Cevaplar.Org

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-167

Ders: 18. Söz İzah: Mehmed Kırkıncı Hocaefendi *Cenab-ı Hak bu dünyayı kulluk için bir mektep yaratmış. “Kullarım gelsin, burada bana karşı kulluk nedir, nasıl olur’u öğrensinler de, kemâliyle kul olsunlar, diplomalarını alsınlar, serbestçe Cennete gelsinler.” Her mektebin hocası olduğu gibi, bu kulluk mektebinin hocaları da başta Peygamberimiz olarak, peygamberler, sonra alimler, mürşidlerdir.


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2018-06-02 22:15:36

Ders: 18. Söz

İzah: Mehmed Kırkıncı Hocaefendi

*Cenab-ı Hak bu dünyayı kulluk için bir mektep yaratmış. "Kullarım gelsin, burada bana karşı kulluk nedir, nasıl olur'u öğrensinler de, kemâliyle kul olsunlar, diplomalarını alsınlar, serbestçe Cennete gelsinler." Her mektebin hocası olduğu gibi, bu kulluk mektebinin hocaları da başta Peygamberimiz olarak, peygamberler, sonra alimler, mürşidlerdir.

 *Osmanlılarda Enderun mektepleri vardı. Sarayda hizmet edecek insanları önce Enderun mektebinde yetiştirip sonra saraya alıyorlardı. Enderun mektebinde diploma almazsan, saraya giremiyorsun. Bu dünya da bir Enderun mektebi.. Burada diplomayı alamazsan, Cennet sarayına giremezsin.

* Üstad bir yerde; "Maatteessüf güzel şeylerimiz gayr-ı müslimler eline geçtiği gibi, güzel olan ahlâklarımızı da yine gayr-ı müslimler çalmışlar. Güya bir kısım içtimaî ahlâk-ı âliyemiz yanımızda revac bulmadığından, bize darılıp onlara gitmiş. Ve onların bir kısım rezaili, kendileri içinde çok revaç bulmadığından cehaletimizin pazarına getirilmiş."(Münazarat, s: 61) Böyle bir alışveriş, Allah Allah..Ne kadar aldanmışız yani..

Alaaddin bey(Alaaddin Başar) anlatıyor, Almanya'ya gitmiş. Orada bir kardeş ona şöyle bir hadise anlatmış. Almanya'da iki komşu varmış. Biri Türk, diğeri Alman. Kontrol memuru gelmiş, Alman'a sormuş; 'Senin evinde ne kadar televizyon var?' Alman'nın evinde de biri renkli, diğeri siyah beyaz iki televizyon varmış. Alman da iki tane olduğunu söylemiş.. Bizim Türk, Alman'ı dürtüyormuş; "yahu neden birini söylüyorsun? Birini söyle, diğerini söyleme." Bizim Türk ona yalan söylemeyi öğretiyor. Alman da şaşkın bir vaziyette, Türk yalana teşvik ettikçe "Ama iki" diyormuş..Gel şimdi bu hale ne diyeceksin? Üstadın sözüne bak yani.. İşte hadise ortada canım..Bizim güzel hasletlerimiz o diyarlarda rağbet gördü, onların fena hasletleri de bizde.. 

*Allah Teala nihayetsiz büyük olduğu gibi Onun yanındaki makamlar da mihayetsiz. Mesela Peygamber efendimiz her gün ayrı bir makama yükseliyordu, keyfiyetini bilemiyoruz. Vefat ettiğinden bu yana da her gün tealisi devam ediyor, Allah Allah..

*Eskiden bir derste talebelere sordum; "Sizin anne babanız sadece kuru fasülye yeseydi, siz yine böyle olur muydunuz?" Dediler ki; "olurduk." Dedim ki; "O zaman siz kuru fasülyenin torunlarısınız." Şimdi, Allah kuru fasülyeden böyle insanları yaratıyor. Topraktan kuru fasülyeyi yaratıyor. Gelgelelim, ana karnında bir damla su ne kemik var, ne göz var, ne kulak var. O su nasıl evrilip çevrilip de sen oldun canım? İşte "men arafe nefsehu fekad arafe Rabbehu"(Kim ki nefsini bildi, Rabbini bildi)

*Seneler önce dersimize doğum mütehassısı bir zat geldi. Söz arasında ona sordum; " yeryüzünde günde kaç insan dünyaya geliyor?" "Beş yüz bin" dedi. Hesap et bakalım saniyeye ne kadar insan düşüyor?" dedim. Hesap etti, "altı tane insan düşüyor" dedi. "şimdi" "Allah saniyede altı insan mı yaratıyor yahu" dedim. "Bunu hiç düşünmemiştim" dedi. Dedim, "en az da altı keçi vardır, en az altı tane de deve, altı da diğerleri. Hele bir bak yahu, Allah zamansız, müddetsiz yaratıyor, zaman çıktı aradan, müddet çıktı."

*"Demek nefisperest, tabiatperest gayet ahmak, gayet zalimdir."(Sözler, 231) Tokadı ne güzel vuruyor yahu. "tabiat yapıyor, tabiat ediyor.." Şimdi onun yerine başka bir şey diyorlar; "Doğa" Kelime de çirkin.. Doğa diyende bakalım; doğanın biri Güneş. Güneşin şuuru, zihni var mı ki şu insanı yarata canım. Kendisinin ruhu var mı ki, başkasına ruh vere..Gözü var mı ki başkasına göz vere. Doğanın biri güneş, diğerleri de onun arkadaşları canım..Hiçbirisinin bir şeysi yok ki sana vere..

*Fırtına, zelzele, veba gibi hâdiselerin perdeleri altında gizlenen pek çok manevî çiçeklerin inkişafı vardır.(Sözler, s: 231) Bir kitapta var; Hazret-i Musa kelimullah zamanında, Hz. Musa(a.s)'nın bir komşusu diyor ki; "Ya Musa! Benim Cenab-ı Haktan istediğim bir şey var. Sen vesile ol da, Cenab-ı Hak bana o istediğim makamı versin."

Musa(a.s) da adamın isteğini kabul edip, onun dileğini Cenab-ı Hakka arz ediyor. Hazreti Allah da "tamam ben o kulumun isteğini kabul ettim" buyuruyor. Hz. Musa da sevinerek geliyor ki müjdeyi versin. Kendisine diyorlar ki; "o adamın bu gün evi yıkıldı da kendisi çocuklarıyla beraber hep öldüler."

Hz. Musa şaşırıyor; "Yahu, bunu Cenab-ı Allah'tan istediği bu mu idi? Müşkülata düşüyor, "Ya Rabbi", diyor, "bu nasıl bir şey? Cenab-ı Hak diyor ki; "Ya Musa! O benden öyle bir derece istedi ki, o derecete ibadetiyle değil ancak bu şekilde kavuşabilirdi." Demek bazı musibetler var ki, Müslümanın lehine..Bilemiyoruz ki..

Not: 1: Rahmetli Kırkıncı Hocamız "Nükteler" adlı eserinde şöyle diyor; "Her güzel şey, kahharane bir fırtınanın peşinden geliyor. Gök gürültüsü ve şimşeği yağmurun takip etmesi gibi, annenin çektiği azîm sancı evlâdı meyve veriyor. Aynı şekilde, toprak altında oraya mahsus fırtınalarla parçalanıp dağılan bir çekirdeğin kalbinden muhteşem bir ağaç vücuda geliyor. Yeni dünyaya gelen bir çocuk, diş sahibi olmak için damaklarının yarılmasına rıza gösteriyor. O inci taneleri bir acının meyvesi oluyor. Ve nihayet insan da bu dünyada çeşitli musibetlere ve zahmetlere düçâr oluyor, neticede vefat edip, toprağa gömülüyor ve orada cesedi çürüyüp dağılıyor. İşte ebedî saadet de, iman ve sabır kaydıyla bu fırtınaların semeresi olarak tezahür ediyor."

Not: 2: Ebu Ali Dekkak(k.s) diyor ki ; "Hüzün ve kedere müptela olan kimseler, yıllar yılı elem yüzü görmemiş kimselerin kat edemeyeceği mesafeleri, Allah'a giden yolları kat etmiş olurlar."

Zünnun-u Mısri(k.s); "Başına gelen derdi nimet bilmeyen hikmet erbabı olamaz" derken Üstad Bediüzzaman da Divan-ı Harbi Örfi adlı eserinde "Musibetlerin tenevvüü, musikînin nağmelerinin tenevvüü gibi bana geliyordu.(Divan-ı Harb-i Örfi, s: 45) buyurmaktadır(Salih Okur).

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Sadece zanna uyuyorlar. Zan ise hiç şüphesiz hakikat bakımından bir şey ifade etmez.

Necm,28

GÜNÜN HADİSİ

Hiç bir vâli yoktur ki, o, müslüman ahâli üzerinde icrâ-yı velâyet ederken zulüm ederek ölür, muhakkak Allah Cennet kokusunu ona haram kılacaktır.

Ma'kıl İbn-i Yesâr (r.a)'dan rivayet olunur.

TARİHTE BU HAFTA

*Fatih Camii'nin yeniden ibadete açılışı(15 Nisan 1772) *Turgut Özal'ın Vefatı(17 Nisan 1993) *Türk-Yunan savaşının başlaması(18 Nisan 1897) *Miladi takvime göre Efendimiz'in (s.a.v.)dünyaya teşrifleri(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI