Cevaplar.Org

ÖMER MUHTAR(1862-1931)-2. BÖLÜM

“GECE HÜKÜMETİ” İtalyan araştırmacı Giorgio Rochat bu durumu bize veciz olarak şöyle yansıtır; “Ömer Muhtar’ın çağrışımlarla dolu ‘gece hükümeti’ tanımı o dönemlerde herkesin dilindeydi.” Luigi Goglia da aynı hususa parmak basmaktadır; “Berka halkı onu “Gecenin Hâkimi” olarak tanırdı. Zira isyan yıllarında İtalyanların


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2018-10-07 08:26:19

"GECE HÜKÜMETİ"

İtalyan araştırmacı Giorgio Rochat bu durumu bize veciz olarak şöyle yansıtır; "Ömer Muhtar'ın çağrışımlarla dolu 'gece hükümeti' tanımı o dönemlerde herkesin dilindeydi." Luigi Goglia da aynı hususa parmak basmaktadır; "Berka halkı onu "Gecenin Hâkimi" olarak tanırdı. Zira isyan yıllarında İtalyanların hakimiyeti gündüz saatlerine sınırlı kalırken, isyancılar gece boyunca istedikleri gibi hareket etme özgürlüne sahiptiler." 

Bir mücahid, İtalyan güçlerinin durumunu Knud Holmboe'ye şöyle anlatmıştı; "yanlarında bir sürü asker ve hızlı ateş eden tüfekler olmadan şehirlerinden dışarı çıkmaya cesaret edemezler. Hele de karanlıkta bize saldırmaya hiç kalkışamazlar."

Bu hususla alakalı son bir anektod da, Muhammed Esed'in Mekke'ye Giden Yol adlı hatıratından; "Nasıl olsa o itler" dedi Halil, bu kadar karanlık bir gecede burunlarını önlerinden dışarıya çıkarmaya cesaret edemezler." 

ÖLÜM KALIM SAVAŞI

1927 yılı mücahidler için zaferlerle dolu olarak geçti. Bunların önemlilerinden biri Rahîbe'de meydana geldi ve burada çok sayıda İtalyan askeri esir alındı. İkincisi Akıretü'l- Matmûra'da oldu. Ömer el-Muhtâr önemli adamlarından bir kısmını bu çarpışmada kaybederken İtalyanlar'a da büyük kayıplar verdirdi.

28 Mart 1927'de İtalyanların 7. taburundan 50 askeri araç pusuya düşürüldü. Üç yüzden fazla İtalyan askerinin öldürüldüğü bu çatışma ile alakalı İtalyan General Mezetti şöyle demektedir: "Mart 1927'de gerillalar bize karşı önemli bir başarı kazanmıştır. Toplam 1200 piyade ve 400 süvari gücüyle, Kaulan-Gerrari-Maaua-Gerdes Abid boyunca uzanan hatlarımızı yararak Cebelü'l Ahdar'ın merkezini ele geçirdiler. Cebel'den Bir Gandula, Sira, Kasr Benigdem, Gergerumma ve sahile kadar uzanan karakollarıyla bizim işgal kuvvetimizi iki kısma böldüler. Kuf bölgelerinde 200 faal asker gerillaların emrinde bulunuyordu."

Buna karşı İtalyanlar da yeni tedbirler düşünmeye başlamışlardı. Öncelikle cepheyi içten çökertmenin yollarını aradılar ve kesenin ağzını açtılar. Böylece 13 tane kabile şeyhini satın aldılar. Bu işlerin gerçekleşmesinde Ömer Muhtar'ın çocukluk arkadaşı, Senusi davasına ihanet eden Senusi şeyhi Şerif el Giryani önemli bir rol oynadı.

CEPHEDE SARSINTI

Savaşın gittikçe uzaması, katliam ve kıtlığın insanları telef etmesi, İtalyanların bazı kabile reislerini vaatlerle kandırması mücahit cephesinde bir karışıklığa sebep oldu. Bazı kabile şeyhleri Ömer Muhtar'a İtalyanlara teslim olmasını ve bölgelerinden çekilip gitmesini, aksi takdirde kendisi ile savaşacaklarını ilettiler. Böyle tehlikeli bir vaziyette metanetini elden bırakmayan Ömer Muhtar, bütün kabile reislerini umumi meşverete davet etti.

Kasr el Mecahir'de akdedilen geniş çaplı toplantıda herkes özgürce reyini ortaya koydu. Ortamın alabildiğine gergin ve elektrikli olduğu bir anda Sidi Ömer, sürekli cebinde taşıdığı küçük mushafını çıkararak elini onun üzerine koydu ve tarihe geçen şu mükemmel sözlerle herkesi susturdu: "Vallahi, Ya zafer veya şehadete ermeden bu dağları terk etmeyeceğim ve İtalyanlara karşı devam eden bu savaşı asla durdurmayacağım. Mısır'a gitmek isteyenler buyurup gitsinler, İtalyanlara teslim olup ölümden kurtulmak isteyenler de teslim olsunlar, hiç kimse onları tutmuş değildir."

Liderin bu kesin azmi ve kararlılığı karşısında teklif sahipleri özür dilediler ve bu toplantı büyük bir vahdet havası içinde sona erdi.

LİDERLİĞİ

Prof. Dr. Ahmed Ağırakça bey onun liderlik yönlerine şöyle ışık tutar; "Ömer Muhtar, düşman kuvvetlerinin kat kat üstünlüklerine rağmen daima güçlü ve kuvvetli bir hal içinde idi. Hiç bir zaman morali bozulmaz ve düşmanın üstün silahlarından, mekanize birliklerinden, uçak ve tanklarından asla korkmaz ve mücahidleri de aynı zindelikte tutmaya çalışırdı.

O, düşmanın, mücahidlerin arasını bozmak için sarf ettiği gayretlerini hep boşa çıkarır ve düşmanın, Müslümanların saflarında açtıkları gedikleri anında bir konuşma ile rahatlıkla tıkardı.."

Luigi Goglia ise şöyle tanıtır büyük mücahidi; "Bir din adamı olması ona göz ardı edilmeyecek bir saygınlık kazandırıyordu. Buna askeri ve siyasi yetenekleri de eklenince o, Libya halkının 1911-1931 arasında ortaya koyduğu direnişin en hatırı sayılır ve otoriter temsilcisi  olarak dikkatleri çekiyordu. Tabii ki başkaları da aynı cesaret ve özveriyi sergilemişti. Ama Ömer Muhtar'ı onlardan ayrıcalıklı kılan, sahip olduğu mücadeleci kişiliği ve liderlik karizmasıydı.

O, kariyeri boyunca- halkının ve Senusi tarikatının çıkarları ne zaman tehlikeye girdiyse- belirleyici bir rol üstlendi. Kendi hayatını bu yolda bilinçli ve serinkanlı biçimde feda etmiş olması bunun en belirgin örneğidir."

Ondaki tesir gücü çok üst seviyedeydi. Onun için bir İtalyan yüzbaşısının defalarca dile getirdiğine göre, "Ömer Muhtar sırf Arap halkı tarafından değil, Berka'da görev yapan İtalyan askerlerinin çoğunluğu tarafından saygı ve hayranlıkla izleniyordu."

Bir İtalyan askeri Knud Holmboe'ye şunları ifade etmiş; "Bu bedeviler şeytan gibi savaşırlar. Şeyh Ömer Muhtar adında, yetmiş yaşın üzerinde, devamlı at sırtında oradan oraya koşturan yabancı bir adam tarafından idare edilirler. Onun bir yerde olduğundan emin olduğumuz ve ele geçirdiğimizi düşündüğümüzde, bir de bakardık ki çoktan gitmiş."

Düşmanları tarafından sadece o değil, meşhur atı da hayranlıkla izleniyordu. Roma gazetesi İl Messaggero'ya göre onun en büyük şansı, bindiği atıydı. Bu akıllı hayvan, bir çok mücadeleden hızla kaçarak Ömer Muhtar'ın hayatını kurtarmıştı." İl Popolo D'İtalia gazetesi de Berka liderinin kazandığı yenilmezlik ünvanını "çok süratli, şaşırtıcı çevikliğe sahip zeki atına" bağlıyordu. 

ARTAN BASKILAR

İtalyanlar bir halk hareketi karşısında olduklarının farkındaydılar. General Mezzetti bir raporunda buna şöyle değiniyor: "Direniş buralarda tarihe mal olmuştur ve kural tanımayan bu insanlara tarih boyunca silahlı kuvvet zoruyla kanun ve nizam empoze edilebilmişti. Cihad ruhuna sahip bu göçer insanları çiftlik sahalarına ve şehirlere çekmeden pek fazla bir şeyin değişmeyeceğini söyleyebiliriz."

Buna rağmen direniş durmuyordu. General Mezzetti 1 Aralık 1928'de yazdığı raporunda şöyle diyor: "Bölgede siyasi ve askeri bir organizasyon gerçekleşmeden, Ömer Muhtar'ın siyasi ve askeri örgütünün çökertilmesi ve bölgenin kontrol altına alınması mümkün değildir."

Aslında 1928 yılı yeni teknik ve teknolojik imkanların kullanılması yönüyle İtalyanlar açısından verimli olmuştu. Giorgio Rochat bu konuda şöyle diyor; "İtalyan kuvvetleri hem bütün teknik imkanlardan (telsiz, uçak, zırhlı araç, kamyon) faydalanıyor, hem de geleneksel imkanları(erzak taşıyan deve kervanları ve Libyalı Araplardan oluşan Mehara süvari birliklerini) kullanıyordu. Mehara birlikleri isyancıların Mehalle birlikleri kadar hareketli olmakla birlikte, silah, ikmal ve teknik metodlar bakımından onlardan daha üstündü. İtalyanlar çöl ve yarı çöl düzlüklerinde hakimiyeti ele geçiriyordu."

BERKA KASABI

1929'da Trablusgarb ve Berka müşterek valiliğine Mareşal Badoglio atandı. Badoglio bir yandan müşterek valilik görevine getirilirken, öte yandan İtalyan Genelkurmay başkanlığı görevini korumuştu.

Mareşal, kendisi Trablusgarb'ta ikamet edeceği için, Berka(Sireneyka)'ya vekil olarak en sadık meslekdaşı Albay Domenicio Sicilliani'yi tayin etmişti.

Yeni vali gelir gelmez genel af ilan etti ve teslim olmayıp direnişe devam edecekleri kötü bir şekilde bastıracağını bildirdi. Öyle ki, Badoglio, "Berka Kasabı" namıyla anılır oldu. Bildirisinde şöyle demişti; "Mecbur bırakılırsam, güçlü araç ve sistemlerle, uzun süre hatırlayacakları bir savaş başlatacağım. Hiçbir isyancı huzur bulmayacak, ailesi de, varisleri de, sürüleri de..Canlı cansız herşeyi yok edeceğim."

Ama ne halka karşı savurduğu tehditler, ne de af söylentisinin çok büyük bir tesiri görülmedi. Şubat-Mart 1929'da gerilla saldırıları daha da arttı. Badoglio Ocak 1929'da şöyle yazmıştı; "Sömürgenin hiçbir kısmında zerre kadar emniyet yoktu. Garnizonumuzdan yakın bir mesafeye gitmeyi göze alanlar mutlaka bir saldırıya uğruyordu."

Badoglio'ya göre İtalyan askeri makenizması kritik bir durumdaydı; "şişirilmiş bir işgal gücü, alana yayılmış ihtiyacı fazlasıyla aşan müfreze birlikleri, bağlantıları kopmuş, uygun lojistik hizmetler sağlanamadığı için saldırı gücünü kaybetmiş birimler ve sürekli kuşatma altında olmanın getirdiği moral bozukluğu.."

Oysa mareşale göre, durum Ömer Muhtar için tam tersiydi; "Muhtar, askeri birliklerini ve onların sundukları imkanları soğukkanlı ve sakin bir biçimde değerlendirerek, yeri geldiğinde savaşmaktan vazgeçebiliyor ve adamlarını dağıtabiliyor." 

MÜTAREKE GÖRÜŞMELERİ

Yeni vali yerli ahalinin direnişini her çareye başvurarak kırmaya kararlıydı. Önceliği ise, cepheyi içeriden sarsmaktı. Mesela Ahmed Şerîf es-Senûsî'nin kardeşi Seyyid Safiyyüddin'in idareci olarak bulunduğu Cağbûb'u İdrîs es-Senûsî'den aldığı emir üzerine direnmeksizin 9 Şubat 1929'da İtalyanlar'a teslim etmesi Ömer el-Muhtâr'ı büyük bir destekten mahrum bıraktı.

Muhammed Rızâ es-Senûsî ve Şerif el-Gariyânî, İtalyanlar adına 6 Nisan 1929'da Ömer el-Muhtâr ile görüştüler ve direnişten vazgeçtiği takdirde Hicaz'a veya Mısır'a gidebileceğini, ayrıca kendisine para verileceğini söylediler. Bu teklifler reddedildiği gibi valinin bu yolda şahsî girişimleri bir sonuç vermedi.

Badoglio ve yardımcısı, bu sefer de Ömer Muhtar'a bir zeytin dalı uzatmak istediler. Ateşkes teklif ettiler. Aslında İtalyanların amacı Prof. Dr. Ahmed Ağırakça beyin de dediği gibi "Ömer Muhtar ile mücahidler arasında bir anlaşmazlığa zemin hazırlamaktı." 

İtalyan kurmay heyetinin başka bir niyetini ise Giorgio Rochat şöyle belirtiyordu; "Ateşkes sadece zaman kazandıracak bir araçtan ibaretti. Badoglio ve Scilliani'nin programı askeri birliklerin tamamıyla yeniden yapılandırılmasını öngörüyordu."

İtalyan yazar Romain Rainero da aynı kanaattedir; "Berka'daki İtalyan silahlı kuvvetlerinin yeniden yapılanmasına olanak tanımak için ve o arada Roma tarafından vaad edilen güçlü yeni askeri araçların (özellikle uçak ve tank) ulaşmasına imkan tanımak için Badoglio bir süre isyancılar ile diyalog içinde görünmekten hoşlandı."

Fakat savaşa kısa bir süre ara verilmesi mücahidlerce de uygun olacaktı. Ömer Muhtar ve arkadaşları 13 Haziran'da vali yardımcısı Sciliani, 18 Haziranda Badoglio ve 28 Haziranda tekrar Sciliani ile Cebel'in değişik yerlerinde görüşmeler yaptılar.

Giorgio Rochat diyor ki; "Senusi isyanı muharebe alanında yenilgiye uğratılmamıştı. İsyancılar bir uzlaşı üzerinde müzakere edecek kadar güçlü pozisyondaydılar."

Buna rağmen, İtalyanlar bu görüşmelerde dişe dokunur hiçbir olumlu şartı kabule yanaşmadılar. Ömer Muhtar'a göre bu toplantılarda üzerinde mutabakat sağlanan tek şey, başlatılan müzakereleri sürdürmek için gereken iki aylık ateşkesti.

Bu arada İtalyanların barış görüşmeleri sırasındaki gerçekleştirmek istedikleri bir tuzağı yirmi senedir Libya'da bulunan bir İngiliz, Knud Holmboe'ye şöyle anlatmış; "Ömer Muhtar'ı tutuklayabilmek amacıyla Bingazi'ye girmesi için ikna etmeye çalıştılar ama bu gerçekleşmedi. Ömer Muhtar çok zeki bir adamdı. Dağlarından ayrılmadı. Onu orada asla yakalayamazlar."

SAVAŞ TEKRAR BAŞLIYOR

İki aylık süren mütarekenin sadece bir oyalamadan ibaret olduğunu gören Ömer Muhtar, İtalyanların 20 Ekimde ateşkesi uzatma tekliflerini geri çevirdi. Artık daha fazla ertelemeyi kabul edemeyeceğini ve 24 Ekim 1929'dan itibaren silahlı mücadelenin tekrar başlayacağını açıkladı..

Halka yayınladığı duyurusunda Ömer Muhtar şöyle diyordu; "An itibarıyla ateşkes bitme noktasındadır. İtalyan hükümeti, Emirimiz seyyid Muhammed İdris es Senusi ile irtibata geçmeyi vaad etmişti. Fakat buna yönelik henüz bir cevap almış değilim. Bu sebeble savaşı tekrar başlatmak niyetindeyim. Halkın güvenini esas almayan hiçbir tercihi, konuşmayı ve aracıyı dikkate almayacağım, bu aracılar Senusi ailesinden olsalar dahi..

Fakat İtalyan hükümetinin biraz evvel bahsettiğim lider ile neden irtibata geçmekten çekindiğini anlamıyorum. Sadece o liderin yapıcı ve yıkıcı güce sahip olduğunu onlar da biliyorlar. Eğer hükümet gerçekten barış sağlamak niyetinde olsaydı onunla görüşmek için bir an bile tereddüt etmezdi.

Öyleyse her direnişçi şunu bilsin ki, İtalyan hükümetinin yegane amacı aramıza nifak sokarak, entrikalar çevirerek, bağlarımızı koparmak ve birliğimizi parçalamaktır. Bunun örneklerini defalarca yaşadık, meşru haklarımızı koparıp, elimizden almak istiyorlar. Allah'a şükür bunlardan hiçbirini başaramadılar."

Scilliani ise, Badoglio'ya çektiği telgrafta şöyle diyordu; "Şimdi kendimizi aldatmanın bir anlamı yok. Ömer Muhtar burada olduğu sürece Berka'da barışı sağlamamız imkansız." 

Çatışmalar tekrar başladı. 8 Kasım 1929'da Mücahidler Bingazi yakınlarında bir İtalyan karargâhına saldırı düzenlediler. Buradaki İtalyan birliğini tamamen ortadan kaldırıp, karargâhı havaya uçurdular. Bu ise sömürgeciler arasında büyük bir şaşkınlık doğurdu. Savaşın şiddeti her yerde derinlemesine hissedilmeye başlamıştı.

Ocak ayında Ömer Muhtar Mahaggia vadisinde bizzat yaralandı. Bu çatışmada bulunmuş bir İtalyan askeri Knud Holmboe'ye şunları anlatmış; "Vahanın etrafındaki çöl geniş bir ana yol gibi oldukça düz ve serttir. Böylelikle biz tabii ki onların deveyle gidebildiklerinden çok daha hızlı gidebiliyorduk. Arabalarımızla onlara son derece güçlü bir şekilde yaklaştık ve makineli tüfeklerimizle ateş ettik.

Birden bire Ömer Muhtar'ı fark ettik. Her zaman gri bir ata biner. Adamlarımızdan biri atını tanıyordu. Biz de ona ateş açtık ve o da düştü. Ne yazık ki onu değil atını vurmuştuk. Araplardan biri atını ona verdi ve hepsi birden kaçıp gittiler. Sonradan Ömer Muhtar'ın kolunda bir kurşun yarası olduğunu işittim."

Roma'da Scilliani'nin bu işin adamı olmadığı ve daha katı disipline sahib birisinin Berka'da görevlendirilmesi hususu son olaylardan sonra daha yüksek sesle dillendirilmeye başlanmıştı. Sonunda Mussolini duruma el attı ve harekâtın başına ve Badoglio'nun yardımcılığına General Rodolfo Graziani getirildi.(10 Ocak 1930)

-devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

Serhat Kılıç, 2018-10-07 09:39:55

Çok harika, çok akıcı olmuş. Tebrik ederim. Devamını bekliyoruz.

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DİĞER YAZILAR

ALLAH RASULÜNÜN MANEVİ ŞAHSİYETİ-2

ALLAH RASULÜNÜN MANEVİ ŞAHSİYETİ-2

Fahr-ı Kainat’a Nasıl Bakmalıyız: Kur’ân’da, “Muhakkak ki, Allah katında sizin en d

NURDAN VECİZELER-8

NURDAN VECİZELER-8

“Hakikaten mümin cennete layık ve kâfir cehenneme muvafık bir mahiyet kesb eder.” İzah: B

YIKILMAKTA OLAN ÜÇÜNCÜ MABET

YIKILMAKTA OLAN ÜÇÜNCÜ MABET

Kimi Yahudiler mecazen veya sembolik anlamda İsrail’e Süleyman Tapınağı makamında üçüncü

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-27

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-27

Nisa: 97: İbn Abbas’ın şöyle dediği rivayet olunur: “Müslümanlardan, İslam’ı hafife a

TACEDDİN TOPAL(1927-2020)

TACEDDİN TOPAL(1927-2020)

Taceddin Topal ağabeyimiz Isparta/Yalvaçlıdır. Yalvaçlılar O’na Taci Dede diye biliyor ve ö

SULTAN 2. BAYEZİD (1481-1512)

SULTAN 2. BAYEZİD (1481-1512)

1448’de Dimetoka’da doğdu. Fâtih Sultan Mehmed’in Gülbahar Hâtun’dan doğan büyük oğl

CENNET VE CEHENNEM SADECE MANEVİ DEĞİLDİR

CENNET VE CEHENNEM SADECE MANEVİ DEĞİLDİR

Cennet ve Cehennem iki yurttur; birisi sevaba birisi azaba, birincisi muttakilere, ikincisi kâfirle

AKSA TUFANI’NIN İSTİKBALDEKİ AKİSLERİ

AKSA TUFANI’NIN İSTİKBALDEKİ AKİSLERİ

De ki: " Bize iki güzellikten birinin dışında başka bir şeyin gelmesini mi bekliyorsunuz? Oy

ALLAH RASULÜNÜN MANEVİ ŞAHSİYETİ-1

ALLAH RASULÜNÜN MANEVİ ŞAHSİYETİ-1

Fahr-ı Kâinat Efendimiz, (Aleyhissâlatü vesselâm) Kur’ân’ı Mekkelilere tebliğe başladı

NURDAN VECİZELER-7

NURDAN VECİZELER-7

“İnkılab-ı hakikat olmaz. Nev'-i mutavassıtın silsilesi devam etmez. Tahavvül-ü esnaf, ink

Öğüt ver, hatırlat! Çünkü sen ancak öğüt vericisin. Onların üzerinde zorlayıcı değilsin.

Gâşiye, 21-22

GÜNÜN HADİSİ

"Kelimetan hafifetan alellisan. Sakiyleten filmizan. Habiybetan ilerrahman: Subhanellahi ve bi hamdihi, subhanellahi'l-azim."

"İki kelime vardır ki, dile hafif, mizanda ağırdırlar: Sübhanellahi ve bi hamdihi, sübhanellahi'l-azim." (Buhari, Deavat: 11/175)

TARİHTE BU HAFTA

*Fatih Donanmayı Haliç'e İndirdi.(22 Nisan 1453) *T.B.M.M. Açıldı.(23 Nisan 1920) *Yavuz Sultan Selim Padişah Oldu.( 25 Nisan 1512) *Çernobil Nükleer Faciası.(26 Nisan 1986) *Sultan II.Abdülhamid Han Tahttan İndirildi.(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI