Cevaplar.Org

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-102

Ders: Mesnevi-yi Nuriye, 12. Reşha İzah: Prof. Dr. Şener Dilek *Peygamberimizin risaletinin iki külli delili var;


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2016-02-01 12:40:48

Ders: Mesnevi-yi Nuriye, 12. ReÅŸha

Ä°zah: Prof. Dr. Åžener Dilek

*Peygamberimizin risaletinin iki külli delili var;

1-Kur'an; Cenab-ı Hak sözünü Rasulullah'ın(aleyhissalatu vesselam) ağzına koymuş. En câmi, en kudsi, en büyük kitabı ona indirmiş. Dolayısıyla Kur'an'ın bütün ayetleri risaletin açık, vazıh bir delili.

2-Bini mütecaviz mucizeleridir.

Buradaki mevzu ise, kâinatın sanat ve güzellik cephesinden Risalet-i Ahmediyyeye delalet etmesidir. Kâinat, üstadın tabiriyle muvahhid-i ekberdir. Her zerresi ile tevhidi haykırıyor. Aynı zaman da kâinat Peygamber aleyhissalatu vesselam'ın davasının en büyük tasdikçilerinden birisidir.

Eğer bir eser sanatlı ise, ölçülü, dakik, müzeyyen, mükemmel ise, alaküllihal o sanatı takdir eden, tahsin eden, alkışlayan insanlar bulunur. Ben bundan 15 sene önce Edirne'ye gittim. Edirne'de hiçbir işim yoktu, sadece Selimiye camiini görmek için gittim. Selimiye dünyanın en büyük sanat eserlerinden birisi. Müştak seyirci, sanattan anlayan, sanatın eserlerini zevkle, hisle bilen insanlar ne yapar, sanatı öğrenmek ister.

O sanatı şerh edecek, o sanatın güzelliğini, derinliğini ifade edecek kimlere ihtiyaç vardır? Tarif edicilere, dellallara ihtiyaç vardır. Mesela tarihi camilere gittiğinizde, orada o camiin tarihçesini anlatan ve etrafında insanların toplandığı görevlileri görüyoruz.

Selimiye'nin kubbesi insanın merak duygusunu tahrik ediyor mu? Ediyor. Kim yapmış, ne zaman, nasıl yapmış sorularını akla, zihne getiriyor mu? Getiriyor. Bir de başını kaldır. Şu sema kubbesi Sani-i Zülcelal'in kudretini ve sanatını büyük mikyasta akıl gözüne gösteriyor.

Demek asıl antika âsâr, kâinatta Cenab-ı Hakkın yarattığı eserler. İşte bu eserlerini yaratılış maksudunu tarif edecek, ifade ve izah edecek bir doğru dellala, bir teftiş edici müfettişe, bir nâzıra ihtiyaç var. İşte o Risalettir, peygamberliktir.

 Gerçi kâinata bakarak insan Allah'ın varlığını bilebilir, ama marziyatını bilemez. Var oluşumuzun esprisi nedir? Cenab-ı Hak bizi niye dünyaya gönderdi? gibi sorular kâinata bakılarak bilinmez. Bunun için ne lazımdır? Vahiy lazım, kitap lazım, peygamber lazım.

Buradaki bakış ise biraz farklı. Üstad burada çok orijinal bir tespit yapıyor, şuunat-ı İlahiye ait çok önemli bir sırrı açmış oluyor ve diyor ki; "Kâinatta görünen hüsn-ü san'at dahi risalet-i Ahmediyeye (A.S.M.) delalet ve şehadet eden kat'î bir delildir."(Mesnevi-i Nuriye, s: 31) Yani şimdi Cenab-ı Hakkın yarattığı ilahi sanatlara bakın; bir çiçek, bir böcek, bir bahar, şu kâinat, içinde şu mevcudat hüsn-ü sanatla bedii, dakik, mükemmel ve müzeyyen olarak yaratılmış. Hepsinin üzerinde güzellik var. Demek ibretle baktığımızda akıl Cenab-ı Hakkın sanatında bir cemal, bir tezyin, bir mükemmellik ve bir güzellik görülüyor mu? Görülüyor.

"San'at ve suretin güzelliği, Sâni'de güzelleştirmek ve zînetlendirmek isteği mevcut olduğuna delalet eder."(Mesnevi-i Nuriye s: 31) Sanatın güzelliğinden sanatkârının güzelleştirme isteğinden geldiğine intikal ederiz. O istek fiile çıkmış ki eser güzel olmuş.

Eserin güzelliğinin arkasında sanatkârın eserine muhabbeti var. Onun arkasında da eserini seviyor, sevmiş ki yapmış. Sanatına karşı kudsi bir rağbeti var ki, onu varlık âlemine çıkarmış. Şimdi, beşer noktasından baktığımız zaman, bir insanda kemale dair bir istidat varsa, o istidat yerinde durmaz. İlla ne yapacak, illa çıkacak, illa görünecek, ila teşhir ile gösterilecek. Bu da kâinatta hükümferma olan bir kanun. Bütün tohumlara, çekirdeklere bakın, hepsi lisan-ı hal ile kendi mahiyet aynalarındaki güzelliği teşhir ediyorlar. Her şey Fatır isminin tecellisi ile kuvveden fiile çıkıp kendi mahiyetini gösteriyor.

Şimdi Cenab-ı Hakkın kemali namütenahi ve mutlak olduğu için, Allah kendi sanatını seviyor. Burada Cenab-ı Hakka mahsus bir muhabbet-i münezzehesi var. Şimdi yerde ve gökte her şey sanat-ı İlahi..Cenab-ı Hak hepsini sevmiş, sevmiş ki yaratmış. Ölçülü, düzgün, i'cazlı yapmış. Demek Cenab-ı Hakkın mahlûkatı varlık âlemine çıkartmasında şuunata medar birçok hususiyetler var. Üstad burada iki tanesini saymış;

1-Sanatına karşı muhabbet

2-Kudsi bir raÄŸbet.

Bu sanatlar içerisinde en câmisi, en ulvisi, en mükemmeli insan. Demek şuunat-ı ilahiyenin merkezinde insan var. Ve insanın bütün kâinatın fevkinde öyle bir rüchaniyeti, öyle bir özelliği, öyle bir kadru kıymeti var ki, insan Hak isminin tecellisine mâkes ve ayna olmuş. İnsanı kâinattan çek, sanki insan manasız. Yani her şey manasını, her şey kıvamını, her şey hakikatını insanda biliyor, insanda buluyor. Demek sanat-ı ilahiyenin, tezyinatın, muhabbet-i ilahiyenin medar-ı merkezi insan. 

*İnsan dahi masnuatın en câmi' ve en garibi olduğundan şecere-i hilkate bir semere-i şuuriyedir." (Mesnevi-i Nuriye, s: 31) Yani kâinatı muazzam, mükemmel bir ağaca benzetirsek insan bu ağacın, en son, en câmi, şuurlu bir meyvesidir. Üstad burada insanın bu yönüyle alakalı iki hususun altını çiziyor;

1-İnsanın nazarının umumi

2-Şuurunun külli olması.

İnsanın nazarı umumi. Hiçbir mahlûkta bu özellik yok. Nazarı umumi olduğu için bir kısım hakikatları gözüyle görüyor. Bir kısım hakikatları da ilim gözüyle görüyor. İşte bilim ve teknolojinin geldiği nokta hep insanın nazarının umumi ve külli olduğunun delilidir. Bakıyorsun ta atomdan, ta genetik şifreden ta uzayın derinliklerine kadar insanın cevelan sahası var. İnsanın idrak pergeli ne kadar vâsi, ne kadar geniş.

Bir de şuuru külli. İnsan diğer sanat eserlerinden farklı olarak hem kendini, hem diğer sanat eserlerini, hem de Rabbini biliyor. Tefekkür ve tezekkür edebiliyor. Hayatında kelam ve terkip var. Tahlil var, tanzim var.

Bir de 'mutlak zikir kemaline masruftur' kaidesiyle, insan denilince akla en mükemmel insan örneği olan Rasulullah(aleyhissalatu vesselam) hatıra gelir. Bütün mahlûkatın içerisinde müstesna bir keyfiyete yaratılmış olan Rasulullah'ın(aleyhissalatu vesselam) ruh-u küllisinin ayinedarlığı noktasından bak, o zat bütün istidat ve kabiliyetiyle Mabudiyete müteveccih..Her şeyini kulluk istikametine hasretmiş..Ve kendisini herkesten ziyade Allah'a sevdirmiş. Ve herkesten ziyade Allah'ı sevmiş. Ve herkesten ziyade kâinat kitabını dikkatle, ibretle, fikretle okumuş.

*Hem Allah'ın sanatını hem de Allah'ın marziyyatı olan İslamiyeti hayatında bitamamiha, bikemaliha teşhir eden en câmi ayna kim? Zat-ı Muhammedi(aleyhissalatu vesselam)..Külli muarrif, Allah'ı gösteren en büyük ayine.. Şimdi her insan sanat itibarıyla Allah'ın kemalatını teşhir eder, Allah'ın sanatıdır. Ama haliyle, kâliyle, hayatı ve fiiliyle, ameliyle, ahlakıyla, yüksek sıfatlarıyla İslamiyetin güzelliklerini hayatında teşhir etmek.. Bu noktadan Rasulullah (aleyhissalatu vesselam) bütün kainata bedel..

*Bir de risalet vazifesiyle vazifelendirildiği için Allah'ı en iyi bilen, en iyi anlatan, beşerin nazarını tevhide çeviren, ubudiyete ve şükre tevcih ettiren o zat(aleyhissalatu vesselam) elbette Allah'ın has bir muhatabıdır.

 * "Bakınız, insan âleminde iki daire ve iki levha vardır: Birinci daire: Rububiyet dairesidir. İkinci daire: Ubudiyet dairesidir."(Mesnevi-i Nuriye, s:31) Bakın Rububiyet dairesinin şümulü var. Allah'ın yarattığı nerede bir mekân, nerede bir mahlûk yok ki Allah'ın Rububiyeti orada tecelli etmiş olmasın? Bir şeyin takdiri, tedbiri, tedviri, tanzimi hep Rububiyetin tecellileri. Şu masayı yapacaksın önce tasarım mühendisliği işin içine girer. Hangi boyda, hangi yükseklikte olsun? Malzemesi neden olsun? Vasıf ve nitelikleri neler olsun? Kaintta da aynı kanun câri. Yani bir ilim çiziyor, bir kudret giydiriyor, bir Rububiyet nakşediyor. Şimdi Cenab-ı Hakkın rububiyet dairesi muhit. Her mahlûk her an Allah'ın terbiyesi, tanzimi, takdiri içerisinde.

*"İkinci daire: Ubudiyet dairesidir."(Mesnevi-i Nuriye, s:31) Cenab-ı Hak rububiyetiyle her şeyi terbiye ediyor bu doğru ama rububiyet dairesinin de merkezinde kim var, insan var. Cenab-ı Hak her şeyin terbiyesinde insanı esas almış. Tabir-i caizse denilebilir ki kâinatta tek bir proje var; insan. İnsanın dışındakiler projeyi takviye ediyor, tahkim ediyor. Her şeyi insan için yaratan Allah, insanı da Kendisine müteveccih olması, ubudiyete mazhar olması için yaratmış.

*Cenab-ı Hak ışığı niye yaratmış. Kâinattaki antika sanat eserlerini görebilmemiz için. Işık olmasaydı biz onları göremeyecektik. Cenab-ı Hak ışığı vesile yaparak kâinat üzerindeki sanat eserlerini dikkat nazarlarına teşhir ediyor. Sanat eserlerine nazarımızı çeviriyor, onları takdir, tahsin, ibret ve fikretle seyretmemizi istiyor. Bu mealde mesela buyuruyor;

"Bakmıyorlar mı o deveye; nasıl yaratıldı? (88/17)

"Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün ard arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgârları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır. (2/164)

*"İkinci levha ise: Tefekkür ve istihsandır."(Mesnevi-i Nuriye, s: 31) İki mahluku gözlerini kapat, bir helikoptere al, bir dağın başında dünyanın en harika bir sarayına götür.. Gözlerini aç, o hemen o sanat eserini, niçin, kim tarafından yapıldığını düşünmeden bahçedeki otlara koşar. Otlara koşana ne diyoruz? Hayvan diyoruz. Diğer mahlûkun gözlerini aç. O ise hemen sanat eserlerini incelemeye koşar Hemen tefekküre başlar; "bu sanat harikasını kim, ne için, nasıl yapmış? Beni buraya ne için getirdiler, ne isteniyor benden?" Ona ne diyoruz, insan diyoruz.

*İnsan tefekkürün koordinatlarından ayrıldı mı, insaniyet arşından düşüyor.

* "Ubudiyet dairesi bütün kuvvetiyle rububiyet dairesi hesabına çalışıyor. Tefekkür, teşekkür, istihsan levhası da bütün işaretleriyle hüsn-ü san'at ve nimet levhasına bakıyor."(Mesnevi-i Nuriye, s: 32) Şimdi Cenab-ı Hakkın sanatı bedi. Allah'ın sanatı garib. Allah'ın sanatında i'caz var, mu'ciz. Allah'ın sanatı bir cihette sanat, bir cihette rahmet. İn'am, ikram ve ihsan. Hem tefekkür boyutu noktasından derinlik, hem de o nimetlere mazhariyet noktasından şükür, hamd, Allah'ı tesbih ve ta'zim. Demek kulluk bu mana için, biz bu mana için yaratılmışız. Allah iz'anımızı, i'kanımızı ziyadeleştirsin.

Demek Rububiyet dairesinin reisi olan Cenab-ı Hak ise, ubudiyet dairesinin reisi olan Rasulullah arasında bir münasebet tecellisi olması lazım? O nedir? Kur'an.

*Dünyada en büyük zevk marifet zevkidir, Allah'ı tanıma zevkidir. Allah'ı tanımaktan daha büyük bir zevk yoktur. Onun için saadet ve sürür imandadır, imanın gölgesindedir. İman ne kadar rusuhiyet kazanırsa, o müslümanın dünyası, dünyadayken firdevsi bir Cennet olur. Sanki Cennet hayatının paketlenmiş bir programını dünyada fiilen yaşar ve yaşatır. 

*Beşerin kemalatına medar ne kadar kulvar varsa, ne kadar kemalata medar vasıf ve sıfat varsa, bütün bu kulvarlarda en önde ve en ileride Zat-ı Muhammediye (aleyhissalatu vesselam) vardır. Hatta Üstad diyor ki; "Bu sırra binaen o zât; bir tek tesbihten, başkasının bir sene ibadeti kadar feyiz alabilir." (Lem'alar, s: 328 )

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

İnsan, bizim kendisini kerih bir nutfeden yarattığımızı görmez mi ki, şimdi o apaçık bir hasım kesilmektedir.

Yasin, 77

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Kim bir oruçluya iftar verirse, oruçlunun sevabından hiçbir şey eksilmeksizin, oruçlunun sevabı gibi sevap alır."

Tirmizî.

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Camii Tekrar İbadete Açıldı(15 Nisan 2002) *Şeyhülislam İbn-i Kemal'in Vefatı(16 Nisan 2002) *Einstein'in Ölümü(18 Nisan 1955) *93 Harbi Başladı(19 Nisan 1877) *Miladi Takvime Göre Efendimiz'in(s.a.v) Doğumu(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI