Cevaplar.Org

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-182

Ders: Kastamonu Lahikası(s. 195) İzah: Prof. Dr. Şener Dilek İzah edilen kısım: Ehl-i velayet, gaybî olan şeyleri bildirilmezse bilmezler. En büyük bir veli dahi, hasmının hakikî halini bilmedikleri için, haksız olarak mübareze etmesini Aşere-i Mübeşşere'nin mabeynindeki muharebe gösteriyor


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2018-09-21 21:33:57

Ders: Kastamonu Lahikası(s. 195)

İzah: Prof. Dr. Şener Dilek

İzah edilen kısım: Ehl-i velayet, gaybî olan şeyleri bildirilmezse bilmezler. En büyük bir veli dahi, hasmının hakikî halini bilmedikleri için, haksız olarak mübareze etmesini Aşere-i Mübeşşere'nin mabeynindeki muharebe gösteriyor. Demek iki veli, iki ehl-i hakikat birbirini inkâr etmekle makamlarından sukut etmezler. Meğer bütün bütün zahir-i şeriata muhalif ve hatası zahir bir içtihad ile hareket edilmiş ola.(Kastamonu Lahikası, s: 195)

Bu meselelerdeki farklılık nereden ileri geliyor? Mesela diyelim ki bir evliya Cenab-ı Hakkın Hakim ismine mazhar. İsm-i Hakim'e mazhar olan bir velinin dünyasında hikmet esastır; Maslahat, ölçü, tedbir, hakimane bakış, hikmete medar duruş..

Ama bir başka velinin dünyasında da İsm-i Rahim öndedir; şefkat ve merhamet..Bazen hikmet ve şefkat karşı karşıya gelebilir mi? Gelir. Mesela bir insan şer'an hanımından boşasa, şer'in ona dair vecibeleri de yerine getirse, tamam. Ama şefkatli bir zat da ona dese "ya bu kadar hukukunuz geçti, senin de malın mülkün var. Ona şefkat elini de uzat." Diğeri dese ki; "ben şer'i olarak bana düşen bütün yükümlülükleri yerine getirdim. Daha ona zınlık koklatmam." Bakın bu iki zatın meşrebleri burada ihtilaf etti mi, etti.

Evliyadan bahsederken ne diyoruz? Kuddise sirruhu.. "Allah onun sırrını mukaddes kılsın" Her evliyanın bir sırrı vardır. Her evliyaya bir sır açılır, inkişaf eder. Ama bir evliyaya açılan bir mana bir başka evliyaya açılmayabilir. Bu noktadan da iki ehl-i hakikat arasında farklılık olabilir.

Not: Pof. Dr. Süleyman Uludağ bey Diyanet İslam ansiklopesine yazdığı 'Kuddise sirruhu' maddesinde "Sûfîler kaddesallâhu rûhah veya kuddise sırruh tabirlerini kullandıkları zaman, "Allah onun ruhunu temizlesin ve arındırsın, katına yaklaştırsın, hazîretül-kuds (Müsned, V, 257) denilen cennete koysun, İlâhî harimine alsın" diye dua etmiş olurlar" demektedir.(Diyanet İslam Ansiklopedisi, Cilt, 26, s. 314)

Bir de ulema arasında farklılık olmuş. Çünkü bütün insanların idraklarının şablonu aynı değildir. Bir metni anlamata insanlar arasında farklılıklar olmuş. Mesela Kevser suresinde "Şüphesiz, biz sana Kevser'i verdik" buyruluyor. Kevserin ne olduğu hususunda Kur'an'da sarih bir izah yok. Müfessirler bunun üzerinde çeşitli beyanlarda bulunmuşlar;

a-Cennetteki kevser havuzu ve kevser ırmağı

b-Ümmet-i Muhammedin bereketi

c-İlim

d-Nübüvvet

e-Ehl-i Beyt

 vs..

Not. Şener beyin zikrettiklerinin dışında İslam alimleri kevseri "Kur'ân-ı Kerîm, İslâm dini, İslâm âlimleri, güzel ahlâk, ilim, şefaat hakkı, dualarının makbul olması gibi Resûl-i Ekrem'in nâil olduğu mânevî lutuflar olarak da yorumlamışlardır." "Kevser, çokluk mastarından gelen bir kelimedir. Sonsuzluk manasını ifâde eder. İbn Abbas, Saîd b. Cübeyr, İkrime ve Mücahid gibi müfessirler, bu âyette zikredilen Kevser'in, "çok hayır" gibi manalar ifade ettiğini söylemişlerdir (İbn Kesîr, Tefsîrü'l Kur'âni'l-Azîm, IV, 558). El-Beydâvî, de Kevser için; "dünya ve âhiretin şerefi, ilim ve amel bakımından son derece çok olan hayır, demektir" (El-Beydâvî, Envârü't-Tenzîl ve Esrârü't Te'vîl, II, 316) demiştir.

O'nun peygamber olarak seçilmesi ve kendisine Kur'an-ı Kerim gibi ilâhî bir kitabın verilmesi, ifade edilmeyecek derecede büyük bir nimettir. Kendisine verilen ilim ve hikmet bir nimet ve ümmetinin çokluğu ise, ilâhî bir lütuftur. Şu ana kadar dünyanın çeşitli yerlerinde yasamış olan, değişik renkte, değişik dilleri konuşan, değişik milletlere mensup milyarlarca insan O'nun adını andı; O'nun sünnetini takip edip izinde gitti ve kalpleri O'nun sevgisi ile coşup taştı. Bu muhabbet bugün de yaşamaktadır ve kıyamete kadar da devam edecektir.

İşte bütün bunlar, Hz. Muhammed (s.a.s)'e verilen ilahî nimetlerdir. Kevser kelimesi, bütün bu manaları kapsamaktadır (bkz. İlyas Üzüm, Diyanet İslam Ansiklopedisi, Kevser maddesi ve Nureddin Turgay, Şamil İslam Ansiklopedisi, Kevser Suresi maddesi)

*Bunun gibi Kur'an'ın bir ayeti, sünnetteki bir uygulamada farklı mülahazalar da ortaya çıkmış mı, çıkmış. Bu her sahada var. İki ayrı doktora gidiyorsun, ikisi de dahiliye mütehassısı, ikisinin de verdiği reçete farklı.Şimdi sen bu doktorların doktorluklarını inkar edebilir misin? Edemezsin, ikisi de doktor, ikisi de uzman. Ama bakış açıları, değerlendirmeleri farklı..

Şimdi insanlar Cenab-ı Hakkın Câmi ismine ma'kes olduları için her insanın idraki, intikali, bakışı aynı olmaz, farklılık, fıtrat farklılığı var. Ama bu farklılıların çatışma konusu olmaması lazım.

*Genel itibarıyla Müslümanlar arasındaki taassub zirvelerde değil, eteklerde..

Not: Bu konuda iki hocamızın sözlerini nakletmek isterim;

"Bugün bizim birbirimiz hakkında hoşa gitmeyen sözler söylememiz, farklılıklarımızı düşünmediğimizden, herkesin kendi kalıbımıza göre dökülmesini, ya hep temel taşı veya hep tepe taşı olmamızı istememizden kaynaklanmaktadır. Mahmut Toptaş

"İnsanların arasında çekişme ve ihtilafların bir kısmı sırf yanlış anlaşılmaktan doğar. Onun için, siz de kendinizi zaman zaman kontrol ediniz. Doğru sandığınız, peşinden gittiğiniz fikirlerin bilgilerin aslını, kaynağını araştırınız. Yerleşmiş huylarınızı, şahsi kanaatlerinizi körü körüne savunmayınız. Prof. Dr. Mahmud Esad Coşan

Şener bey de bir sohbetinde ihtilafların farklı bir vechine şöyle değiniyor; "Bütün alem-i İslam'daki pek çok fitne ve ihtilafın kaynağı kıskançlık ve rekabettir. Tam tevekküle sahip olan kıskanmaz. Çünkü, mütevekkil bir insan kadere tam rıza gösterir. Kaderin taksimatına rızadidedir. Makam-ı Rıza-ya erişmek için tevekkül ve teslimiyetten geçmek lazım. (Salih Okur)

* Hz. Hüseyin'in kölesi elindeki çorbayı kazara Hz. Hüseyin'in üzerine dökmüş. Köle korkarak :

وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ

"(O takvâ sahipleri ki,) öfkelerini yutarlar"(Âl-i İmran:3/134) der. Hz. Hüseyin: "Ben öfkemi yendim" der. O zaman köle;

"وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ

"insanları affederler" (Âl-i İmran:3/134) der. Hz. Hüseyin "ben de seni affettim" der. Köle;

وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ

"Allah da güzel davranışta bulunanları sever" der. Hz. Hüseyin "ben de seni azad ettim" der. Büyüklerin dünyası..

*"Risale-i Nur şakirdleri bu mezkûr dört esasa binaen, muarızlara hiddet ve tehevvürle ve mukabele-i bilmisille karşılamamalı. Yalnız kendilerini müdafaa için musalahakârane, medar-ı itiraz noktaları izah etmek ve cevab vermek gerektir. Çünki bu zamanda enaniyet çok ileri gitmiş. Herkes, kameti mikdarında bir buz parçası olan enaniyetini eritmeyip, bozmuyor; kendini mazur biliyor, ondan niza çıkıyor. Ehl-i hak zarar eder, ehl-i dalalet istifade ediyor.(Kastamonu Lahikası, s: 196)

Şimdi bak burada şiddet, ve hiddet ve infial fayda getirmiyor. Mesela birisi bir İslam âliminin aleyhinde bir yazı yazdı. Sen de okudun, "ulan bu zalım bu alimin aleyhinde nasıl yazar" diye sen de ona bir cevap yazdın. O iş orada bitiyor mu? bitmiyor. O da enaniyetiyle, gururuyla "bu şimdi bana bir cevap verdi, ben de buna bir cevap vereyim" diyor. O ikinci kere itiraz etti, sen üçüncü cevabı yazdın. Dördüncü, beşinci derken, Karadenizlinin dediği gibi "dedi baha, dedim ona. Çektim, vurdim oni." Enaniyet var, gurur var, kibir var, adam erimiyor yani..Dolayısıyla o tip insanlara-kayıtla konuşuyorum- hiddet ve şiddet bir işe yaramıyor. O tip insanlara bazen en güzel cevap sükuttur yani. Muhatap anlamıyorsa, tartacak terazisi yoksa, idrak ve intikali nâkıs ve noksansa –bir kaide var; -Cevab-ül ahmak-is sükût" ahmaka verilecek en güzel cevap susmaktır.

Ancak hakikat diliyle, hikmet lisanıyla, kavl-i leyyinle, yanlış anlaşılan meseleyi izah etmek bizim meslek ve meşrebimizdir. Bu nokta fevkalade önemlidir. Bu da müsbet harekettir. İnfial ve şiddetle "dur ben de sana gösteririm" diyerek kılıcı çekmek uhuvvet-i İslamiye, hakikat-ı muhabbet noktasında zarar getirir, Cenab-ı Hak bu zarardan hepimizi muhafaza etsin.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

Eymen Akça, 2020-07-23 10:53:28

Sır, insanın bir latifesidir. Nakşibendîler ve Üstad "kalb, ruh, sır, hafi ve ahfâ" sıralamasındaki ve manevi hayat mertebelerindeki 3. sırada sayarlar. Sır latifesinin özelliklerini Üstad 21. Söz'ün 1. Makamı 2. İkaz kısmında şöyle izah eder: " Evet, fıtraten ebediyeti isteyen ve ebed için halk olunan ve ezelî ve ebedî bir Zâtın âyinesi olan ve nihayetsiz derecede nazik ve letâfetli bulunan zîşuur bir sırr-ı insanî, zînur bir lâtife-i Rabbâniye, şu kasavetli, ezici ve sıkıntılı, geçici ve zulümatlı ve boğucu olan ahvâl-i dünyeviye içinde, elbette teneffüse pek çok muhtaçtır ve ancak namazın penceresiyle nefes alabilir."

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

Mehmet Said, 2020-07-19 23:14:39

Diyanet ansiklopedisindeki K.S. açıklamasını okudum. Zorlama bir tevil olmuş. Sır ruh demektir deyip geçmiş. Şener abinin buradaki izahı çok daha güzel. Bir de şu adrese bakınız: https://sorularlarisale.com/ustad-bediuzzaman-gibi-evliyalar-icin-kullanilan-kuddise-sirruhu-yani-allah-onun-sirrini-mukaddes-etsin-ifadesindeki-sir

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DİĞER YAZILAR

Artık kim doğru yolu seçerse kendi lehinedir; kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapmış olur.

Zümre, 41

GÜNÜN HADİSİ

Kim Müslümanlar arasından bir yetim alarak yiyecek ve içeceğine dahil ederse, affedilmez bir günah (şirk) işlememişse, Allah onu mutlaka cennete koyacaktır.

Tirmizi, Birr 14, (1918)

TARİHTE BU HAFTA

*Fatih Camii'nin yeniden ibadete açılışı(15 Nisan 1772) *Turgut Özal'ın Vefatı(17 Nisan 1993) *Türk-Yunan savaşının başlaması(18 Nisan 1897) *Miladi takvime göre Efendimiz'in (s.a.v.)dünyaya teşrifleri(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI