Cevaplar.Org

CUMHUR-1

Türkiye’de Cumhur ve Özellikleri Cumhur, dinî, sosyolojik, politik ve tarihi içeriği ve önemi açısından ülkemiz için en hayati bir manevi şahsiyettir. Hatta cumhuru oluşturan beşeri yapıya ülkemizin ‘çelik çekirdeği’ dememiz bile mümkündür. Bu yapıyla toplumsal birlik ve bütünlüğümüz, siyasi demokratik rejimimiz, güçlü ve öncü toplum olma niteliğimiz güvence altına alınmakta ve emin adımlarla geleceğe yürümemiz mümkün olmaktadır.


Bünyamin Duran, (Prof. Dr.)

2016-10-23 13:04:33

Türkiye'de Cumhur ve Özellikleri

Cumhur, dinî, sosyolojik, politik ve tarihi içeriği ve önemi açısından ülkemiz için en hayati bir manevi şahsiyettir. Hatta cumhuru oluşturan beşeri yapıya ülkemizin 'çelik çekirdeği' dememiz bile mümkündür. Bu yapıyla toplumsal birlik ve bütünlüğümüz, siyasi demokratik rejimimiz, güçlü ve öncü toplum olma niteliğimiz güvence altına alınmakta ve emin adımlarla geleceğe yürümemiz mümkün olmaktadır.

Bu denli önemine rağmen özellikle son zamanlarda bazı dinî cemaatler tarafından siyasi tercihleri nedeniyle cumhur olgusu yoğun bir itibarsızlaştırma ve anlamsızlaştırma saldırısına maruz kalmaktadır. Oysa cumhur olgusunun devre dışı bırakılması ya da önemsizleştirilmesi, tarihi dünya görüşümüz ve dini kimliğimizi oluşturan Hanefî-Maturidi paradigmanın en önemli temel taşlarından birinin imha edilmesi ve sosyal birlik ve bütünlüğümüzün çimentosunun dinamitlenerek berhava edilmesi demektir.

Bu çalışmada ülkemizin birlik ve bütünlüğü, dinî dünya görüşümüzün korunması, elde ettiğimiz özgürlük ve haklarımızın güvence altına alınması ve daha da geliştirilmesi için cumhurun önemi ele alınacak ve bu süreçte cumhurun mahiyeti ve siyasi, ahlaki ve ilmi önderlikle ilişkisi belirlenmeye çalışılacaktır.

Cumhur: Dindar Hanefi Türkler ve Dindar Şafii Kürtler

Doğal olarak ülkemizde her kesimin kendisine göre bir 'cumhur'u vardır. Cumhuriyet elitlerinin ve ulusalcıların cumhuru ile muhafazakâr dindar kesimin cumhuru aynı değildir. Burada bizim cumhur olarak gördüğümüz toplumsal olgu, Türkiye ölçeğinde dindar Hanefi Türk unsuru ile dindar Şafii Kürt unsurunun oluşturduğu bir kardeşlik ve dayanışma bilincidir. Buradaki dindar Hanefi Türk unsuru sadece Türk ırkını değil, aynı zamanda 'İslam Milliyeti' potası içinde birbirine karışmış Arnavutlar, Boşnaklar, Lazlar, Çerkezler vs tüm etnik unsurları da kapsar. Hanefi ve Türk ya da Şafii ve Kürt olmasına rağmen günlük pratiğinde dini değerleri referans almayacak kadar sekülerleşen kesimleri de kapsam dışı bırakır. Bu çalışmada amacımızın bir mezhep ve etnik ayrım yapmak olmadığını, siyasal ve ahlaki bir tutumun sosyolojik ve psikolojik analizi olduğunu hemen vurgulamış olalım.

Cumhur -'Asabiye' BenzerliÄŸi

Cumhur olgusu, bazı yönlerden İbn-i Haldun'un 'asabiye'sine benzeyen, fakat çok yönden ondan ayrılan ve onu aşan bir sosyal, siyasal, itikadî bir birliktelik, bir aidiyet, bir kardeşlik ve bir dostluk müessesesidir. Cumhur, tarihin fiziki, sosyal, siyasal ve dini ağır ve yıkıcı sınavlarından geçerek oluşan bir 'şahs-ı manevi' ve bir kolektif şuurdur.

Cumhurla siyasi yapı arasında ciddi bir karşılıklı etkileşim vardır. Cumhur siyasi tercihleriyle siyaseti dizayn ettiği gibi, siyasi önderliğin demokratik ya da otoriter niteliği de cumhurun dinamizmini besler ya da engeller. Siyasi önderlik demokratik bir önderlik ise bundan cumhur dinamizm ve güç alır. Buna karşılık siyasi önderlik otoriter ve baskıcı bir niteliğe sahipse cumhur bundan olumsuz etkilenir ve zamanla tüm fonksiyonlarını yapamaz hale gelir.

Cumhuru Besleyen Kaynak: Demokratik Önderlik

Bu konuyu derinliğine inceleyen Said Nursi erken yazılarında cumhurun etkinliği ve fonksiyonerliği ile demokratik önderlik arasında yakın ilişki kurar. Demokratik önderlikten o; demokratik siyasi önderlik, demokratik ahlaki önderlik ve demokratik ilmi önderlik kurumlarını kast eder. Bunları sırasıyla kısaca inceleyelim.

Demokratik Siyasi Önderlik

Demokratik siyasi önderlik, demokratik değerlerin siyaset kurumunda egemen olması, yani sadece tek kişinin değil herkesin 'padişah' olması durumudur. Siyasi rejim tarafından her bireyin kendisi ve başkalarına zarar vermeyecek şekilde tam bir hürriyete sahip kılınması ve görüş ve eleştirilerinin itibara alınmasıdır.

Siyasi önderliğin en önemli sorumluluğu her bireyi 'padişah' yapacak siyasi ortamı hazırlamaktır. Yani toplumda kuvvet yerine Hakk'ın, cehalet yerine bilginin, kin ve düşmanlık yerine sevginin, keyfilik ve şahsiyetçilik yerine objektif ve adil kanunların ikame edilmesi, sosyal ve siyasal hayatın bu ilkeler çerçevesinde dizayn edilmesidir. Aynı şekilde tüm kararların, keyfî ve kişisel heveslere göre değil, kolektif bilgi ve hikmete dayalı kurum ve kurullarla istişare edilerek alınması ve uygulanmasıdır.

Nursi'ye göre böyle bir demokratik siyaset sadece insan bireylerinin özgür olmasını sağlamayacak, aynı zamanda toplumun hatta belli bir kıtanın ekonomik olarak gelişmesini de sağlayacaktır. Ona göre despotizme, keyfî karar ve iradelere, bilim ve hikmet dışı eğilimlere dayanan bir toplumun sağlıklı bir şekilde gelişmesi ve varlığını istikrarlı bir şekilde devam ettirmesi mümkün değildir. Özellikle İslam toplumlarının sosyo-ekonomik gelişmesi her türlü istibdat ve baskıdan uzak İslamî hürriyet ve şura ile mümkündür.

Nursi Asya kıtasının geri kalmasının esas nedenini gerekli hürriyet ve şura kurumlarını geliştirememiş olmalarına bağlarlar: "...mana-yı meşrutiyete iptilâ ve muhabbetimin sebebi şudur ki: Asya'nın ve âlem-i İslâm'ın istikbalde terakkisinin birinci kapısı meşrutiyet-i meşrua ve şeriat dairesindeki hürriyettir. Ve talih ve taht ve baht-ı İslâm'ın anahtarı da meşrutiyetteki şuradır." (Nursi, Münazarat, s.61)

Nursi'ye göre demokratik siyasi önderlikte siyasi liderler cumhurun fertlerine sevgiyle yaklaşır, onların onur ve mutluluklarını kendi mutluluğu bilir, onların omuzlarına basarak kendisini yükseltme yerine onların yükselmesi için kendi omuzunu onlara basamak yaparlar. Siyasi liderler sürekli onların olumlu yanlarını vurgulayarak onları takdir ve tebrik ederek onların şevklerini kamçılarlar. Bu tip liderler, başarılarını etrafındaki insanlara, başarısızlıklarını ise kendisine mal ederler.

Nursi siyasi önderliğin sürekli vatandaşın içinde bulunması ve onların problemlerini yerinde görerek ona göre politik çözümler üretmesi gerektiğini vurgular. Bunun önemini anlatmak için Nursi ilginç bir örnek verir: Farz ediniz ki ben bir hekimim. Civardaki köylerde çeşit çeşit salgın hastalıklar var. Ben o hastalıkları yerinde gidip teşhis etmemişim, sadece yalancı kişilerden bilgi almışım, ben o hastaların kendisini görmeden ilaç yazıyorum. Onlar o hastalıklardan şifa bulabilirler mi? Hazımsızlık çekene vitamin, vitaminsizlikten zayıf düşene hazım ilacı versem onları tedavi mi etmiş yoksa hastalıklarını daha ölümcül hale mi getirmiş olurum? İstibdat da böyle bir şeydir. Daha önce padişah mahpus gibi sarayından dışarı çıkmıyordu. Zavallı milletin halini bilmiyordu, ya da bilmek istemiyordu. Ya da heves ve keyfi tutumu milletin halinin kendisine anlatılmasına imkân vermiyordu. Vatandaşın problemleri için üretilen çözümler hastalığın teşhisi konmadan yazılan reçete gibiydi. (Age, s.25)

Demokratik Ahlaki Önderlik

Ahlaki önderlik siyasi önderlikten farklı olarak sivil bir kurumdur. Nursi'ye göre ahlaki önderlerin vasıfları sevgi, samimiyet, ihlâs, şefkat, tevazu, fedakârlık, riyazet (asketiklik), yardımseverlik ve dürüstlük olmalıdır.

Nursi ahlaki önderlerin tasavvuf ve tarikat şeyhleri olduğunu bunların topluma bir model şahsiyet olabilmesi için özellikle inat, taraftarlık ve başkalarının gıybetini yapmaktan vazgeçmeleri gerektiğini söyler. Çünkü ona göre bazı düşük ahlaklı 'müteşeyyihler' bazı bidat ve dalâlet fırkalarının teşekkülüne sebebiyet vermiştir. Aynı şekilde bu ahlaki önderlerin aralarındaki düşmanlığı kaldırıp 'Mü'minler kardeştir' ve 'siz kendi nefsi için istediğini kardeşi için istemedikçe mümin olamazsınız' ilkelerini hayatlarına düstur yapmaları gerektiğini vurgular. (Age, s.118-119)

Demokratik İlmi Önderlik

Nursi'ye göre demokratik davranışlar sadece hükümetin vatandaş tarafından seçilmesi olayından ibaret değildir; bu bir ilkeler setidir; tüm sektörlerin, organizasyonların ve bireylerin kendi davranışlarını demokratik değerlere göre yeniden dizayn etmesi olayıdır. Devlet yönetiminin otoriter ve despotik olması ne kadar olumsuz ve yıkıcı bir şey ise ilim alanındaki otoriterlik de aynı derecede yıkıcıdır. Nursi'ye göre ilim sektörü de kendisini yeniden çek etmeli ve tüm yapılanmasını demokratik değerlere göre yeniden dizayn etmelidir. Çünkü ona göre İslam tarihinde fundamentalist ve aşırı akımların doğmasının nedenlerinden biri Müslüman ilim adamlarının ilimdeki istibdatları idi. Sadece belli kimseler ya da zaman ve mekân için geçerli olabilecek görüş ve içtihatların tüm zaman ve mekânlarda geçerli mutlak evrensel ilkeler gibi kabul edilip başkalarına dayatılması Mutezile, Cebriye, Mürcie, Mücessime gibi çok sayıda dalâlet fırkalarının ortaya çıkmasına neden olmuştu. Ama bilim sektörünün de demokratikleşmesi durumunda o fırkaların normalleşerek Ehl-i Sünnet'e girmemesi için hiç bir neden yoktur. Nursi'nin orijinal ifadesiyle: "Meşrutiyet-i ilmiye (bilimsel demokrasi) hakkıyla teessüs etse, meyl-i taharri-i hakikatin imdadıyla, fünûn-u sâdıkanın muavenetiyle, insafın yardımıyla şu firak-ı dâlle Ehl-i Sünnet ve Cemaate dâhil olacakları kaviyyen me'mûldür." (Age, s.32)

Nursi yeni bilim sektöründe eskiden olduğu gibi kişilerin sözlerine körü körüne güvenip onları sürekli tekrar etmekten ziyade gerçeği kaynağından araştırma söz konusu olacaktır. Çünkü ona göre "zaman-ı meşrutiyetin zembereği, ruhu, kuvveti, hâkimi, ağası haktır, akıldır, marifettir, kânundur, efkâr-ı ammedir; kimin aklı keskin, kalbi parlak olursa, yalnız o yükselecektir. İlim yaşını aldıkça tezayüde, kuvvet ihtiyarlandıkça tenakus ettiklerinden, kuvvete istinad eden kurûn-u vustâ hükümetleri inkıraza mahkûm olup, asr-ı hâzır hükümetleri ilme istinad ettiklerinden, Hızırvârî bir ömre mazhardırlar."(Age, s.33)

-devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Her can ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz.

Ankebut, 57

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Her kim, inanarak ve karşılığını yalnız Allahtan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır."

Buhârî

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Camii Tekrar İbadete Açıldı(15 Nisan 2002) *Şeyhülislam İbn-i Kemal'in Vefatı(16 Nisan 2002) *Einstein'in Ölümü(18 Nisan 1955) *93 Harbi Başladı(19 Nisan 1877) *Miladi Takvime Göre Efendimiz'in(s.a.v) Doğumu(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI