Cevaplar.Org

İLİMLERE TEK GÖZLE BAKMAK

Son dönemlerde hizmet içi eğitim diye bir kavram gelişti. Esasında Hazreti Peygamber Efendimiz (asm) ilmin beşikten mezara kadar olması gerektiğini ifade buyurmuştur. Bu da bugünkü anlamda hizmet içi eğitime tekabül etmektedir. İlim bir aşama veya süreç değil hayatın mecrasına dahil bir boyuttur.


Mustafa Özcan

mustafaahmetozcan@gmail.com

2017-02-23 16:59:30

Son dönemlerde hizmet içi eğitim diye bir kavram gelişti. Esasında Hazreti Peygamber Efendimiz (asm) ilmin beşikten mezara kadar olması gerektiğini ifade buyurmuştur. Bu da bugünkü anlamda hizmet içi eğitime tekabül etmektedir. İlim bir aşama veya süreç değil hayatın mecrasına dahil bir boyuttur.

İslam hukukunda kitabu'l kada/yargıçlık fasıllarında yargıçların kendilerini literatür takibi için bir yıl nadasa çekmeleri veya kendilerini yenilemeleri tavsiye edilmektedir. Kadınlara nasıl ki doğumlar için izin veriliyorsa literetür yenilemek ve takip için de doktorluk veya yargıçlık gibi mesleklerde belirli fasıllarla yenilenmeye ihtiyaç var. Buna şarj ve deşarj diyoruz.

Ebu'l Hasan en Nedevi eğitimin elbiseye benzediğini ve sürekli yenilenmeye açık olduğunu söylemiştir. Günümüzde bilgi akışının hızlanması nedeniyle bazı bilgiler geçersiz hale gelmektedir. Bilgiyi, ayrıntıyı takip etmek daha da zorlaşmıştır. Tıp alanında yeni hastalıklar türemekte ve yargıda da siber suçlar adıyla yeni suç türleri belirmektedir. Bütün bunlar yenilenme ihtiyacını da beraberinde getirmektedir. Ebu Derda (R.Anh)'nın rivayet ettiği bir hadiste Peygamberimiz (asm) "Ya âlim, ya ilim öğrenen, ya da ilim dinleyen ol. Dördüncüsü olma, helak olursun!" buyurmuşlardır.

İlim tahsili iki ucu açık bir süreçtir ve bundan kopmamak iktiza eder. Hazreti Ömer'den mervi bir söz vardır der ki: "Bir makama gelmeden evvel kendinizi yetiştirin." Bazen göç yolda düzülse de bazı şeylerin telafisi yoktur. Bal yapmak için bin bir çiçek gerekli olduğu gibi, bir kitabı (Kur'an) anlamlandırmak için de bin bir kitaba ihtiyaç vardır. Profesyonel körlükten kurtulmak için sürekli olarak amatör ruhu kuşanmak gerekiyor. İnsan, oldum dediği noktada tökezlemiştir.

Son sıralarda eğitim konusunda bir hayli tartışmalar var. İlahiyat fakültelerinde felsefe dersinin gerekli olup olmadığı tartışılıyor. Burada temel kriter Mevlana'nın pergel benzetmesi esas alınarak temel şer'i ilimler ihmal edilmeden diğerlerine de uzanmak, köprü kurmak gerekir. Bununla birlikte şer'i ilimlerde ihmal doğru bakış açısının kazanılmasını fevt eder. Bu nedenle tartışmaya bu zaviyeden bakmak gerekir.

Son sıralarda dini eğitimde Kur'an ve Sünnet ve fıkhi ilimler alanında yeterli bir birikim sağlanmadan diğerlerine geçilmektedir. Bu ise yarım hocalar ve din münekkitleri doğurmaktadır. Bu tartışmada kimse dini ilimlerde yeterli bir altyapı sağlanıp sağlanmadığından bahsetmiyor. Mahfuzat/ezber üzerinden değil tamamen muhakeme üzerinden gidiliyor. Muhakeme olmalıdır lakin bu en son safhaya bırakılmalıdır. Elbette Gazali'den beri teknik bir ilim sayılan mantık bittabii (mala yetimmu'l vacibu ila bihi fehuve vacib) kuralı gereği gerekli ilimlerden sayılmıştır. Lakin tartışma dinmemiştir.

Felsefe tahsili ise edinmeden ziyade tevakki yani sakınmak için öğrenilmelidir. Benimseme değil bilme, tanıma ve savunma amaçlı olarak öğrenilmelidir. Bu anlamda ümmet için farz-ı kifaye olduğu söylenebilir. İçselleştirme anlamına gelmeden tarassut anlamına felsefe ve benzeri ilimler tahsil edilebilir. Bunun tamimi ise gereksiz olduğu gibi nadanlara suistimal kapısını aralar.

 Yüksek İslam enstitülerinin müfredatının belirlenmesinde Ahmet Davutoğlu kelam ilmiyle iktifa edilmesi gerektiğini savunmuştur. Kimileri ise kelamın iki basamağı olduğunu bunun birincisinin ispata medar konuları ihtiva ettiğini ikincisinin ise yöntem olarak ispatı amaçladığını ifade etmektedirler. Kelam ilmi hem aslı hem de usülü barındırmaktadır. Selefiler ise asla taraf ama usüle karşı çıkmışlardır. İbni Teymiye mantığa karşı çıktığı gibi yine kelamın muhteviyatına değil ama yöntemine itiraz etmektedir. Bundan dolayı adeta bütün hayatını Eş'arilerin ve Maturidilerin benimsediği kelam mesleğini redde adamıştır. Günümüzde Hüseyin Cisr Efendi, Vahidüddin Han ve Bediüzzaman'a kadar birçok isim artık ispat mesleğinin metot olarak felsefeden mülhem kelam olmadığını, bilim olduğunu ifade ediyorlar. Bu gerçeği ifade eden anonim bir ifade şudur: Fi külli şey'in ayetün/ Tedullu ala ennehu vahid. Her şeyde onun birliğine işaret eden bir ayet vardır. Her şeye ayet/nişane şeklinde birliğini nakşetmiştir. Bu nedenle kelamı birliğine delalet ettiği gibi mahlukatı da birliğine delalet eder.

 Kastamonu'da lise talebelerinden bir kısmı sürgünde olan Bediüzzaman'a gelirler. "Bize Hâlıkımızı tanıttır; muallimlerimiz Allah'tan bahsetmiyorlar" derler. Gerisini Bediüzzaman'ın satırlarından takip edelim: "Ben dedim: Sizin okuduğunuz fenlerden her fen, kendi lisân-ı mahsusuyla, mütemâdiyen Allah'tan bahsedip, Hâlıkı tanıttırıyorlar. Muallimleri değil, onları dinleyiniz…" Bu nedenle kitab-ı kainatı ihmal etmemek lazımdır."

 Bazen gaflet makamında olan hafızlar da hamule ve yüklerinin farkında değildirler. Elbette Kur'an münkirlere hitap etmektedir. Bununla birlikte her dönemin bir dili vardır. Kur'an her daim yeni olmakla birlikte bu dili asrın diliyle mezcederek ifade etmek gerekir. Şeyh Galip'in ifadesiyle söylersek: "Dün dünde kaldı cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lazım."

 Asli ve ebedi dile yabancılaşmadan muasırlara asrın diliyle hitap etmek lazımdır. Akif bunu belki bazı itirazlara karşın şöyle dillendirmiştir: "Asrın idrakine söyletmeli İslam'ı." Eskiler tam bu anlamda "likülli makamın makal" demişlerdir. "Her makamın bir dili vardır."

Kur'an'a agah olmadan ondan delil getirmek sahibini sorumluluktan azat etmeyeceği gibi muhatabı da ikna etmez. Burada iki yanlış makam vardır. Bazı hocalar ilmi alanı hafife alıyor, bir kalem darbesiyle silip atıyor. Bazı bilim adamları da dini alana aşina olmadan dindarlar üzerinden dini karalayıp gidiyorlar. Bu da pozitivizmle birlikte mektep-medrese ikilemini ortaya çıkarmıştır. Bu ikilemi aşmak için Malezya din adamlarıyla fen hocalarını veya okul hocalarını zaman zaman ortak mahfillerde buluşturma, bir araya getirme projesine işlerlik kazandırmak istemiştir. Fikir alışverişinde fayda var. Böylece tek yanlı dini bilimler tahsilinin getireceği taassup ikliminden uzaklaşılmış olur. Keza buna mukabil tek yanlı fen ilimleri tahsilinin getirdiği inkar batıklığına da düşülmemiş olur. Bediüzzaman bu hususta şunları söyler: "Vicdanın ziyası, ulûm-u dîniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder. "

Tevhid denge üzerinde yakalanır. Eskiler de bu dengeye işaretle 'kim tasavvufa dalmadan (fıkhı batınla mücehhez olmadan) zahiri fıkıhla iştigal ederse fıska düşer kim de tersini yaparak sadece tasavvufla veya batini fıkıhla uğraşarak zahiri terk ederse zındıklığa düşer' mealinde sözler söylemişlerdir. Gazali bütün bunları mezcetmek için İhya kitabını kaleme almıştır. 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

ALLAH RASULÜNÜN MANEVİ ŞAHSİYETİ-2

ALLAH RASULÜNÜN MANEVİ ŞAHSİYETİ-2

Fahr-ı Kainat’a Nasıl Bakmalıyız: Kur’ân’da, “Muhakkak ki, Allah katında sizin en d

NURDAN VECİZELER-8

NURDAN VECİZELER-8

“Hakikaten mümin cennete layık ve kâfir cehenneme muvafık bir mahiyet kesb eder.” İzah: B

YIKILMAKTA OLAN ÜÇÜNCÜ MABET

YIKILMAKTA OLAN ÜÇÜNCÜ MABET

Kimi Yahudiler mecazen veya sembolik anlamda İsrail’e Süleyman Tapınağı makamında üçüncü

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-27

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-27

Nisa: 97: İbn Abbas’ın şöyle dediği rivayet olunur: “Müslümanlardan, İslam’ı hafife a

TACEDDİN TOPAL(1927-2020)

TACEDDİN TOPAL(1927-2020)

Taceddin Topal ağabeyimiz Isparta/Yalvaçlıdır. Yalvaçlılar O’na Taci Dede diye biliyor ve ö

SULTAN 2. BAYEZİD (1481-1512)

SULTAN 2. BAYEZİD (1481-1512)

1448’de Dimetoka’da doğdu. Fâtih Sultan Mehmed’in Gülbahar Hâtun’dan doğan büyük oğl

CENNET VE CEHENNEM SADECE MANEVİ DEĞİLDİR

CENNET VE CEHENNEM SADECE MANEVİ DEĞİLDİR

Cennet ve Cehennem iki yurttur; birisi sevaba birisi azaba, birincisi muttakilere, ikincisi kâfirle

AKSA TUFANI’NIN İSTİKBALDEKİ AKİSLERİ

AKSA TUFANI’NIN İSTİKBALDEKİ AKİSLERİ

De ki: " Bize iki güzellikten birinin dışında başka bir şeyin gelmesini mi bekliyorsunuz? Oy

ALLAH RASULÜNÜN MANEVİ ŞAHSİYETİ-1

ALLAH RASULÜNÜN MANEVİ ŞAHSİYETİ-1

Fahr-ı Kâinat Efendimiz, (Aleyhissâlatü vesselâm) Kur’ân’ı Mekkelilere tebliğe başladı

NURDAN VECİZELER-7

NURDAN VECİZELER-7

“İnkılab-ı hakikat olmaz. Nev'-i mutavassıtın silsilesi devam etmez. Tahavvül-ü esnaf, ink

Biz onu (Kur'an'ı) mübarek bir gecede indirdik. Kuşkusuz biz uyarıcıyızdır.

Duhân, 3

GÜNÜN HADİSİ

"Yâ Resûlâ'llâh, müslümanların hangisi efdaldir?" diye suâl ettiler. "Müslümanlar; dilinden elinden selâmette kalandır." cevâbını verdiler.

BUHARİ, KİTÂBÜ'L-ÎMÂN, Ebû Mûsâ el-Eş'arî (r.a.)

TARİHTE BU HAFTA

*Şair Muhammed İkbal'in vefatı(21 Nisan 1938) *TBMM'nin açılışı ve çocuk bayramı(23 Nisan 1920) *Osmanlı-Rus Harbi(24 Nisan 1877) *Hudeybiye Gazvesi(26 Nisan 628) *II.Abdülhamid'in tahttan indirilmesi(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI