Cevaplar.Org

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-123

Ders: 4. Şua(Birinci Ders) İzah: Prof. Dr. Alaaddin Başar *Ben her zaman söylüyorum, risaleler bir de şu manada herhalde istikbalde incelenecek; Üstad hangi risaleyi hangi şartlarda yazmış?


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2016-07-08 16:05:29

Ders: 4. Åžua(Birinci Ders)

Ä°zah: Prof. Dr. Alaaddin BaÅŸar

*Ben her zaman söylüyorum, risaleler bir de şu manada herhalde istikbalde incelenecek; Üstad hangi risaleyi hangi şartlarda yazmış?

* Hocam(Mehmed Kırkıncı), Zübeyir ağabeyden naklediyor, Zübeyir ağabey buyurmuş ki; "Üstadın kaç tip derdi vardı, hastalığı vardı." Bir hastalığının ilacı diğer hastalığına zarar oluyormuş. Onun için ilaç veremiyorlarmış.

* "Hadsiz bir acz ve nihayetsiz bir fakr, bende hükmediyordu."(Lem'alar, s: 253) Sık sık tekrar ediyoruz, kâinatta neye muhtaçsak onun fakiriyiz. Saça muhtaç mıyız? Muhtacız, o halde fakiriz, Göze muhtacız, fakiriz. Ele muhtacız, fakiriz, havaya muhtacız, fakiriz. Güneşe, mevsimlere, nihayet cennete..Bütün bu ihtiyaçlar fakr oluyor. Bu ihtiyaçları kendi irade ve ihtiyarımızla yerine getirememiz de acizlik(acz) oluyor.

*Dil bekası Hak fenası istedi mülk-ü tenim.

Bir devasız derde düştüm, ah ki Lokman bîhaber. Niyazi Mısri (Şualar, s: 61) Kalbim mülkümün ve varlığımın devamını istiyor, Cenab-ı Hak da fenasını istiyor. Öyle bir derde düşmüşüm ki Lokman-ı Hekim çare bulamaz.

*Üstad Van'dayken, yani eski Said döneminde, talebelerinden Molla Hamid ağabey ona sadece latife yapabilir, rahat konuşurmuş. Yeni Said döneminde de Ceylan ağabey. Bir gün namaz kılınıp tesbih çekildikten sonra, Molla Hamid, Üstad'a demiş ki; "Seyda! Ben anlamadığım biz tesbihi bitiriyoruz, sen daha birkaç tane çekmiş oluyorsun?" Üstad; "Kardeşim" demiş "ben bunun için yaratıldım."

* "Bendeki aşk-ı beka"(Şualar, s: 61) Buradaki beka ahiretteki baki hayat değil.. Yaşama arzusu, ölmeme isteği..

*Cenab-ı Hakkın sonsuz kemal ve cemali bizzat sevilir. Bir sebepten dolayı sevilmez. Cenab-ı Hakkın isimleri ve sıfatları sonsuz kemal ve cemalde midir? Evet. Öyleyse sevilecek. Üstad başka bir yerde Cenab-ı Hakka karşı olan korku ve muhabbeti anlatırken mühim bir noktaya parmak basıyor ve diyor ki; "Cemaline muhabbet etmek, Celalinden havf etmek." Cemaline derken bütün cemali isimleri kastediliyor. Cenab-ı Hakkın Cemil ismi olduğu gibi, birçok cemali ismi de var. Mesela; Rahman, Rahim, Rezzak, Gaffar, Settar, Şafii vs..Bunların hepsi muhabbeti gerektirir.

Cenab-ı Hakkın Celalinden de korkulacak. Yani Celali isimler ve sıfatlar korku gerektiriyor. Cehennem o celali isimlerin yansıdığı bir yer sadece. Güneşin bir aynada tecellisi gibi.. Bizler aynalardaki güneşleri seviyoruz veya onlardan korkuyoruz. Asıl korkulması gereken Celali isimler ve asıl sevilmesi gereken de Cemali isimler.

Not: Zannederim Mesnevi'nin en zor anlaşılan beyitlerinden olan;

An hayalati ki dâm-ı evliyaest

 Aks-i mehruyan bostan-ı Hudast

"Evliyalullaha tuzak olan haller ise, Hüda bostanındaki Ay yüzlülerin yansımasından ibarettir" beytinde Hz. Mevlana aynı hususa parmak basmaktadır. (Salih Okur)

*Üstad burada kısaca diyor ki, insana verilen yaşama arzusu sadece bu dünyaya sarf edilince yolunu şaşırıyor. Çünkü bu arzu bunun için verilmemiş. Baki olan Cenab-ı Hakkın baki isimlerine bir ayna olmamız, ruhumun ibkasıyla ebedi hayata yönelmemiz için verilmiş. Onu bu dünyaya ve içindekilere sevk edince onların faniliği devamlı ve bizimde fenaya doğru gitmemiz yüzünden devamlı elemler, ızdıraplar çekiyoruz. Hâlbuki Madem Allah bakidir, bizim faniliğimiz mühim değil. Zira Allah'ın baki isimleri baki aynalar istemelerinden o vesileyle bekaya erişiyoruz. Üstadın dediği gibi "Eşya zeval ve ademe gitmiyor, belki daire-i kudretten daire-i ilme geçiyor." (Mektubat, s: 287) Onbirinci Sözde de hayatın şuun ve sıfat-ı ilahiyenin bir mikyası olduğunu söylüyor. Bu daire-i kudretten daire-i ilme geçmenin bir örneği bizde de var. Mesela, biz de zihnimizde bir cümle kuruyoruz. Kurduk mu, artık o cümle vardır. Yazılmasa da vardır. Yazdık, yazınca herkes gördü, âlem-i şehadete geçti. Sildik, hiç kimse görmedi, yine var. Niye? Çünkü o cümle bizim ilmimizde var. Şimdi, Cenab-ı Hak unutmaktan münezzeh mi, amenna.. Bizi yaratmış mı, amenna. Bizi unutmayacak mı amenna..O halde biz bakiyiz. Ölüm buna mani değil..Öldüğümüzde -silinen cümle gibi- varlığımız Allah'ın ilminde devam ediyor.  

Not: Merhum Mehmed Kırkıncı Hocamız da şu misali vermektedir; "Bir zat, hafızasındaki bir şiiri kaleme aldığında, o şiir ilim dairesinden, kudret dairesine geçmiş olur. Bu zat şiirini yırttığı takdirde mezkûr şiirin mahvolduğu veya yok olduğu söylenemez. Zira, şiir bu defa kudret dairesinden ilim dairesine geçmiştir ve mevcuttur. Kâtip istediği anda onu tekrar yazabilecektir.

Her bir insan veya insan nev'i böyle bir şiirdir. Yaratılmakla ilim dairesinden, kudret dairesine geçirilmiş, ölümle de kudret dairesinden, tekrar ilim dairesine alınmıştır. O halde haşir, insanların ilim dairesinden tekrar kudret dairesine geçmeleri demektir ve Cenâb-ı Hak için nihayet derecede kolaydır."(Mehmed Kırkıncı, Hikmet Pırıltıları, s: 177-178-Yeni Asya Yayınları, İst. 1976)

*Hayatımızın devam etmesinden bir lezzet alıyoruz ya, "Çok şükür hayattayız, bu yaşı da gördük elhamdülillah" diyoruz ya, Üstad "bu lezzet aynen ve daha mükemmel bir surette Cenab-ı Hakkın bekasına imanımda var. Madem Allah bakidir, ben de ona iman ediyorum. O lezzet bana kâfi" diyor. Bunu "gördüm ve hissettim ve hakkalyakîn zevk ettim" (Şualar, s: 61) diyor.

* Risale-i Nur okumaktan maksat orada anlatılan bu hakikatları yaşamak yani. Anlamak da lazım, birinci adım o. Anladık ki falan köye buradan gidilir, bu bir ilimdir değil mi? Ama bir de o yola gireceğiz, Gireceğiz ki o köye gidelim. Risale-i Nur'daki hakikatlar da böyle. Anlamak bir adımdır amma yetmez. Bu ders te bizi o yola çıkarıyor. Nedir o? Madem Cenab-ı Hak bakidir, fena ve zeval bize tesir etmemeli. Faniliğin hiçbir nevi bizi üzmemeli.

*Gölge misali çok geçer risalelerde. Üstad, güneşin aynadaki timsalinin aksine de gölge diyor. Biz gölgeyi Türkçede öyle anlamıyoruz, karanlık olarak anlıyoruz. Peki, güneşin aynadaki timsali nasıl gölge oluyor? Güneşin ışığına nisbetle bir gölge hükmünde oluyor. Bir ağac gölgesine bakınca 'bu bir ağaçtır' diyoruz, ya da bir insan gölgesine bakınca "bu bir insandır" diyoruz. Gölgenin tarifi o, zattan haber verir ama onun özelliklerini taşımaz. O misal gibi, bizim varlığımız Allah'ın varlığından haber veriyor ama Allah vacip varlık, biz mümkin varlık. Bizim bir kudretimiz var, sınırlı ve cüz'i.. ama Allah'ın sonsuz ve sınırsız kudretinden haber veriyor. Gölge hükmünde..Bu kudret olmasa Allah'ın kudretini bilemezdik.

*Bizim en büyük kemalimiz; Allah'ın eseri olmamız. Mimar Sinan bir eser yapmış ama Allah da nice onun gibi Sinanlar yapmış.

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Allah'a güven. Vekîl olarak Allah yeter.

Ahzab, 33

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Sizden biriniz, kendisi için sevdiği şeyi (mü'min) kardeşi için de sevinceye kadar kamil mümin olmaz.

250 Hadis, s.148

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Şair Muhammed İkbal'in vefatı(21 Nisan 1938) *TBMM'nin açılışı ve çocuk bayramı(23 Nisan 1920) *Osmanlı-Rus Harbi(24 Nisan 1877) *Hudeybiye Gazvesi(26 Nisan 628) *II.Abdülhamid'in tahttan indirilmesi(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI