Cevaplar.Org

DÜNYA-AHİRET KAVŞAĞINDAKİ İNSANIN KONUMU

İnsanın benliğinde biri dünyaya biri de ukbaya bakan iki yöneliş vardır. İmtihanın bir sırrı olarak insanın benliğine yerleştirilen bu iki yönelişten birini tercih etmek, insanın özgür iradesine bırakılmıştır.


Niyazi Beki(Prof. Dr.)

niyazibeki@gmail.com

2017-12-31 10:24:16

İnsanın benliğinde biri dünyaya biri de ukbaya bakan iki yöneliş vardır. İmtihanın bir sırrı olarak insanın benliğine yerleştirilen bu iki yönelişten birini tercih etmek, insanın özgür iradesine bırakılmıştır.

Bediüzzaman hazretleri, insanın fıtratındaki bu iki yönelişten birinin dünyaya, diğerinin Allah'a kulluk yapmaya yelken açan temayüller olduğuna işaret etmiştir. Buna göre, dünyevileşmek demek, Allah'a kulluğun olmadığı bir hayat demektir. Allah'ın yer almadığı her akıl, her gönül dünyevi olduğu gibi, isminin, kalb, dil veya fiil/eylem olarak zikredilmediği her faaliyet de dünyevileşmenin adresine çıkar.

Buna mukabil, Allah'ın adının anıldığı her gönül gibi, Allah'a kulluk şuurunun yer aldığı her türlü hareket ve icraat da uhrevidir.

Dünya ve ahiret kavşağında yer alan bir imtihan salonunda bulunan insanoğlunun bir tarafa tercihini kullanması zorunludur. Bu tercihin bir tarafında Allah'a kul olmak; diğer tarafında ise, nefis ve şeytana esir olmak vardır.

Burada açıkça ifade etmek gerekirse, dünya ve ahiret kavşağındaki insanın tercihini kulluktan yana kullanması için, onun kendini okuması, kendini tanıması yeterli olacaktır. "Kendini tanıyan rabbini tanır" düsturu bu gerçeğe işaret etmektedir. Bunun bir anlamı şudur: İnsan kendini okusa, mahiyetini düşünse, fıtratına yerleştirilen donanımların hikmetini idrak etse, Allah'a kul olmayı tercih edecektir. Çünkü dünya ve ahiret kadar birbirinden uzak iki zıt realitenin merkezinde yer alan insanın doğru tercih yapması, bu muammayı çözmesine bağlıdır. Bir yandan fıtratında yoğrulmuş, vicdanına yerleştirilmiş acizlik ve fakirlik unsurlarını, muhtaç olduğu binlerce nesneden hiç birini icat etme gücüne sahip olmadığını düşünse; bununla beraber, diğer taraftan güneşin, ayın, havanın, denizin, dağ ve toprağın nasıl hizmetine girdiğini, yerküresinin bin bir çeşit nimetlerle donatılmış bir sofra olarak nasıl önüne serildiğini idrak etse, elbette tercihini kendisine bu ikramlarda bulunan Allah'a kulluk yapma adına kullanacaktır.

"İnsan zayıf olarak yaratılmıştır"(Nisa, 4/28), "Ey insanlar! Siz hepiniz Allah'a muhtaçsınız. Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, her türlü övgülere ve hamdlere lâyık olan ise ancak Allah'tır"(Fatır, 35/15) mealindeki ayetlerde insanın acizlik ve fakirliğine ve onun ihtiyaçlarını giderecek merciin ise, ancak her yünden ihtiyaçsız ve zengin olan Allah olduğuna işaret edilmiştir.

Bu hakikatten hareketle denilebilir ki, "halıkıyet-mahlukiyet /yaratıcılık-yaratılmışlık" dışında insan ile Allah arasındaki en önemli ilişki, "bir abd-i muhtaç ile bir Mâbud-u müsteân"(her yönden muhtaç bir kul ile, yegâne Mâbud ve her türlü yardımın mercii olan Allah) arasındaki ilişkidir. Bu ilişkinin bir tarafında aciz, fakir, muhtaç bir kul, diğer tarafında kullarına yardım eden hakiki Mâbud vardır.

Bu ilişkiyi en güzel ifade eden ayetlerden biri, her gün namazlarda okumamız emredilen Fatiha suresinin "Biz yalnız Sana kulluk ediyor, yalnız senden yardım diliyoruz" mealindeki beşinci ayetidir.

İcat etme adına elinden hiçbir şey gelmeyen, ihtiyaçları, arzu ve istekleri hayalinin ulaştığı yerlere kadar uzanan, gücü kolu gibi kısa olan insanın, yeryüzünün hilafet payesini, "Ahsen-i takvim" konumunu, "eşref-i mahlukat" mertebesini, "ekrem-i mevcudat" rütbesini düşünse, sonsuz, ilim, hikmet, merhamet ve kudret sahibi olan rabbini yakından tanıyacak ve onun yüce hatırını her türlü hatırdan ve hatıradan daha üstün tutacak ve uhrevi bir kişilik kazanacaktır.

Hz. Âdem ile Hz. Havva'nın "Ey bizim Rabbimiz, kendimize yazık ettik. Şayet Sen kusurumuzu örtüp, bize merhamet buyurmazsan, en büyük kayba uğrayanlardan oluruz!"(Araf, 7/23) diye yalvarıp yakarmaları, Hz. Nuh'un "Ya Rabbî, ben mağlubum, artık Sen bana yardım et!"(Kamer, 54/10) diye iltica etmesi, Hz. İbrahim'in: "O'dur beni yaratan ve hayat imkânlarını veren, maddeten ve mânen yol gösteren. O'dur beni doyuran, O'dur beni içiren. Hastalandığımda O'dur bana şifa veren. O'dur beni öldürecek ve sonra da diriltecek olan. Büyük hesap günü günahlarımı bağışlayacağını umduğum ulu Rabbim de yine O' dur "(Şuara, 26/78-82) demesi, muhtaç olan kullar ile yardım eden mabut arasındaki ilişkinin boyutunu göstermektedir. Keza, en sevdiği Yusuf'unun kurtlar tarafından öldürüldüğü iddia eden evlatlarının bu iddiaları karşısında, Hz. Yakub'un: "Ne diyeyim, sizin bu anlattıklarınız karşısında, Allah'tan başka yardım edebilecek hiç kimse olamaz!"(Yusuf, 12/18)diyerek ümidini Allah'ın yardımına bağlamsı, Hz. Eyyub'un: "Ya Rabbî, bu dert bana iyice dokundu. Sen merhametlilerin en merhametli olanısın" (Enbiya, 21/83) diye niyaz etmesi, yine Hz. Yunus'un kurtuluş ümidinin tamamen yok olduğu bir durumda bile, Allah'tan ümidini kesmemesi ve "Ya Rabbî! Senden başka ilah yoktur/yegâne ilah ve hak mabut sensin. Sen sübhansın, her türlü noksandan münezzehsin, Yücesin! Doğrusu kendime zulmettim, yazık ettim. Affını bekliyorum!"(Enbiya, 21/87)diye yalvarması, insanların mahiyetindeki acizlik ve fakirlik ile vicdanındaki yegâne yardım makamı olan Allah'a bakan iman penceresine işaret etmektedir. Bütün bu yalvarış ve yakarışların fiilen karşılık bulması da bu ilişkinin doğruluğunun açık bir tasdikidir.

İnsan, yalnız peşin lezzetlere meftun, fani zevklere mübtela, geçici şeylerle tatmin olan bir varlık değildir. Aksine, bekaya âşık, sürekli bir hayata meftun, emelleri ebede kadar uzanmış, arzuları kâinatın her tarafına dağılmış, ihtiyaçları hayalinin uzandığı yere kadar yelken açmış bir fıtrata sahiptir. Böyle bir fıtrata sahip olan insanın dünya-ahiret dengesini göz ardı etmesi, kendi öz benliğiyle çelişkiye düşmesi anlamına gelir. Fani bir hayatı ebedi bir hayata, geçici zevkleri, ebedi zevklere, nefsanî olan bazı süfli arzuları, ruhanî olan ulvî arzulara tercih etmesi, akıbeti görmeyen kör hissiyatın oyuncağı olmakla eşanlamlıdır.

Ne mutlu baki olan lezzetleri fani lezzetlere tercih edenlere! Tercihini dünyanın fani ve fena zevklerinden yana kullananlara yazıklar olsun!

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

ALLAH RASULÜNÜN MANEVİ ŞAHSİYETİ-2

ALLAH RASULÜNÜN MANEVİ ŞAHSİYETİ-2

Fahr-ı Kainat’a Nasıl Bakmalıyız: Kur’ân’da, “Muhakkak ki, Allah katında sizin en d

NURDAN VECİZELER-8

NURDAN VECİZELER-8

“Hakikaten mümin cennete layık ve kâfir cehenneme muvafık bir mahiyet kesb eder.” İzah: B

YIKILMAKTA OLAN ÜÇÜNCÜ MABET

YIKILMAKTA OLAN ÜÇÜNCÜ MABET

Kimi Yahudiler mecazen veya sembolik anlamda İsrail’e Süleyman Tapınağı makamında üçüncü

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-27

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-27

Nisa: 97: İbn Abbas’ın şöyle dediği rivayet olunur: “Müslümanlardan, İslam’ı hafife a

TACEDDİN TOPAL(1927-2020)

TACEDDİN TOPAL(1927-2020)

Taceddin Topal ağabeyimiz Isparta/Yalvaçlıdır. Yalvaçlılar O’na Taci Dede diye biliyor ve ö

SULTAN 2. BAYEZİD (1481-1512)

SULTAN 2. BAYEZİD (1481-1512)

1448’de Dimetoka’da doğdu. Fâtih Sultan Mehmed’in Gülbahar Hâtun’dan doğan büyük oğl

CENNET VE CEHENNEM SADECE MANEVİ DEĞİLDİR

CENNET VE CEHENNEM SADECE MANEVİ DEĞİLDİR

Cennet ve Cehennem iki yurttur; birisi sevaba birisi azaba, birincisi muttakilere, ikincisi kâfirle

AKSA TUFANI’NIN İSTİKBALDEKİ AKİSLERİ

AKSA TUFANI’NIN İSTİKBALDEKİ AKİSLERİ

De ki: " Bize iki güzellikten birinin dışında başka bir şeyin gelmesini mi bekliyorsunuz? Oy

ALLAH RASULÜNÜN MANEVİ ŞAHSİYETİ-1

ALLAH RASULÜNÜN MANEVİ ŞAHSİYETİ-1

Fahr-ı Kâinat Efendimiz, (Aleyhissâlatü vesselâm) Kur’ân’ı Mekkelilere tebliğe başladı

NURDAN VECİZELER-7

NURDAN VECİZELER-7

“İnkılab-ı hakikat olmaz. Nev'-i mutavassıtın silsilesi devam etmez. Tahavvül-ü esnaf, ink

Artık Allah'a, Peygamberine ve indirdiğimiz o nûra (Kur'an'a) inanın. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

Teğabün, 8

GÜNÜN HADİSİ

Kalbinde zerre miktarı iman bulunan kimse ateşten çıkacaktır.

Tirmizi, Sıfatu Cehennem 10, (2601)

TARİHTE BU HAFTA

*Fatih Camii'nin yeniden ibadete açılışı(15 Nisan 1772) *Turgut Özal'ın Vefatı(17 Nisan 1993) *Türk-Yunan savaşının başlaması(18 Nisan 1897) *Miladi takvime göre Efendimiz'in (s.a.v.)dünyaya teşrifleri(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI