Cevaplar.Org

BEDİÜZZAMAN’IN GÖZÜYLE HZ. MUHAMMED (S.A.V) EFENDİMİZ (II)

Üstad Nursî’ye göre sevgili Peygamberimiz, “bir misal-i muhabbet ve bir timsal-i rahmet”dir. (1) Bu gün, bu terkipler penceresinden bakıp Efendiler Efendisi’nin muhabbet ve rahmetini anlamaya çalışacağız.


Vehbi Karakaş

vehbikarakas@hotmail.com

2018-12-07 15:15:04

MİSAL-İ MUHABBET, TİMSAL-İ RAHMET

 

Üstad Nursî'ye göre sevgili Peygamberimiz, "bir misal-i muhabbet ve bir timsal-i rahmet"dir. (1) Bu gün, bu terkipler penceresinden bakıp Efendiler Efendisi'nin muhabbet ve rahmetini anlamaya çalışacağız.

 

Bu terkiplerle denilmek isteniyor ki: Siz Allah Teala'nın muhabbetinin örneğini, rahmetinin sembolünü görmek ve anlamak istiyor musunuz?

 

Evet istiyoruz, diyorsanız Hz. Muhammed (s.a.v)'e bakınız. Çünkü o yeryüzünde Yüce Allah'ın sevgisinin ve merhametinin örneği, sembolü ve temsilcisidir.

 

Sanki Allahın muhabbeti ve rahmeti, (sevgisi ve merhameti) cisimleşmiş, Muhammedleşmiş ve yeryüzüne inmiştir.

 

Bir şair de bu manayı mısralara döker ve şöyle der:

Muhabbetten Muhammed oldu hasıl/ Muhammedsiz muhabbetten ne hasıl!

 

Yani Allah, Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimizi kendi sevgisinden yaratmıştır. Eğer aşklarda ve muhabbetlerde Hz. Muhammed (s.a.v) in sevgisi ve ölçüsü yoksa o aşklar ve muhabbetler samimi ve uzun ömürlü olmaz, sahiplerine de mutluluk vermez. Nikâhların dikiş tutmamasının ve boşanmaların artmasının en önemli sebeplerinden birisi budur.

 

Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimizi seven, onun ölçüsünü esas alır. Eş seçerken dindar olanı seçer, eşini sadece burada değil, ahirette de ebedî hayat arkadaşı olarak görür. Zevki için eşini boşamaya kalkmaz, eşini aldatmaz. Keyfi için eşini boşayıp ta yuvayı dağıtmaz, çocuklarına ana-baba hasreti çektirmez, onların üzülmesine sebep olmaz.

 

Peygamberimizin evlenme sünneti vardır, ama boşama sünneti yoktur. Çünkü boşamak, Allah'ın ve Peygamberimizin sevmediği bir helaldir.

 

Seven sevdiğine çiçek uzatır, "seni seviyorum" diye. Yüce Allah da sevgi ve rahmetiyle süslediği Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimizi bir gül demeti ve bir çiçek buketi olarak bize ve bütün âlemlere sunmuştur.

 

Peygamberimiz, sadece Araplara değil, sadece Müslümanlara değil, bütün insanlığa, müminlere, münafıklara, kâfirlere, hattâ bütün varlıklara bir uyarıcı, bir müjdeleyici (2) ve bir rahmet (3) olarak gönderilmiştir.

Peygamberimiz, müminlere rahmetti. Çünkü hidayetlerine vesile olmuştu. Münafıklara rahmetti. Çünkü Peygamberimiz, onları kesin tanıdığı ve bildiği halde öldürtmedi. Çünkü onların münafık olduğunu herkes bilmiyordu. Muhammed arkadaşlarını öldürtüyor, derler endişesiyle onlara katlanıyordu. Kâfirlere rahmetti. Çünkü cezalarının ahirete ertelenmesine vesile olmuştu.

 

Dağlara, taşlara, kurtlara, kuşlara, cinlere, develere, kuru kütüklere, köpeklere ve yavrularına, her şeye, evet her şeye rahmet ve muhabbet olarak gönderildi.

Uhud buna şahid, hacerü'l-esved buna şahid, kurtlar buna şahid, kendisini selamlayan taşlar ve ağaçlar buna şahid, kuru kütük buna şahit, hatif-i cinnî buna şahit, kesilmiş kurban buna şahit, dostları buna şahit, düşmanları buna şahit, mucizeli eli buna şahit, mucizeli dili buna şahit, mucizeli hali, güzel ve övülmüş ahlakı buna şahit. (4)

MUHABBETULLAH=ALLAH TEALÂ'NIN SEVGİSİ

 

Sevgili ve saygıdeğer kardeşlerim! Bizim yaratılmamız ve nimetlerle donatılmamız da Allah'ın bize olan sevgisinin ve merhametinin göstergesidir. Bizi sevdiği için bizi var etmiş, bize acıdığı için bizi, bize lazım olan eşya ve cihazlarla donatmış: Bunlar gözsüz, kulaksız, elsiz, ayaksız edemez, demiş; göz vermiş, kulak vermiş, el vermiş, ayak vermiş. Bunlar güneşsiz, havasız, susuz, topraksız yaşayamaz, demiş, güneş, hava, toprak ve su vermiş.

 

Allah'ın sevgi ve merhameti, okyanusları yukarıya kaldırmış, bulutlara bindirmiş, eşit katrelere bölmüş, birden değil de tane tane tepemizden indirmiş, bağlarımızı, bostanlarımızı, tarlalarımızı sulamış, hayvanlarımızın ve ağaçlarımızın yüzünü güldürmüş, onlardan türlü türlü ürünler çıkarıp sofralarımıza göndermiş. Bütün bunlar, Yüce Rabbimizin bizi sevdiğinin ve bize olan merhametinin ifadesi değil midir.? Hiç sevmese ve acımasaydı verir miydi? Kim kime sevmeden ve acımadan bir şey verir?

 

Şarkıcı bağırıyor:

"Gökten yağmur değil, sevgiler yağsın." Ben de bağırıyorum ve diyorum ki: "Sus ey nâdân! Gökten zaten yağmur değil, sevgi yağıyor, merhamet yağıyor! Allah'ın sevgi ve merhameti tecssüm etmiş yağmur olmuş, güneş olmuş, hava olmuş, su olmuş, toprak olmuş, meyve olmuş, kuzu olmuş, et olmuş, arı olmuş, bal olmuş, inek olmuş, süt olmuş, tavuk olmuş, yumurta olmuş, çocuk olmuş kucağımıza verilmiş. Ve nihayet Allah'ın sevgisi tecessüm etmiş Muhammed Mustafa (s.a.v) olmuş. Olanların hepsi Allah'ın sevgisinin ve merhametinin tecessüm etmiş farklı farklı şekilleridir.

 

Bizi yaratmakla, bizi bize vermekle, kâinatı bize sunmakla, bizi kendisine kul ve rahmet peygamberine ümmet etmekle bize olan sevgisini ve merhametini yansıtan, gösteren, isbat eden âlemlerin Rabbine sonsuz sevgi, saygı, hamd ve senalarımızı şükür ve şükranlarımızı arz ediyoruz. Habibine de sonsuz salat ve selamlarımızı gönderiyoruz.

 

Allah'ın merhameti nasıl her şeye ve herkese yönelik ise, Allah'ın yarattığı havadan, sudan, topraktan ve güneşten inanan-inanmayan herkes nasıl istifade ediyorsa; sevgi ve merhametiyle yoğurduğu Habibi'nin merhameti de herkese ve her şeye yöneliktir. Her şey ve herkes farkına varsın-varmasın onun rahmetinden istifade etmektedir.

 

Allah'ın nasıl merhametini anlatan Rahman, Rahîm, Raûf, Atûf, Latîf, Mucîb, Muîn, Müstean, Muâfî, Tahir, Mutahhir, Hannan, Eman, Muhsin, Kerîm, Afuvv, Gafûr, Settâr, Halîm, Sabûr, Vedûd, Halık, Hayy, Muhyî, Kahhar ve Mümit isimleri varsa; Allah'ın ahlakıyla ahlaklanan ve isimleriyle isimlenen Peygamberimizin de merhametini anlatan güzel isimleri vardır. Mesela Yüce Allah onu, kendisine ait olan Raûf ve Rahîm isimleriyle anmıştır.(5)

 

Allah'ın Kahhar ve Mümit isimleri de Allah'ın bir çeşit merhametinin tecellisidir. Çünkü öldürmekle Yüce Allah, öldürdüğü varlığın fani ve geçici hayatına son veriyor; ebedî bir dünyada, ebedî bir hayata ve ebedî bir vücuda kavuşturuyor. Onun için arifler:

"Allahım! Senden ne gelecekse gelsin, / Sen ki kahrınla da lutfunla da güzelsin." (6) demişler.

 

Allah'ın rahmeti gadabını geçtiği gibi, Allah'ın ahlakıyla ahlaklanan Peygamberimizin de merhameti öfkesini geçmiştir. Düşmanları için dahi dua etmiştir. Bedduası çok nadirdir.

Askerlerini savaşa gönderirken, düşmanlarınızın dahi olsa ekilmiş tarlaları çiğnemeyeceksiniz, çocuklara, kadınlara, hastalara, yaşlılara, kilise ve havralarda kendisini ibadete vermiş kimselere, eli silahsız olanlara dokunmayacaksınız, demesi bundandır. Kendisine işkence yapanlara, acı çektirenlere, taş atanlara, ayaklarını kan içinde bırakanlara, yurdundan-yuvasından çıkaranlara, yanağını yaran ve dişini kıranlara beddua etmemesi bundandır. Mekke'yi fethettiği gün, düşmanlarını kılıçtan geçirecek gücü olmasına rağmen, hepsini affetmesi bundandır. Yani şefkatinden ve merhametindendir.

 

Çocuklarını ve torunlarını bağrına basması, yanaklarına öpücükler kondurması, "Allahım, bunlara merhamet et,"(7) "Allah, insanlara merhamet etmeyene rahmette bulunmaz."(8) "Siz yerdekilere merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin"(9) "Müslüman, eliyle diliyle Müslümanları incitmeyen insandır."(10) demesi bundandır, yani şefkat ve merhametindendir.

 

Anne şefkati ve merhameti meşhurdur. Böyle iken anne bile çocuğunun iyiliği için bazen çocuğuna tokat vurur. Fakat Peygamberimizin rahmeti, merhameti cennet gibiydi. Yani içinde acı ve acıtıcı bir şey yoktu. Çünkü o, sırf rahmetti, som rahmetti.

 

Peygamberimize "ümmî" peygamber denilmesinin sebeplerinden biri de budur. Ümm anne demektir. Peygamberimiz, her şeyin aslı, esası, tabir caizse anasıdır. Ama onun şefkati ve merhameti annelerin çocuklarına olan şefkat ve merhametinden daha üstündür. Çünkü anneler, çoğu kere çocuklarının dünyevî istikbalini düşünür, ama Peygamber ümmet ailesinin hem dünya ve hem de ahiret istikballerini kurtarmayı düşünmüş ve onları dünya ve ahiret saadetine kavuşturmayı hedeflemiştir. Ve bunu da hakkıyla ve Allah'ın izniyle başarmıştır.

 

Dipnotlar:

1-Nursî, Said, Sözler, 367

2-Bkz. Sebe, 34 / 28

3-Bkz. Enbiya, 21 / 107

4-Bkz. Nursî, Said, 19. Mektup (başından sonuna kadar)

5-Bkz. Tevbe, 9 /128

6-Necip Fazıl

7-Buhari, Edep, 22

8-Buhâri, Tevhid 2, Edeb 27; Müslim, Fedail 66, Tirmizi, Birr 16

9-Ebu Davud, Edeb, 58; Tirmizi Birr,16

10-Tirmizî, İman, 12

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabb'ine kulluk et!

Hicr, 99

GÜNÜN HADİSİ

"Kişi, dostunun dini üzeredir. Bu nedenle, kiminle dost olacağına dikkat etsin!"

Ebû Hureyre radıyallahu anh. Ebû Dâvud.

TARİHTE BU HAFTA

*Fatih Camii'nin yeniden ibadete açılışı(15 Nisan 1772) *Turgut Özal'ın Vefatı(17 Nisan 1993) *Türk-Yunan savaşının başlaması(18 Nisan 1897) *Miladi takvime göre Efendimiz'in (s.a.v.)dünyaya teşrifleri(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI