Cevaplar.Org

KENDİ DİLİNDEN BEDİÜZZAMAN-5

SİYASETLE İŞTİGALİ VE İTTİHAD-I MUHAMMEDİYE CEMİYETİNE GİRMESİ *Dokuz-on sene evveldeki Eski Said, bir mikdar siyasete girdi. Belki siyaset vasıtasıyla dine ve ilme hizmet edeceğim diye beyhude yoruldu.. ve gördü ki; o yol meşkuk ve müşkilâtlı ve bana nisbeten fuzuliyane, hem en lüzumlu hizmete mani ve hatarlı bir yoldur. Çoğu yalancılık ve bilmeyerek ecnebi parmağına âlet olmak ihtimali var.


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2017-11-21 19:37:23

SİYASETLE İŞTİGALİ VE İTTİHAD-I MUHAMMEDİYE CEMİYETİNE GİRMESİ

*Dokuz-on sene evveldeki Eski Said, bir mikdar siyasete girdi. Belki siyaset vasıtasıyla dine ve ilme hizmet edeceğim diye beyhude yoruldu.. ve gördü ki; o yol meşkuk ve müşkilâtlı ve bana nisbeten fuzuliyane, hem en lüzumlu hizmete mani ve hatarlı bir yoldur. Çoğu yalancılık ve bilmeyerek ecnebi parmağına âlet olmak ihtimali var.

Hem siyasete giren, ya muvafık olur veya muhalif olur. Eğer muvafık olsa; madem memur ve meb'us değilim, o halde siyasetçilik bana fuzulî ve malayani bir şeydir. Bana ihtiyaç yok ki, beyhude karışayım. Eğer muhalif siyasete girsem, ya fikirle veya kuvvetle karışacağım. Eğer fikirle olsa, bana ihtiyaç yok. Çünki mesail tavazzuh etmiş, herkes benim gibi bilir. Beyhude çene çalmak manasızdır.

Eğer kuvvet ile ve hâdise çıkarmak ile muhalefet etsem, husulü meşkûk bir maksad için binler günaha girmek ihtimali var. Birinin yüzünden çoklar belaya düşer. Hem on ihtimalden bir-iki ihtimale binaen günahlara girmek, masumları günaha atmak; vicdanım kabul etmiyor diye Eski Said, sigara ile beraber gazeteleri ve siyaseti ve sohbet-i dünyeviye-i siyasiyeyi terketti. Buna kat'î şahid, o vakitten beri sekiz senedir birtek gazete ne okudum ve ne dinledim. Okuduğumu ve dinlediğimi, biri çıksın söylesin. Hâlbuki sekiz sene evvel, günde belki sekiz gazete Eski Said okuyordu.(1)

* Hem çok defa manevî, hem çok cihetlerden ehemmiyetli iki suallerine mahrem cevab vermeye mecbur oldum.

Birinci Sualleri: Ne için eskiden hürriyetin başında siyasetle hararetle meşgul oluyordun? Bu kırk seneye yakındır ki, bütün bütün terk ettin?

 Elcevab: Siyaset-i beşeriyenin en esaslı bir kanun-u esasîsi olan: "Selâmet-i millet için ferdler feda edilir. Cemaatin selâmeti için eşhas kurban edilir. Vatan için herşey feda edilir." diye; bütün nev'-i beşerdeki şimdiye kadar dehşetli cinayetler bu kanunun sû'-i istimalinden neş'et ettiğini kat'iyyen bildim. Bu kanun-u esasî-yi beşeriye, bir hadd-i muayyenesi olmadığı için çok sû'-i istimale yol açmış. İki harb-i umumî, bu gaddar kanun-u esasînin sû'-i istimalinden çıkıp bin sene beşerin terakkiyatını zîr ü zeber ettiği gibi, on câni yüzünden doksan masumun mahvına fetva verdi. Bir menfaat-i umumî perdesi altında şahsî garazlar, bir câni yüzünden bir kasabayı harab etti. Risale-i Nur bu hakikatı bazı mecmua ve müdafaatta isbat ettiği için onlara havale ediyorum.

İşte beşeriyet siyasetlerinin bu gaddar kanun-u esasîsine karşı Arş-ı A'zam'dan gelen Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'daki bu gelen kanun-u esasîyi buldum. O kanunu da şu âyet ifade ediyor:

وَ لاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرَى ٭ مَنْ قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ اَوْ فَسَادٍ فِى اْلاَرْضِ فَكَاَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا

Yani bu iki âyet, bu esası ders veriyor ki: "Bir adamın cinayetiyle başkalar mes'ul olmaz. Hem bir masum, rızası olmadan, bütün insana da feda edilmez. Kendi ihtiyarıyla, kendi rızasıyla kendini feda etse, o fedakârlık bir şehadettir ki, o başka mes'eledir." diye hakikî adalet-i beşeriyeyi tesis ediyor. Bunun tafsilâtını da Risale-i Nur'a havale ediyorum.(2)

* Bidayet-i Hürriyette şu fikri jöntürklere teklif ettim, kabul etmediler. Oniki sene sonra tekrar teklif ettim, kabul ettiler. Lâkin meclis feshedildi. Şimdi âlem-i İslâmın mütemerkiz noktasına tekrar arzediyorum.(3)

* Yirmi sene evvel gazetelerin yazdığı gibi, bir makale ile otuz bin adamı kendi fikrine çeviren..(4)

* Kırk sene evvel bir makalesiyle binler adamı kendine taraftar yapan..(5)

* Bir makaleyle binlerle insanları İttihad-ı Muhammedî (A.S.M.) Cem'iyetine iltihak ettiren..(6)

* Ayasofya'da binler adama nutkunu dinlettiren..(7)

* Ayasofya Câmiinde elli bin adama takdir ile nutkunu dinlettiren bir adam..(8)

*Çok faal ve çok tesirli Nur naşiri Refet Bey'in kırk sene evvel bizimle alâkadar ve ehemmiyetli bir zamanda Eski Said'in İhlas başındaki âyete dair hitabetini dinleyip alâkadarlık gösteren, kırk sene sonra aynı hakikatı Refet vasıtasıyla gören ve Nur'un bir kerameti diye Nur dairesine giren zâta bilhassa selâm ediyorum.(9)

31 MART VAKIASI VE DİVAN-I HARBTE YARGILANMASI

* Faraza, bazılarının altında büyük bir fenalıkları varsa da, hücum edilmemek gerektir. Zîrâ çok fenalıklar vardır ki; iyilik perdesi altında kaldıkça ve perde yırtılmadıkça ondan tegafül edildikçe, mahdud ve mahsur kaldığı gibi, sahibi perde-i hicab ve hayâ altında ıslahına çalışır. Lâkin vakta ki perde yırtılsa, hayâ atılır; hücum göste­rilse, fenalık fena tevessü' eder.

Ben Mart hâdisesinde şuna yakın bir hal gördüm. Zîrâ İslâmi­yet'in meşrutiyetperver ve hamiyetli fedaileri, cevher-i hayat makamında bildikleri nimet-i meşrutiyeti şeriata tatbik ile, ehl-i hükûmeti adalet namazında kıbleye irşad ve nam-ı mukaddes-i şeriatı meşrutiyet kuvve­tiyle i'lâ; ve meşrutiyeti şeriat kuvvetiyle ibka; ve bütün seyyiat-ı sâbı­kayı, muhalefet-i şeriat üzerine ilka etmek için bazı telkinatta ve teferru­atın tatbikatında bulundular. Sonra, sağını solundan farkedemiyen, hâşâ şeriatı istibdada müsaid zannederek, tuti taklidi gibi "Şeriat isteriz!" demekle, maksad ortada anlaşılmaz oldu. Zâten plânlar serilmişti. İşte o vakit yalan olarak hamiyet maskesini takınan bazı he­rifler, o ism-i mukaddese tecavüz ettiler. İşte cây-ı ibret bir nokta-i siyah!.(10)

* Bu kırk sene zarfında bu vatana ve millete hiç zarar etmeyip pek çok menfaati dokunan; ezcümle Mart İhtilâli'nde isyan eden sekiz taburu bir nutukla itaate getiren ve çok zabitleri kurtaran..(11)

* Acaba 31 Mart hâdisesinde Bâb-ı Seraskerî'de Şeyhülislâm ve ülemayı dinlemeyen sekiz taburu bir nutuk ile itaate getiren bir adam..(12)

* İki Mekteb-i Musibet Şehadetnamesi namındaki matbu' eski müdafaatımı görenlerin tasdikiyle; 31 Mart hâdisesinde, bir nutuk ile isyan etmiş sekiz taburu itaate getiren..(13)

* Ve 31 Mart hâdisesinde sekiz taburu bir nutukla itaate getiren..(14)

* Acaba bir nutuk ile, isyan eden sekiz taburu itaate getiren..(15)

* Hiç mümkün müdür ki, böyle haddinden yüz derece ziyade teveccüh-ü âmmeye mazhar ve bir nutuk ile binler adamı itaate getiren..(16)

* Evet, Hürriyetten yirmi-otuz sene sonraya kadar, yirmi fitne-i azîme içinde fevkalâde bir surette Gavs'ın o müridi mahfuz kalmıştır. Korktuğu şer ve mehalikten bir hıfz-ı gaybî ile kurtulmuştur.(17)

* İşte o tarihte 31 Mart hâdisesi münasebetiyle İstanbul'dan kaçarak, muvakkat bir zaman mücahede-i maneviyeyi bırakmak niyetiyle Hareket Ordusu'ndan firar edip İzmit'e geldiği tarihe..(18)

* Koca Hareket Ordusu'nun nazar-ı dikkatini kendine çeviren..(19)

* S: Ehl-i hevanın dillerine dolayarak vızıltılarına bahane gösterdikleri Otuzbir Mart hadisesi hakkında siz ne dersiniz?

C: Önce 11 Nisan (20) saikası hakkında sual ediyor isen; Onu ben Divan-ı Harbi Örfî Mahkemesinde yaptığım müdafaatım olan "İki Mekteb-i Musibet'in şehâdetnamesi" (21) eserimde şerh etmişim.

Bu ifadeden sonra, ben bütün kuvvetimle diyorum ki: O hadise muva­fık ve muhaliflerin hataları ile vücûda gelmiş bir hadisedir.. Ve bir­birine muhasım olan her iki taraf, hatalarını bazı sakit ve mütevekkil ma­sumla­rın üstüne atmalarından ibarettir..

İşte ey fesad ve bozgunculuklarını başkalara yükleyerek kendilerini temize çıkarmağa çalışan mağrurlar! Sizin meseliniz birbirlerini katle­dip yeryüzüne fesad saçan adamların meseline benzer ki; bunların fesadlarını defetmek ve onları sulha davet için aralarına bir kısım salah ehli girer. Musalaha için aralarına girmiş olan bu insanlar, onlara mu­kaddes şeyleri hatırlatırlar.. Tâ ki müthiş desiselerini izale etsinler.. Şu arabulucuları da, o mukaddesatın bereketiyle onların fesadlarının yüzden bire inmesine Cenab-ı Hak muvaffak eder.

İşte tam bu esnada (fesadlı desiseleri meydana çıkacağı sırada) birbi­riyle boğuşan o iki muhasım grup kendilerini temize çıkarmak için bir­birlerinin nefislerini gurur hediyeleriyle okşayarak ve karşılıklı olarak birbirlerinin enaniyetlerine rüşvet vererek; gayet insafsızca o masum nasihatçılara karşı birleşirler.. Ve düşmanlık oklarını hemen bunlara çe­virmeye başlarlar.. Ve kendilerinin –ortadaki veba yollarını kapatmaya çalışan bu masumlara– bütün hatiatlarını yüklerler.

Evet, gerçi nasihatçı gruptan bazılarının da birtakım hücumları vâki oldu. O da, bunlar –dekaik aşina nazarlarıyla– halihazırda bir mikdar hanzale meyvesini vermiş olan ağacın nüvesinde zakkum ağacının büzürüni keşf ile gördükleri için idi. Evet, bu nasihatçılar da vakıa bazı hü­cumlarda bulundular. Lakin Allah için cihad yapmış oldular!..(22)

*Yirmi sene evvelki Divan-ı Harb-i Örfî'de ve Hürriyet'ten daha evvel zamanda çoklara malûm hal ve vaziyetim ve "İki Mekteb-i Musibetin Şehadetnamesi" namında o zaman Divan-ı Harb'deki müdafaatım kat'î gösterir ki, değil kurnazlık belki edna bir hileye tenezzül etmez bir tarzda hayat geçirmişim.(23)

*Yirmi otuz senedir dünya hayat-ı içtimaiyesine tesirli bir surette karıştığı halde, onun yüzünden bir kardeşinin zarar gördüğünü işitmedik. Hususan o zaman elinde siyaset topuzu vardı. Şimdi o topuz yerine nur-u hakikat var. Eskiden 31 Mart hâdisesinde çendan onu da karıştırdılar, bazı dostlarını da ezdiler. Fakat sonra tebeyyün etti ki, mes'ele başkaları tarafından çıkmış. Onun dostları, onun yüzünden değil, onun düşmanları yüzünden bela gördüler. Hem o zaman çok dostlarını da kurtardı.(24)

* Divan-ı Harb-i Örfi'de meşhur ve pek merdane ve fedakârane müdafaatı yapan..(25)

* Dünkü gün yanıma gelen mühim bir resmî memura böyle söyledim ki: Eski Said'in sergüzeşte-i hayatından hârika üç vakıa, şimdi tahakkuk etmiş ki, ileride çıkacak Risale-i Nur'un kerameti imiş. Şöyle ki:

31 Mart Hâdisesi'nde Hareket Ordusu'nun Başkumandanı Mahmud Şevket Paşa bana karşı fazla hiddetli iken ve Divan-ı Harb-i Örfî'de beni muhakeme ettikleri gün, onbeş adam karşımda darağacında asılı bir vaziyette Divan-ı Harb-i Örfî Reisi Hurşid Paşa benden sordu: "Sen şeriatı istedin mi? İşte şeriatı isteyenler böyle asılırlar." Ben de: "Şeriatın bir mes'elesine bin ruhum olsa feda ederim." dediğim halde ve beni mahkûm etmeye pek çok esbab -muhbirlerin iftiralarıyla- varken, benim müstesna bir surette müttefikan beraetime karar vermeleri.(26)

*Eskide Divan-ı Harb-i Örfî'de gençliğinde i'damını beklerken ve şeriatı isteyenleri i'dam darağacında temaşa ederken Divan-ı Harb reisine "Sen de şeriat istemişsin" sualine karşı "Şeriatın bir tek mes'elesine ruhumu fedaya hazırım" diyen bir adam..(27)

*1325'tir. Bu tarihte Divan-ı Harb'in darağacına asılmaktan me'mulün hilafına olarak selâmetle kurtulduğu gibi.(28)

* Bütün hayatımı ve beni tanıyanları işhad ediyorum ki; değil dini siyasete âlet, belki siyasî olduğum zamanda dahi, bütün kuvvetimle siyasetleri dine âlet ve tâbi' yapmaya çalıştığımı, bütün tarih-i hayatım ve dostlarım şehadet ettikleri gibi, Hürriyetin başında şeriat isteyenleri astıkları bir zamanda, Hareket Ordusu'nun dehşetli divan-ı harb-i örfîsinde, aynı günde onbeş adam asıldığı bir zamanda, Divan-ı Harb-i Örfî reisi ve a'zaları dediler ki: "Sen mürtecisin, Şeriat istemişsin" sözlerine mukabil demiş: "Şeriatın bir tek mes'elesine ruhumu feda etmeye hazırım. Eğer Meşrutiyet bir fırkanın istibdadından ibaret ve hilaf-ı Şeriat hareket ise, bütün dünya şahid olsun ki ben mürteciyim." diyen bir adam, i'dama beş para ehemmiyet vermeyen ve dünyasını, her şeyini Şeriata feda eden hiç mümkün müdür ki: Dini, şeriatı bir şeye ve bir siyasete âlet yapsın. Buna ihtimal veren sofestaî de olamaz.(29)

* Divan-ı Harb-i Örfî'nin dehşetli suallerine karşı, "Şeriatın tek bir mes'elesine ruhumu feda etmeğe hazırım" deyip, dalkavukluk etmeyen.(30)

* Divan-ı Harb-i Örfî'de ve Mustafa Kemal'in hiddetine karşı divan-ı riyasette, şiddetli ve dokunaklı müdafaa eden bir adam, onsekiz sene zarfında kimseye sezdirmeden dünya entrikalarını çeviriyor diye onu ittiham eden, elbette bir garazla eder.(31)

*31 Mart'ta Hareket Ordusu gayet dehşet ve şiddetle Şeriat isteyenleri mes'ul ettikleri zamanda Divan-ı Harb-i Örfî'de Said'in bu münteşir nutuklarından tam beraet verildiği halde.(32)

* Bu da inayet-i İlahiyenin Risale-i Nur'a verdiği bir keramettir ki; nasılki bu asrın en dehşetli üç büyük kumandanlarını korkutup hârika bir tarzda hem Mart hâdisesinde Hareket Ordusu'nun Başkumandanı, hem İstanbul'un eski harb-i umumîdeki istilâsındaki Hareket-i Milliye sırasında İstanbul'u istilâ eden dehşetli ecnebi kumandanı korkutup bize taarruz edememesi ve hem Ankara'da divan-ı riyasetinde en dehşetli reisin hiddetini tarziyeye çevirmesi gibi, üç adliyenin de dokunaklı, şiddetli müdafaata karşı binler bahane tutabildikleri halde, hakperestane ve musalahakârane ittifakla beraet kararını vermeleri, elbette Kur'anın bir mu'cize-i manevîsi olan Risale-i Nur'un bir kerametidir diye kat'î bu gece bir ihtar hissettim ve kaleme aldım. (33)

* Divan-ı Harb-i Örfî'de, mahkemedeki paşaların "Sen de mürtecisin, şeriat istemişsin" diye suallerine karşı, i'dama beş para kıymet vermeyip, cevaben: Eğer meşrutiyet bir fırkanın istibdadından ibaret ise, bütün cinn ve ins şahid olsun ki; ben mürteciyim ve şeriatın birtek mes'elesine ruhumu feda etmeğe hazırım diyen ve o büyük zabitleri hayretle takdire sevkedip, i'damını beklerken beraetine karar verdikleri ve tahliye olup dönerken, onlara teşekkür etmeyerek: "Zalimler için yaşasın Cehennem" diye yolda bağıran..(34)

* Ve üç dehşetli kumandanlar ona hiddet ettikleri halde ilişmeğe cesaret edemeyen..(35)

* Mezkûr üç dehşetli kumandanlara karşı korkmayan ve dalkavukluk yapmayan..(36)

*Vakta ki hürriyet divanelikle yâdolunurdu; zayıf istibdad tımarhaneyi bana mekteb eyledi. Vakta ki itidal, istikamet; irtica ile iltibas olundu; meşrutiyette şiddetli istibdad, hapishaneyi mekteb yaptı.

Ey şu şehadetnamemi temaşa eden zevat! Lütfen ruh ve hayalinizi misafireten, yeni medeniyete karışmış asabî bir bedevi talebenin hâl-i ihtilâlde olan cesed ve dimağına gönderiniz. Tâ tahtie ile hataya düşmeyiniz.

31 Mart Hâdisesinde Divan-ı Harb-i Örfî'de dedim ki:

Ben talebeyim, onun için her şeyi mizan-ı Şeriatla müvazene ediyorum. Ben milliyetimizi, yalnız İslâmiyet biliyorum. Onun için her şeyi de İslâmiyet nokta-i nazarından muhakeme ediyorum.

Ben hapishane denilen âlem-i berzahın kapısında dururken ve darağacı denilen istasyonda âhirete giden şimendiferi beklerken, cem'iyet-i beşeriyenin gaddarane hallerini tenkid ederek; değil yalnız sizlere, belki bu zamandaki nev-i benî-beşere irad ettiğim bir nutuktur. Onun için

يَوْمَ تُبْلَى السَّرَائِرُ

sırrınca kabr-i kalbden hakaik çıplak çıktı. Nâmahrem olan kimseler nazar etmesin.

Âhirete kemal-i iştiyak ile müheyyayım, bu asılanlarla beraber gitmeye hazırım. Nasılki bir bedevi garaibperest, İstanbul'un acaib ve mehasinini işitmiş, fakat görmemiş; nasıl kemal-i hâhişle görmeyi arzu eder! Ben de ma'rez-i acaib ve garaib olan âlem-i âhireti o hâhişle görmek istiyorum. Şimdi de öyleyim. Beni oraya nefyetmek, bana ceza değil; sizin elinizden gelirse, beni vicdanen tazib ediniz! Ve illâ başka suretle azab, azab değil, benim için bir şandır!

Bu hükûmet zaman-ı istibdadda akla husumet ederdi. Şimdi de hayata adavet ediyor. Eğer hükûmet böyle olursa; yaşasın cünun, yaşasın mevt!.. Zalimler için de yaşasın Cehennem!.. Ben zâten bir zemin istiyordum ki, efkârımı onda beyan edeyim. Şimdi bu Divan-ı Harb-i Örfî iyi bir zemin oldu.

Bidayetlerde herkesten sual olunduğu gibi, Divan-ı Harb'de bana da sual ettiler: "Sen de şeriatı istemişsin?"

Dedim: Şeriatın bir hakikatına, bin ruhum olsa feda etmeğe hazırım! Zira şeriat, sebeb-i saadet ve adalet-i mahz ve fazilettir. Fakat ihtilâlcilerin isteyişi gibi değil.

Hem de dediler: İttihad-ı Muhammediye'ye (A.S.M.) dâhil misin?

Dedim: Maal'iftihar! En küçük efradındanım. Fakat benim tarif ettiğim vecihle... Ve o ittihaddan olmayan, dinsizlerden başka kimdir? Bana gösteriniz.

İşte o nutku şimdi neşrediyorum. Tâ ki, Meşrutiyeti lekeden ve ehl-i şeriatı me'yusiyettenve ehl-i asrı tarih nazarında cehil ve cünundan ve hakikatı evham ve şübheden kurtarayım. İşte başlıyorum:

Dedim: Ey Paşalar, Zabitler! Hapsimi iktiza eden cinayetlerin icmali:

اِذًا مَحَاسِنِى اللاَّتِى اَدِلُّ بِهَا كَانَتْ ذُنُوبِى فَقُلْ لِى كَيْفَ اَعْتَذِرُ

Yani: Medar-ı iftiharım olan mehasinim, şimdi günah sayılıyor. Artık nasıl itizar edeyim, mütehayyirim.

Mukaddeme olarak söylüyorum: Mert olan cinayete tenezzül etmez. Şayet isnad olunsa cezadan korkmaz. Hem de haksız yere i'dam olunsam, iki şehid sevabını kazanırım. Şayet hapiste kalsam, böyle hürriyeti lafızdan ibaret bulunan gaddar bir hükûmetin en rahat mevkii hapishane olsa gerektir. Mazlumiyetle ölmek, zalimiyetle yaşamaktan daha hayırlıdır.

Bunu da derim ki: Siyaseti dinsizliğe âlet yapan bazı adamlar, kabahatını setr için başkasını irtica ile ve dinini siyasete âlet yapmakla itham ederler. Şimdiki hafiyeler eskisinden beterdirler. Bunların sadakatına nasıl itimad olunur? Adalet onların sözlerine nasıl bina olunur?

Hem de cerbeze ile insan, adalet yaparken zulme düşüyor. Zira insan kusursuz olmaz. Fakat uzun zamanda ve efrad-i kesîre içinde ve tahallül-ü mehasinle ta'dil olunan müteferrik kusurları cerbeze ile cem'edip, bir zaman-ı vâhidde bir şahs-ı vâhidden sudûrunu tevehhüm ederek şedid cezaya müstehak görür. Hâlbuki bu tarz, bir zulm-ü şediddir.

-devam edecek-

Dipnotlar

1-Mektubat-s: 63-64

2-Emirdağ Lahikası-2 s: 101-102

3-Asar-ı Bediiyye-s: 185

4-Tarihçe-i Hayat-s: 255

5-Tarihçe-i Hayat-s: 565

6-Tarihçe-i Hayat-s: 565

7-Tarihçe-i Hayat-s.253

8-Tarihçe-i Hayat-s.565

9-Emirdağ 1- Gayr-i münteşirlerinden.

10-Asar-ı Bediiyye-s: 400-401

11-Emirdağ Lahikası-1-s: 291

12-Şualar, s.369

13-Tarihçe-i Hayat s: 253

14-Tarihçe-i Hayat s: 564

15-Tarihçe-i Hayat s: 565

16-Tarihçe-i Hayat s: 565

17-Sikke-i Tasdik-i Gaybi s: 153

18-Sikke-i Tasdik-i Gaybi(Söz Basım) s: 184

19-Tarihçe-i Hayat s: 255

20-Onbir Nisan saikası, Rumî 11 Nisan 1325 Miladi 25 Nisan 1909 tarihidir ki, Hareket Ordusunun Edirne'den kalkıp, gelip İstanbul'u kuşatmasıdır.

-Naşir- 

21-Maalesef bu eser, hadiselerin verdiği heyecan sebebi ile müşevveş olduğu gibi, mat­baacı da onu (bir nevi) tahrif etmiş gibidir.

-Müellif-

22-Asar-ı Bediiyye-s: 481-482

23-Mektubat-s: 70-71

24-Mektubat-s: 452-453

25-Tarihçe-i Hayat s: 232

26-Emirdağ Lahikası-1-s: 257

27-Emirdağ Lahikası-2 Gayr-i münteşirlerinden

28-Sikke-i Tasdik-i Gaybi(Söz Basım), s. 182

29-Emirdağ Lahikası-2-s: 133

30-Emirdağ Lahikası-2-s: 170

31-Şualar-s: 237

32-Divan-ı Harb-i Örfi s: 82

33-Emirdağ Lahikası-1-s: 263

34-Tarihçe-i Hayat s: 564

35-Emirdağ Lahikası-1-s: 291

36-Tarihçe-i Hayat s: 565

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Hiçbir günahkar, başkasının günah yükünü yüklenemez.

İsrâ, 15

GÜNÜN HADİSİ

"Şüphesiz Allah, verdiği nimetin eserini kulunun üzerinde görmek ister."

Tirmizî.

TARİHTE BU HAFTA

*Şair Muhammed İkbal'in vefatı(21 Nisan 1938) *TBMM'nin açılışı ve çocuk bayramı(23 Nisan 1920) *Osmanlı-Rus Harbi(24 Nisan 1877) *Hudeybiye Gazvesi(26 Nisan 628) *II.Abdülhamid'in tahttan indirilmesi(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI