Cevaplar.Org

ŞAİR NABİ’NİN HAC MENASİKİYLE İLGİLİ DUYGULARI-1

Giriş: Şair Nabi büyük bir divan ve tasavvuf şairidir. Divanında ve diğer eserlerinde çok sayıda gazel mevcuttur. Ancak Nabi’nin en büyük özelliği; başta teşbih ve mecaz olmak üzere şiirlerinde çok fazla edebi sanatları kullanmış olmasıdır. Nabi’nin dindar ve takva sahibi, mutasavvıf bir şair olduğunu


Prof. Dr. Musa Kazım Yılmaz

musakazimyilmaz@gmail.com

2016-02-15 11:37:23

GiriÅŸ:

Şair Nabi büyük bir divan ve tasavvuf şairidir. Divanında ve diğer eserlerinde çok sayıda gazel mevcuttur. Ancak Nabi'nin en büyük özelliği; başta teşbih ve mecaz olmak üzere şiirlerinde çok fazla edebi sanatları kullanmış olmasıdır.

Nabi'nin dindar ve takva sahibi, mutasavvıf bir şair olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü Nabi'nin şiirlerini okuduğumuzda duygu seline kapılırız adeta. Nitekim hac ibadetini eda etmek üzere çıktığı hac seferini detaylı bir şekilde anlatan Tuhfetü'l-Haremeyn adlı eseri aslında bir seyahatnamedir.

Nabi bu eserinde üç temel konuya temas ediyor: Birincisi, İslam'ın şartlarında biri olan hac ibadetini ifa ederken hac menasikiyle ilgili olarak kutsal topraklarda yaşadığı duygulu anları kaleme almıştır. İkincisi, başta Resul-i Ekrem (s.a.v) ve ashab-ı kiram hazretlerinin hatıralarını taze bir şekilde okuyucuya sunmuştur. Üçüncüsü de, İslam uygarlığının merkezi olan kentlerin özelliklerine temas ederek 17. yüzyıla ait İslam uygarlığından örnekler vermiştir. Biz burada Nabi'nin hac menasiki hakkındaki görüşlerine yer vereceğiz.

Nabi'de Menasik Aşkı:

İslam dini, hac dışında içinde simge barındırmayan bir dindir. İstediğimiz yerde namaz kılabiliriz, istediğimiz yerde oruç tutabiliriz ve istediğimiz yerde zekâtımızı fakirlere verebiliriz. Fakat hac ibadeti için aynı şeyleri söyleyemeyiz. Çünkü istediğimiz zamanda ve istediğimiz yerde hac ibadetini yerine getiremeyiz. Başta Kâbe olmak üzere, Hacerü'l-Esved, Safa ile Merve, Mina, Müzdelife ve Arafat gibi kutsal mekânlar simgesel olarak hac ibadetinin menasikleridir. Tüm Müslümanlar gibi Şair Nabi de hac menasikine karşı derin bir saygı duymaktadır. Aşk derecesine varan bu sevgisini şu rubaisinden anlamak mümkündür:

Åževk-i Harem der dili men cuÅŸ zed,

Hem kevkebe-i aÅŸk-i reh huÅŸ zed.

Abile-i pa bih ez-an çeşm u ser

Ku ne guÅŸud-est der- an, ku nazar?(1)

Yani, "Harem'in şiddetli arzusu gönlümde kaynadı. Yol sevgisinin tantanası aklıma geldi. Ayaktaki sivilceler, oradan yüze ve göze sıçradı. Ama kim orada el açmaz, kim orada göz atmaz ki?"

1) Kâbe: Sözlükte dört köşeli veya küp şeklinde olmak anlamındaki "K'ab" kökünden gelen "Kâbe" Kur'an'da iki yerde geçmektedir.(2) Başta Kâbe-i muazzama olmak üzere Kâbe'nin birçok ismi vardır. Beyt, Beytü'llah, el-Beytü'l-'Atik, el-Beytü'l-Haram, el-Beytü'l-Muharrem, el-Beytü'l-Mamur, el-Meş'arü'l-Haram ve Kıble(3) gibi isimler bunlardan bazılarıdır. Şair Nabi'nin, Kâbe'ye karşı aşk derecesinde bir muhabbeti olduğu için Tuhfetü'l-Haremeyn adlı seyahatnamesinin başında Besmeleden sonra bir rubai ile Kâbe'ye şöyle sesleniyor:

Ey Beyt-i Haram-i saff-i ÄŸufrane makam,

Ve ey bab-i Selam-i medhal-i Dar-i Selam.

Ey Mültezim-i şerif-i müstelzim-i afuv,

Ve ey Zemzem-i safha ÅŸuyi-i isyan-i enam.(4)

Yani, "Ey mağfiret saflarına makam olan Kâbe, Ey Cennetin giriş kapısı olan Babü's-Selam, Ey affı gerektiren Mültezim-i şerif ve Ey zemzem ile günahkârların sahifelerini yıkayan Makam!"

Şair Nabi'ye göre Allah (c.c) dünya sarayını süsleyen Kâbe'yi isyan çölünde kaybolanlara bir hidayet vesilesi yapmıştır. Allah(c.c) İslam memleketlerinin sakinlerini umumi bir ziyaretgâha davet etmiş ve o af ve güven sofrasını iyilik sinisine koymuştur.

Kâbe ki ez o der heme dılha rehest,

Cüzi ez eczaş, yeminü' llahest,

Cevher-i ayine-i dilha veyest,

Cevher-i gencine-i dilha veyest.

Yani, "Bütün gönüller o Kabe yoluna gitmek ister. Ki o Kâbe'nin bir parçası (Hacerü'l-Esved) Allah'ın sağ elidir. Gönüller aynasının cevheri de, gönüller hazinesinin cevheri de Kâbe'dir."(5)

Nabi bir südasisinde ise Kâbe'nin, Mekke-i mükerremenin ufuklarının gelini olduğunu, bu görevinin öteden beri devam ede gelen bir görev olduğunu, dünyanın takvim sayfaları gibi Kâbe'nin nuruyla dolup taştığını, Mekke'nin bu denli korunmuş olması diğer şehirlere gölge düşürdüğünü ifade ederek şu temennilerde bulunur: "Gönül bahçesinin ömrü devamlı, bahar şeklinde devamlı ve sevinçli olsun. Devlet yüzü ve baht bakışı arkasından yetişsin."

Nabi Kâbe'yi bir edalı sevgiliye, bir geline benzettiği için hac seferini de "güzel sokağın gizli cilve ve güzellikleriyle dolu ve görülmemiş gönül çekici bir yolculuk" olarak tahayyül etmektedir. "Misal-i Kâbe aya nur dide-i uşşak, (Âşıkların gözleri acaba Kâbe gibi bir nur görmüş müdür?) Gören cemalini müştak, görmeyen müştak" diyerek Kâbe'yi bir sevgiliye benzetir.

Hatta hac seferi esnasında göreceği yeni yerleri ve meydana gelebilecek yeni hadiseleri yazmak istediğini ifade ederken şu ilginç benzetmeyi yapar: "Yeni yeni meydana gelecek şeyler oldukça, tıpkı gelini süsleyen kadının yaptığı gibi, büklüm büklüm uzun saçlarını örten amber kokulu güzel yüzünü süsleyen izleri, yeni ve taze görüşlerle kaleme almayı düşündüm." (6)

2) Nabi'nin Kâbe Tasvirleri: Şair Nabi, Kâbe'nin manevi güzelliklerini anlatırken teşbihlerle dolu çok güzel bir üslup kullanır. Tuhfetü'l-Haremeyn adlı eserinde "Kâbe-i Muazzamanın vasıflarının zikri" babında Kâbe'yi önce bir arkadaşa benzetir. Bu benzetme için şu ifadeleri kullanır: " Öyle güzel yüzlü bir meclistir ki, Sidre'nin boyunun salınmasını süslemek için kıyam etmiş ve mülk ile melekûtu temaşa edenlerin aşk bakışlarını hayrette bırakmıştır." Ardından Kebeyi bir güneşe benzeterek şöyle der: "Öyle yakıcı bir güneştir ki, metafın daireleri kucağında cilve etmekle, arz ve sema mizanının bakışlarını, âşıkların elbiselerinin yakasına döndürmüştür."(7)

Daha sonra Kebeyi bir güvercine benzeten Nabi şöyle der: "Mücevherlerle süslenmiş mukaddes yuvanın üstünde başı etrafında dönen ve boynu kudretten halkalı yabani bir güvercine benzer." Şair Nabi, "siyah renkli perdenin arkasında ebedi hayatın çeşme başı vardır" diyerek Kâbe'nin manevi varlığına dikkat çekmektedir. Ayrıca: "başı örtülmüş olan yer, hidayet bağışının olduğu yerdir ki, orada tavaf edilecek Kâbe'nin kuzeyindeki bölümde, aç gözlüler günahlarının affı için mağfiret dilemektedirler."(8)

Şair Nabi'ye göre "Kâbe, su ve toprak âleminin misk kokulu göbeğidir. Felek çemberlerinin amber kokulu merkezidir. Kâbe, ilahi memleketin kürsüsü, feyiz kuşunun sonsuzluk kafesi, melekût hazinesinin sandukasıdır. Ceberut çarşısının mücevher kılıfı olan siyah örtüsü, rüzgârın hareketiyle hareketlendikçe, kapalı denizin dalgalanması gibi, nurların dalgalandığı görülür. Böylece âşıkların kalpleri, hayret bakışları ile zevk denizinde boğulur gider."(9)

Şair Nabi, bazen Kâbe'yi, güneşi bile kıskandıracak güzellikte olan bir geline benzeterek şöyle der: "Amberle doldurulmuş örtünün altından yanağının köşesi parladıkça Kâbe, göğü aydınlatan güneşin coşkun ışığından gizlenmektedir.

Şüd müteharrik zi nesimeş nikab,

Geşte münevver zi ruheş aftab.

Burku-i müşgin zi ruheş ber şikest,

Narh-igül u kıymet-i amber şıkest.

Yani, "Hafif rüzgârdan Kâbe'nin örtüsü kıpırdayınca Kâbe'nin yüzünden güneş nurlandı. Misk kokulu örtüsü yüzünden kalkınca da, gül ve amber kıymetten düştü." Şair Nabi'ye göre "doğu tahtının hükümdarı olan güneş her sabah firuze renkli gökyüzüne yükseldiği sıralarda, bütün kâinatın mağfiret kapısı olan saadet kapısında alnını yere sürmekle ufuklar ülkesini el altına almış oluyor."(10)

Nabi Kâbe'yi bazen bir cennet bahçesine benzetir. Şöyle der:

Amede ba hil'at-i anber-siriÅŸt,

Sünbül-imişgin-i-iriyaz-i behişt.

Bürde be-rah-i keremeş arş rah,

MeÅŸaledar-i haremeÅŸ mihr u mah.

Yani: "O, anber yaratılışlı, hilat ile gelmiş bulunan kokulu cennet bahçesidir. Savulun! O, arşa giden bir kerem yolu, ay ve güneşin meş'aledarı olan Haremdir."

Nabi, Kâbe'nin kapısı için şöyle diyor: "Atebe-i bab-i âli-cenab-i sütuh-i nevaşi olmağın efvah-u pişani-i züvvar şeref-i maliş ile müşerref-i envar olmadadır."(11)

Yani, "Alınların koyulduğu âlicenap kapının eşiği, ziyaretçilerin ağız ve alınlarını şerefle sürdükleri menba-ı envar bir yerdir."(12)

3) Mikat ve İhram: Şair Nabi, hac menasikine karşı duyduğu yoğun sevgide ve onlarla ilgili olarak yaptığı nefis benzetmelerde Kâbe'yi hep merkeze almıştır. Nitekim Mısır kafilesiyle hacca gittiği için Mısır kafilesinin ihrama girme yeri (mikatı) olan Rabik adlı sahraya geldiklerinde ihrama girişi şu şekilde ifade eder: "Beytüllah yolunun bütün yolcuları, adi elbiselerinden soyundular.

Penbe-i dağ-i derun içre nihandır bedenim,

Diri oldukça libasım budur ölsem kefenim.

Beyti ile bedenler yıkandıktan sonra mukaddes ilahi divanın elbisesi olan iki parça beyaz renkli ihramı omuz ve bedene bağlayıp baş ve ayaklar çıplak halde göklere yükselen "Lebbeyk" seslerini melaike-i kiramın zikirleriyle karıştırdılar."

Şair Nabi Kâbe'ye yaklaşan hacıların "Lebbeyk Allahümme Lebbeyk" nidalarıyla dağları inlettiklerini ve artık hacılara aceleciliğin hâkim olduğunu dile getirirken şöyle der:

Kâbe-ra mestane Lebbeyk arem ez mıkat-i aşk,

Ki ez eletsem hem ba-in Lebbeyk guya kerde-end.

Yani "Aşk mikatında Kâbe'ye varmak üzere mestane bir şekilde Lebbeyk getiririm. Ki, zaten ben yaratılıştan böyle Lebbeyk diyenlerdenim."(13) Ona göre Kâbe'nin kokusunu alan hiç kimsenin artık sabretme gibi bir lüksü bulunmamaktadır. Kâbe'ye yaklaşan herkesin büyük bir aşk ile ve cuş-u- huruşla Harem-i Şerife doğru koştuğunu dile getirmektedir. Şair Nabiye göre Kâbe'ye ulaşmak, "yokluk âleminden varlık âlemine yetişmek" gibidir. Şu ifadeler onundur: "Sonra Cenab-ı Hakk'ın mağfiretinin süslü armağanı olan büyüklük ziyafethanesine girip, işitme dükkanı olan kulak, Haremeyn'in söz kumaşı ile doldukça servet mühayyilemin sandığı da arzu ile doluyordu."(14)

Nabi'nin ifade ettiğine göre ilahi fazilet gülistanına doğru hareket edildiği günden beri arzularda sabırsızlık baş göstermiş, bir an önce istenilen menzile ulaşmak ve yakarış gözyaşlarının servetini teslim etmek ümidiyle, ömür yaprağının belalarından bir miktarını başka günlere bırakmak cana minnet sayılmıştır. Hele Beytü'l-Haram'a yaklaşıldığında akıl ve şuur kervanı sabır ve karar melekesinin yerine yerleşmeye başlamaktadır. Herkes adeta şu mısraları terennüm etmektedir:

Key buved Ya Rab, ki ru der-Yesrib u Betha künem,

Geh be Mekke Menzil u geh der-Medine ca künem.

Yani "Ya Rab, Yesrib ve Batha'nın (Mekke Vadisinin) ne zaman yüz süreceğim. Bazen Mekke'yi, bazen de Medineyi kendime menzil edineyim?"(15)

-devam edecek-

Dipnotlar

1-Tuhfetü'l-Haremeyn (Latince), s. 12; sad., Mahmut Karakaş, Şanlıurfa, 1989.

2-Maide, 5/95, 97.

3-T.D.V. Ä°slam Ansiklopedisi, XXIV, 14, Ä°st., 2001.

4-Tuhfetü'l-Haremeyn (Latince), s. 9; sad., Mahmut Karakaş, Şanlıurfa, 1989.

5-Tuhfetü'l-Haremeyn, s.9-10; Menderes Coşkun, Nabi'nin Tuhfetü'l-Haremeyni, s. 160; Kültür Bakanlığı, Ankara, 2002.

6-Tuhfetü'l-Haremeyn, s. 13.

7-A.g..e., s. 78.

8-A.g.e., a.y.

9-A.g.e., s. 79.

10-A.g.e.,a.y.

11-Menderes CoÅŸkun, s. 263.

12-Tuhfetü'l-Haremeyn, s. 80.

13-A.g.e., s. 73

14-A.g.e., s. 74.

15-A. g. e., s. A.y.

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Artık Allah'a, Peygamberine ve indirdiğimiz o nûra (Kur'an'a) inanın. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

Teğabün, 8

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Îmân altmış bu kadar şu'bedir. Hayâ da îmânın bir şu'besidir.

BUHARİ,KİTÂBÜ'L-ÎMÂN, EBU HUREYRE(r.a.)'dan

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Şair Muhammed İkbal'in vefatı(21 Nisan 1938) *TBMM'nin açılışı ve çocuk bayramı(23 Nisan 1920) *Osmanlı-Rus Harbi(24 Nisan 1877) *Hudeybiye Gazvesi(26 Nisan 628) *II.Abdülhamid'in tahttan indirilmesi(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI