalı' anlamında 'ugly' ifadesidir. Güç insanı çirkinleştirir. Amerikalıyı da güç çirkinleştirmiş ve sıfatını negatife çekmiştir. Güç insanı bozar, mutlak güç ise mutlak bozar. ABD Sokak ortasında herkesin birbirini vurduğu bir ülkeye dönmüştür. Teksas genelleşmiştir. ABD her yıl bir Gezi Parkı vakasına uyanmaktadır. Bununla birlikte onu kendi Gezileri değil başkalarının Gezileri ilgilendirmektedir.

 · Amerikalıların bir başka özellikleri aptallıklarıyla anılmalarıdır. Aptal Amerikalılar/ Stupid Americans ifadesi bu kavram tortularından birisidir. George Walker Bush moron tabiatlı yani kıt zekâlı bir adam olarak tanınıyordu. Sırdaşları da öyledir. Moron adamın takımı da moronlar takımı haline gelmiştir. İrlanda asıllı Amerikalı aktör, film yapımcısı Michael Moore'un Bush ekibi için kullandığı "Aptal Beyaz Adamlar" (Stupid White Men) ifadesi de bir gerçeğe tekabül etmektedir. Aptallık bulaşıcıdır. Körle yatan şaşı kalkar misali bu sıfat Obama'ya da fazlasıyla sirayet etmiştir.

 · ABD İslam'la savaşa gireli beri mutluluğunu yitirmiştir. Dana Milbank isimli The Washington Post yazarı son bir kamuoyu yoklaması veya anket sonuçlarına değiniyor. Verilerini paylaşıyor (http://www.washingtonpost.com/ opinions/dana-milbank-americans-optimism-is-dying/2014/08/12/f81808d8-224c-11e4-8593-da634b334390_story.html ) 12 Ağustos tarihli (2014) yazısında ABD rüyasının solduğuna işaret ediyor. Artık Amerikan halkı da ülkelerinin geleceğinden umudunu kesmiş. En çok umutsuz olanlar da Neocon çekirdeğin içinden çıktığı Cumhuriyetçi kabuk. ' Amerikan iyimserliği ölüyor/Americans optimism is dying' başlıklı yazısında Milbank, rüyalar ülkesi ABD'de iyimserliğin ve umudun yerini kötümserliğe ve çöküntüye bıraktığını yazıyor. İçeride Amerikan rüyası solsa da dışarıda hala bu rüyaya kendini kaptıranlar var. Onlar Süleyman cinlerine benziyorlar. Bu rüyadan geç uyanacaklar. ABD gün batımını yaşıyor. Vahşi Batı'da gün batıyor. Beter olsunlar! Belki onlar çökerken altlarından muzlumlar çıkar. Tevrat ve Zebur ve Kur'an'da yazıldığı gibi arza salihler/iyiler varis olur.

· Nasıl olsa ABD'de örgütlü ve beynelmilel Yahudi, başkanları, senatörleri ve vekilleri atamakta ve tayin etmektedir. Onlara rağmen kariyer olunmaz.

· ABD yerli aktörleri kullanarak kurguladığı ve devamını sağladığı İran-Irak savaşıyla birlikte bir taşla iki kuş vurdu. Adeta kuş katliamı yaptı. Ardından Saddam'ı Kuveyt' işgale yüreklendirerek cepheleşmenin simyasını değiştirdi. Bölgenin canavarı İsrail yerine Saddam oldu. Artık Araplar İsrail üzerinden değil Saddam üzerinden çekişiyor ve cepheleşiyorlardı. Bu vesile ile ' düşmanınızı dışarıda değil, içeride arayın' mesajı veriliyordu. Şeytan kulaklara böyle fısıldıyordu.

· ABD'nin insan hakları silahı bayağı etkileyici. Amerikalılar insan hakları klişesi altında güya Müslümanı Müslümanın zulmünden koruyorlar. Aslında Irak, Suriye gibi yerlerde yaptıkları ise gerçekte Müslümanı müslümana kırdırmaktır.

· Müttefiklerini satmakta Amerikalılar üzerine yoktur. 

 · ABD, Müslümanların büyük imtihanı. Kimileri oltasına takılmış ve ABD'yi kurtarıcı makamında görüyor. Kara Deccal diyebileceğimiz Obama, Şiilerin veya Safavilerin önce Saddam sonra da IŞİD karşısında Mehdisi konumunu ihraz ederken Kürtlerin Kawası haline geldi. Yahudilerin de bekleyip de kavuşamadığı Mesihleri! ABD hepsinin kurtarıcısı haline geldi! Nasıl? Zira hepsi IŞİD karşısında madalyonun öteki yüzünü temsil ediyor.

 · ABD İsrail'e dost ama Filistinlilere ve Müslümanlara düşmandır. Teori ve pratik bunu doğruluyor. İran Devriminden beri Sudan, Cezayir ve Arap Baharı sonrasında kurulan siyasi İslami yapılar sürekli olarak ABD tarafından açıktan ve gizli olarak çelme yemiştir. İstisnası Türkiye olabilirdi. Ama ABD'nin davranışları buna izin vermiyor.

 · 1803 yılında ABD Başkanı Thomas Jefferson döneminde Amerikalılar Trablusbgarb kuşatmışlar lakin Philadephia gemisi mürettebatıyla birlikte Libyalıların eline geçmiştir. Amerikan gemilerinin korsanların taarruzuna maruz kalmaması için Amerikalılar bilahare Yusuf Karamanlı ile anlaşırlar. Yılda yarım milyon kuruşa gemilerin güvenliği temin edilecektir. Amerikalılar bir dönem sözlerine sadık kalırlar. Ardından ise meblağı yüz bin kuruşa indirirler. Yusuf Karamanlı'ya da 'Allah'a dayandıklarını ve güvendiklerini' söylerler. Bunun üzerine Karamanlılar Amerikalılara Libya ve kıyılarını dar ederler. Lakin denizde başarılı olamayan Amerikalılar karaya asker sevk ederler. Derne'ye doğru seyirlerinde Yusuf Karamanlı'nın kardeşi Ahmet Karamanlı veya Hamit Karamanlı onlara eşlik/rehberlik yapar. Yusuf ile arası iyi olmayan kardeşini ayartmışlardır. Onu devşirirler. Derne'yi ele geçirdikten sonra iki taraf arasında anlaşma yapılır ve bu anlaşma mucibince Amerikalılar Derne'yi tahliye ederler ama buna mukabil para ödemeden Yusuf Karamanlı Amerikan gemilerine göz kulak olacak ve korsanlığa izin vermeyecektir. Kısaca, ABD-Libya ilişkilerinin tarihi epey eski. 

 · Boşuna Amerikalıların sıfatı 'ugly/çirkin Amerikalı' değil. Adamlar çirkin ve küfürbazlar. Kısaca, lanet herifler.

-Henri Kissinger iki de bir Daily Squib adlı yerel gazeteye aynı kehaneti tekrarlıyor. Daily Squib adlı gazeteye 27/11/2011 tarihinde konuşmuş, ABD'nin Rusya-Çin mihverini ezmek için 7 petrol zengini Arap ülkesini işgal edeceğini ve mali imkanlarına el koyacağını söylemişti. Bu sözleri epey yankılanmıştı. Eylül 2013 ve Ekim 2014 tarihinde yine aynı kehanetini güncellemiştir. Daily Squib gazetesine 2011'deki konuşmasını 89 yaşında iken yapmıştı. Şimdi 93 yaşında yine kehanet suretindeki hezeyanlarını tekrar ediyor. Daily Squib gazetesi Kissinger'i şöyle tanıtıyor: Henry Kissinger, the most famous living practitioner of international statecraft. Uluslurarası siyaset sanatının en iyi ustası! 2011 yılındaki konuşmasında ezcümle şunları söylemiş : "ABD Çin ve Rusya'yı dövecek, bu, İsrail'in temel tehdidi olan İran'ın tabutuna son çivi mesabesinde olacaktır. Çin'in askeri olarak güçlenmesine göz yumacağız ve Rusya'nın Sovyet dönemini özenerek sahte kabadayı güveni kazanmasını sağlayacağız. Ardından da ümüklerine bineceğiz. Bu onların hızlı bir biçimde imha olmalarını sağlayacaktır. Biz cesaretle tetiğe basacağız. Onlar teşebbüse geçtiklerinde silah ateş alacak. Gelecek savaş böylece tek bir süper gücü ortada bırakacaktır. Rusya ve Çin tasfiye olacak ve geride kalan sadece bizim halkımız olacaktır. Avrupalılar talihin kimden yana olduğunu idrak ederek; kendilerini buna uyarlıyorlar. Talihin kime güldüğünü görerek Avrupalılar iç bütünlüklerini koruyan müşterek bir devlet haline gelmeye azimet gösteriyorlar. Üçüncü Dünya Savaşının patlama anını iple çekiyor, özlemle bekliyorum! "

 Kissinger Batılı orduların yahut en azından ABD'nin ordu olarak iyi eğitilmiş ve zinde olduğuna parmak basıyor. Kaynaklarına el koyacakları 7 ülkenin ise adını vermiyor.

 · Irak işgalinin bahanesi kitle imha silahları olsa da aslında amacı PNAC programı dâhilinde ABD'nin müstakbel rakiplerini Ortadoğu üzerinden silmek, bertaraf etmekti. Lakin direniş nedeniyle hesapları bozulmuş ve petrol fiyatlarının artması nedeniyle de işgal ABD'nin değil aksine Rusya'nın işine yaramıştır. ABD Suriye'de Rusya ile birlikte hareket ederek İslam âlemini zayıflatmak istemiştir. Arap Baharı ve kurulu rejimlerin refleksi üzerinden zeminin gevşemesiyle birlikte ABD'nin cesareti geri gelmiş, Kissinger de kehanetlerine geri dönmüştür.

 · Kissinger, mezhep savaşları ve kargaşa üzerinden (Arap Baharını yerli uşaklarıyla birlikte kaosa çevirdiler) ABD'nin Ortadoğu'yu ve ötesinde dünyayı yeniden şekillendireceğini düşünüyor. Ortadoğu nazarlarında dünyaya hükmetmek için bir kaldıraç. Bütün bu gelişmelerin neticesinde üçüncü dünya savaşının patlak vereceğini ve Ortadoğu'nun bu savaşın sahalarından biri olacağını öngörüyor. ABD-AB ortaklığının Rusya ve Çin ile kapışacağını ve Müslümanların da bu savaşın yakıtı olacaklarını tasavvur ediyor. Kissinger, Çin ve Rusya'nın dünyada büyük heybete haiz olduğunu ve bunun izalesi gerektiğini savunmaktadır. Kissinger'in 2011, 2012 ve 2014 tarihlerinde yaptığı konuşmaları alt alta topladığınızda İngiliz gazetesi Daily Mirror'ın Aynu'l Arabın düşmesinin üçüncü dünya savaşını tetikleyeceğini boşuna yazmadığı kanaatine varıyorsunuz. Suriye Kobani'nin alt tarafına indirgenmiştir.

 · ABD ise 2003 sonrası Irak'ta Şii yayılmacılığının önünü açtığı gibi Arap Baharından sonra da Şii ekseni kollamıştır. IŞİD, Kaide gibi Sünni zeminden gelen örgütlere terörist muamelesi yaparken Husi gibi Şii kökenli benzeri ve 'öteki IŞİD' olan örgütleri ise bağrına basmış ve ortak muamelesi uygulamıştır.

 · ABD'nin çökmesi ve gerilemesi dünyanın lehinedir ama Putin Rusya'sının yükselmesi bunu gölgelemektedir. Burukluk nedenidir., Birisi iyi, diğeri kötüdür. ABD çökerken, altından İslam dünyasının diri olarak çıkmasını istemiyor. Bunun için de Ruslara çalışıyor. Bunu kavrayamayan kendi ayağına ve dizine ateş eder. Reagan'ın halefi baba Bush'un başlatmış olduğu süreci oğul Bush açgözlülükle bitirmiştir. Altın yumurtlayan tavuğu boğazlamıştır.

 · ABD merkezli tek dünya düzeninin yükselişi de çöküşü de Irak ve Afganistan üzerinden şekillenmiştir. Baba Bush Saddam'ı Kuveyt'ten püskürterek tek merkezli yeni dünya düzenini kurmuştur. Oğlu da Saddam'ı devirerek babasının kurduğu düzeni bilmeden 'takviye edeceğim' zannıyla yıkmıştır. Kur'an bununla ilgili ' keennehum yuhsinune sun'an' ifadesini kullanır. İyilik zannıyla halt ederler! Bush'lar fazla hırs gösterdiler. Eskiler hırsın sebeb-i hasaret olacağını söylemişler.

 · Vietnam savaşı sırasında bir Amerikan üssü duvarı şu ibareye tanık oluyor: "Killing is our business and the business is good". Yani; "Öldürmek bizim işimiz ve işler iyi gidiyor." İşlerin iyi gitmesi aslında karanlıkta ıslık çalmaktan ibaret! Evet, Amerikalı askerler duvarlara bu sloganı yazmış olabilirler ama işlerin iyi gitmediği sonra anlaşıldı. Amerikalılar tarihlerinde en büyük hezimetlerinden birisini Vietnam'da tattılar. 8-10 yıl süren işgal denemesinden sonra hüsrana uğradılar.

 · İngiltere dışında hangi Avrupa ülkesi ABD'nin gerçek dostu? Almanya'nın olmadığını dinleme skandalından anladık. Almanya hala ABD'nin gözünde İkinci Dünya Savaşında yenilen Almanya'dır. Türkiye ise hala Osmanlı'nın bakiyesidir. Bundan dolayı bölgede ABD'nin gerçek dostu İsrail fiili dostu da İran'dır. Ama resmiyette biz görünüyoruz. Şöyle söylemek mümkün: ABD'nin ön bagajı İsrail arka bagajı da İran'dır. Türkiye sözde dosttur, özde ise onlara göre emre amade uşaktan başka bir şey değildir.

 · Arap Baharı sonrasında bir kez daha Mısır ve Suriye'de Amerikan çıkarlarının değerlerini ve ilkelerini aştığını gördük. Son çeyrek yüzyıldan beri hep gördüğümüz Amerikan kalleşliğidir.

· Yenisiyle eskisiyle ABD bütün terör örgütlerinin efendisi veya patronu değil midir? Yıllar yılı Irak'ta; Kandil'de PKK ile kardeş gibi kucak kucağa yaşamamış mıdır? Hiç rahatsız olduğunu gören ve duyan var mı? Varsa insanlık namına haber versin! Aksine, zaman zaman onlara erzak ve silah ikmali yapmıştır. Eski teröristler yeni teröristlerin üzerine salan terörün efendileri ve patronları konsorsiyum halinde terörü karşı birlikte savaşıyorlar. Niçin? Elbette emperyalizm adına.

 · ABD alan dışına kayarak SSCB ve Rusya'nın karşı ağırlığı olacağı yerde onunla anlaşarak dünyayı paylaşmaya, dost ve müttefiklerini tehlikeye atmaya ve onlara zarar vermeye başladı. Rusya'yı dizginlemek yerine kolay lokma olan İslam dünyası üzerine çullanıyor. Batı ile ortaklığımızın zemini Ortadoğu'ya müdahale değil Rusya tehlikesine dayanıyordu. ABD oyunun kurallarını bozdu. Kimse de hatırlatmıyor! Bu, Soğuk Savaş ortaklığı idi. Fiiliyatta ise Ukrayna'da görüldüğü gibi Rusya yeniden sınırlarına taşıyor ve sağa sola sarkıyor. NATO ise ne yapıyor? Putin'i caydırabiliyor mu? Kesinlikle hayır. Onun yerine İsrail ve petrol namına İslam topraklarına sulanıyor ve yine sömürgecilik hayalleri kuruyor. IŞİD ise işin bahanesi. Rusya'ya karşı bir şey yok. İsrail'e karşı dostluk; İslam dünyasına karşı gizli düşmanlık besliyor. Bunu da IŞİD gibi bahaneler üzerinden açığa vuruyor.

 · Irak'ta Kaide yoktu 2003 yılından sonra ABD getirdi. Suriye'de IŞİD yoktu 2011 yılından sonra ABD ve Suriye rejimi ortaklaşa getirdi. ABD'nin müdahaleleri bitmeden veya İsrail sona ermeden bu topraklara huzur gelmez. Öyleyse çözümün kaynağı değil sorunun kaynağı Batı-İsrail ortaklığıdır. Biz niye bu ortaklığın nesnesi olalım? Bu ittifak Deccal ittifakıdır. Mehdi'nin hem elmas hem de gerçek kılıcıyla dağıtılacaktır. NATO gerçekte İsrail'in hamisi ve Haçlı ordusunun kılıfıdır.

 · Son sıralarda etrafta yine bir şehir efsanesi dolaşıyor. Ya da birileri bunu pazarlıyor. ABD Ortadoğu petrollerinden vazgeçmiş! Ortadoğu petrollerine bağımlılığı azalmış. Kaya petrolü rezervleri nedeniyle petrol zenginliğinde Rusya'yı bile geride bırakmış. Bunlar eskilerin deyimiyle türrehat kabilinden ifadeler. Yenilerin deyimiyle de şehir efsanesi! Geçenlerde Filistin asıllı Münir Şefik bu meseleyi yazdı ve ABD'nin bu meselede bir algı operasyonu yürüttüğünü ve Ortadoğu petrollerine ihtiyacı kalmadığı propagandası yaptığını yazdı. Böylece bölgeye askeri ve siyasi müdahalelerinin ana gerekçelerinden birisini gizlemiş, karatmış olacak, bu sayede Müslümanlar da öfkelerini daha kolay yutacaklar. Beyaz Saray'a tensip ettikleri siyah oğlanı Hüseyin diye bize pazarlamaları gibi. Askeri müdahalelerini sevimli ve insani gösterebilecekler! 'ABD büyük biraderimiz, bizim için çalışıyor' kanaatine varacağız! Uyandırmayın kerizi (budalayı) deyiminde olduğu gibi kerizi biraz daha uyutacaklar.

 · CIA ve Bin Ladin uzmanı Michael Scheuer ABD'nin bu savaşı kazanma ihtimali olmadığını ve bu sürecin üç dört başkan eskittiğini hatırlatıyor. Baba Bush, Clinton, oğul Bush kara oğlan Obama dönemlerinde girişilen savaşların kazanılamadığını ifade etmektedir.

 · ABD de İslamcılar ve İsrail karşısında politikalarında kökten değiştirecek bir Mütevekkil aranıyor. Yahut er geç İslamcılar icabına bakacak!

 · Michael Scheuer tek bir seçenekle Amerikalıların bu savaşı kazanabileceklerini bunun da atom bombası kullanmak olduğunu ifade ediyor. Doğrudan nükleer silah kullanmadan bu harbi kazanamayacaklarını öngörüyor. ABD'nin İslamcılara karşı nükleer silah kullanması da bir seçenek değil. Bunun mümkün olmadığını ifade ediyor. Buna mukabil İslamcılara altın bir fırsat verildiğini; SSCB'den sonra 70'li yılların silahlarıyla ABD'yi de dize getirdikleri kanaatine varmalarının sağlandığını ifade etmektedir. Küfür devam eder ama zulüm devam etmez. İsrail'i himaye eden zulüm mekanizması sonunda kırılacaktır. İsrail'le birlikte dünya düzeni de İslamcılar tarafından tarihin çöplüğüne atılacaktır.

 · ABD karaya inmiyor ama havada savaşı kazanabilecek midir? Karada kim savaşırsa savaşsın; Amerikan dostu yapıların; vekâlet savaşçılarının da kaybetmeleri mukadderdir. Böylece ABD sadece kendisi kaybetmeyecek ayrıca bölgesel vekilleri de kaybedecektir. Küçük Bush'un iddia ettiği gibi İslamcılar ABD veya hayat tarzıyla değil siyasetiyle yani zalim boyutuyla savaşıyorlar. Michael Scheuer böyle düşünüyor. Yanılıyor mu? Bilakis gerçeği ifade ediyor. İslamcılar, namusu kalmayan dünyanın ve hamamın namusunu savunuyorlar. Onlar kahramanı kalmayan dünyanın tek kahramanları. Obama 60 ülkeyi değil bütün dünyayı da arkasına alsa kaybedeceği bir savaşa girmiştir. Michael Scheuer bizim çarpıkların söyleyemediği doğruları söylüyor: ABD olarak biz, sözde ılımlı özde diktatör Arap Sünni rejimleriyle birlikte Şam, Bağdat ve Tahran'da iktidar koltuklarına tünemiş menfur Şii diktatörleri iktidarda tutuyor ve İsrail'in önünü açıyor ve düşmanlarını temizliyoruz (http://non-intervention.com/). Ne kadar gizlemeye çalışırlarsa çalışsınlar çıplak gerçek budur.

 · Çözüm neymiş: ABD'nin bölgeyi terk etmesi, petrolü sahiplerine; İsrail'i de Allah'ın kullarının şefkatli ellerine bırakması. Gözü arkada kalmayacaktır!

 Şeyh Muzaffer Ozak'ın halifelerinden Amerika'da yerleşik Şeyh Tosun Bekir Bayraktoroğlu'nun 'Amerika'da Bir Türk: Şeyh Tosun'un Hatıratı' kitabını okuyorum. Masonluk geçmişiyle birlikte baba Tursun Bey İngiltere-Amerika münasebetlerini İsmail Berdük Olgaçay zaviyesinden değerlendiriyor. Kimileri dünya düzeninde asıl beynin ve şer kütlesinin İngiltere olduğunu söyler. Kimileri de ABD'nin olduğu görüşündedirler. Kimileri de devin başındaki cüce gibi İsrail'in olduğa inanırlar. Mutlaka şerler skalasında her birinin bir yeri olmalı. Lakin Çanakkale gazisi Tursun Bey İngilizler düşman olsa bile oynak olmadığını söyler. Hatta daha ileri giderek şöyle bir çıkarımda bulunur: "Amerika ile dost olmaktansa düşman olmak yeğ ve daha hayırlıdır. Dost olursan, zor anda ya seni yalnız bırakır kaçar, ya da sırtından bıçaklar. Düşman olursan hiç olmazsa düşman olduğunu bilir, tedbir alır ve ona göre hareket edersin (Amerika'da Bir Türk: Şeyh Tosun'un Hatıratı, s: 37, Timaş Yayınları).

 · Büyük ihtimalle ABD birkaç yıl zarfında Ortadoğu'ya veda edecek.

· Liderliğin korunması iyiliğin korunmasıyladır. Günümüzde bazı Amerikalılar, ' kibir Amerika'yı yıkar' demektedirler. ABD İran tarafından müstekbir olarak anılıyor. ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel da 'dünya lideriyiz ama kibir ABD'yi bitirir' demiştir. Müstekbirliklerini kendileri de itiraf ediyorlar.

 · ABD gücü adalet için değil haksızlık için kullandığından başka bir güç tarafından tasfiye edilecektir. İlk Müslümanlar karşısında Bizans'ın durumuna düşecektir.

 · ABD'yi yakından tanıyanlar onu iki şeyle sembolize ederler. Bunlardan birisi batmayacak denilen Titanik'tir. Tabiata meydan okuyan Titanik hiç umulmadık bir biçimde batar. Cumhuriyet gazetesinden Ergin Yıldızoğlu sık sık Titanik'in akıbeti ile ABD'nin sonunu karşılaştırır. ABD'nin benzetildiği ikinci sembol ise Kaptan Ahab'dır. Uzun yıllardan beri Cumhuriyet yazarlığı yapan Türkkaya Ataöv, Walker Bush'u eleştirirken daima onu Kaptan Ahab'la eş tutmuş ve ona benzetmiştir. Bir konuşmasında yine bu benzetmeye başvurarak şöyle konuşur :" Melville'in Moby Dick'ini bugün de çok beğenirim. Yalnız dili ve genel kavrayışıyla ne yaman bir sunucu ve anlatım ustası olduğunu kanıtladığı için değil, konunun simgesel anlamından ötürü de. Delikanlılığında balina avına sık çıkmış olan Melville denizi çok iyi bilirdi, ama (bir yoruma göre) o romanda batan gemi büyük balıkların güçlükle tutulduğu tekne değil, (simgesel olarak) Amerikan devletinin ta kendisidir; batıran da hiç kimseyi dinlemeyen baştaki "kaptan"; yani, gözü beyaz balinadan başka bir şey göremeyen Kaptan Ahab'tan çok Waşington'da karar-verici durumda olanlardır (http://www. turksolu.com.tr/277/ ataov277.htm )

 · 10 Mayıs 2013 tarihli Milli Gazetedeki makalemizde 'Çöküş kanunu' başlığıyla bu hususta şu değerlendirmeyi yapmıştık : "ABD gibi ülkelerin eceli olduğu gibi demokrasi gibi değerler de parantezdir. Zaman zaman yüzeye çıkar ve zaman zaman derine inerler, kaybolurlar. Elbette istibdat veya zorbalık kötü bir anlayış ve rejimdir. Lakin demokrasiyi suiistimal etmek de öyledir.

 · Seyyid Kutup ABD'yi 20'inci yüzyılda küresel cahiliyetin merkezlerinden birisi olarak görür (Amerika Mineddahil, Salah Abdulfettah Halidi, Daru'l Menare, Cidde, s: 52). Şeytan ağacının yeni meyvesi ve dallarından birisi olarak tasvir eder. Gerçekten de bütün istatistiklerin de gösterdiği gibi, kürenin bütün nimetleri onlara yağar ve akar. O, aslan payını alır. Refah seviyesini korumak için gözünü kırpmadan dünyayı savaşa boğar. Irak işgali, petrol, Amerikan yüzyılı ve İsrail için değil midir? Kurt kanunu uygular. Yüzde 1'e yüzde 99 pay ve yüzde 99'a yüzde 1 pay. Piyasa sistemi böyle işler. Dünyanın kalanı açlıktan onlar ise tokluktan ölürler. Refah seviyesini korumak için daima dünyaya saldırmakta ve bozgunculuk yapmaktadır. Kurucu ataları Kızılderililere saldırdılar ve köklerini kuruttular. Küresel Amerikan yüzyılında da Yahudilerle birlik olarak şarka saldırdılar. ABD vahşi bir savaş makinasıdır ve Seyyid Kutup Amerikalıların savaş şehvetine kapılmalarından bahseder. Özellikle de içlerindeki kimi Yahudiler savaş kışkırtıcıları olarak görev yapıyorlar. Bunlar Amerikan medyasında 'warmongers' olarak anılmaktadır.

 · İkinci Dünya Savaşından sonra dünyanın yeni siyasi merkezi taayyün etmiştir. Bu merkez ABD'den başkası değildir. Savaş sonrası ABD'nin merkez olması dünyanın geri kalanından bu ülkeye yönelik olarak yeni bir göç dalgasını tetikler. Avrupa'dan ve dünyadan tası tarağını toplayan ABD'ye doğru yola koyulmuştur. Servet düşkünleri, entelektüeller veya siyasi kariyer peşindekiler ABD'ye akın ederler. Seyyid Kutup'un iki yıllık Amerika macerası da bu göç mevsimine rastlar.

 · Dünyanın geldiği noktayı 'siyasi Babilleşme süreci' olarak ifade edebiliriz. Hatta dostlukların çatladığı ve zamanın gadrine aşamadığı aksine aşındığı bir dönemden geçiyoruz. Sadakatlerin çürüdüğü bir zaman tünelinde yol alıyoruz. Bundan dolayı çürüme ve Babilleşme her sektörde ve her boyutta cari ve geçerli. Sosyal ve içtimai boyutun dışında siyasi boyutta da bir Babilleşme yaşıyoruz. Bush'un açtığı Babilleşme yolu veya rahne ve laneti ve parantezi, kapanmadan yoluna devam ediyor ve peşimizi bırakmıyor. 1991 yılında bu yolu ilk açan baba Bush oldu. 11 Eylül sonrasında ise bu şeytani yolu genişleten ve çığır haline getiren oğul Bush oldu. Lanetli çalının veya Bush'ların açtığı felaketler zinciri ve rahneleri kapanmadan iktidara Obama geldi ve Obama da geri vitese taksa da onun yolundan çıkmayı başaramadı. 

 · ABD İslam dünyasının sınırlarının bir biçimde bütünleşmeye değil ayrılıklara açık olmasını yeğlemektedir. Aksi halde, İsrail neden Filistinlilerin birlik ve beraberliğini hedef alıyor? ABD Filistinlilerin birlik ve beraberliğini çok mu istiyor? Sudan'ın bölünmesinde ABD'nin rolü açıktır. Mısır'ın bu ülkenin ortak çatı altında kalması teklifini ABD reddetmiştir. 2003 yılından itibaren Irak'ı bölünmeye hazır saatli bir bomba haline getiren kimdir? Ardından da Şiilerle anlaşınca Kürtleri frenlemeye kalkışmıştır. Bu mantığa göre bölünme veya bütünleşme zati güçlerin değil ABD'nin keyfine ve çıkarlarına göre şekillenecektir. ABD'nin iyi niyetine inanan veya aldanan ya saftır ya da kötü niyetlidir. Kısaca, ABD İslam dünyasının şevketini değil pelteleşmesini ve melezleşmesini istiyor. Kendi ölçülerine göre bir İslam dünyası arzuluyor. Yaşadığımız kargaşalardan bir kısmını bu meş'um planlara borçluyuz. ABD'nin sınırları kevgir haline getiren politikaları yerine sınırların genişletilerek muhkem haline getirilmesinden yana olmalıyız. Pelteleşme yerine şevketimizi yeniden tamir etmenin peşinde koymalıyız. Hala bundan uzak olsak da, kalkış için doğru zemin bellidir.

 · Maalesef ABD şiddetle kurulmuş ve şiddetle de yoluna devam etmektedir. Sonu da herhalde Roma gibi şiddetle gelir. Soykırım, ırkçılık, vahşet ve kalleşlik vazgeçilmez huyları arasına girmiştir.

 · Amerikalıların keyfi gelecek bizleri Şiilerle savaştıracaklar keyfi gelecek barıştıracak, ortak edecekler. Sanki bölgenin tanrısı! Menfaatleri ne türlü istiyorsa. Sonunda, Yahudilerle, Şiileri başımıza çoban olarak dikecekler. Oysaki, bu yolla yol açtıkları öfke bölgedeki Şii veya Yahudileri değil ABD'nin de sonunu getirir. Silip süpürür. Tehlikeli bir oyun kurguluyorlar. Yazıyı Cüneyt Özdemir'e bir dokundurma ile bitirelim. Jeo Biden dan mı etkilendi nedir: 'Sünniysen, AKP'liysen Türkiye çok eğlenceli' diyor. Bu sözlere bir de Ortadoğu denkleminden bakalım. Ortadoğu'da durum tam tersi. Yahudi isen Şii isen keyfin yerinde. Hatta daha ötesini söyleyelim: Şii isen, azınlık isen, Yahudi isen ABD'ye yakınsın o halde dünya çok eğlenceli! Hatta onun gibiler için Türkiye'de çoğunluğu aşağılamak çok eğlenceli olmalı!

 -devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Yeryüzüne iyi-yararlı kullarım vâris olacaktır.

Enbiya, 105

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Muavvizeteyn (Nas-Felak) Sureleri

"Şeytan insanoğlunun kalbinin üzerinde tünemiş vaziyette bekler. Allah'ı zikredince siner, çekilir, gaflet etse vesvese verir." (Buhari, Tefsir, Kul euzu bi-rabbi'n-nas 1)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Camii Tekrar İbadete Açıldı(15 Nisan 1772) *Şeyhülislam İbn-i Kemal'in Vefatı(16 Nisan 1534) *Einstein'in Ölümü(18 Nisan 1955) *93 Harbi Başladı(19 Nisan 1877) *Miladi Takvime Göre Efendimiz'in(s.a.v) Doğumu(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI