Cevaplar.Org

KARDEŞİNİN DİLİNDEN MERHUM MOLLA ZAHİD MALAZGİRDİ HOCAEFENDİ-3

“HİZMET NE ZAMAN BİTERSE O ZAMAN DÖNECEĞİM” Ağabeyimin evine telefon bağlandıktan sonra her hafta Çarşamba günleri kendisiyle telefonla görüşmeye başladık. Ben her görüşmemizde “ağabey ne zaman döneceksin” derdim. O da “hizmet ne zaman biterse o zaman döneceğim” derdi. O zaman da ben derdim; “ağabey, hizmet bitmiyor ki. Hz. Âdem’den başlamış, kıyamete kadar devam edecek. Yani senin bu hizmetin sadece


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2019-06-08 12:35:04

"HİZMET NE ZAMAN BİTERSE O ZAMAN DÖNECEĞİM"

Ağabeyimin evine telefon bağlandıktan sonra her hafta Çarşamba günleri kendisiyle telefonla görüşmeye başladık. Ben her görüşmemizde "ağabey ne zaman döneceksin" derdim. O da "hizmet ne zaman biterse o zaman döneceğim" derdi. O zaman da ben derdim; "ağabey, hizmet bitmiyor ki. Hz. Âdem'den başlamış, kıyamete kadar devam edecek. Yani senin bu hizmetin sadece Lübnan'a mı mahsustur? Hiç Türkiye'de senin hizmetine ihtiyacı olan yok mu?" "Kardeşim, burada bana daha fazla ihtiyaç var" demişti.

Yine bir gün telefonda kendisine demiştim; "ya ağabey, sen yaşlı bir insansın. Sen mi önce ölürsün biz mi önce gideriz, onu Allah bilir. Ama insanın yaşlılığında başına bir sürü haller gelir. Hizmete ihtiyaç duyar. Ben sana hizmet etmek arzu ediyorum. Onun için dönmeni istiyorum."

Bana aynen şöyle dedi; "Ronaya Cavimin"(Gözümün ışığı), Kur'an'a hizmet edenleri Kur'an perişan etmez. Kur'an'a hizmet edene Kur'an hizmetkâr bulur."

Ve elhamdülillah ne hasta oldu, ne yatalak oldu, ne perişan oldu, ne aç kaldı, ne susuz kaldı.

VEFATI

Ağabeyimin vefatı hakkında oradaki nur talebesi kardeşlerimden dinlediklerimi anlatayım. Onlardan bir tanesi, aslen Filistinli, fizik öğretmeni Ahmed Zeyd anlattı. Dedi ki; "Akşam ders medreseydi. O akşam bizzat o bize çay dolduruyordu. Onun elinden çaylarımız içtik. Ders bitti, herkes dağıldı, gitti. Ben ve o kaldı.

Ben de kalktım. O zaman üç aylık olan bir oğlum var. İsmi Usame. Merhum hocam adını koymuştu. Kapıya kadar beni uğurladı ve şöyle dik dik bana baktı. Döndüm, sanki bir şey söyleyecekmiş gibi, sanki bir şey ima edecek gibi idi. "Buyur hocam" dedim. Dedi ki; "Ya ahi Ahmed enne'n nefese seriun vel mevtü kariybun" (Nefesim seri olarak inip kalkıyor ve ölümüm yakındır." Dedim "kalayım mı" Yok, yok, Senin oğlun küçüktür, sen Usame'nin yanına git" dedi. Ve ben çıktım..

Diğer bir arkadaş, oto tamircisi Mahir Habbal anlatıyor; "Sabah saat 05.30'tur. Zaten biz onun yatmadığını biliyoruz. Ben saat 05.30 gibi kendisini aradım. Hiç beklemeden telefonu kaldırdı. Dedim "hocam sen hâlâ uyanık mısın?" Evet, uyanığım" dedi. "Ne yapıyorsun" diye sordum. " Yazı yazıyorum" cevabını verdi. Sonra kapattım telefonu.

Sabah oldu. Takriben saat dokuz-ongibi, "acaba uyanmış mı" diye tekrar aradım. Çaldı, çaldı, çaldı. Ama cevap veren olmadı. Kendi kendime "herhalde gece uykusunu alamadığından şimdi istirahat ediyor" dedim.

Öğlen vaktine kadar bekledim. Sonra tekrar aradım. Tekrar telefona çıkmayınca, meraklandım, kalktım, gittim."

Bu Mahir Habbal'ın bir kardeşi var, Midrar Habbal. O zaman Camiü'ş Şüheda'nın imamı idi, şimdi Sayda'nın müftüsüdür. Onun evi ile medrese karşı karşıya.

Mahir Habbal medresenin zilini çalıyor, yine cevap vermeyince kardeşinin kapısını çalıyor. Ağabeyimin bir yere gitmediğini soruyor. Midrar da "yoo, gitseydi bana muhakkak haber bırakırdı" diyor. Tekrar kapının zilini çalıyorlar. Cevap veren olmuyor. 

Midrar Habbal'ın yanında yedek anahtar var, onunla kapıyı açıp içeri giriyorlar. Devamında Mahir Bey şöyle diyor; "İçeri girdik. Baktık ki radyo'dan yüksek sesle Kur'an okunuyor. Okuyan, Şeyh Halil el-Hus'ari. Hocamız onun okuyuşunu çok sever ve dinlerdi. Sevindik, hocamız sağdır ve Kur'an dinliyor diye.. Gittim, baktım ki uyuyor. Radyonun sesini kıstım ki, rahatça uyusun..

Bir müddet daha geçti, kendisine seslendim. Baktım ki ses seda yok. Elini tuttum. Baktım ki buz gibi. Ürperdim, korktum, "acaba ölmüş olabilir mi" diye telaş ettim. Koştum, yan daireden kardeşimi çağırdım. Kardeşim geldi, merhumun elini tuttu, şah damarını tuttu ve "inna lillah ve inna ileyhi raciun..kad tufiye" (vefat etmiş) dedi.

Hemen doktor çağırdık. Geldi rapor tuttu..Raporda yazdı ki; "on iki saattir vefat etmiş." Hâlbuki biz "uyuyor" zannetmiştik."

AĞABEYİMİN VEFATINI DÜĞÜNDE DUYMAM

Ağabeyimin vefat ettiği Cuma günü bizim kızın düğün vardı. Ev kalabalıktı. Kızımızı kaynımın oğluna vermişiz. Memleketten de çok gelenler var. Bir ara canım sıkıldı, bir telefona bakayım dedim. Gördüm ki tam 16 tane cevapsız çağrı var. Hepsi de Lübnan numarası..O zaman "eyvah" dedim..İçime bir şey oturdu..Elimi tuşlara götürüp aramak üzereyken bir çağrı daha geldi. Midrar arıyor..O zaman kendisini tanımıyordum. Lübnan'da gittiğimizde tanıştık. Benim Molla Zahid'in kardeşi olduğumu öğrenince ağlamaya başladı. Ben de kendimi tutamadım, ağlamaya başladım..Ağabeyimin vefatını haber verdi..o zaman dünyam yıkıldı, kıyametim koptu..Sanki Manisa'nın Sipil dağı üzerime yıkıldı..Perişan oldum..Yıkıldım..O ağladı ben ağladım.. O ağladı ben ağladım..Kapattı..

Aradan belki beş, belki on dakika geçti bilemiyorum. Bir defa daha telefon çaldı. Bu sefer arayan Prof. Dr. Abdullah el Hatip idi. Kendisi Dubai'den arıyordu. Ağabeyimin vefatını haber verip, başsağlığı diledi. O da, ben de ağladım..

Yukarı çıktım..Söylesem bir dert, söylemesem bir dert..Çok zor.. Her taraftan yüzlerce insan gelmiş..Beni görenler gözlerimin yaşlı olduğuna bakıp benim kız için ağladığımı zannettiler. Başladılar benimle dalga geçmeye.. Sen kızını verdin diye mi ağlıyorsun? Sen erkek değil misin?" şöyledir, böyledir demeye..

Ablamı orada görüyorum, daha da hararetleniyorum. Hiç kimse benim içimdeki kor ateşi bilmiyor. Kendi kendime dedim ki; "Şu anda senden daha akıllısı yok, bunu kimseye söylemeyeceksin. Bu ateşinle içinde yanacaksın. Düğün dernek bitince açılacaksın."

Kararımı verdim, oturdum..Ama ağlıyorum. Gelen takılıyor, giden takılıyor..Neyse..Düğün bitti.. Kız tarafını gönderdikten sonra evdekilere dedim ki; "düğün bitti, şimdi gelin yasımızı tutalım.."

AĞABEYİMİN SAYDA'DA DEFNİ

Cumartesi günü Midrar tekrar aradı ve iznimiz olursa ağabeyimi Sayda'da defnetmek istediklerini bildirdi. Ben dedim ki; "hayır, biz onu memleketimize defnetmek istiyoruz. Ben gelip cenazesini alacağım." Onun üzerine dedi ki; "Sayda'da büyük bir İslam gençliği hocamızı Sayda'da defnetmemize izin vermenizi sizden rica ediyorlar. 28 senedir bu zat bize hizmet ediyor. Biz de onu burada defnetmekle bir nebze de olsun ona hizmet edelim."

Dedim "almak istesek ne kadar zaman içinde teslim alabiliriz". Dedi ki "bir hafta sürer." Sonra sordu; "bir hafta bu mübarek zatı bekletmek caiz midir?" "Hayır" dedim. "O zaman müsaade edin defnedelim" dedi. "Tamam" dedim. Ağladı, teşekkür etti..

CENAZE'DE YAŞANAN MANEVİ BİR HAL

Yine Midrar bana anlattı; "Cumartesi günü öğlen namazı sonrası cenaze namazını Camiüş Şüheda'da kılacağız. Bu sırada birisi bana dedi ki "Falanca şeyh efendi seni çağırıyor." Orada halkın ekseriyetinin veli olduğuna inandığı bir Nakşî şeyhi var. "Yanına gittim, elini öptüm, Bana dedi ki; "sen bu camiin imamı mısın?" "Evet" dedim." Vefat edenin kim olduğunu sordu. Türkiye'den büyük bir âlim olduğunu söyledim.

Onun üzerine o zat bana dedi ki; "Bu gece rüyada Rasulullah(aleyhissalatu vesselam) bana dedi ki; "Benim ümmetimin ulemasından birisi vefat etti. Cenaze namazı öğle vakti Camiüş şüheda'da kılınacak. Sen git, onun cenaze namazını kıldır. Ben de geleceğim. Benim selamlarımı imama söyle. O da cemaate benim selamımı tebliğ etsin." O böyle deyince, ben eridim, bittim.

Cenaze namazı esnasında elime megafonu aldım, "ey ehl-i iman, ey cemaat-i İslam! Şu an aramızda Rasulullah'ın maneviyatı var. Ona göre hareket edin, edepli davranın." Ben böyle deyince o koca cemaatten bir sayha koptu. Gözyaşları, inlemeler, ağlamalar birbirine karıştı."

Midrar bunları bana ağabeyim kabrinin başında anlatırken, ben ağlıyordum. Bana dedi ki; "Niye ağlıyorsun. Böyle bir zat için ağlanır mı? Böyle zat benim akrabam olsaydı, vallahi ben ağlamayacaktım, ben sevinecektim."

Dedim ki; "evet ben de bu duruma seviniyorum elbette ama 28 senedir ben ağabeyimi, canım ciğerimi görmemişim. Acaba vefat esnasında gözü kapıya mı takıldı? Bir akrabasını mı bekledi, bir su mu istedi? Kimse yanında yoktu..Ben işte onun bu garipliğine ağlıyorum" dedim.

AĞABEYİMİN İSMİNİN KONULMASINDA YAŞANANLAR

Babam "Muhammed" ismine çok âşıktı. Mesela kardeşinin ismini Muhammed Salih koymuştu. Ağabeyimin ismini Muhammed Zahid, bana Muhammed Sadık, benim bir küçüğüm var, onun ismini de Muhammed Kasım koymuştu.

 1936'da ağabeyimi kaydetmeye gittiğinde nüfus memuru babama kızmaya, hakaretler savurmaya başlamış. "ben bu ismi yazmam. Atatürk Türkiyesinde böyle bir isme yer yok" diye bağırmaya başlamış.

Babam çekine çekine "efendim, ben oğlumun ismini Muhammed Zahid koymak istiyorum deyince adam kızgınlıkla "senin isteğinle olmaz. Ben bunun ismin "Kaya" yazıyorum" diyor ve ağabeyimin ismini Kaya diye yazıyor.

Babam derdi ki; "ben biraz daha ısrar etseydim, başlardı Peygamberimize de küfretmeye. Onun için susmak zorunda kaldım."

Ağabeyimin ismi böylece kimlikte vefatına kadar Kaya Doğru olarak kaldı..

SAKALSIZ İMAM OLUR AMA..

Babam askerden geldikten sonra sakal bırakmış. Bir gün imamlık yaptığı köyün karakol komutanı kendisini çağırmış ve demiş ki; "nedir bu sakal" Babam demiş ki; "efendim ben imamım" demiş. Komutan "ne yani imam sakalsız olmaz mı" deyince babam demiş ki; efendim, hoca sakalsız olur, olur ama biçimsiz olur."Bunun üzerine komutan "hımm.. Tamam, o zaman çık" demiş…

Not: Zahid Efendi merhumun tercüme ettiği eserlere Lübnan'dan ulaşmak için telefon numaralarını veriyoruz. Tekrar Allah rahmet eylesin..

Muhammed Fariz Galip

Cep telefonları

009618661096

0096170471831

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

Mehmet Garip GÜNEŞ, 2022-02-02 11:43:11

Rahmetüllahi aleyh Benim pederim ve Rahmetli molla Zahid hocam medresede son iki yıllarında beraber beraber okumuşlar. Rahmetli babam derdimi -"molla zahid çok takva sahibi bir zat idi.Onun yaşantısı üstad Bediüzzaman hazretleri gibiydi.sunneti seniyeden hiç ayrılmadı." Rabbim bizleri de onların gittiği sünneti seniye yolundan ayırmasın inşaallah..

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DİĞER YAZILAR

Hiçbir günahkar, başkasının günah yükünü yüklenemez.

İsrâ, 15

GÜNÜN HADİSİ

Sahabilerim yıldızlar gibidir. Hangisine uysanız doğru yolu bulursunuz."

Rezin

TARİHTE BU HAFTA

*Fatih Donanmayı Haliç'e İndirdi.(22 Nisan 1453) *T.B.M.M. Açıldı.(23 Nisan 1920) *Yavuz Sultan Selim Padişah Oldu.( 25 Nisan 1512) *Çernobil Nükleer Faciası.(26 Nisan 1986) *Sultan II.Abdülhamid Han Tahttan İndirildi.(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI