Cevaplar.Org

ALEM-İ İSLAM’IN BELASI; IRKÇILIK

1) Avrupa’da baş gösteren milliyetçilik hareketleri 20. yüzyıl itibariyle Asya kıtasında uyanan kavimler arasında da yayılmaya başladı. Uyanan ve Avrupa’nın parlak uygarlığına kapılan kavimler her konuda olduğu gibi milliyetçilik konusunda da Avrupa’yı körü körüne taklit etmeye başladılar. Bediüzzaman “Halbuki her milletin kamet-i kıymeti ayrı bir elbise ister”(1) diyerek bu taklitçiliğe karşı çıkmaktadır. Ona göre Avrupa ve Asya insanları bir cins kumaş bile giyecek olsalar


Prof. Dr. Musa Kazım Yılmaz

musakazimyilmaz@gmail.com

2015-08-23 09:15:10

1) Avrupa'da baş gösteren milliyetçilik hareketleri 20. yüzyıl itibariyle Asya kıtasında uyanan kavimler arasında da yayılmaya başladı. Uyanan ve Avrupa'nın parlak uygarlığına kapılan kavimler her konuda olduğu gibi milliyetçilik konusunda da Avrupa'yı körü körüne taklit etmeye başladılar. Bediüzzaman "Halbuki her milletin kamet-i kıymeti ayrı bir elbise ister"(1) diyerek bu taklitçiliğe karşı çıkmaktadır. Ona göre Avrupa ve Asya insanları bir cins kumaş bile giyecek olsalar tarzları ayrı ayrı olmak lazım gelir. Söz gelimi, bir ihtiyar hocaya tango bir kadın elbisesi giydirilmediği gibi, bir kadına bir jandarma elbisesi giydirilmez. Avrupa bir dükkân ve bir kışla ise, Asya bir çiftlik ve bir cami hükmündedir. Bir dükkâncı dansa gider ama bir çiftçi gidemez. Aynı şekilde cami kıyafeti ile kışla kıyafeti bir değildir.(2) Bu ifadeler, taklitçiliğin kendi milliyetini inkâr anlamına geldiğine işaret etmektedir.

2) Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren Türkiye Cumhuriyeti devletini idare edenler, her hususta Batı'yı taklit ederek açık bir şekilde ulusçuluğu ve Türk milliyetçiliğini esas aldılar. Bu amaçlarını gerçekleştirmek için kendilerine iki ana hedef seçtiler. Birincisi, başka kavimleri yok sayma politikasıdır. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde başka kavimlerin varlığını inkâr etme politikası her zaman devletin değişmez politikası olmuştur. Kürtler üzerindeki baskıların bugün nelere mal olduğunu artık bilmeyen yoktur.

İkinci hedef olarak da, dinin Anadolu halkı üzerindeki etkisini yok etmek için büyük çabalar sarf etmişlerdir. Kur'an harflerinin Latin alfabesiyle değiştirilmesi, din derslerinin kaldırılması ve kadınla ilgili kültürleri kökten değiştirme gayretleri, hep dinin halk üzerindeki tesirini yok etmeye yönelik çabalar olarak tarihe geçmiştir. Devlet başkanlarının etrafında kümelenen kimi aydın ve yazarlar da bu değiştirme politikasına çanak tutmuşlar ve "Kâbe Arab'ın olsun Çankaya bize yeter" diyecek kadar eblehleşmişlerdir.

3) Devleti idare edenleri kullanmak isteyen gizli komiteler, Türkçülüğü ve menfi milliyetçiliği reddeden Bediüzzaman ve onun gibi insanları da Kürtçülükle itham etmişlerdir. Bediüzzaman, kendisini Kürtçülükle suçlayan Türkçülere cevap verirken aynı zamanda Kürtçülük yapmanın vahim sonuçlarına da işaret ediyor; özetle şöyle diyor:

"Ben elhamdulillah Müslüman'ım. Her zaman kutsal milletimin 350 milyon (şimdi 1.5 milyar) efradı vardır. Böyle ebedi bir uhuvveti tesis eden ve dualarıyla bana yardım eden ve içinde Kürtlerin ekserisi bulunan 350 milyon kardeşi menfi milliyet fikrine feda etmek ve o mübarek hadsiz kardeşlere bedel, Kürt adını taşıyan ve Kürt milletinden olan dinsiz veya mezhepsiz bir mesleğe mensup birkaç kişiyi kazanmaktan yüz bin defa Allaha sığınıyorum. Ey Mülhit! Senin gibi ahmaklar lazım ki, Macar kâfirleri ya da dinsiz olmuş ve Batılılaşmış üç beş Türkün muvakkat kardeşliğini kazanmak için, 350 milyon hakiki ve nurani bir cemaatin baki kardeşliğini terk etsin."(3)

Bu ifadelerden anlaşıldığına göre, ırkçılık yapanlar bütün İslam âlemiyle kardeş olma gibi değerli bir avantajı kaybediyorlar. Bediüzzamana göre Kürtçülük ya da Türkçülük yapan bir kimse, 1,5 milyarlık İslam kardeşlerini kaybediyor, onun yerine dinsiz veya mezhepsiz birkaç dostu kazanıyor. Bu kaybı göze almak büyük bir ahmaklıktır.

4) Bediüzzaman'a göre menfi milliyet esası üzerinde Türkçülük yapanlar gerçekte Türk düşmanı olan ve kendi menfaati uğruna her türlü mukaddesatı feda edebilen hamiyet-füruş dinsizlerdir. Bediüzzaman onlara hitaben özetle şöyle diyor: "Ey mülhitler! Ben Türk denilen bu vatanın ehl-i iman olan kısmıyla, İslamiyet milliyeti ve ebedi ve hakiki bir kardeşlik ile alakadarım. Bin seneye yakın bir zamandır; Kur'an'ın bayrağını cihanın her tarafında galibane gezdiren bu vatan evlatlarını, büyük bir övünçle ve İslamiyet hesabına seviyorum."(4)

Ona göre milliyetçiliğin ölçüsü İslam dinine bağlılık ve sevgidir. Eğer İslamiyet'e inanmıyorsanız, ya da inandığınızı söylediğiniz halde gerçekte sevmiyorsanız Türkçülük iddiasında bulunmanız bir aldatmacadır.

5) Bediüzzaman gençlere yönelik olarak kurulan ve gençleri İslam'dan uzaklaştırmak için akla zarar programlar uygulayan "Halk Evleri" gibi müesseselerin faaliyetlerine büyük tepki göstermektedir. Gençlere yönelik olarak hazırlanan bu tür faaliyetlerin Türk gençliğini zehirlemeye yönelik olduğuna işaret ediyor. Ona göre Milliyetçilik ve Türkçülük perdesi altında bu faaliyetleri yürütenler gerçekte Türk düşmanı olan gizli komitelerdir. Özetle şöyle der:

"Sen ise ey sahtekâr! Türkün hakiki ve milli iftihar vesilelerini unutturacak bir şekilde Türklerle mecazi ve muvakkat bir kardeşliğin vardır. Sana soruyorum: Türk milleti yalnız 20-40 yaş arasındaki gafil ve heveskâr gençlerden mi ibarettir? Acaba onların menfaati ve onlar için yapılması gereken hizmet, sadece onların gafletlerini arttıran ve ihtiyarlıkta onları ağlattıracak şekilde muvakkat bir güldürmekten mi ibarettir? Eğer hamiyet-i milliye bundan ibaret ise ve ilericilik ve hayattaki mutluluk bu ise, ben o Türkçülükten ve o milliyetçilikten kaçıyorum; sen de benden kaçabilirsin."(5)

TÜRKÇÜLÜK POLİTİKALARININ ZARARLARI

Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren benimsenen Türkçülük politikası ne yazık ki, menfi milliyetçilik esasları üzerine bina edilmiştir. Bu durum başta Kürtler olmak üzere diğer kavimleri küstürmüş ve devletle uyum sağlamalarına engel olmuştur. Milli Eğitimdeki dini boşluktan istifade eden mülhitler Kürt çocuklarını dini kaygılardan uzak ve tamamen bir Kürt milliyetçisi olarak yetişmelerini temin etmişlerdir. Denilebilir ki, bugünkü manzara, 1960'larda Doğu ve Güneydoğunun şehir merkezlerinde ve kasabalarında kurulan ve dini inkâr eden programlarla dolu olan resmi okulların bir neticesidir. İnsanların maymundan geldiğini ve dinin, bir gün mutlaka bilime karşı iflas edeceğini genç Kürtlere anlatan Türk öğretmenler hala yaşıyorlar. Ne yazık ki, dinsizlik derslerini alan o genç Kürtler bugün çoğunlukla yasa dışı örgütlerin yöneticisi durumundadırlar.

Eğer sivil kuruluşların gayretiyle doğu vilayetlerinde kurulan İmam Hatip liseleri olmasaydı, bugün durum çok daha ciddi ve tehlikeli olurdu. Ama üzülerek belirtmek gerekir ki, milliyetçiliği esas alan devlet içindeki bazı odaklar hep bu okullara karşı çıktılar ve hala karşı çıkmaya devam ediyorlar. "Rüzgâr eken fırtına biçer" kaidesince, bugün Kürtlerin bir siyasal kalkışma yapmalarından endişe eden Türkçüler, başlarını iki avuçları arasına alıp derin düşünmelidirler. Üstelik 30 yıl süren kirli savaşta bunca maddi ve manevi kayıplara rağmen sözde milliyetçiler ders almış görünmüyorlar. Çünkü bu zümreler, hala ülkenin geri kalmışlıkla ilgili tüm ihmallerini ve her türlü vebali din üzerine atmak istemektedirler.

Bediüzzaman, bu mücadelenin sonunda, Türk milletini ve Türkçülüğü İslam'a karşı kullanan gizli bir zındık komitenin muvaffak olamayıp geri çekileceğini, bunu ahir zaman ile ilgili rivayetlerden anladığını dile getirmiştir.(6)

Sonuç

Bu topraklarda yaşayan insanları birbirine bağlayan en güçlü bağ din kardeşliği bağıdır. Allah Kur'an-i Kerimde müminlerin sadece kardeş olduklarını beyan buyurarak din kardeşliğinin nesep ve ırk kardeşliğinin üstünde olduğunu vurgulamıştır. Bugün Türkiye'de yaşayan insanların büyük bir çoğunluğu (% 99'u) Müslüman'dır. Menfi milliyetçiler aksini iddia etseler de, bu vatan toprakları üzerinde yaşayan insanları bir arada tutan çimento dindir. Tek başına dil, ya da başka bir unsur değildir. Dinin çağımızda yükselen bir değer olması, Müslümanların hala ne kadar dine muhtaç olduklarını açıkça göstermektedir.

Özellikle Doğu ve Güneydoğunun dağlarına "Ne mutlu Türküm diyene!" ya da "Bu vatan Türklerindir", ya da "Türkiye Türklerindir" gibi sloganlar yazmak bir vatanperverlikten ziyade bir hıyanettir. Bizzat Güneydoğulu bir vatandaş olarak ve halen o bölgede yaşayan bir insan olarak, bu tür kışkırtmaların Türk milli birliğine bir fayda temin etmediğini, aksine ayrılığa ve husumete sebep olduğunu söyleyebilirim.

Bu şirin ülkemiz olan Türkiye, eski zamanlardan beri çok değişikliklere maruz kaldığından, ayrıca asırlarca İslam merkezi olması haysiyetiyle değişik İslam milletlerinden Anadolu'ya çok göç olmuştur. Bu topraklar üzerinde yaşayan insanların ırkları birbirine geçmiştir. Türkleşen Kürtler olduğu gibi, Kürtleşen Türkler ve Araplar da mevcuttur. Ancak levh-i mahfuz açılsa kimin hangi milletten olduğu hakiki olarak anlaşılabilir.(7) Öyleyse milliyetçiliği ırk esasına dayandırmak doğru değildir. Eğer din birliği varsa milliyet birliği de var demektir.

Müslüman olan herkes, ister Türk ister Arap veya Kürt olsun bu vatanın asıl sahibidir. Batı'lıların Tüm çabası, Kürtleri azınlık olarak göstermek ve uluslararası hukuk normlarına göre Kürtlere farklı hakların verilmesini temin etmektir. Batılıların amaçlar bellidir. Onlar Türkiye'yi bölerek kendilerine bağımlı sözde müstakil bir Kürt devletini kurmak istiyorlar. Kuşkusuz hiçbir Batılının yeni bir İslam devletini istemediğini anlamak zor değildir.

O halde Batılılar neden bir Kürt devletinin kurulmasını istesinler? Bana göre T.C. devleti bu vatanın asıl sahipleri olan Kürtlere, konuşma hakkı, dillerini öğrenme ve çocuklarına Kürtçeyi öğretme hakkı ve Kürtçenin okullarda tercihli bir dil olarak okutulması gibi bazı hakları kendimiz vermeliyiz. Buna itiraz edenlerin niyetleri hiç de iyi değildir. Çünkü onlar bu itirazlarıyla Kütlerin asimile olmalarını beklemektedirler. Oysa bu durum İslam kardeşliğine aykırıdır.

Dipnotlar

1-Mektubat s. 267.

2-a.g.e., a.y.

3-a.g.e., s. 478.

4-a.g. e., s. 479.

5-a. g.e., s. A.y.

6-Şualar, s. 537. Zehra Neşriyat, İst., 1998.

7- Mektubat, s. 369.

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

(Resulüm!) Sana bu mübarek Kitab'ı, ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik.

Sa'd, 29

GÜNÜN HADİSİ

Takat getirebileceğiniz ameli alınız.Allah'a yemin olsun ki siz usanmadıkça Allah usanmaz.

Müslim, Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha

TARİHTE BU HAFTA

*Şair Muhammed İkbal'in vefatı(21 Nisan 1938) *TBMM'nin açılışı ve çocuk bayramı(23 Nisan 1920) *Osmanlı-Rus Harbi(24 Nisan 1877) *Hudeybiye Gazvesi(26 Nisan 628) *II.Abdülhamid'in tahttan indirilmesi(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI