Cevaplar.Org

BEDÄ°ÃœZZAMAN VE 'MÃœSPET HAREKET-2

6. Kur’an Hizmeti Hiçbir Şeye Alet Yapılmamalıdır Nursi, mevcut siyasi yapıya "isyan hakkı"nın kullanılmasının bu zamanda doğru olmamasını toplumun içinde bulunduğu ortama bağlar. Ona göre uzun zamandan beri Batı’dan kaynaklanan materyalist ve ateist cereyanlar ve fikirlerle toplum (özellikle aydın kesimi) geniş ölçüde manevi ve ruhi özünden uzaklaştırılmış, kendi orijinal doğasına yabancılaştırılmış, iman ve ahlâkında büyük tahribatlar yapılmıştır.


Bünyamin Duran, (Prof. Dr.)

2016-11-21 11:05:33

6. Kur'an Hizmeti Hiçbir Şeye Alet Yapılmamalıdır

Nursi, mevcut siyasi yapıya "isyan hakkı"nın kullanılmasının bu zamanda doğru olmamasını toplumun içinde bulunduğu ortama bağlar. Ona göre uzun zamandan beri Batı'dan kaynaklanan materyalist ve ateist cereyanlar ve fikirlerle toplum (özellikle aydın kesimi) geniş ölçüde manevi ve ruhi özünden uzaklaştırılmış, kendi orijinal doğasına yabancılaştırılmış, iman ve ahlâkında büyük tahribatlar yapılmıştır. Dolayısıyla toplum fertleri Kur'an hakikatlerini anlamakta zorluk çekmektedirler. Bu bakımdan topluma daha şefkatli yaklaşılmalı ve yaraları özenle tedavi edilmelidir. Buna göre acilen yapılması gereken şey; iman ve Kur'an hakikatlerini her türlü menfaat ve "garaz"dan arınmış olarak sunmak ve toplumla samimiyet ve sadakat zemininde buluşmaktır.

Bu çerçevede İman ve Kur'an hizmetini maddi ve manevi hiçbir şeye âlet ve basamak yapmamak, böyle bir izlenimin doğmasına bile izin vermemektir. Aksi durumda ahlâki ve imanî açıdan yozlaşan ve her şeyi belli menfaatlere basamak yapıldığını gören toplum fertleri iman ve Kur'an hizmetinin de maddi ve siyasi hedeflere âlet ve basamak yapıldığını sanacak ve Kur'anla buluşmak istemeyecektir. Bu ise toplumun İslamî gelenekten iyice uzaklaşıp giderek sekülerleşmesine neden olacaktır.

Böyle bir ortamda Nursi'ye göre dindarlara düşen şiddete başvurup çok sayıda masumun zarar görmesine neden olmak değil, hatta onların içindeki zalimlere bile beddua etmemektir. Çünkü toplumda zalim-mazlum, suçlu-masum bir arada yaşamakta; zalime yönelecek şiddetten zalimlerden fazla masumlar zarar görecektir. Nursi bu stratejisinin altını çok net çizer: "Benim ve Risâle-i Nur'un mesleğinin esası ve otuz seneden beri bir düsturu... olan şefkat itibariyle bir masuma zarar gelmemek için bana zulmeden canilere değil ilişmek, belki beddua ile de mukabele edemiyorum. Hatta en şiddetli bir garaz ile bana zulmeden bazı fâsık, belki dinsiz zalimlere hiddet ettiğim halde değil maddi (mukabele) belki beddua ile mukabeleden beni o şefkat men ediyor. Çünkü o zalim gaddarın peder ve validesi gibi ihtiyar biçarelere veya evladı gibi masumlara maddi zarar gelmemek için o dört beş masumların hatırına binaen o zalim gaddara ilişmiyorum, bazan da hakkımı helal ediyorum." (Nursi, 1994, s. 372-373.)

Nursi'nin tüm çabası sanki "fetret devri" niteliğine sahip olan bir çağın insanlarına Kur'an hakikatlerini doğrudan ve perdesiz sunabilmektir. Bu takdimi engelleyecek her türlü davranış ve plândan şiddetle kaçınmaktır: "Amma Kur'an ve iman hizmeti ne için (siyasetten) men ediyor?" dersen; ben de derim ki, "Hakaik-ı imaniyye ve Kur'aniye birer elmas hükmünde olduğu halde, siyaset ile alude olsa idim, elimdeki o elmaslar iğfal olunabilen (kandırılabilen) avam tarafından 'Acaba taraftar kazanmak için bir propaganda-ı siyaset değil mi?' diye düşünürler. Bu elmaslara adi şişeler nazarıyla bakabilirler. O halde ben o siyasete temas etmekle o elmaslara zulmederim ve (bu davranışım) kıymetlerini tenzil etmek hükmüne geçer." (Nursi, 1959, s. 38) Nursi'ye göre toplumun içinde bulunduğu durumdan kurtarılabilmesi için iki yol vardır; bunlardan biri, toplumun sarhoş kesimini "siyaset topuz" ile kafalarına vura vura ayıltmak; ikincisi ise "bir nur göstererek insanlara ahlaki önderlik yapmaktır. "Ben bakıyorum ki," der, "yirmiye karşı seksen adam elinde topuz tutuyor. Hâlbuki o biçare ve mütehayyir olan seksene karşı hakkıyla nur gösterilmiyor. Gösterilse de; bir elinde hem sopa hem nur olduğu için emniyetsiz oluyor. Mütehayyir adam, "Acaba beni nurla celb edip topuzla dövmek mi istiyor?" diye telâş eder. Hem de bazen arızalarla topuz kırıldığı vakit nur dahi uçar veya söner." (Nursi, 1985 , s. 51.) Nursi, "iki eli olduğunu, yüz eli de olsa" "hepsiyle nur tutacağını" topuz tutmayacağını, çünkü bu zamanda topuza değil, nura ihtiyacın olduğunu ısrarla vurgular.

7. İsyan Hakkını Kullanmaya Engel Olan Bir Diğer Unsur:

Şefkat Hayatı ve düşünce sisteminden anlaşıldığına göre Nursi'nin plân, karar ve eylemleri "şefkat" duygusunun etkisi altında şekillenmektedir.

Genel hareket stratejisini belirlerken şefkatin ne ölçüde etkili olduğunu aşağıdaki satırlardan görmek mümkündür: "Binler haysiyet ve şerefimi bu vatandaki biçarelerin istirahatı ve onlardan belâların define (kalkmasına) feda etmek için (Cenâb-ı Hak) bana bir halet-i ruhiyyeyi ihsan eylemiş ki; ben de onların (zalim yöneticilerin) yaptığı ve niyetinde bulundukları tahkirat (aşağılama) ve ihanetlerine karşı tahammülle karar vermişim. Bu milletin asayişine, hususan masum çocukların ve muhterem ihtiyarların ve biçare hastaların ve fakirlerin dünyevî istirahatlarına ve uhrevî saadetlerine binler hayatımı ve binler şerefimi feda etmeye hazırım." (Nursi, 1959, s.29)

Nursi, kafasındaki siyasi düzeni kurmak için şiddete başvurarak mevcut iktidara başkaldırması durumunda masum insanların uğrayacağı felaketlerin bilincindedir: "Şefkat-i vicdan, hakikat bizi siyasetten men ediyor. Çünkü tokada müstehak dinsiz münafıklar onda iki ise, onlara müteallik yedi sekiz masum, biçare çoluk çocuk, zaif, hasta ve ihtiyarlar var. Belâ ve musibet gelse masumlar belâya düşecekler. Belki o iki münafık dinsiz daha az zarar görecek." (Nursi, 1985b, s. 155.)

Dikkat edileceği gibi, siyasetle amaca ulaşılmasının seçilmesi durumunda hem sonucun alınması kesin olmayacak, hem de harekât esnasında karşı taraftan zarar görenler yine masumlar olacaktır. Esas zarar görmesi gereken bozguncular ve zalimler ise ya hiç zarar görmeyecek ya da çok az bir zararla kurtulacaklardır. Öte yandan bu dönemde otoriter rejimler son derece gelişmiş silâh teknolojilerine de sahip olduklarından gerçekleştirecekleri yıkım ve zararın boyutu eski dönemlere göre çok daha şiddetli ve sert olacaktır.

Emperyalist Batı uygarlığının ürettiği insan tipi öyle bencil, narsist, sadist, ırkçı, militarist ve zalimdir ki, bunlar iktidarlarını ellerlinden kaçırmamak için dünyayı ateşe verebilirler: "...(içinde yaşadığımız) asırda gaddar medeniyetten neşet eden hodgamlık ve asabiyet-i unsuriye (ırkçılık damarı) ve umumi harpten gelen istibdad-ı askeriye (militarist baskı) ve dalaletten çıkan merhametsizlik cihetinde öyle bir eşedd-i zulüm ve eşedd-i istibdadat meydan almış ki, ehl-i hak hakkını kuvvet-i maddiye (güç kullanarak) ile müdafaa etse ya eşedd-i zulüm ile tarafgirlik bahanesiyle çok biçareleri yakacak... Çünkü mezkur hissiyatla hareket ve taarruz eden insanlar bir iki adamın hatasıyla yirmi otuz adamı adi bahanelerle vurur, perişan eder." (Nursi, 1994, s. 292.)

Emperyalist, militarist ve vandalist duygular ve eğilimlerle hareket eden zalimlere karsı Müslümanlar nasıl davranmalıdır? "Mukabele-i bil'misil" zalim ilkesiyle onlar gibi vandalist duygularla masum ve mazlumları da yakıp yıkmalı mı? Yoksa bu konuda ehl-i hakkı bağlayan, sınırlayan engelleri dikkate alarak daha değişik strateji mi izlemelidir? Nursi bu konuda şunları söyler: "Eğer ehl-i hak, adalet yolunda yalnız vuranı vursa, otuz zayiata mukabil yalnız (ca) biri kazanır (ve böylece) mağlup vaziyetinde kalır. Eğer mukabele-i bil'misil kaide-i zalimanesiyle (aynıyla karşılık verme kaidesi) o ehl-i hak dahi bir iki (kişi)nin hatasıyla yirmi otuz biçareleri ezse, o vakit hak namına dehşetli bir haksızlık ederler. İşte Kur'an'ın emriyle gayet şiddetle ve nefretle siyasetten ve idareye karışmaktan kaçındığımızın hakiki hikmeti ve sebebi budur. Yoksa bizde öyle bir hak kuvveti var ki, hakkımızı tam müdafaa edebilirdik..." (Nursi, 1994, s. 292.)

Yukarıdaki satırlardan da anlaşılacağı gibi, Nursi ilginç bir hesap tekniğiyle menfi hareketin sonunda "ehl-i hakkın" aleyhine sonuçlanacağı neticesine varır. Karşı cephede olan zalimler gibi hareket edilip, masum-zalim farkı gözetmeden "vurulsa" bu defa kesinlikle İslâmî olmayan zalim bir fiilin içine girilmiş olur. Oysa masum ve mazlumun hakkı İslâm'da garanti altına alınmıştır.

8. Müsbet Hareket

Nursi, kendisine ve kendisini izleyenlere her türlü baskı ve zulüm yapılsa, en temel haklarından bile mahrum bırakılmaya çalışılsa da hiçbir zaman yıkıcı, bölücü ve toplumsal huzuru bozucu bir eğilime sahip olmamıştır. Nursi, yapılan zulüm ve haksızlıkları eleştirmekle birlikte toplumsal huzur ve barış için yapıcı olmayı ve müspet hareket etmeyi seçmiştir. Sık sık vurguladığı müspet hareketten o, bir taraftan her türlü maddi ve manevi çıkardan arınmış bir ahlaki önderliği, diğer taraftan toplumun çeşitli kesimlerinin birbiriyle entegre olmasını ve bütünleşmesini, dayanışma ve barış içinde yaşamasını kast etmektedir. Bu, en ciddi kırılma ve gerilim alanları olan dindar ve seküler kesim arasında yapıcı bir diyalogu, çeşitli etnik guruplar arasında kardeşliği, farklı mezheplerin birbirini hoş görmesi ve kabullenmesini esas almaktadır.

Nursi toplumsal huzur ve bütünleşmeye katkısı konusunda kendisinden o kadar emindir ki kendisi ve talebelerinin birer 'manevi zabıta' gibi ülke genelinde faaliyet gösterdiğini ve asayişe hizmet ettiklerini ifade eder. Sonuç olarak Nursi laik dikta hükümetleri genel olarak dini kültüre yıkıcı ve devrimci darbeler vurması ve özel olarak kendisi ve talebelerini sürekli baskı ve zulüm altında bulundurmasına rağmen hiçbir zaman şiddete başvurmamış ve müspet hareket etmekten vazgeçmemiştir. Yazdığı kitaplar ve yüz binleri bulan izleyenleriyle hep toplumsal huzur ve barışın güvencesi olmaya çalışmıştır.

9. Dindar Demokratların Hükümetlerine Karşı Müspet Hareket ve Destek

Demokrat Parti gibi bir partinin iktidara gelmesi şüphesiz Nursi durumunda olan her insan için heyecan ve umut verici bir olaydı. Realist ve gerçekçi olan Nursi, Demokrat Parti'nin iktidarı devralmasını önemsemiş ve tebrik edilmesi gereken bir olay olarak değerlendirmiştir. Nursi'nin Demokrat Parti iktidarını nasıl desteklediğine geçmeden önce Nursi-sonrası dönemde Nursi izleyicilerinin kendi aralarında ihtilafa düştüğü 'Demokratlar' ya da 'Ahrarlar' kavramından Nursi'nin neyi kast ettiği, hangi vasıflara sahip bulunan siyasilerin bu kategori içerisine girebileceğini belirlememiz gerekir. Günümüzde 'ahrarlar' denilerek siyasi tercihe konu edilen siyasilerin, Nursi'nin yazılarındaki özel nitelikleri taşıyıp taşımadıklarının belirlenmesi kafa karışıklığının önlenmesi için gerekli olduğunu düşünüyorum.

-devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Kim iyi bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin kullara (zerre kadar) zulmedici değildir.

Fussilet, 46

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Evlad ve Akrabalara Ä°yilik

"Bir baba çocuğuna güzel ahlaktan daha üstün bir miras bırakamaz" [Tirmizi, Birr 33, (1953)]

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Donanmayı Haliç'e İndirdi.(22 Nisan 1453) *T.B.M.M. Açıldı.(23 Nisan 1920) *Yavuz Sultan Selim Padişah Oldu.( 25 Nisan 1512) *Çernobil Nükleer Faciası.(26 Nisan 1986) *Sultan II.Abdülhamid Han Tahttan İndirildi.(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI