Cevaplar.Org

MUSTAFA ÖZCAN HOCAMIZ İLE COĞRAFYAMIZDAKİ SORUNLAR ETRAFINDA-2

-Demin biraz değindik ama şöyle sorayım, Mezhebinin görüşünü savunan bir mümin “mezhebini din edinmekle” suçlanıyor. Bu konuda neler demek istersiniz? -Dinin pratik olarak yaşanmasına mezhep diyoruz


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2015-05-21 03:03:24

-Demin biraz değindik ama şöyle sorayım, Mezhebinin görüşünü savunan bir mümin "mezhebini din edinmekle" suçlanıyor. Bu konuda neler demek istersiniz?

-Dinin pratik olarak yaşanmasına mezhep diyoruz biz. Meşreb nedir? Gönül mezhebine meşrep diyoruz biz. Bunlar bayatlamış şeyler. Fazla üzerinde durmak, kıymet kazandırmak olur.

Ben bu sözlerde hiçbir anlam, hiçbir mantık görmüyorum. Mezhep çıkmışsa, demek ki bir ihtiyaca göre çıkmış. Yoksa kalmazdı zaten. İhtiyaç olmayan şeyler hayatta kalmaz.

-Batıda yapılan Kur'an mealleri hakkında neler diyebiliriz?

-Meal kısaca Kur'an'ın terceme denemesidir. Tercümesi değil, tercüme denemesidir. Herkes deneme yapabilir. Ama bu o denemenin Kur'an'ın ruhunu aksettirdiği anlamına gelmez. Bazen bunlar kafa da karıştırabilir.

Mesela Carlayl 'Kahramanlar' adlı eserinde diyor ki; "ben Kur'an'ı meallerden tetkik ettim. Neredeyse beni İslam'dan uzaklaştırıyordu" diyor.

Zaten oryantalist metinler de Kur'an'ı tahrifat üzere kurulmuş. Niye? Kur'an-ı Kerim'i 'öteki' olarak görüyor. Anlamamakta bir kusurları var, ayrıca bir de kasıtları var.

Kur'an-ı Kerim'e nüfuz etmek kolay bir şey değil. Kur'an ancak kendisine gerçekten inananlara perdesini açıyor. Yoksa perdeliyor. Önüne şifre koyuyor. Dolayısıyla, iman olmadan Kur'an-ı Kerim'i tam olarak anlamak mümkün değil.

Bir de oryantalistler de kasıt var, Kur'an'ı insanların nazarından nasıl düşürürüz, nasıl tahrif edebiliriz diye. Biz Müseyleme'ye nasıl bakıyorsak, onlar da bize aynı şekilde bakıyor. Onun için batıda yapılan Kur'an meallerinin çok sıhhatli olduğunu söylemek mümkün değil. Son zamanlarda Picthall gibi Müslümanlığı kabul edenlerininki daha sağlamdır diyebiliriz.

-Siz meal okumayı tavsiye ediyor musunuz?

-Mealcilik manasında buna karşı olmamız lazım ama işte vaiz minberde veya hutbe de veya sohbette ayeti okuyup mealini veriyor. Bunu bizler de yapıyoruz zaman zaman.

Kur'an'ın kelime meali ile ilgili çalışmalar çok eski. Selçuklu zamanına kadar gidiyor. Hatta Ahmet Topaloğlu'nun bu konuda bir doktora çalışması var. Eskiden beri bu çalışmalar farklı dillerde yapılmış ama kimse 'bu, Kur'an yerine kaimdir' dememiş. Son zamanlarda Yaşar Nuri Öztürk merkezli bunu yapmak istediler. Nasıl meal? "Parantezsiz meal." Böyle bir şey olabilir mi? Olamaz.

Zaten bir dilden bir dile ifadeyi aktarmak kolay değil. Anlam buharlaşması mutlaka olur. Kur'an-ı Kerim'de ise bunun olmaması mümkün değil. Mesela Kur'an-ı Kerim'de bir 'el' takısını anlamak kolay değil.

Mesela Kur'an-ı Kerim'de 'el Ard" diyor. El Ard, dünya mıdır, Filistin midir, Mısır mıdır? Neresidir, söyleyin bakalım bana.

Dolayısıyla parantezsiz meal gibi şeyler nefsaniyetin ifrazatından başka bir şey değil. Ondan dolayı, Kur'an-ı Kerim'e hürmeti kırmamak lazım. Mealleri de yardımcı olarak görmek ve esas almamak lazım. O da sevaba ve hataya açık..

- Bizdeki tabir-i caizse -protest- İslamcıların görüşleri özgün değil. Genelde Ebu Reyye gibilere ve ondan öte Goldziher gibi oryantalistler veya mesela hilafet saltanat konusundaki görüşleri Mevdudi, Ali Şeriati vs gibi zatlara dayanıyor? Bunu nasıl açıklarsınız?

-Mahmud Ebu Reyye aslında Şii olduğu ifade edilen bir adam. Kendisi bir matbaacı, ilmi tedrisatı olan bir adam değil. Ebu Hureyre'ye yönelik taanları var. Hadislere yönelik olarak hücumları var. Aslında Humeyni ile Yaşar Nuri'yi buluşturan bir çizgi. Hükümet-i İslamiye adlı eserinde Humeyni'nin ona çok atıfları var. Humeyni'de Ebu Hureyre'ye yönelik tezyifkâr ifadeler kullanıyor. Kullandığı kaynak ta Mahmud Ebu Reyye.

Yaşar Nuri'ye de baktığınızda en büyük düşmanlığı ne? 'Arap İslam'ı' diyor. Arap İslam'ı diye bir şey var mı ya?

-Emevi İslam'ı diyor bir de..

-Evet. 'Emevi İslam'ı' diyor. O zaman sen Şii İslam'ından yanasın tabir-i caizse..Alevilere filan hulus çekmesi onu gösteriyor. Bir yerden nemalanmak istiyor. İşte bundan dolayı 'darbelerin hocası' oldu. Sonunda, geldiği cenahtan kendisinde bir şey kalmadı. Şimdi onun tasavvuf düşüncesi Bâtıniliktir, başka bir şey değil. İslam anlayışından da Şiiliğe yatkın, biz buna 'Acem İslamı' diyelim, Acem İslamı kalmış durumda.

Araplar İslam'ın ilk mayası. Onlara karşı bir suizan, bir sui edep İslam'ın kendisine bir sui edeptir. Arapların yanlışı olmaz mı? Elbette olur ama Hz. Ömer(r.a)'in dediği gibi İslamiyetin ilk asabiyeti Araplardır. Sonraki asabiyeti de Türklerdir. Bugün de Türklerle Arapların birleşmesiyle İslam yeniden payidar olur. Bu iki gruba düşman olan adam gizli bir şekilde İslam'ın düşmanıdır. Şüphesiz..Tarih aynasında böyledir. Başka türlü izahı yok.

-Hilafet ve Saltanat görüşlerinde de orijinal bir düşünceleri yok bu tiplerin. Genelde Mevdudi'nin Hilafet ve Saltanat kitabına dayanıyorlar.

-Evet.. Mevdudi'nin o kitabı çok eleştirilmiş. Ben de gençliğimde okudum. Tabii o dönemde Mevdudi'nin kitapları çok münteşirdi. Birçok kitabını okudum, o meyanda bu kitabını da okudum.

Yanlış tabii.. Mevdudi bu kitabında hilafiyatı veya teferruatı ortaya çıkarmıştır. Fransa'da Ulusal Cephenin lideri Jean-Marie Le Pen'in bir sözü var, Holikoust( Nazilerin Yahudi soykırımı) ile ilgili. "Bu olsa bile, bir ayrıntıdır, tarihin bir ayrıntısıdır" diyor. Burada da öyle. Mevdudi'nin yazdıklarının hepsi gerçek olsa bile bir ayrıntıdır. Gerçek olduğunu da zannetmiyorum.

Dolayısıyla, sahabenin o muhteşem tablolarını görmek yerine hilafiyatla uğraşmak gerçekten hoş bir şey değil. Zaten Ebul Hasan en Nedvi 'İslam'ın Tarih Yorumu'(Et tefsir'ul İslami li't tarih) ile ona gereken cevabı vermiştir. Çok mükemmel bir kitap.

Allah rahmet eylesin, Ebul Hasan en Nedvi muhteşem bir insan. Gerçekten ben ondan çok istifade ettim. Aşağı yukarı kitaplarının büyük kısmını okudum.

-Ne kadar mutedil bir insan değil mi?

-Evet.. Çok..Gerçekten asrında Ehl-i Sünnet'i en güzel şekilde, ifrat-tefrit akımlarına kapılmadan temsil eden zatlardan birisi idi. Güzel hizmetleri oldu. Allah onun haleflerinin sayısını artırsın.

-Gelenek'in eleştirilmesi..Düşünsel özgürlük..vs gibi kavramlar ortaya bolca serpiliyor Müslüman dünyanın şu andaki durumu geleneksel Sünni çizgi'ye mi bağlanmalı?

Mehmed Akif'in;

"Donanma ordu yürürken muzafferen ileri

Üzengi öpmeye hasretti garbın elçileri" dediği zamanlarda da Müslüman coğrafya geleneksel düşünceye bağlı değil miydi?

-Aksine gelenek, İslam'ın hayat dokusu. İslamiyetin içtimai dokusuna biz gelenek diyoruz. Gelenek dediğimiz şey bir şekilde İslam'ın hayat formu. İslami anlayışın içtimai bedene geçirilmiş hali.

Biz zaten o dokuyu kaybettikten sonra zayıfladık. Bugün Musa(a.s)'ın kavminin Tih çölündeki vaziyeti gibi, darmadağınık bir vaziyetteyiz. Niye? Gelenek dediğimiz, bizi bir arada tutan o dokunun kaybolması bizi mahvetti. Her şeye sıfırdan başlamak zorunda bıraktı.

'Amerika'yı yeniden keşfetmek' diye bir şey var. Biz geleneği kaybetmekle Amerika'yı her gün yeniden keşfetmekle karşı karşıyayız. Bu, bazen ilimle de olmuyor. Çünkü yüzyılların dokuduğu bir tezgâhtan geliyorsun. O tezgah kaybolduğu zaman onu yeniden üretmek, yeniden ikame etmek gerçekten çok zor bir ameliye, çok zor bir aşama.. 

Ondan dolayı, bizden önce yaşayanlar çok şanslıydılar. Neden? Bir doku vardı çünkü, hayatın bir akışı, bir istikameti vardı. Bugün hayatın bir akışı, bir istikameti kalmamış durumda.

Bunu iddia edenler neden bahsediyorlar? Onlar hevalarına iman etmiş adamlar.

He, gelenekte bir talkım sıkıntılı şeyler olabilir mi? Bu ayrı bir şey, bu teferruat. Geleneği bütün olarak red etmek bugün modernistlerin işi. Gelenekte başörtüsü problemi var mı kardeşim, yok. Giyim problemi var mı, yok. Hiçbir problem yok. Hayatın İslami açıdan akışı, başka bir şey değil.

Biz bu akışı kaybettik, mecrayı kaybettik. Ondan dolayı biz kendimize yanalım. Bugün boşanmaların bu kadar ayyuka çıkmasının nedeni ne? İşte geleneğe yabancılaşmamız. Başka ne anlama geliyor?

Dolayısıyla, geleneğimizi kaybettiğimizden dolayı ontolojik bir yıkımla karşı karşıyayız. Hayatın anlamı kalmayınca hiçbir şeyin anlamı kalmaz. Bütün anlamlar paradigmasının temeli Allah'la irtibata bağlı, dinle irtibata bağlı. O da gelenekle kaim. Gelenek onu somut olarak şekillendirmiş.

Maalesef o tür lakırdıları işitiyoruz ama söyleyenler ne demek istiyorlar bilmiyorum yani. Gerçekler ortada.

-Muhafazakâr medya eliyle "ahkâmsız bir dini hayat" servis edilmeye çalışılıyor. Mesela dindar dergi ve gazetelerde tesettürün sulandırılması meselesi es geçilirken, modern dünyanın dayattığı meselelere değinilmeden bir din anlayışı servis ediliyor. Bu konuda görüşleriniz alabilir miyiz?

-İlmihal Müslümanlığı kalmadı. Gelenekle birlikte ilmihal Müslümanlığı vardı. İlmihal Müslümanlığı kalmayınca, biz dinimizi teorik olarak değil pratik olarak yaşıyoruz. Bu ne demek? Yani kural dışı yaşıyoruz. Ahkâma göre yaşamıyoruz. Kendi heva ve hevesimize göre dindarlığı anlıyoruz.

Ondan dolayı ne tesettür tesettür, ne kılık kılık, ne kıyafet kıyafet. Hiçbir şey değil. Bu ahlakımıza da yansıyor. İnsani ilişkiler aldatma üzere kurulu..

Tesettür de öyle..Tesettürümüz de aldatma üzere kurulu. İki durumu da bir arada yaşamak istiyor? Hadis-i Şerifte bu durumu ifade ediyor Nasıl diyor?

- كَاسِيَاتٌ عَارِيَاتٌ

-Evet.. كَاسِيَاتٌ عَارِيَاتٌ

"Giyinik ama çıplak"(Sahih-i Müslim, Cennet, 53) Hem kapalı hem açık. Ne demek bu? İki tarafı da idare etmek istiyor.

Mürai bir hayat. Dindarlıkta mürailiğe(riyakârlığa) yer var mı? Yok..O zaman bu durum bir aldatma. 'Ben hem Allah'ı idare ederim, hem dünyayı idare ederim' demek bu, Allah korusun..

Burada bir öz eleştiri yapalım. Baktığımızda bizim camiada yazı yazan bayanların yüzde doksan dokuzu sorunlu. Oturmalarıyla, kalkmalarıyla, vesaireleriyle Müslüman kadın adabına hiç uygun değiller.

Hatta onlardan birisi Hacca gitmiş, bir şey yazıyor; "Burada mezhep yok, lebbeyk Allahümme lebbeyk var' diyor. Yahu adamlar 'lebbeyk ya Hüseyin' diyor orada. Sen oradasın, sen neyi temaşa ediyorsun, seyrediyorsun? Neyi yazıyorsun? Vakıadan kopuk. Gönlündekini yazıyor. Afaktakini yazmıyor. Yahu senin zihninde var öyle bir şey. Afakta yaşanılan hayatta böyle bir şey yok.

Maalesef şu anda İslami basındaki bayanlarımız-dediğimiz gibi- çok sorunlu..

-Tarihsel okuma ne kadar haklı, ne kadar haksızdır?

-Tarihsel okumanın son zamanlarda talipleri çok. Mustafa Öztürk gibi adamlar kendilerini tarihselcilikle nitelendiriyorlar.

-Ne demek hocam tarihselcilik?

-İslami hükümleri tarihle sınırlama. Mesela Muhammed Abduh diyor ki; "Heykel resim yasağı cahiliye dönemi ile alakalıydı. Şimdi putperestliğin tesiri kalmadı. Şimdi kimse puta, resme tapınmıyor. Onun için o yasakların hükmü şimdi geçmiştir." Hâlbuki Muhammed Abduh 1905 tarihinde vefat ediyor. Ondan sonra 20'li yıllarda Faşizm ve Nazizm türüyor ve dünyayı heykelistana çeviriyorlar. On-on beş yıl farkla geleceği göremiyor. Seninle sınırlı bir şey değil ki bu.

Ondan dolayı İskilipli Atıf Hoca'nın(Allah rahmet eylesin) güzel bir sözü var; "İslam asri değil âsâridir." Yani İslam bütün asırları kuşatır. Çünkü Allah tarafından geliyor. Beşer üstü, zaman üstü.

-Bediüzzaman da; "selefin içtihadat-ı safiyane ve hâlisanesiyle, bütün zamanların hâcâtına dar gelmeyen efkârları" diyor hocam.

-Evet, güzel. "Bütün asırlara dar gelmeyen" tabii tabii..Hatta Ebul Hasan en Nedvi'nin bir eserinde okumuştum. Orada naklettiği bir şiir mealen şöyle; "Hakkın döndüğü şekilde devran et. Yoksa zamanın devranına kendini uydurma."

He, zamandan da kopmamak lazım. Hani Bediüzzaman'ın da dediği gibi zamanın da bir hakikati var. İlcaat-ı zaman diye bir şey var. Zamanın zaruretleri, getirdikleri de var. Ama onunla sınırlı kalmak doğru değil. İşte o zaman sen İslam'ı tarihselleştirmiş oluyorsun.

Tarihselleştirmede iki şey var;

1-İslam'ın bazı hükümlerini tarihselleştiriyorlar. Dediğim gibi, resim, heykel vs.

2-İslam'ın kendisini tarihselleştiriyorlar. "İslam'ın bu çağa verebileceği bir şey yok, İslam bu çağa hitap etmiyor" diyorlar.

Hâlbuki beşer beşerdir kardeşim. Zaman ne kadar devran etse de Cenab-ı Hak

وَهَدَيْنَاهُ النَّجْدَيْنِ

diyor.(Beled Suresi: 10) Yani Cenab-ı Hak insanın gönlüne her an tecelli ediyor. Dolayısıyla insan her zaman Allah'ın kulu ve onun emir ve yasaklarına muhtaç. Onun yarattığı güneşe her zaman muhtaç olduğu gibi.

-Hocam, çok zamanınızı aldık ama bir iki sorum daha var izninizle.

-Buyrun buyurun..

-Geçenlerde birisi Müsned-i Ahmed'e saldırmıştı. Bu gibi sahih kitaplara yapılan ta'n ve teşni hakkında neler diyeceksiniz?

-Son sıralarda sünnete yönelik bazı taarruzlar var, demin de bahsettiğimiz gibi. Bu durum genelde İlahiyat çevrelerinde yaygın.

Mesela sünneti sanki İmam-ı Şafii'nin nazariyatı tarafından şekillendirilmiş ve takdis edilmiş bir şey gibi takdim ediyorlar. Öyle değil tabii. İmam Şafii hadisi kabul etmiş de diğerleri etmemiş mi?

Hatta Ehl-i Rey ekolünden de olsa İmam Ebu Hanife için hadisle amel etmemiş diyebilir miyiz? Diyemeyiz tabii ki..

-Hatta hocam, merhum Mevlana Zafer Ahmed Tehanevi'nin İla'üs Sünen'i böyle iddiada bulunanlara en büyük bir tokat..

-Tabii..tabii..Hadissiz bir şey olabilir mi? Hadislerle ilgili sıkıntı modernizmin bir ürünü. Ne yapmak istiyor bu arkadaşlar? Hindistan'daki Kur'aniyyun akımını bir tarafta red ediyorlar, bir taraftan da onların çizgisine geliyorlar. Yani kendi kendileriyle çelişiyorlar. Kendileriyle çelişen, nefislerinin peşinde, hevalarının peşinde adamlar bunlar. Başka şekilde izahı mümkün değil.

Onun için bu arkadaşlar sorunlu. Son sıralarda ilginç bir makale okudum. Diyor ki; "günümüzde psikopatların sayısı çok arttı. Bu durum dünya genelinde ve de din adamlarının arasında da çok fazla. Dünya çok bozuluyor. Şer çok yaygın hale geldi."

İlahiyatçılar arasında da çok yaygın bu. Niye? Kur'an ve hadis ekseninde meselelere yaklaşmıyorlar. Batı tarzıyla olaya bakıyorlar. Yani akültrasyon dediğimiz şey bunlar için vakii.. Kur'an ve Sünnete Kur'an ve Sünnet penceresinden değil, başkalarını penceresinden bakılıyor' deniliyor. Onun altında da heva ve heves var.

Hâlbuki gerçek ilim adamlarında heva ve heves değil Kur'an ve Sünnete ittiba olur. Yani ya iptida vardır ki müsteşriklerin yoludur. Veya ittiba vardır ki, Kur'an ve sünnetin yoludur. Hz. Peygamber, sahabeler ve onların peşinden giden büyük müctehid imamların caddesidir.

-Tabii herhalde bunların bu durumunda bir âlimin rahle-i tedrisinden uzak yetişmelerinin de etkisi var değil mi?

-İşte gelenekten kopukluk dedik ya, onu kastediyoruz. Bu İlahiyat fakültelerinin ilki Ankara'da kuruldu ve oryantalizm zihniyetiyle kuruldu ve zaten kurulurken batıdan birçok hoca getirildi. İyileri de var tabii içinde, Anna Maria Schimell gibi.

 - Anna Maria Schimell'e iyi diyor muyuz hocam? Onun için "Türkiye'de hümanist bir Mevlana anlayışını ihdas eden kadın" deniliyor.

- Yani şöyle, en azından İslam'a saygılıydı. Ben kesin bir hüküm veremem ama Mevlana'yı çok iyi anlamadığı da ifade ediliyor. Kitaplarında bazı hataların da olduğu ifade ediliyor. Doğrudur. Ama Selman Rüşdi meselesinde kadın Almanya'da bayağı mücadele etti. Burada hakkını da yemeyelim. Bir Aziz Nesin ile Anna Maria Schimell'i aynı kefeye koymak yanlış olur, o babtan söyledim.

-Hocam mesele buraya gelmişken, Cemal Nur Sargut gibi Mevlanacıları nasıl görüyorsunuz?

- Cemal Nur Sargut çok uç bir örnek. Ben onu İşid'in tam zıddı olarak görüyorum. İfrat-tefrit gibi. İşid'i de tekfir ediyor zaten. Ben İşid'i tasvip ettiğim için söylemiyorum ama tefrit makamında başka bir İşid anlayışı o aslında..Yani dikkat edilmesi lazım.

Hocam son olarak İşid'i soracaktım ben de.. Sizin son olarak İşid ile alakalı bir kitabınız yayınlandı. Bunların arkasında gizli servisler yok mu? Sadece o değil, bakıyorsunuz bir Boko Haram vesaire. Dünyaya nasıl bir İslam imajı yansıttıkları açık. Bu evrensel bir proje midir?

-İşid dediğimiz husus bir terkiptir. Terkibin bir tarafında Haricilik şahsiyeti var. Bir tarafta dediğiniz gibi bir proje söz konusu. Batının İslam fobisini devam ettirebilmek için böyle bir şeye ihtiyacı var. Üçüncüsü, bölgedeki mevcut rejimlerin halka karşı kendi mevcudiyetlerini devam ettirebilmek için buldukları bir çare.

 Tarihten bu yana gelen bir harici zihniyeti de var. Ve bu harici zihniyetin ete kemiğe bürünebilmesi için de siyasal ve sosyal çalkantılar olması lazım. Aynen bölgede olduğu gibi. Hariciliğin yeniden zuhuru, yeniden harekete geçebilmesi için bölgede bir altyapı var. Bu alt yapıyı besleyen unsurlar; içtimai çöküntü, siyasal çöküntü ve dediğimiz gibi batının İslam dünyası üzerindeki projeleri. Birbirinden bağımsız değil, iç içe faktörler bunlar.

-Daha önceleri insanlar şöyle düşünüyorlardı belki, Mesela Cezayir'de derin devlet cinayetler işleyip FİS'in üzerine atıyordu. Hâlbuki İşid'de böyle psikopatlar var değil mi?

-Var var, öyle psikopatlar var. Günümüzde psikopatlar öyle çok ki, Esad bir psikopat. Putin'in bir psikopat olma ihtimali çok yüksek.

İşidçiler de hapishanelerden, şuradan buradan toplama adamlar. İpten kazıktan kurtulma adamlar. Eskilerin korsan tipli adamları. Karasal korsanlar bunlar. Kara korsanları. Eskiden yol kesen eşkıyalar vardı değil mi, kafilelerin yolunu kesen, talan eden kimseler. Sadece deniz de olmuyor ki, bunlar da kara korsanları.

-Allah razı olsun.

-Cümlemizden..

-Hakkınızı helal edin..

-Estağfurullah, helal olsun.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

YAVUZ BÜLENT BAKİLER BEYEFENDİ İLE MÜLAKATIMIZ-3

YAVUZ BÜLENT BAKİLER BEYEFENDİ İLE MÜLAKATIMIZ-3

-Hocam, dilimize sadece Arapçadan ve Farsçadan değil diğer dillerden mesela Yunancadan veya baş

YAVUZ BÜLENT BAKİLER BEYEFENDİ İLE MÜLAKATIMIZ-2

YAVUZ BÜLENT BAKİLER BEYEFENDİ İLE MÜLAKATIMIZ-2

Hocam dilde tasfiyeler ile 300-500 kelimeyle konuşabilen bir nesil nasıl büyük düşünebilecek?

YAVUZ BÜLENT BAKİLER BEYEFENDİ İLE MÜLAKATIMIZ-1

YAVUZ BÜLENT BAKİLER BEYEFENDİ İLE MÜLAKATIMIZ-1

Takdim Kıymetli ziyaretçilerimiz, değerli mütefekkir, şar ve yazar Yavuz Bülent Bakiler beyef

SEYDA FETHULLAH AYTE İLE OHİN MEDRESELERİ ETRAFINDA SOHBETİMİZ

SEYDA FETHULLAH AYTE İLE OHİN MEDRESELERİ ETRAFINDA SOHBETİMİZ

Seyda Fethullah Ayte Hocaefendi ile Şark medrese eğitim zincirinde çok önemli bir rolü olan Ohi

MUSTAFA ÖZCAN HOCAMIZ İLE COĞRAFYAMIZDAKİ SORUNLAR ETRAFINDA-2

MUSTAFA ÖZCAN HOCAMIZ İLE COĞRAFYAMIZDAKİ SORUNLAR ETRAFINDA-2

-Demin biraz değindik ama şöyle sorayım, Mezhebinin görüşünü savunan bir mümin “mezhebin

MUSTAFA ÖZCAN HOCAMIZ İLE COĞRAFYAMIZDAKİ SORUNLAR ETRAFINDA-1

MUSTAFA ÖZCAN HOCAMIZ İLE COĞRAFYAMIZDAKİ SORUNLAR ETRAFINDA-1

Takdim Kıymetli ziyaretçilerimiz, geçtiğimiz ay değerli araştırmacı-yazar Mustafa Özcan be

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE TARTIŞILAN MESELELER ETRAFINDA-4

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE TARTIŞILAN MESELELER ETRAFINDA-4

-Ahmed bin Hanbel’in Müsned’inde naklettiği bazı hadisler için “keşke bunları nakletmese

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE TARTIŞILAN MESELELER ETRAFINDA-3

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE TARTIŞILAN MESELELER ETRAFINDA-3

-Eş’ariler ile Maturidiler arasındaki fikri çatışmaların dini yorumlamada zarar verdiğini s

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE TARTIŞILAN MESELELER ETRAFINDA-2

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE TARTIŞILAN MESELELER ETRAFINDA-2

-Usul-i fıkıhta bir şeyin vacip veya mendup olmasında yeni bir usul olarak şu söylenmektedir;

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE TARTIŞILAN MESELELER ETRAFINDA-1

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE TARTIŞILAN MESELELER ETRAFINDA-1

Salih Ekinci Hocaefendi ile son röportajımız

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE MODERNİST DÜŞÜNCE VE BİD’ATKAR MEZHEPLER ÜZERİNE-3

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE MODERNİST DÜŞÜNCE VE BİD’ATKAR MEZHEPLER ÜZERİNE-3

-Seyda izninizle başka bir soruya geçiyorum. Vehhabiler ehl-i sünneti müşrik olarak mı görmek

Sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabb'ine kulluk et!

Hicr, 99

GÜNÜN HADİSİ

Kim Müslümanlar arasından bir yetim alarak yiyecek ve içeceğine dahil ederse, affedilmez bir günah (şirk) işlememişse, Allah onu mutlaka cennete koyacaktır.

Tirmizi, Birr 14, (1918)

TARİHTE BU HAFTA

*Şair Muhammed İkbal'in vefatı(21 Nisan 1938) *TBMM'nin açılışı ve çocuk bayramı(23 Nisan 1920) *Osmanlı-Rus Harbi(24 Nisan 1877) *Hudeybiye Gazvesi(26 Nisan 628) *II.Abdülhamid'in tahttan indirilmesi(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI