Cevaplar.Org

Ä°SLAMÄ° HAREKETLER YOL AYRIMINDA

Arap Baharı sonrasında Müslüman Kardeşler, düşman baskısıyla yöntem sıkışması arasında kaldılar, bocalıyorlar. Ürdün’den Mısır’a kadar Müslüman Kardeşler hareketi zorba rejimlerin kıskacı altında inliyor. BAE gibi rejimler Müslüman Kardeşlerin tenkil edilmesi ve siyasi arenadan sürülmesi için bütün enerjilerini ve gayretini seferber ediyor. Sadece Ürdün rejimi nezdinde değil aynı zamanda İngiltere gibi ülkeler nezdinde de devreye girerek Müslüman Kardeşlerin yasaklanması için baskı yapıyor, kampanya icra ediyorlar. Suudi Arabistan da Kral Abdullah döneminde batılı başkentleri mümasil baskılar icra etmiştir.


Mustafa Özcan

mustafaahmetozcan@gmail.com

2016-10-30 12:22:38

Arap Baharı sonrasında Müslüman Kardeşler, düşman baskısıyla yöntem sıkışması arasında kaldılar, bocalıyorlar. Ürdün'den Mısır'a kadar Müslüman Kardeşler hareketi zorba rejimlerin kıskacı altında inliyor. BAE gibi rejimler Müslüman Kardeşlerin tenkil edilmesi ve siyasi arenadan sürülmesi için bütün enerjilerini ve gayretini seferber ediyor. Sadece Ürdün rejimi nezdinde değil aynı zamanda İngiltere gibi ülkeler nezdinde de devreye girerek Müslüman Kardeşlerin yasaklanması için baskı yapıyor, kampanya icra ediyorlar. Suudi Arabistan da Kral Abdullah döneminde batılı başkentleri mümasil baskılar icra etmiştir.

hBu icra edilen baskılar sonucunda Ürdün Müslüman Kardeşler hareketi ileri gelenlerinden Zeki Beni Erşid dost bir ülkeyle (BAE) ilişkilere gölge düşürdüğü suçlamasıyla hapse atılmıştır. Benzeri baskılar Atlantik ötesinde de yankı uyandırmış ve Amerikan Kongresine bağlı Hukuk Komisyonu üstlerine Müslüman Kardeşler hareketinin terör listesine alınmasını tavsiye etmiştir. Elbette bu meselede sadece Körfez ülkelerine hedef almak, suçu onlara hamletmek, yıkmak Batılı ülkeleri aklamak olur. Kurdun adı yaman çıkmış, tilki vardır baş keser. Hâlbuki bazen boynuz kulağı geçse de, bu işlerde asıl patron daima Batılı ülkeler olagelmiştir. İslami hareketlere baskı noktasında yumurta tavuk ilişkisi bizi bir yere götürmez. Bu bizi kim kimi etkiliyor sorusuna götürür: İsrail mi ABD'yi yoksa ABD mi İsrail'i? Bu iş iki tarafın da maslahatınadır.

 Elbette Müslüman Kardeşler hareketi, kurulmasından itibaren yerel ve yabancı güçlerin tarassuduna takılmıştır. Lakin yaşanılan çilelerde hareketin çocuklarının hiç sorumluluğu ve payı yok mudur? Keza izlenilen metot veya yöntemde kırıklar olabilir mi?

 Kestirmeden burada vardığımız bazı sonuçlara değinmek ve sizlerle paylaşmak isterim: Acı ve kabil-i itiraz olmayan tecrübeler gösterdi ki, İslami hareketler siyasi alanda temel değil yardımcı pozisyonda kalmalılar. Bu hem davaya hem de siyaset alanına hizmet eder. Bu bir yöntem meselesidir. Esasa müteallik değildir. Siyasetin İslam'daki yerinin tartışmıyoruz. Bu bizce müsellem bir meseledir. Dindar kitlelerin ve cemaatlerin mevcut dönemde siyaset kurumuyla ilişkilerini tartışıyor, ele alıyoruz.

Sekmeler karşısında yöntemi gözden geçirmek kaçınılmaz hale gelmiştir. İşte burada siyasi alanda cemaatlerin merkezi değil irşadı yeğlemelerinin gereği ve zarureti ortaya çıkmaktadır. Aksi takdirde, Dimyat'a pirinci giderken evdeki bulgurdan olma ihtimali vardır.

Davet için çıkılan yolda yöntemin sekmesiyle birlikte çekilen sıkıntılar daveti safra haline getiriyor ve sonuçta davetten feragat ediliyor, kurban veriliyor. İslami hareketlerin topyekün geldikleri nokta budur. 

Arap Baharı sürecinden çıkartılacak derslerden ilki cemaatlerin siyasi alanda temel değil yardımcı pozisyonda kalmaları keyfiyetidir. Bu siyasi alanı terk etme değil, bilakis doğru başlangıç noktasını bulmaktır. Aksi halde cüz, parça bütünün yerini alacak ve cemaatler devlet aygıtını yönetme durumunda kalacaklardır. Bu ise kaçınılmaz bir biçimde Emevilerle birlikte başlayan esere/kayırma ve tekele alma siyasetiyle sonuçlanacaktır. Gannuşi'nin itiraf ettiği gibi İslami hareketler bilerek veya bilmeyerek dönemin siyasi tortularından etkilenmişler ve totaliter yapılar arz eder hale gelmişlerdir.  Zorba iktidarlar kendi türünden karşıtını doğurmuştur. Gannuşi kendilerini ve cemaatlerini kastederek 'Allah karşılarına benzeri türdeş bir düşman çıkardı' demektedir. Eskilerin tabiriyle el cezau min cinsil'l amel/ ceza ve mükâfat işin türüne göre şekillenir.

 Arap Baharında İslami hareketler iktidarın sınırlarına kadar gelmişler ve siyaseten en yüksek irtifaya ulaşmışlardır. Bununla birlikte burada tutunmakta zorlanmaktadırlar. Bunun sadece yöntemle(doğrusu ve yanlışıyla) de izahı yoktur. Bununla birlikte yöntem bir kez daha sınanmış ve bunun çıkmaz bir yol/sokak olduğu tezahür etmiştir. Bu durum bize Hazreti Ali'nin ' benim size vezir olmak reis olmamdan yeğdir' sözünü hatırlatmaktadır. Bu ferdi zeminde söylenmiş bir söz olsa da sosyolojik boyutta da yansımaları vardır. Bütün boyutlarda alınması gereken dersler vardır.

 Doğru yöntem cemaatlerin davet/irşat zemininde kalması ve yardımcı pozisyonla iktifa etmeleridir. Bu adı konulmamış bir işbölümünün gereğidir. Birçok vesile ile birlikte cemaatlerin iktidar yolu denenmiş ve başarısız olmuştur. Zekâ ayetlerinden bir ayet olan Hasan Turabi, Sudan deneyiminde başarı olamamıştır. Yol arkadaşlarıyla yolu ayrılmıştır. Müslüman Kardeşlerin Mısır kolu veya merkezi 1952 yılında Nasır ile birlikte darbe ortaklığına girmiş ama Nasır gözünü kırpmadan devrimi çalmıştır. Devrim Müslüman Kardeşlerin şahsında çocuklarını yemiştir. Nasır acımadan Müslüman Kardeşleri 1954 ve 1965 yılında en az iki defa tenkil etmiş, kıyımdan geçirmiştir.

Hasan Turabi 1952 darbesinden ders almamış gibi 1989 yılında Ömer Beşir ile birlikte darbe yapmış lakin sonuçta prematüre bir yapı ortaya çıkmış ve deneyim kadük kalmıştır. Kendisi de darbe arkadaşları tarafından dışlanmıştır. 

1952 yılından 60 yıl sonra 2012 yılında Müslüman Kardeşler yine Mısır'da bu defa sandıkla ve demokratik yöntemle iktidara gelmiş lakin yine tutunamamıştır. İkinci defa da hasımları askeri müessesenin hışmına uğramışlardır. Muhammed Mürsi iktidarda ancak bir yıl dayanabilmiştir. Cemaat merkezli siyasi deneyimler başarısız kalmıştır. Bu da bize bir eski deyimin muhtevasını hatırlatmaktadır: Bir musibet bin nasihatten evladır. Başarısızlığı, doğru yönleri olmakla birlikte sadece dış faktörlere bağlamak doğru değildir.

Bu açıdan cemaatlerin yöntemlerini gözden geçirerek 21'inci yüzyılın ilk çeyreğinde yeniden yapılanmaları, dirilmeleri gerekmektedir.

Denildiği gibi: vusulsüzlüğümüz usulsüzlüğümüzdendir; öyleyse usulü tazelemek, tamir etmek gerekiyor.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Yer yüzünde bulunan her canlı yok olacaktır. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı baki kalacaktır.

Rahman, 26-27

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Kur'an'ın Faziletine Dair

"Bir grup, Kitabullah'ı okuyup ondan ders almak üzere Allah'ın evlerinden birinde bir araya gelecek olsalar, mutlaka üzerlerine sekinet iner ve onları Allah'ın rahmeti bürür. Melekler de kanatlarıyla sararlar. Allah, onları, yanında bulunan yüce cemaatte

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Donanmayı Haliç'e İndirdi.(22 Nisan 1453) *T.B.M.M. Açıldı.(23 Nisan 1920) *Yavuz Sultan Selim Padişah Oldu.( 25 Nisan 1512) *Çernobil Nükleer Faciası.(26 Nisan 1986) *Sultan II.Abdülhamid Han Tahttan İndirildi.(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI