Cevaplar.Org

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-117

Ders: Kastamonu Lahikası, s: 201 İzah: Prof. Dr. Şener Dilek Not: Bu ders Duesseldorf Barla medresesinde Mayıs 2012’de gerçekleştirilmiş.


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2016-05-23 13:54:17

Ders: Kastamonu Lahikası, s: 201

Ä°zah: Prof. Dr. Åžener Dilek

Not: Bu ders Duesseldorf Barla medresesinde Mayıs 2012'de gerçekleştirilmiş.

İzah edilen metinin başlangıcı; "Aziz, sıddık kardeşlerim! Ben pek kat'î bir surette ve bine yakın tecrübelerim neticesinde kat'î kanaatim gelmiş ve ekser günlerde hissediyorum ki: Risale-i Nur'un hizmetinde bulunduğum günde, o hizmetin derecesine göre kalbimde, bedenimde, dimağımda, maişetimde bir inkişaf, inbisat, ferahlık, bereket görüyorum. (Kastamonu Lahikası s: 201)

*Allah bir kulunu severse, ona kalbi inşirah(açılma) verir, ruhi inbisat( genişleme) verir. İç dünyasında açılım başlar; ferah, saadet ve sürur. Maddi maişetinde de bereket zuhur eder.

*İnsan dünya ve dünyevi meselelerle meşgul oldukça afakîleşiyor. Afakîleştiği nispette de dünyevileşiyor. Dünyevileştiği nispette de siyasileşiyor. Afakîleşmek, dünyevileşmek, siyasileşmek ile de insanın dimağına yorgunluk geliyor. Ruhundaki inkişaf ve inbisat daralıyor, kabz hali zuhur ediyor. Hatta maddi maişetinde de sıkıntı meydana geliyor. Üstad hazretleri, Kastamonu Lahikasında diyor; "Risale-i Nur'un bir talebesi, Risale-i Nur'a çalışamadığının bir sebebi, derd-i maişetin ziyadeleşmesi olduğunu söyledi. Biz de ona dedik: Risale-i Nur'a çalışmadığın için derd-i maişet sana şiddetlendi. Çünki bu havalide her talebe itiraf ediyor ve ben de ediyorum ki: Risale-i Nur'a çalıştıkça, yaşamakta kolaylık ve kalbde ferahlık ve maişette sühulet görüyoruz."(Kastamonu Lahikası, s:135) Her nur talebesi bu manayı kendi vicdanında bu manayı yaşamıştır, hissetmiştir.

*İman hizmeti halka açık anonim şirketi gibi. Herkes sermayesine göre katılabiliyor. Aldığı hisseye göre şirkete ortaktır. Kimisi yüzde ikisine, kimisi yüzde onuna veya daha fazla. Allah payımızı artırsın, ziyadeleştirsin.

Not: Bu mealde merhum Kırkıncı Hocaefendi'nin şöyle bir misali var; "İnsanlar şirket kurarken varlarını ortaya koyarlar. Yoklarla şirket kurulmaz. Yani şirketteki her şahsın kaç liralık serveti olduğuyla alâkadar olunur, bu servetler bir araya getirilerek şirket teşekkül ettirilir. Yoksa her şahsa senin kaç liralık servetin yok, veya senin neden şu kadar paran yok, denilmez.

Şirket-i mânevîde de durum yukarıdaki gibidir. Şöyle ki: Her kardeşimizin müsbet tarafları, güzel hasletleri veya İslâmiyet için sarfettiği mesainin derecesi, onun sermayesi hükmündedir. Biz bununla alâkadar olmak durumundayız. Yoksa onların sadece noksan taraflarıyla alâkadar olursak veya niye daha fazla hizmet etmiyor? diye devamlı tenkid edersek, bu mânevî şirkete zarar vermiş oluruz."(Mehmed Kırkıncı, Hikmet Pırıltıları, s: 46-47-Yeni Asya Yayınları, İst. 1976)

*Risale-i Nur hizmetinin daire daire tabakatı var. Mesela "Barla sıddıkları" diyor. Kastamonu dairesi, Emirdağ dairesi, Isparta dairesi gibi daireler var. Ve bugün; tesanüdü muhafaza etmek, uhuvvetle yürümek, şahs-ı maneviye ma'kes ve ayna olmak, problemler çözmek, imtizaçla yürümek, hizmetin tekmiline kuvvet vermek. Bunu yapabilen her bir nur talebesi şahs-ı manevi içerisinde, derecesine göre kuvvet kazanıyor. Allah payımızı büyütsün.

*İslam âlimleri sahabeleri derecelerine göre tasnif etmişler. Not: Şener beyin sohbette şifahi olarak anlattığı bu tabakları kitaptan nakletmek istedim;

1. Aşere-i mübeşşere (Cennet'le müjdelenen on sahabî ki bunların başında ilk dört halife gelir) ve Hz. Hatice, Hz. Bilâl gibi ilk müslüman olanlar,

2. Hz. Ömer'in müslüman oluşu sırasında müşriklerin Dâru'n-Nedve'de durum müzakeresi yaptıkları zamana kadar müslüman olanlar,

3. I. ve II. Habeşistan hicretine katılan ashab,

4. I. Akabe Bey'atı'nda bulunan sahabîler,

5. II. Akabe Bey'atı'na katılanlar,

6. Peygamber Efendimiz, hicreti sonunda Kubâ'ya geldiği zaman orada

Resulullah'a kavuÅŸup Medine'ye yerleÅŸen muhacirler,

7. Bedr Gazvesi'ne katılan Ashabı Kirâm,

8. Bedr Savaşı ile Hudeybiye Musâlahası arasında hicret edenler,

9. Hudeybiye'de yapılan Bey'atü'r-Rıdvân'a* katılanlar,

10. Hudeybiye Musâlahası ile Mekke fethi arasında hicret edenler,

11. Mekke'nin fethedilmesi üzerine müslüman olan Kureyşliler,

12. Hz. Peygamber'i Mekke Fethi sırasında, Vedâ Haccı'nda veya bir başka yerde gören çocuklar (Hâkim en-Neysâbûrî, Ma'rifetü Ulûmi'l-Hadîs, Beyrut 1977 s. 22-24)

*Bedir'e katılan sahabelerden birisinin çok ciddi bir hatası olmuş. Not: Şener beyin bahsettiği zat Hatıb bin Beltea(r.a)'dır. Şener beyin şifahi olarak anlattığı hadiseyi Fıkhu's Siyre'den nakledelim; " Resûlullah ordugâh kurunca da, Hâtıb İbn Belta'a Müslümanların saldırısına karşı uyanık olsunlar diye Kureyş'deki akrabaları­na bir mektup yazmıştı.

Hz. Ali (r.a.) der ki; "Resûlullah beni, Mikdat ve Zübeyr'i gön­derdi. Bize gidip «Hah» bahçesi denen yerde bir kadının elindeki mektubu almamızı emretti. Hz. AH diyor ki: Atlarımızla süratlice gittik, o bahçeye vardık. Gerçekten bir kadın var. Biz mektubu çı­kar deyince, inkâr etti. Mektup yok dedi. Çıkar mektubu, yoksa el­biseni soyup arayacağız deyince, saç örgülerinin arasından çıkar­dı. Mektubu Resûlullâh (s.a.v.)'a getirdik. Bir de baktık ki; Hâtıb bin Belta'a, Resûlullah'ın hazırlıklarını Mekke müşriklerine, Kureyşlilere bildiriyor..

Resûlullah (s.a.v.): "Bu ne oluyor Hâtıb?" deyince Hâtıb: "Yâ Resûlullâh (s.a.v.)! Beni cezalandırmada acele etme, anlatayım: Ben Kureyş asıllı değil, onlara sonradan katılmış, yani kölelik­ten gelme mevalidenim. Hâlbuki sizin çevrenizdeki öbür muhacir­lerin her birinin Kureyş arasında akrabaları var. Orada ailesi v.s. bulunanları o akrabaları hep himaye eder, mallarını korur. Benim ise orada bir yakınım yok ki, orada bulunan ev halkımı korusun. Bunu yapmakla, onlar nezdinde, yakınlarımı korumaları için bir ih­tar yapmış olacağımı umdum. Yoksa ben bunu yapmakla hâşâ di­nimden dönmüş değilim. İslâm'dan sonra da asla küfre rıza göster­mem."

Resûlullah bunun üzerine yanındakilere; doğru söyledi, buyur­du. Ömer (r.a.) söze katılıp; yâ Resûlullâh, bırak da şu münafığın boy­nunu vurayım, diye çıkışınca:

"O Bedir'de bulunmuş bir kişidir. Ne bilirsin, belki de Allah Bedir mücahitlerini tamamen serbest bırakmış; sizi tamamen affettim, istediğinizi yapın demiştir?" buyurdu.(M. Said Ramazan el Buti, Fıkhu's Siyre, s: 374, terc. Ali Nar, Gonca Yayınevi, İst. 1987)

İstidraden hatırıma gelen şu hatırayı da kaydedeyim; Ahmed Cevdet Paşa Kısas-ı Enbiya'da anlatır; "Bir gün Abdurrahman bin Avf'ın(r.a) aralarındaki bir anlaşmazlıktan dolayı Hz. Halid bin Velid'den şikâyet etmesi üzerine Resul-i Ekrem(aleyhissalatu vesselam)'in Halid bin Velid'e şöyle buyurdu; "Ya Halid! Ehl-i Bedir'den hiçbirine eza etme. Uhud dağı kadar altın sadaka versen, onlardan birisinin derecesine ulaşamazsın."(Salih Okur)

*Üstadın hizmetlere ilk başladığı o sıkıntılı ve sancılı dönemlerde hizmete kuvvet vermenin keyfiyeti ile bugünkü refah dönemi itibarıyla hizmete kuvvet vermenin değerine bakınca, hiç kabil-i kıyas değil.

Ama şu var; bugün yarından hakikat noktasından, hizmet noktasından, sevab-ı uhrevi noktasından, Allah indindeki kadru kıymeti noktasından bugün yarından daha kıymetli, daha büyük, daha şereflidir. Yarın da, ondan sonra gelecek günden daha kıymetlidir.

*Hizmette iki esas;

1- Haml etmek. Şairin deyimiyle "mukaddes yüke hamal olmak." Yani hizmeti yüklenmek. Hizmet-i imaniye ve dava-yı Kur'aniyye'ye omuz vermek. Son nefese kadar bıkmadan, sıkılmadan, yorulmadan, küsmeden, kırmadan bu işi götürmek.

2-Hazm etmek. Hazım çok önemlidir. Hazm iki türlü olur;

1-Hakikat-ı Kur'aniyeyi hazm etmek. Kalbine yazmak, ruhuna giydirmek, ameline yansıtmak, hayatına döndürmek..

2-İman hizmetindeki dava arkadaşlarını hazmetmek. Hakikat-ı uhuvvet.

Not: Bu meseleyle alakalı Şener beyin izahları Risale-i Nur'da Derinleşme" adlı eserine(s:282-283, Feyza Yayıncılık) bakabilirsiniz.

*Hakiki ve hakikattar bir nur talebesinin nazarında hizmet-i imaniye ve deva-yı Kur'aniyye her şeye mukaddem(önce) olmalıdır. Bağın var, bahçen var köşkün var, işin var, mesain var, say gitsin. Her şeye mukaddem olduğu gibi her şeye de müreccah(tercih edilen) olacak. Bir de her şeyden evvel o düşünülecek. Bu üç şey oldu mu, sen hakiki ve hakikattar bir nur talebesisin.

*Üstad diyor ki; "Risalet-ün Nur ise, Kur'an'ın bir manevî mu'cizesi olarak imanın esasatını kurtarıyor ve mevcud imandan istifade cihetine değil, belki çok deliller ve parlak bürhanlar ile imanın isbatına ve tahkikine ve muhafazasına ve şübehattan kurtarmasına hizmet ettiğinden; herkese bu zamanda ekmek gibi, ilâç gibi lüzumu var olduğunu dikkatle bakanlar hükmediyorlar." (Kastamonu Lahikası, s: 11) Klasik bir Anadolu köylü ailesini düşünelim. 70 yaşındaki dede, sabah namazına giderken kapıyı bastonla vuruyor, sabah namazına uyandırıyor. Torun eğer namaza kalkmazsa bastonu sırtına yiyecek. Dedesinin zoruyla namaza kalkıyor. Bu, taklidi iman. Baston gidince namaz da bitiyor.

Bak, Risale-i Nur bu taklid-i imandan istifade değil, aklı tatmin ediyor, kalbi işba ediyor. 'İsbat etmediğim meseleyi yazmadım' diyor Üstad. Bu dersleri okuya okuya, dinleye dinlete nur talebesinin ruhunda iman hakikatları rusuhiyet kazanıyor, keskinleşiyor, iman kökleşiyor. 'Onun için' diyor, "sekeratta şeytan vurup alamaz.'

*Hakikatlara perde olmakta en büyük mesele cehalettir, cehalet bir perdedir. Önyargı bir perdedir, taassub bir perdedir. İnsan iç dünyası itibariyle rasih ve sağlam olması lazım. Parası olur, parasıyla perde olur. İlmi olur, ilmiyle perde olur. Hizmetin başında müdebbir olur, müdebbiriyetiyle perde olur, tahakküm eder. Hizmeti kendisine tahsis eder, perde olur. Çok perdeler var. Allah bu perdelerden bizi muhafaza etsin.

Not: Bu meselede Şener beyin çok geniş izahları için "Risale-i Nur Nasıl Okunmalı" adlı eserine(s: 371-491) bakabilirsiniz.

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Kim Rabbine kavuşmayı arzu ediyorsa güzel bir amel işlesin ve Rabbine kullukta hiç bir ortak koşmasın.

Kehf, 110

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Kişi, dostunun dini üzeredir. Bu nedenle, kiminle dost olacağına dikkat etsin!"

Ebû Hureyre radıyallahu anh. Ebû Dâvud.

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Camii Tekrar İbadete Açıldı(15 Nisan 1772) *Şeyhülislam İbn-i Kemal'in Vefatı(16 Nisan 1534) *Einstein'in Ölümü(18 Nisan 1955) *93 Harbi Başladı(19 Nisan 1877) *Miladi Takvime Göre Efendimiz'in(s.a.v) Doğumu(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI