TARİHTE SÜNNETİN HÜCCET DEĞERİNE DİL UZATANLAR-1
Sünneti terk edip sadece Kur'anla yetinmek mümkün değildir. Keza İslam'ın öğretilerine bağlılık iddiasıyla Sünnetin delil oluşunu inkâr etmeyi bağdaş¬tırmak da mümkün değildir.
Sünneti terk edip sadece Kur'anla yetinmek mümkün değildir. Keza İslam'ın öğretilerine bağlılık iddiasıyla Sünnetin delil oluşunu inkâr etmeyi bağdaştırmak da mümkün değildir.
Ancak bazı insanlar, meseleleri kavrayamamakta, hatta bedîhî konulan bile idrak edememektedirler. Sünnet-i Nebeviye konusunda da durum bundan farklı değildir.
Nitekim sahabe (radiyallâhu anhum) döneminde de Sünnetin teşriî değerini takdir edemeyenler olmuştur.
Hasan [el-Basrî] der ki: İmrân b. Husayn, Peygamber (S.A.V.)'in Sünnetinden bahsettiği bir sırada adamın biri "Ey Ebu Nuceyd! Bize Kur'an'dan bahset" dedi. İmrân cevaben şöyle dedi: "Sen ve arkadaşların Kur'an'ı okuyor musunuz? Bana namazdan ve namazın içindeki hususlardan ve namazın hükümlerinden bahseder misin? Yine bana altın, deve, sığır ve diğer malların zekâtından bahsedebilir misin? Ancak ben bunlara -Sünnette- şahit oldum, fakat sen kaybettin." İmrân sonra şöyle dedi: "Allah Rasûlü (S.A.V.) bize zekâtta şunları farz kıldı." Bunun üzerine adam şöyle dedi: "Beni ihya ettin, Allah da seni ihya etsin." Hasan der ki: "O adam, Müslümanların fakih-lerinden biri olarak vefat etti."
Öyle anlaşılıyor ki bir benzer problemi de Umeyye b. Halid yaşamıştır. O, bütün meselelerin çözümünü sadece Kur'an'da bulmaya çalışıyordu. Abdullah b. Ömer'e şöyle der: Biz ikamette ve korku halinde kılınacak namazların Kur'an'da yer aldığını görüyoruz ancak, yolculuk halinde kılınan namazı Kur'an'da göremiyoruz? Abdullah cevaben şöyle der: Ey kardeşimin oğlu, Allah Hz. Muhammed (S.A.V.)'i hiçbir şey bitmediğimiz bir anda bize gönderdi. Biz sadece Allah Rasûlünün yaptığı şeyleri yapıyoruz.[
(Rivayetlerden) anlaşıldığına göre zamanın ilerlemesiyle problemlerini sadece Kur'an ışığında çözmek isteyenlerin sayısı da artmıştır. Hatta Eyyûb es-Sahtiyânî (68-131) şöyle demiştir: Kendisine Sünnetten bahsettiğinizde "bırak bunları, bize Kur'an'dan bahset" diyen biri bilmiş olun ki haktan sapan ve saptıran bir kimsedir."
Öyle anlaşılıyor ki, zikrettiğimiz bu kimseler, herhangi bir fırkayı ya da kolektif bir yönelişi temsil ediyor değillerdi. Aksine bunların (sınırlı) ferdî tutumlar olduğu anlaşılmaktadır. Ve muhtemelen bu kimselerin sayısı zamanla daha da artmıştır.
Dr. Mustafa el-A'zamî, Dirâsâtun fi'l-Hadisi'n-Nebevî ve Tarihi Tedvinihi adlı değerli eserinde şöyle der:
"Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta var. O da söz konusu akımın bütün İslam ülkelerinde yaygın olmayıp genelde Irak yöresinde mevcut olmasıdır. Zira İbni Hibbân'ın da belirttiği gibi İmrân b. Husayn Irak'ta bulunuyordu. Keza Eyyûb es-Sahtiyânî de Basra'da ikamet ediyordu. Öyle "anlaşılıyor ki Şafiî'nin zikrettiği Sünnetin hücciyyetini inkâr edenlerde genelde Basralı kimselerdir.
Bu tarihî veriler ışığında şunu söylemek mümkündür: Tarihte Sünnetin hüccet değerini inkâr akımı genelde Irak'a özgü bir olaydır.
Sahabe döneminde bazı şahısların Sünnetin hüccet değerini takdir edemediklerini gördük. Ancak daha önce de belirtildiği gibi bu olaylar ferdî olarak kalmış daha sonra yaygınlaşmıştır.
Neticede hicri ikinci asrın sonlarına doğru İmam Şafiî'nin el-Umm'da belirttiği gibi Sünneti teşrî kaynağı olarak kabul etmeyen küçük bir fırka zuhur etmiştir. Şafiî bu fırkayla ilgili değerlendirmeyi "Bütün haberleri reddeden fırkanın görüşlerinin nakli" başlığı altında verir. Şafiî'nin belirttiğine göre mütevatir dışındaki hadisleri reddeden bir fırka daha bulunmaktadır. Şafiî bunlarla ilgili değerlendirmeyi de "Haber-i hassayı reddedenlerin görüşlerinin nakli" başlığıyla verir. Bu sonuncu görüş Mutezileden Nazzâm'a nisbet edilmiştir.
Sözün özü şudur: Geçmişten günümüze İslam Ümmeti, Sünne-i Nebevîyenin teşrî kaynağı olup bütün müslümanlar için bağlayıcı olduğu konusunda fikir birliği halindedir. Tarihte bazı şahıs veya fırkalar Sünnet hakkında olumsuz bir tavır takınmışlardır. Ancak bu durum, hicrî ikinci asrın sonlarına doğru veya genel itibariyle hicrî üçüncü asrın sonunda nihayet bulmuş ve geriye hiçbir eser kalmamıştır. Fakat bu fitne, birazdan görüleceği üzere geçen yüzyılda batılı sömürgecilerin etkisiyle bir kez daha baş kaldırmıştır.
-devam edecek-
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR

Maide-7
"Allah'ın, üzerinizdeki nimetini ve "İşittik, itaat ettik" dediğinizde sizden aldığı ve kendisiyle sizi bağladığı ahdini hatırlayın. Allah'tan korkun, çünkü Allah göğüslerin özünü çok iyi bilir."
GÜNÜN HADİSİ
Her insan hata yapar. Hata edenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir."
Tirmizi
SON YORUMLAR
- İstifade etmek istiyorum....
- Bu hadiseler çok elzem bakışımi değiştiriyor masumane inkişafa sebep oluy...
- 18. Lem'a.. 19 değil...
- selamun aleyküm keşke bunlar kitap olsa?...
- "Vettakullahe ve yuallimeküm" "Siz Allah'tan korkarsanız, takva sahibi olursan...
- İnşallah düşünüyoruz..Biraz mesafe girdi araya..Kitaplarımızdan uzak kal...
- S aleyküm abiler... Bir şey soracağım kızılicaz notlarimizin devamı yok m...
- Harika...
- Doğumundan başlasaydınź ölümüne kadar yazsaydınız benim için daha fayd...
- Paranın M kemal olan kısmını değil de ters tarafını kullansanız daha iyi...
TARİHTE BU HAFTA
*Eğriboz Adası'nin fethi(12 Ağustos 1470)
*Kanuni Sultan Süleyman Han'in Tebriz'i fethi(13 Ağustos 1534)
*Haçlı Ordusu'nun Kudüs katliami (15 Ağustoz 1099)
*Gölcük Depremi(17 Ağustos 1999)
*Misak-i Milli'nin TBMM'de de kabûlü(19 Ağustos 1920)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...