Cevaplar.Org

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-139

Ders: 13. Şua(s: 305) İzah: Prof. Dr. Şener Dilek İzah edilen kısım… Ve buna karşı da herbiriniz herbirisine birer tesellici ve ahlâkta ve sabırda birer nümune-i imtisal ve tesanüd ve taltifte birer şefkatli kardeş ve ders müzakeresinde birer zeki muhatab ve mücîb ve güzel seciyelerin in'ikasında birer âyine olmanız, o maddî sıkıntıları hiçe indirir diye düşünüp ruhumdan ziyade sevdiğim sizler hakkında teselli buluyorum. (Şualar, s: 306)


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2016-11-08 11:08:47

Ders: 13. Åžua(s: 305)

Ä°zah: Prof. Dr. Åžener Dilek

İzah edilen kısım… Ve buna karşı da herbiriniz herbirisine birer tesellici ve ahlâkta ve sabırda birer nümune-i imtisal ve tesanüd ve taltifte birer şefkatli kardeş ve ders müzakeresinde birer zeki muhatab ve mücîb ve güzel seciyelerin in'ikasında birer âyine olmanız, o maddî sıkıntıları hiçe indirir diye düşünüp ruhumdan ziyade sevdiğim sizler hakkında teselli buluyorum. (Şualar, s: 306)

Bu ifadelerde hakiki ve hakikattar bir nur talebesinin genel hatlarıyla vasıflarını Üstad bir çerçeve halinde çiziyor. Yani hakiki ve hakikattar bir nur talebesi hangi sıfatlara sahip olması lazım, bu anlatılıyor.

Bu sıfatlar;

1-Birer tesellici; Kardeşine teselli vereceksin, elemini alacaksın, gamını uçuracaksın. Ona muin, ona müzahir olacaksın. Onun hizmetini tekmil edeceksin. Elemini üzerinden alacaksın, ona sahip çıkacaksın.

2- Ahlâkta ve sabırda birer nümune-i imtisal; İslamiyet güzel ahlaktır. İslamiyet tek kelime ile 'temsil' demektir. Güzel ahlakı temsil etmek. Bir mümin ahlakıyla, ekvaliyle, etvarıyla örnek olacak. Hakiki müminin modeli böyle olur.

Bizim lisede öğretmen bir ağabeyimiz vardı. Eski, halis, kâmil bir nur talebesi. İki lise öğrencisi bir terzi dükkânında oturmuş, elbise yaptırıyorlar. O öğretmen ağabey de terzi dükkânının önünden geçiyor. Terzi de bizim derslerimize gelen dost bir insan. O öğrenciler terziye öğretmeni göstererek; "Dünya da Müslüman oldun mu işte bunun gibi olacaksın."

Demek İslamiyetin kemâli, dinin güzelliğini hayatında resmetmektir, teşhir etmektir.

Güzel ahlak(ahlak-ı âliye) güzel çiçeğe benzer. Bir gülü düşün;

1-Gülde letafet var,

2-Renk var,

3-Koku var,

4-Zarafet(incelik) var,

5-Tenasüb var,

6-Ä°tidal var,

7-Denge var,

8-Sanki canlı bir hayat var.

Bir gül bahçesine gittiğin zaman ruhun inbisat ediyor, lezzet alıyorsun, teneffüs ediyorsun. İşte gerçek mümin, gül bahçesi gibi. Onun yanına geldiğin zaman ruhuna sükûnet gelir. İçine ferah düşer. Senin gamını, kederini, elemini uçurur.

Müminin tadı vardır, kokusu vardır, lezzeti vardır. Peygamberimiz bir hadislerinde buyuruyor ki; "Kur'an okuyan mümin turunçgiller gibidir. Kokusu hoş, tadı güzeldir. Kur'an okumayan mümin hurma gibidir. Kokusu yoktur, tadı güzeldir. Kur'an okuyan münafık reyhan (fesleğen) gibidir. Kokusu hoş fakat tadı acıdır. Kur'an okumayan münafık Ebu Cehil karpuzu gibidir, kokusu yoktur ve tadı da acıdır." (Buhari, Et'ıme 30, Müslim, Müsafirin 243)

Not: Şener beyin sohbette kısmen zikrettiği hadisi Riyazü's Salihin'den naklettim. Bir de şöyle bir hadis var;

"Ebu Musa el Eş'arî (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Beraber olduğun iyi arkadaşla kötü arkadaşın benzeri güzel koku satanla körük çeken demirci gibidir. Güzel koku satan sana güzel kokusundan verir veya sen ondan satın alırsın veya onunla beraber olduğun sürece güzel kokudan istifade etmiş olursun. Körük çeken demirci ise ya elbiseni yakar ya da kötü koku ve dumandan rahatsız olursun. (Buhari, Rekaik 31, Müslim; Birr 146)

İşte bir mümin imanda terakki ettiği nisbette, Kur'an'ın ahlakına ayna olduğun nisbette onun hem tadı artar, hem kokusu artar.

Gerçek mümin odur ki, insan onu gördü zaman "keşke ben de onun gibi olsam" diye imrenir. Çünkü onun âlemi huzuridir, edebtir, istikamettir, güzel kokudur, manevi tezyinattır.

3- Sabırda birer numune-i imtisal.. Peygamber(aleyhissalatu vesselam); "Sabır dinin yarısıdır" buyuruyor.

4- Tesanüd ve taltifte birer şefkatli kardeş; Üstad bir yerde; "Tesanüdünüzü muhafaza; enaniyet, benlik, rekabetten tahaffuz ve itidal-i dem ve ihtiyattır."(Şualar, s: 312)

Bir nur talebesinde uhuvvet ruhu inkişaf edince, açılınca, o kendisini tesanüde mecbur, hatta mahkûm bilir. Bizim en büyük kuvvetimiz tesanüddür. Cemaatin tesanüdü giderse cemaatin tadı-tuzu kalmaz. 

Not: Merhum Mehmed Kırkıncı Hocaefendi bu konuda şöyle diyor; "Malumdur ki, müsamaha ve toleransın kırıldığı, sevgi ve saygıya itibarın olmadığı cemaatlerde nefret neşv-ü nema bulur. Muhabbetin yıkıldığı, uhuvvetin parçalandığı kalplerde med ve cezirler meydana gelir. İnsanların kalp ve gönüllerinde, his dünyalarında kapatılması müşkil uçurumlar ortaya çıkar. O zaman hislerdeki nefretleri, gönüllerdeki çalkantıları tedavi etmek için, objektif düşünceler, ilmî tahliller yalnız başına yetersiz kalır. Hatta ahlâki telkinler bile gerekli tedaviyi göstermez. İşte, bu gibi pozisyonlarda, hâkim meşrep, hilm olmalıdır. Her Nur Talebesi, akla istinad ile birlikte muhabbet ve toleransı istimal etmeli, hissiyatını nurlardaki hakikatlere tabi kılarak, hissiyat ve enaniyetinden tecerrüd edip, bu hakikatleri cemaat ile birlikte ve tesanüdü muhafaza edecek şekilde kucaklamalıdır ki, ta kalpler muhabbet ile bağlanabilsin, cemaat muhafaza olunarak neşv-ü nema bulsun, gönüller birbirine ısınsın."(Mehmed Kırkıncı, Bütün Eserleri; 5, s: 187, Zafer Yayınları, İst. 2007)

…Şefkatli kardeş… Bir zaman benim parmağıma bir diken batmıştı, evirdim, çevirdim, alamadım. Bir kardeşe dedim ki; "hele gel bu dikeni çıkar." O kardeş gayet ihtimamla, hassasiyetle dikeni çıkardı. İşte bir kardeşimizin mizacında dikenvari bir özellik, bir hususiyet varsa, onu öyle bıçakla, çuvaldızla, tornavidayla, kamanın ucuyla değil, cımbızla yıkmadan, parçalamadan, paralamadan şefkatle alacaksın.

Onun için Tıp'ta şefkat ilaçtan daha nâfidir.(faydalıdır) Belki ilaç tedavi etmez ama şefkat tedavi eder.

Senin dava kardeşin. Dine, Kur'an'a, mukaddesata hizmet ediyor. Şu hizmetin hatırı, şu davanın kudsiyeti, o mananın kadir ve kıymetini dikkate alırsan, bir kardeşinin bir tarafına bir diken batmış, bir sıfatı nâkıs ve noksan..Onu tardedemezsin, onu tahkir edemezsin. Şefkatle yaklaşıp, dikeni çıkarır gibi bir hassasiyetle o dikeni çıkaracaksın.

Not: Merhum Mehmed Kırkıncı Hocaefendi'nin şu izahını nakletmeden geçemedim; "Ben bir zamanlar Ankara'da hastanede yattım. Hastanede bir doktor vardı. Hastaların önünde eğilip, kalkıyordu. Her gün usanmadan sabahtan tâ akşama kadar hastalarıyla şefkat ve ihtimam ile meşgul oluyordu.

Bizler de bir doktor gibi arkadaşımızın hatasını düzeltmek için şefkat ve merhametle onunla meşgul olursak, emin olunuz, bu hareketimiz zillet değildir. Doktorun hizmeti zillet midir? Hasta öksürebilir, kusabilir. Ona "Sen niçin öksürüyorsun?" denilebilir mi? Hastanın yapmış olduğu kabahati, doktor da işleyebilir mi? Hastanın derdini kim dinleyecek?

Evet, hasta kabul ettiğin arkadaşının kusurunu tedavi edeceksin. Tarz budur. Muvaffakiyetin şartı da budur. Unutmamak gerekir ki, böyle bir asırda, böyle bir kudsi davanın hizmetine talip olanlar, ancak birbirlerinin kemalat ve meziyetlerini tamim etmek ile dava şuuruna erebilirler."(Mehmed Kırkıncı, Bütün Eserleri; 2, s: 308, Zafer Yayınları, İst. 2008)

Not: 2: Şener bey eski bir dersinde; "Nur talebesinin bu asırda şefkati hikmetinden büyük olması lazımdır" diyor.

5- Ders müzakeresinde birer zeki muhatab ve mücib; Not: Şener bey burayı sadece muhatab kısmına kadar okuyor ve izah ediyor. Sonra "mücîb ve güzel seciyelerin in'ikasında" diye devam ediyor. Ve 'icab eden seciyeler' diyerek izah ediyor. Hâlbuki bendenize göre yukarıda yazıldığı gibi ele almak lazım. O zaman, derse zeki muhatap olanların soru sormaları ve dersi takrir edenin de cevap vermesi(mücib; cevap veren) gerektiğini anlatmış oluyor Üstad. Osmanlı devletinde Ramazan aylarında Padişahın huzurunda yapılan Huzur Derslerinde olduğu gibi.(Salih Okur)

6- Güzel seciyelerin in'ikasında birer âyine; Üstad bir yerde; "meyanımızdaki münasebet-i ruhiyenin rabıtasıyla, musibetin eseri olarak bendeki sarsıntının size in'ikası ve sirayet etmesi mümkündür."(Barla Lahikası, s: 249) diyor. Onun için, his ve duygular sâridir, sirayet edicidir. Daha kaba ifade edersek, bulaşıcıdır. Pozitif duygular da bulaşır, negatif duygular da bulaşır. Pozitif duygular da insana siner, negatif duygular da insanın âlemini alabora eder.

Yani bir nur talebesi dershanede hakikat-ı ihlâsı temsil edecek şekilde uhuvvet ve ihlâsa tam bir ayna olsa, ondaki hulusiyet, saffet ve samimiyet aynen etrafına yansır.

Onun ruhundaki mesela rehavet, bir derece tembellik ve lakaytlık da çevresine yansıyabilir.

* "Ruhumdan ziyade sevdiğim sizler" (Şualar, s: 306) Buraya dikkat lazım. Üstadın dünyasında uhuvvet ve muhabbetin koordinatları nasıl? Kardeşlerimizi böyle sevebilmek. Cenab-ı Hak bu vadide payımızı çoğaltsın. Âmin.

 

 

 

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

kardelen, 2017-04-18 07:51:56

ALLAH RAZI OLSUN

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DÄ°ÄžER YAZILAR

Her can ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz.

Ankebut, 57

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Kişinin yapacağı en üstün iyiliklerden biri, ölümünden sonra babasının dostlarına sıla-i rahimde bulunmasıdır"

Müslim, Birr, 11-13 (2552);

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Camii Tekrar İbadete Açıldı(15 Nisan 2002) *Şeyhülislam İbn-i Kemal'in Vefatı(16 Nisan 2002) *Einstein'in Ölümü(18 Nisan 1955) *93 Harbi Başladı(19 Nisan 1877) *Miladi Takvime Göre Efendimiz'in(s.a.v) Doğumu(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI