Cevaplar.Org

YAVUZ BÜLENT BAKİLER HOCAMIZDAN HATIRALAR-13

ANKARA RADYOSUNDA Ben 1964-68 yılları arasında Ankara radyosunda vazifeliydim. O sıralar Ankara radyosunda Stalin’i Stalin’in kızından daha çok seven Marksist kimseler vardı ve onların hepsini “Şu Çılgın Türkler” isimli kitabı yazan ve kendisi de çılgın bir Türk olan Turgut Özakman almıştı Radyoya..O vazifelendirmişti.


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2019-04-22 08:45:54

ANKARA RADYOSUNDA

Ben 1964-68 yılları arasında Ankara radyosunda vazifeliydim. O sıralar Ankara radyosunda Stalin'i Stalin'in kızından daha çok seven Marksist kimseler vardı ve onların hepsini "Şu Çılgın Türkler" isimli kitabı yazan ve kendisi de çılgın bir Türk olan Turgut Özakman almıştı Radyoya..O vazifelendirmişti.

Ve o kişiler devlet radyosunda bir takım kendi kafalarında olan kimseler ile ilgili programlar yapıyorlardı. Ben onlara bir teklif götürdüm. Dedim ki; " Arif Nihat Asya bugün var yarın yok. Yarın ki nesil Arif Nihat Asya'yı, Arif Nihat Asya'nın sesini, görüntüsünü, şiir okuma tarzını merak edebilir. Mesela biz Yunus Emre'yi merak etmiyor muyuz? Karacaoğlan'ı merak etmiyor muyuz? Köroğlu'nu merak etmiyor tmuyuz? Nasıl biz onları merak ediyorsak, yarın ki nesiller de Arif Nihat Asya'yı, Necip Fazıl'ı, Halide Nusret Zorlutuna'yı, bugün yaşayan şairlerimizi merak edecekler. Lütfen onların seslerini alalım, görüntülerini alalım. Mesela Arif Nihat beyi davet edelim, kendisiyle ilgili bir program yapalım" dedim.

Katiyyen kabul etmediler. "Hayır, yapamayız" dediler. Dedim ki; "o zaman, sesini alalım" "Program yapmayacağımız kimsenin sesini alamayız" dediler ve almadılar.

Neden biliyor musunuz? Çok açık cümlelerle söylüyorum. Çünkü Arif Nihat Asya bizim milletimizi, bizim devletimizi, bizim ordumuzu, bütün mukaddeslerimizi aşk derecesinde seven bir insandı. Mümin, müslüman bir yüreği vardı. Bizim tarihimize çok büyük duygularla bağlı bir insandı. Onun bu özelliklerinden dolayı bir takım kimseler ona karşı radyolarımızın ve televizyonlarımızın kapılarını sımsıkı kapayıverdiler. Yani sağlığında Ankara radyosunda Arif Nihat Asya'yı Ankara radyosunda konuşturmak mümkün olmadı.

Bir sohbette bana demişti ki; "Biliyor musun Yavuz Bülent, Kıbrıs'ta 1960'dan önce Celal Bayar lisesinde edebiyat öğretmeni olarak çalıştım. Benim Kıbrıs Rum radyo ve televizyonunda sesim ve görüntüm vardır. Fakat Türkiye radyo ve televizyonlarında ses ve görüntüm yoktur." Dehşet verici bir facia, dehşet verici bir değerlendirme..

(Bayrak Şairi Arif Nihat Asya Konferansı, 4 Ocak 2013), (Türk Ocağı Genel Merkezi, Arif Nihat Asya ve Türk Bayrağına Saygı Konferansı), (TV Net, Net Bakış Programı), (Arif Nihat Asya konulu Radyo Konuşması-ı. Bölüm)

ARİF NİHAT ASYA'NIN ŞİİR VE NESRİ

Ben biraz edebiyata meraklı bir kardeşiniz olarak Cumhuriyet devri Türk edebiyatını incelemeye çalıştım. Hakkında çok büyük iddialar da bulunulan Nazım Hikmet'in bütün şiirlerini hem de bir kaç defa gözden geçirerek okudum.

Nazım Hikmet'in eserleri benim devlet hayatında vazifeli bulunduğum yıllarda Türkiye'de basılmıyordu. Bulgaristan'dan getirttim. Nazım Hikmet'in eserlerini, kitaplarını öylece okudum. Ve Nazım Hikmet'le hiçbir fikir beraberliği içerisinde olmamamıza rağmen, çok açık ve kesin olarak diyorum ki, Nazım Hikmet'in Türkçesi benim Türkçemdir. Ona Türkçe üzerinden on üzerinden on veririm.

Ama Arif Nihat Asya'ya nazım konusunda bir puan vermek icap ederse on üzerinden on defa yıldızlı not vermek mecburiyetindeyim. Öylesine muhteşem bir nesri vardır. Öylesine muhteşem bir şiiri vardır.

Ama bugün Türkiye'de Nazım Hikmet var. Meydanları var, heykelleri var, dernekleri var, vakıfları var. Arif Nihat Asya yok. Niçin? Çok açık ve kesin konuşuyorum. Bazı kimseler kırılabilirler, bazı itirazları olabilir. Nazım Hikmet'in bu kadar öne çıkarılmasında, hakkında bu kadar büyük kıyametler koparılmasında sebep, Nazım Hikmet'in komünist olmasıdır.

Sanmayınız ki burada Arif Nihat Asya'yı methetmek için Nazım Hikmet'in aleyhinde konuşuyorum. Hayır, Nazım'la Arif Nihat Asya mukayese kabul etmeyecek iki ayrı edebiyat mensubudur. Nazım'ı bir tarafa bırakıyorum. Fakat inancımı çok büyük bir açıklıkla ifade ederek diyorum ki, Arif Nihat Asya şiirde ve nesirde Nazım'ı  kırk defa cebinden çıkaracak bir kabiliyettir, bir değerdir.

Fakat Türkiye'de çeşitli kuruluşlarda Marksist düşünceli insanlar birinci planda tutuldukları için Arif Nihat Asya hep gerilere itilmiştir. Bu aynı zamanda bayrağımızın da, bu aynı zamanda istiklalimizin de, hürriyetimizin de gölgelenmek istenmesinden kaynaklanmaktadır. (Türk Ocağı Genel Merkezi, Arif Nihat Asya ve Türk Bayrağına Saygı Konferansı)

ARİF NİHAT ASYA'NIN KALEMİNİN GÜCÜ

Arif Nihat Asya bizim edebiyatımızın gerçekten anlatılmaz ölçüler içerisinde bir büyük kalemi idi. Onun öyle vecizeleri, öyle mısraları, öyle cümleleri vardır ki, onları gerçekten kelimelerle anlatmak mümkün değil. Hani nasıl güzel bir şiirin tadına vardıktan sonra onu siz bazı kelimelerle anlatamazsanız, Arif Nihat Asya'nın da bazı vecizelerini kolay kolay açıklamak mümkün değildir.

Türkçesi o kadar değerli, o kadar kuvvetli, o kadar mükemmel bir Türkçedir. Türkçeyi en güzel kullananların başında geliyordu. (Türk Ocağı Genel Merkezi, Arif Nihat Asya ve Türk Bayrağına Saygı Konferansı)

ARİF NİHAT ASYA'NIN DİL HASSASİYETİ

Karısından dinledim; "onun en çok rahatsız eden işlerin ve davranışların başında Türkçenin yanlış kullanılması geliyordu." Ben de bunu kendisinden dinledim; "bir şair arkadaşım ölmüş. Bir dergi hakkında yazı yazmış; "toprağı bol olsun" diye. Bir hafta, on gün kendi kendime söylendim durdum. "Toprağı bol olsun" ifadesi ancak bir Hıristiyan için söylenebilir. Oradaki yanlış Türkçe adeta beynimi kavurdu"  demişti.

Arif Nihat Asya bizim dilimizi çok mükemmel konuşan ediplerimizin başında geliyordu. O bakımdan, dilimizdeki bir takım lüzumsuz tasarruflara, lüzumsuz bir takım özleştirme hareketlerine şiddetle karşı çıkıyordu.

Mesela bir zaman "hesap" kelimesini dilimizden çıkarıp atmışlardı. Şimdi de belki öyledir. Onun yerine "aritmetik" kelimesini almışlardı. Arif Nihat'ın o günkü üzüntüsünü, öfkesini burada kelimelerle ifade etmek mümkün değil. Bana söylemişti; "niye hesap kelimesini atıyoruz? Efendim, hesap kelimesi Arapça da ondan. Peki, yerine aldığımız bu aritmetik kelimesi ne? O da Yunan'ın püsküllü belası. Aman Yunan'ın püsküllü belası ile konuşalım. Ama Arapçadır diye hesap kelimesini atalım.

Azizim, hadi hesap kelimesini attık. Ama hesapla meydana getirdiğimiz bin yıldan beri ele aldığımız, ortaya koyduğumuz o kadar mükemmel deyimler var ki. O deyimleri dilimizden atmak cinnetin ötesinde bir cinnettir. Mesela biz "seninle hesaplaşmak istiyorum" diyoruz. Burada hesap kelimesi yerine aritmetik kelimesini koyun bakalım. "Seninle aritmekleşmek istiyorum" diyebilir miyiz? "Hesapsız kitapsız adam yerine, "aritmetiksiz- betiksiz adam" nasıl olabilir? "Hesaba gelmez bir adam" yerine "aritmetiğe gelmez bir adam" şeklinde bir beyanı nasıl ciddiyetle ortaya koyabiliriz" diye şikâyet etmişti. Ve o, dilimizin lüzumsuz yere bazı kelimelerin tasfiyesi ile kısırlaşmasına şiddetle muhalif olan bir özellik taşımaktaydı. (Türk Ocağı Genel Merkezi, Arif Nihat Asya ve Türk Bayrağına Saygı Konferansı), (Arif Nihat Asya Konulu Radyo Konuşması, 2. Bölüm), (Arif Nihat Asya Konulu Radyo Konuşması, 3. Bölüm)

NECİP FAZIL

"Türkiye'de Necip Fazıl kadar kendisini çok seven, çok beğenen her meselenin, her kültür değerinin üzerinde duyan, bilen ikinci bir kişi yoktur. Bir gün bir toplantıda Necip Fazıl'a demişler ki; "Efendim, Dünya Şiir Antolojisine Türkiye'den iki şair almışlar." Necip Fazıl demiş ki; "Ötekisi kim?" Birisi kendisi de ötekisini kim diye merak ediyor. Necip Fazıl böyle bir adam..

1955-60 yılları Ankara'da Serdengeçti idarehanesinin yazıhanesinde geçti. Ben sabahtan öğlene kadar fakülteye gidiyordum. Öğlenden akşama kadar ya Türk ocağında veya Osman Yüksel'in yazıhanesinde oyalanıyordum. Necip Fazıl'ı Osman Yüksel'den dinledim. Ondan dinledikten sonra, Necip Fazıl'a hiç yaklaşmak istemedim.

Bir gün Osman Yüksel bana dedi ki; "Ankara hapishanesinde (Malatya hadisesi münasebetiyle Necip Fazıl'ı, Osman Yüksel'i, Hüseyin Üzmez'i, Cevat Rifat Atilhan'ı tutup içeri aldılar, biliyorsunuz.) ben hapishane bahçesinde Hüseyin'e Dostoyevski'nin 'Suç Ve Ceza' adlı romanını okutuyordum. Necip Fazıl da yanımızda.. Ona dedim ki; "Üstad! Türkiye'nin en büyük şairi sizsiniz. -Necip Fazıl'ın dilinde estağfurullah kelimesi yoktur, katiyyen.. Hele kendisiyle ilgili müsbet bir hüküm verildiğinde katiyyen itiraz etmez.-'Evet' dedi. "Sizden büyük roman yazarımız yok."dedim. " Çok doğru" dedi, "siz birinci sıradan tiyatro yazarlarımızın başında bulunuyorsunuz" dedim. "Elbette, doğru" dedi. "Sizin kadar polemik konusunda kalemi kuvvetli olan ikinci bir şahıs tanımak mümkün değil" dedim. "Çok doğru Osman, şüphen mi var?" diye sordu. "Hayır Üstadım" dedim, " hiç bir şüphem yok da, bu kadar büyüklük sıfatına rağmen, soyadınız neden "Uzun kürek" değil de "Kısakürek" Bunu anlayamıyorum.."

Necip Fazıl çok mağrur bir şekilde bana dedi ki; "Osman, sevgilim! Ben soyumun lâkabını almak büyüklüğünü gösterdim." Bakın yine oradan kendisine bir büyüklük çıkarıyor.

"Bir gün yine" diyor, cezaevinin bahçesinde Dostoyevski'nin Karamozof Kardeşler adlı eserini okurken Necip Fazıl da yanımızda duvara yaslanmış, elleri arkasında, ayağının birini öbürsünün üzerine atmış, bizi dinliyor. Bir süre dinledi. Sonra "ya ben varken bu adam da okunur mu" dercesine yanımızdan ayrıldı. Yürümeye başlayınca arkasından bağırdım. "Üstad nereye gidiyorsun.. Üstad nereye gidiyorsun." Döndü bana çok mağrur bir şekilde; "küçük su dökmeye gidiyorum Osman!" dedi.

Ona dedim ki; "aman estağfurullah üstad! Sizden küçük su sâdır olmaz. Siz dökseniz dökseniz büyük su dökersiniz." Espri budalası, espri budalası diye bağırmaya başladı."

Necip Fazıl'la fikrî tarafları bir olmamakla birlikte DP'nin önde gelen isimlerinden biri olan Samet Ağaoğlu İstanbul'da Atatürk Kültür Merkezi'nin çıkışında bana demişti ki: "Yüz yılda bir Necip Fazıl ya gelir, ya gelmez." Ben de bugün Necip Fazıl'ın ölümünün üzerinden bu kadar yıl geçmiş olmasına rağmen samimî olarak inanıyorum. Bizim ülkemize yüz yılda bir Necip Fazıl dehasında, çapında bir edebiyatçı ya gelir, ya gelmez. Ben kendisine olan bağlılığımda bir kopma olmasın diye onu eserleriyle takip ettim, uzaktan bakmaya başladım. (Yavuz Bülent beyin Türk Ocağındaki bir sohbetinden), (Necip Fazıl konulu Radyo Konuşması)

"ÖZ İNGİLİZCE OLUR MU?"

Benim İngiltere'de bir bacanağım var, orada doktor olarak çalışıyor. Bir İngiltere seyahatimde bir gemi kaptanıyla konuşuyordum. Tercümanlığı da o bacanağım yapıyordu. Gemi kaptanına sordum; "sizin dilinizde Latinceden ve Fransızcadan, başka dillerden 90 bin civarında kelime var. Niye onları dilinizden atarak "Öz İngilizce" konuşmuyorsunuz?" Türkiye'de bir Öz Türkçe safsatası var ya, onu dikkate alarak sordum. Kaptanın bana verdiği cevabı -ölünceye kadar unutamam- aynen şu oldu; "ne demek öz İngilizce? Öz İngilizce olmaz, İngilizce vardır. O bahsetmiş olduğunuz, Latinceden ve Fransızcadan giren ve herkes tarafından benimsenen kelimeler tamamen bizim milletimizin kelimeleridir. Hiçbir İngiliz aydını o kelimeleri bizim dilimizden çekip atmak cüretini gösteremez."

Kaptana tekrar sordum; "Demin bana anlatmıştınız, bu sene Üniversiteye devam edecek kızınızdan bahsetmiştiniz. Peki, kızınız Şekspir İngilizcesini biliyor mu?"

Kaptan bana dedi ki; "İngiltere'de Şekspir İngilizcesini bilmeyen kimseye aydın nazarıyla bakılmaz. Ben nasıl o İngilizceyi öğrendimse, kızım da o İngilizceyi öğrenmek mecburiyetindedir."

Saatine baktı; "hatta şu anda kızım için tuttuğum bir özel öğretmen, kızıma Şekspir İngilizcesi öğretmektedir" dedi. (Kanal 58, Detay Haber'deki söyleşi), (Haber Türk, Öteki Gündem Programı, 6 Kasım 2014), (Mehmet Nuri Parmaksız Polis Koleji Söyleşisi 2008), (Haber Türk, Başka Şeyler Programı, Türkçe Elden Gidiyor mu?), (Yıldırım Bayezıd Üniversitesi, Varlık Sebebimiz Türkçe Semineri, 23.03. 2016)), (TV Net, Tarih Atlası Programı, 17.01.2014), (Medipol Üniversitesi, 24 Aralık 2014, Geçmişten Günümüze Türk Dili Konferansı), (TV Net, Net Bakış Programı), (MPL TV, Güzin Osmancık, Bâb-ı Âlem Programı)

AZERBAYCANLI ŞAİRİN SORUSU

Ben Kültür Bakanlığında vazifeliyken, Azerbaycan'dan Mehmet Arslan adlı bir şair dostum Türkiye'ye ziyarete geldi. Gittim, havaalanından karşıladım. Aldım, getirdim. Genel müdürlere telefon açtım. Dedim ki;

-Azerbaycan'dan değerli bir şairimiz geldi. Gelin, sohbet edelim.

Arkadaşlarımız geldiler. Mehmet Arslan da gerçekten Azerbaycan'ın önde gelen değerli şairlerimizden birisi..Konuşurken, bizim genel müdürlerimize bir soru sordu;

-Efendim bir baba düşünün, zengin bir baba ve hayırsever bir baba.. Bunun sekiz-on tane oğlu var. Bunlar için sekiz-on katlı bir bina yaptırıyor. Sağlığında her birisini bir daire yerleştiriyor Ve günün birinde ölüp gidiyor.

Bu defa birinci katta oturan çocuk eline balyozu alıyor, duvarları güm güm güm diye yıkmaya başlıyor. Yukarı katlarda oturanlar aşağı koşuyorlar. Diyorlar ki; "yahu deli misin, divane misin, ne yapıyorsun? Niye bu binayı yıkıyorsun?"

O diyor ki; "bu binayı babam bana vermedi mi? Burası benim dairem, ben istediğim şekilde tasarrufta bulunabilirim. Bu binayı yıktıktan sonra bunun malzemesi ile karşı da bir arasa var ya, orada kendime müstakil bir ev yapmak istiyorum" diyor.

Şimdi bu birinci daire de oturan kimsenin o daireyi yıkma hakkı var mı? 0 daire yıkıldıktan sonra daha o apartman ayakta kalabilir mi? Siz bu Türk dünyasında birinci katta oturan çocuk gibisiniz. Bir takım kelimeleri dilinizden atıyorsunuz. Niye atıyorsunuz? Ne hakkınız var? 

Eskiden mektep kelimesi ortaktı. Bütün Türk dünyası mektep diyordu. Arkadaş niye mektebi çıkararak yerine okul kelimesine getirip koydunuz?"

Arkadaşlarım dediler ki;

-Ama 'mektep' Arapça..

-Ama okul da Fransızcanın veya İngilizcenin ekolundan veya scholl'undan alındı. Bütün Türk dünyası mesela kelimesini kullanıyor. Arkadaş siz niye meselayı dilinizden kaldırarak yerine örneğin diye bir kelimeyi koydunuz.

Arkadaşlarım dediler ki;

-Ama 'mesela' Arapça..

-Ama tamamen Türkçeleşmiş bir kelime. Örneğin ise Ermeniceden gelmiş bir kelime. Ne yapmak istiyorsunuz. Bütün Türk dünyasında özgürlük diye bir kelime yok. Niye Hürriyeti atarak yerine özgürlüğü koyuyorsunuz? Yapmış olduğunuz hareket son derece yanlıştır" dedi. Arkadaşlarımdan hiçbirisi Mehmet Aslan'a cevap veremedi. (Haber Türk, Başka Şeyler Programı, Türkçe Elden Gidiyor mu?)

-devam edecek-

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Doğrusu Allah katında din, İslâm'dır; o kitap verilenlerin anlaşmazlıkları ise sırf kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki taşkınlık ve ihtirastan dolayıdır. Her kim Allah'ın âyetlerini inkâr ederse iyi bilsin ki, Allah hesabı çabuk görendir

Âl-i İmran:20

GÜNÜN HADİSİ

Mü'minin sezgisinden sakının, çünkü o Allah'ın nuruyla bakar.

Taberani

TARİHTE BU HAFTA

*Fatih Camii Tekrar İbadete Açıldı(15 Nisan 2002) *Şeyhülislam İbn-i Kemal'in Vefatı(16 Nisan 2002) *Einstein'in Ölümü(18 Nisan 1955) *93 Harbi Başladı(19 Nisan 1877) *Miladi Takvime Göre Efendimiz'in(s.a.v) Doğumu(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI