Cevaplar.Org

KUR’ANIN İRŞAD YÖNÜ ÜZERİNE-1

Kur'an, insanoğlunu dünya ve âhiret mutluluğuna erdirmek üzere gönderilen en büyük mürşittir. İrşat ise, "hidâyet" kavramı ile aynı anlama gelmektedir.


Niyazi Beki(Prof. Dr.)

niyazibeki@gmail.com

2016-10-30 12:30:02

Kur'an, insanoğlunu dünya ve âhiret mutluluğuna erdirmek üzere gönderilen en büyük mürşittir.

İrşat ise, "hidâyet" kavramı ile aynı anlama gelmektedir.

 Değişik ayetlerde(1) kendisini bir hidayet edici / bir rehber / bir kılavuz olarak tanıtan Kur'an, bununla mürşitlik vasfına dikkat çekmektedir. Kur'an'da bir giriş bölümü olan Fatiha'dan sonra ilk vurgulanan husus, Kur'an'ın rehberlik / mürşitlik vasfıdır:

الم {*} ذَلِكَ الْكِتَابُ لاَ رَيْبَ فِيهِ هُدًى لِّلْمُتَّقِينَ

 "Elif. Lam. Mim. Hiç şüphe yok ki şu kitap, Allah'a karşı gelmekten sakınan ve O'na karşı saygılı davranmak arzusunda olanlar için bir hidâyet / bir mürşittir."(2)

Kur'an'ın ilk inişinden bahseden âyette de, yine aynı özellik ön plana çıkmaktadır:

شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِيَ أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِّنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ

"Ramazan ayı ki, insanlara doğru yolu gösteren, hakkı bâtıldan ayıran ve en açık delilleri ihtivâ eden Kur'ân, bu ayda indirildi."(3)

Kur'an'ın üslubu, irşat metodu açısından da emsalsizdir.

Bilindiği üzere, bir sözün kıymeti, onun kimden geldiğine, kime söylendiğine ve hangi makamda söylendiğine bağlı olarak değişir.

Kur'an, sonsuz ilim sahibi olan Allah'tan gelen bir sözdür. Muhatabı olanlar ise, bizzat onun yarattığı şuurlu varlıklardır. Yüce Yaratıcının, kendi yaratıklarıyla hangi makamda nasıl / ne şekilde konuşacağını, onların hangi dilden anlayacaklarını bilmesi kadar açık bir gerçek olamaz. İşte Kur'an'ın irşat tarzı, bu minval üzere cereyan etmektedir. Fakat, doktoruna inanmayan, bu yüzden de alması gereken ilacını kullanmayan bir hastanın iyileşmesi mümkün olmadığı gibi; mürşidine inanmadığı için onun gösterdiği yola girmeyen, hatta yanaşmaya bile korkan bir kimsenin kurtuluşa ermesi mümkün değildir.

وَإِنَّ اللَّهَ لَهَادِ الَّذِينَ آمَنُوا إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ

"Şüphesiz ki Allah, inanan kimseleri dosdoğru yola ileten / irşat edip hidâyete erdirendir"(4) mealindeki âyet'e (ya da benzerlerine) kulak tıkayanlar, daha sonra içine düşecekleri bataklıktan ötürü kimseye şikayet etme hakkına sahip değildir. Kur'anda bu kişiler, "kör", "sağır", hatta "ölü" olarak tarif edilmişlerdir.

فَإِنَّكَ لَا تُسْمِعُ الْمَوْتَى وَلَا تُسْمِعُ الصُّمَّ الدُّعَاء إِذَا وَلَّوْا مُدْبِرِينَ {*-} وَمَا أَنتَ بِهَادِي الْعُمْيِ عَن ضَلَالَتِهِمْ إِن تُسْمِعُ إِلَّا مَن يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا فَهُم مُّسْلِمُونَ

"Resulüm!. Sen o ölülere sesini duyuramazsın. Arkasını dönüp giden sağırlara da çağrını duyuramazsın. Sen, kör olanları da saplandıkları dalalet bataklığından çıkaramazsın. Sen ancak teslimiyet içerisinde âyetlerimize imân eden kimselere-mesajını- duyurabilirsin"(5)

Kur'an'ın insanları irşat etmek istediği temel konular; "Tevhit", "Nübüvvet", "Haşir" ve "Adalet" kelimeleriyle özetlenebilir ki, bunlar; Allah'ın birliğini, peygamberlik kurumunun varlığını, ölümden sonraki hayatı ispat etmek, insanlık câmiasında adalet ve kulluğu yerleştirmektir.(6)

Kur'an'ın imandan sonra ders verdiği en önemli konu, kulluk ve kulluğun edebi olan "İslâm ahlâkı"dır. Zaten İslâm'ın temel esasları olan namaz, hac, zekât ve oruç ibadetlerinin en önemli fonksiyonlarından biri de bu olup, İslâm'ın ön gördüğü evrensel ahlâkî değerleri, fert ve toplum hayatına yerleştirmektir.

Bunlardan namaz, Allah'ın azametini kalplere yerleştirmek suretiyle insanları kötülüklerden alıkoyan bir fonksiyona sahiptir.

إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ

"Şüphesiz namaz, insanı her türlü hayâsızlıktan ve kötülükten / çirkin şeylerden alıkoyar"(7) mealindeki âyette, bu gerçek açıkça ifade edilmektedir. 

Salat / namaz kelimesinin bir mânâsı, dua ve rahmettir. Günde beş defa Allah'ın huzuruna çıkan ve bütün samimiyetiyle el-pençe durup: "Yalnız sana kulluk ediyor ve yalnız senden yardım diliyorum. Beni dosdoğru yola, kendilerine nimetini lütfettiğin kimselerin (yani, peygamberlerin, sıddıkların, şehitlerin ve salih kullarının) yoluna iletmekle hidâyete erdir!." mealindeki dua ile yalvaran (ve bu duasını, bizzat Yüce Allah tarafından bildirilen kıyam, rüku ve secde gibi, kullara has hareketlerle destekleyen) bir insanın, o kapıdan boş dönmesi düşünülemez. Çünkü Rabbimizin "Rahman" ve "Rahim" isimleri, buna müsaade etmez.

Namaz, insana "kul" olduğunu bildirir. O insanı, kendisini yüceltme belâsından kurtarır. Bu kişiler, Allah'ın kullarıyla dost olanlar ve onları, Yaratan'dan ötürü sevenlerdir. Bu yüzden hakkıyla edâ edilen namazlar, hem o şahsın, hem de toplumun manevî hastalıklarda "koruyucu hekimlik" rolünü üstlenir.

İslâm ahlâkını fertlere ve topluma mâl etme noktasında, zekatın da namaz kadar önemi vardır.

خُذْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكِّيهِم بِهَا

"Onların mallarından sadaka / zekât al!. Bununla onları temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin!"(8) mealindeki âyet de, zekâtın nefisleri arındıran, temizleyen ve ahlâkî değerleri ortaya çıkaran bir fonksiyona sahip olduğunu göstermektedir.

Zekât, insanları "cimrilik", "mala karşı aşırı düşkünlük" ve "bencillik" gibi kötü huylardan arındırır. İhtiyaç sahibi olan kimselere karşı yardım etme duygusunu geliştirir. 

Zekât, zenginlerle fakirler arasındaki ekonomik uçurumu kaldıran, böylelikle onlar arasındaki kin ve hasedin kökünü kazıyan bir İslâm köprüsüdür. Bu köprü ne kadar geniş yapılırsa, onun üzerinden geçerek birbiriyle kaynaşan insanların sayısı da o kadar artar.

"Hac" kelimesinin sözlük anlamı, bir şeye niyetlenmek, ziyaret etmektir. Terim olarak anlamı ise, "Allah'ın evini ziyaret etmek"tir. Bu iki anlamı göz önünde bulundurarak bir tanımı yapılacak olursa, denilebilir ki, (aynı zamanda bir cömertlik sınavı ve bir sabır imtihanı olan) Hac ibadeti: dünyalık namına her şeyi bir kenara bırakarak, mâsivayı / Allah'ın dışındakileri -geçici de olsa- bir müddet unutarak, bütün benliğini, varlığını yüce Allah'a yönlendirip, Ararfat dağında marifetullaha uzanmak ve onun birliğinin simgesi olan Beytullah'ı ziyaret etmektir.

Dünyanın dört bir yanından aynı maksat için gelen; farklı milletlere ve farklı ırklara mensup milyonlarca insanla birlikte hac yapan kişi, böylelikle insanlık camiasının bir ferdi olduğunu, dünya hayatında Allah'ın birliği çerçevesinde oluşan kulluk bağından başka bütün bağların yok olup gittiği mahşer gününü hatırlar. Ve o günün âdeta bir provasını yaparak, bir gün mutlaka Rabbinin huzuruna varacağını anlar. Bunu idrak eden bir insan ise, gurur ve kibir belasından kurtulup, kul olmanın sırrını elde eder.

الْحَجُّ أَشْهُرٌ مَّعْلُومَاتٌ فَمَن فَرَضَ فِيهِنَّ الْحَجَّ فَلاَ رَفَثَ وَلاَ فُسُوقَ وَلاَ جِدَالَ فِي الْحَجِّ

 "Hac, bilinen aylardır. Kim o aylarda hacca niyet ederse (ihramını giyerse), şunu bilsin ki, hac esnasında kadına yaklaşmak, günah sayılan davranışlara yönelmek, kavga etmek yoktur"(9) mealindeki âyette, âdeta melekleşen bir âhiret insanının profili çizilir.

Oruç ise takvayı, mütevazı olmayı, başkasının durumunu düşünmeyi sağlar. Nefsi firavunluk çukurundan kurtarıp, kul olma mertebesine yükseltir. Şu âyet-i celilede oruçla bağlantılı olarak vurgulanan takva kavramı, bu gerçeklere işaret etmektedir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ

لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

 "Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi, sizin üzerinize de farz kılındı. Umulur ki - bu sayede - Allah'a karşı gelmekten sakınıp takva mertebesine ulaşırsınız."(10)

Dipnotlar

1-Misal olarak bk. Bakara, 2/97; Ali İmran, 3/138; Tevbe, 9/33; Yusuf, 12/111; Nahl, 16/89; Fussilet, 41/44.

2-Bakara, 2/1-2.

3-Bakara, 2/185.

4-Hac, 22/54.

5-Rum, 30/52-53.

6-Krş.Nursi, Muhakemat, 162.

7-Ankebut, 29/45.

8-Tevbe, 9/103.

9-Bakara, 2/197.

10-Bakara, 2/183.

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Kim sabreder ve affederse şüphesiz bu hareketi, yapılmaya değer işlerdendir.

Şûra, 43

GÜNÜN HADİSİ

Muavvizeteyn (Nas-Felak) Sureleri

"Şeytan insanoğlunun kalbinin üzerinde tünemiş vaziyette bekler. Allah'ı zikredince siner, çekilir, gaflet etse vesvese verir." (Buhari, Tefsir, Kul euzu bi-rabbi'n-nas 1)

TARİHTE BU HAFTA

*Fatih Donanmayı Haliç'e İndirdi.(22 Nisan 1453) *T.B.M.M. Açıldı.(23 Nisan 1920) *Yavuz Sultan Selim Padişah Oldu.( 25 Nisan 1512) *Çernobil Nükleer Faciası.(26 Nisan 1986) *Sultan II.Abdülhamid Han Tahttan İndirildi.(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI