Cevaplar.Org

TARÄ°HTE SÃœNNETÄ°N HÃœCCET DEÄžERÄ°NE DÄ°L UZATANLAR-2

Şüphesiz hadis kaynakları Sünnetin en güvenilir koruyucularıdır. Nebevi Sünnet, İslamî teşriin ikinci kaynağı olmanın yanı sıra akide, hukuk ve medeniyet gibi bütün İslamî konularda özellikle de bu konuların ilk dönemde arz ettikleri durumun tetkikinde başvurulan temel referanstır.


Muhammed Salih Ekinci

sghursi@gmail.com

2016-10-23 12:57:26

II. Oryantalistlerin Sünnetin Hüccet Değerine Dil Uzatması Ve Modern Dönemde Bunu İlk Yapanların Oryantalistler Oluşu

Şüphesiz hadis kaynakları Sünnetin en güvenilir koruyu­cularıdır. Nebevi Sünnet, İslamî teşriin ikinci kaynağı olmanın yanı sıra akide, hukuk ve medeniyet gibi bütün İslamî konularda özellikle de bu konuların ilk dönemde arz ettikleri durumun tet­kikinde başvurulan temel referanstır.

İşte nebevî hadisleri araştırmanın önemi de burada ortaya çıkmaktadır. Zira hadislerin etkisi, İslam Medeniyeti kurumla­rından herhangi biriyle sınırlı değildir. Aksine bu etki genel olup İslam Medeniyetinin esaslarını kapsamaktadır.

Nitekim oryantalistler, uzun bir süre edebiyat, tarih vb. alanlarda araştırmalar yaptılar. Ancak onların hadislere yönel­mesi son dönemlere denk gelmektedir. Bu konuda kayda değer ilk ve son denebilecek çalışma ünlü oryantalist Goldziher'in ger­çekleştirdiği çalışmadır. Goldâher, çalışmasını 1890'da "İslamî Araştırmalar" adı altında Almanca olarak yayımladı. Yazıldığı günden bu yana Goldziher'in kitabı oryantalist çevrede araştır­macıların hidayet kaynağı, daha doğru bir ifadeyle dalâlet kay­nağı olmuş ve Kutsal İncil gibi algılanmıştır.

Kitabın yayımlanmasından yaklaşık altmış yıl sonra Prof. Schacht on yılı aşkın bir süreyle fıkhî hadislerin kaynağıyla ilgili uzun uzadıya bazı araştırmalar yaptı. Araştırmalarının sonuçla­rını ünlü The Origins Of Muhammedan Jurisprudence adlı ese­rinde yayımladı. Schacht'ın vardığı sonuç özetle şuydu: Hadis­ler arasında özellikle de fıkhî hadisler arasında tek bir sahih ha­dis yoktur. Bu andan itibaren Schacht'ın kitabı oryantalist dün­yada ikinci İncil mesabesine çıktı ve selefi olan Goldziher'i ge­ride bıraktı. Zira Schacht, Goldziher'in sıhhatla ilgili şüpheci tu­tumunu hadislerin kesinlikle sahih olmadığı şeklindeki bakışıyla değiştirmişti.

Scahct'ın kitabı, İslam Medeniyeti araştırmacıları üzerinde derin etkiler bıraktı. Hatta Prof. Gibb, kitapla ilgili şu öngörüde bulunmaktadır: "Bu kitap, gelecekte İslam Medeniyeti ve İslam Hukuku alanında yapılacak bütün araştırmalara en azından ba­tıdaki çalışmalara esas teşkil edecektir."

Yüzyılın dörtte üçlük bölümünde hadisi, konu edinen birkaç makale ve bazı kitapları istisna ederse bu iki kitap dışında oryantalistlerce Sünnete ilişkin başka bir eser yayımlanmamıştır.

Burada İngilizce olarak yazılmış tek bir kitaptan, yani Alfred Guillume'un The Traditions Of İslam adıyla yayımlanmış kita­bından da bahsedilebilir. Yazar, bu kitabında tamamen Goldziher'in açıklamalarına dayanmaktadır. Kitap herhangi bir orijinallik taşımadığı için ilmî değere haiz değildir.

Batılı bütün araştırmacılar, Schacht'ın kitabını sevinç duygularıyla övmüş ve gereğinden fazla önemsemişlerdir. Ancak övgüler, Schacht'ın izlediği metodun ince bir analizine ve onun vardığı sonuçların doğruluk ve geçerlilik derecesini öğrenmek için onların orijinal kaynaklarla karşılaştırılmasına dayanan öv­güler değildir.

III. Modern Dönemde Oryantalistlerin Takipçilerinin Sünnetin Hüccet Değerine Dil Uzatması

Dr. Mustafa el-A'zamî "Dirasat fi'l-Hadisi'n-Nebevî" adlı ki­tabında şunları kaydediyor; "Tarih, hicri ikinci asırdan sonra İslam'a mensup hiçbir fert veya topluluğun Nebevî Sünneti terk etmeyi savunduğunu kay­detmiş değildir. Hicrî ikinci asırda bunu savunanlara gelince, onlar varlıklarını sürdüremeyip tarihte kalmışlardır. Yaklaşık on bir asır boyunca durum bu şekilde devam etmiştir. Ancak daha sonra zaman değişmiş, Müslümanların devleti ve hâkimiyeti gitmiş, sömürge ve köleleştirme dönemi gelip çatmıştır. Sömür­geciler İslam'ın dinamiklerini ortadan kaldırmak için habis fikir­lerini yaymaya başlamıştır.

İşte bu sırada Irak bölgesinde Sünneti terk etmeye çağıran bazı kimseler zuhur etmiştir.

A. Mısır

Mısır'a gelince, şayet Ebu Reyye'nin anlattıkları ve çıkarsamaları doğru ise ki kendisi aslında güvenilir biri değildir-"Sünnet'i terk" fitnesi Muhammed Abduh dönemine dayan­maktadır.

Şöyle der Ebu Reyye: "Üstad Muhammed Abduh der ki: Çağımızda Müslümanların Kur'an'dan başka bir rehberi yoktur. Gerçek İslam, fitne olaylarının zuhurundan önce ilk kuşak Müslümanlarının takip ettiği İslam'dır."

"Üstad (rh.a) şöyle der: Bu kitaplar -dipnotta belirtildiği üzere el-Ezher'de okutulan kitapları kastediyor-ümmet içinde olduğu sürece ümmet ayağa kalkamaz. Ümmet, ilk asırdaki ruh­la yani Kur'an'la ancak ayağa kalkabilir. Bunun dışındaki her şey ümmetle ilim ve amel araşma gerilmiş bir perdedir.

Daha sonra Tevfik Sıdkî aynı yolu takip ederek el-Menâr dergisinde "İslam, Sadece Kur'an'dan İbarettir" başlığıyla iki makale yazdı. Bu makalede Sünnete ihtiyaç olmadığı iddiasını isbat için bazı ayetlerle istidlal etmeye çalıştı.

Reşîd Rıza Dr. Tevfik Sıdkî'nin makalesi üzerine yazdığı yo­rumda şöyle diyordu: "Geriye tartışmaya açık başka bir konu daha kalıyor. O da şudur: Acaba Kavli Sünnetler denen hadisler -ilk dönemlerde herkesin ameline ve ittibaına mazhar olma­makla birlikte- din, şeriat ve genel din olarak kabul edilebilir mi? Bu soruya 'evet dediğimizde Peygamber (S.A.V.)'in Kur'an dı­şında kendisinden duyulan şeylerin yazılmasını yasakladığı, sahabenin hadis yazmadığı, sahabeden alim simaların ve halifeler gibi önde gelen kimselerin hadise önem vermediği hatta bu iş­ten yüz çevirdiklerine dair rivayetler büyük bir şüphe olarak önümüze çıkar. Nitekim bunları henüz konuyla ilgili bir şey yaz­madığı bir dönemde Tevfik Sıdkîyle yaptığım bir müzakerede kendisine söylemiştim.

Reşîd Rıza, Dr. Tevfik Sıdkî'nin yazdıklarınını büyük oranda desteklemektedir. Zira o da nebevi hadisleri-mütevatir ve gayr-i mütevatir olarak ikiye ayırmaktadır. Namazın rekâtları ve oruç gibi tevatürle bize aktarılan hadislerin kabul edilmesi gerektiğini savunuyor ve bunlara genel din (ed-Dinu'l-Âmm) diyordu. Bu nitelikte yani tevatürle bize aktarılmayan hadisleri de özel din (ed-Dinu'l'Hâss) olarak isimlendiriyor ve bunları kabul etmek zorunda olmadığımızı savunuyordu.

Reşîd Rıza, hadis yazımını yasaklayan rivayetleri verdikten sonra şöyle diyor: "İbni Abdilber ve benzerlerinin aktardığı Hz. Ebubekir'in yazdıklarını yakması, sahabe sahifelerinden tabuna bir şeyin ulaşmaması, tabunun yöneticilerin direktifi haricinde hadisi neşretmek üzere tedvin etmemesi gibi hususlar göster­mektedir ki, sahabe sadece bir şeyi ezberlemek için yazar, sonra da onu silerdi. Sahabeden büyük zatların hadis rivayetine rağ­bet etmediklerini hatta bu işten yüz çevirip bunu nehyettiklerini de göz önüne aldığımızda onların bütün hadisleri Kuran gibi 'genel din' yapmak istemedikleri ihtimali güçlenmektedir.

Ancak Mustafa Sibâî (rahimehullâh)'nin de belirttiği gibi Reşid Rıza'nın ömrünün son dönemlerinde bu görüşlerinden vazgeçtiği anlaşılıyor.

Daha sonra 1929'da Ahmed Emin, Fecru'l-İslam adlı kita­bını yayımladı. Nebevî Sünnetle ilgili yazdığı bölümde doğru ve yanlışları birbirine karıştırdı. Ölünceye kadar görüşleri üzerinde kaldı. Esefle belirtmek gerekir ki, Ahmed Emin, ilim ehli ol­mayan hatta ilmî güvenilirliği şüpheli bir kimsedir.

Daha sonra h. 1353'te İsmail Ethem Sünnet'in tarihiyle il­gili bir risale yayımlar ve şunları ifade eder: "Sahiheynin hadis­leri de dâhil olmak üzere hiçbir hadisin aslı ve esası sabit değildir. Aksine bunların nisbeti şüphelidir. Geneli uydurma nitelikli­dir.

Kitabına karşı büyük tepkiler gösterilince el-Feth dergisinde yayımladığı makalesinde söylediklerine birçok edebiyatçı ve âlimin de katıldığını ve bu cümleden olarak Ahmed Emin'in kendisine bir mektup gönderdiğini söylüyordu. Ahmed Emin ise bu yazıyı tekzip etmedi. Hatta bazı dergilerde çıkan yazılarında arkadaşının başına gelenlerden duyduğu acıyı dile getirip bu­nun fikir özgürlüğüne karşı bir savaş ve bilimsel araştırmalara karşı bir köstek olduğunu yazdı.

Adı geçen bu şahıslardan sonra sancağı Ebu Reyye dev­raldı. Ebu Reyye, araştırmasının sonuçlarını "Advâun ale's-Sünneti'l-Muhammediyye" adlı kitabında yayımladı.

Gerçekte Ebu Reyye, yeni bir düşünce veya orijinal bir is­tidlal ortaya koymuş değildir. Aksine o; İsmail Ethem, Tevfik Sıdkî ve Reşîd Rıza'nın söylediklerini karıştırarak derlemiştir. O, Reşid Rıza'dan çok farklı bir sonuca varmamıştır. Bilakis ictihad davasını güttüğü halde Sünnet kelimesini açıklarken Reşid Rıza'yı taklit etmiştir. Şöyle diyor Ebu Reyye: "O gün [Peygamber dönemini kastediyor] Sünnet denince sadece amelî sünnetler anlaşılıyordu.

Aduâun ale's-Sünne adlı kitabında da görüldüğü gibi Ebu Reyye'ye göre amelî sünnet, amelî ve mütevatir olan sünnetler­dir: "Peygamberin mütevatir sünnetleri -kî bunlar amelî olan ve ilk dönem Müslümanlarının üzerinde ittifak ettiği ve onlar tara­fından bedahetle bilinen sünnetlerdir. Hiç kimsenin inkâr ede­meyeceği ya da tevil veya İçtihatla reddetme yetkisine sahip olmadığı sünnetlerdir. Bildiğimiz farz namazların beş olduğu, sabah namazının iki, akşam namazının üç ve geri kalan diğer vakitlerin dört rekât olduğu, her rekâtın kendi içinde kıyam, kı­raat, rükû ve iki secdeye şamil olduğu gibi Peygamber (S.A.V.)'den günümüze kadar amel edile gelen ve bilinen hususları buna örnek vermek mümkündür. İşte Peygamber (S.A.V.)'in Sünneti buna denir. Sünnetin hadisleri de kuşatacak şekilde kullanılması sonradan oluşmuş bir ıstılahtır.

Ahad hadisler hakkında da şöyle diyor: "Herkes kendisine göre rivayet ve delâlet bakımından sahih olan âhâd haberlerle amel eder. Ancak bütün ümmetin, haberi kabul eden şahsı taklid ederek onun bütün ümmet için bağlayıcı genel bir teşri olduğu söylenemez.

-devam edecek-

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Hiçbir günahkar, başkasının günah yükünü yüklenemez.

İsrâ, 15

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Cebrail, bana komşu hakkında o kadar ısrarlı tavsiyelerde bulundu ki, onu mirasçı yapacak sandım."

Buhari

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Camii Tekrar İbadete Açıldı(15 Nisan 2002) *Şeyhülislam İbn-i Kemal'in Vefatı(16 Nisan 2002) *Einstein'in Ölümü(18 Nisan 1955) *93 Harbi Başladı(19 Nisan 1877) *Miladi Takvime Göre Efendimiz'in(s.a.v) Doğumu(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI