Cevaplar.Org

ŞAH VELİYULLAH DEHLEVİ

Dehlevi’nin Soyu Dehlevi, “el-İmdad bi Meâsiri’l-Ecdât” adlı eserinde söylediği gibi soyu baba tarafından Hz. Ömer’(r.a)e, ana tarafından İmam Musa Kazım kanalıyla


Muhammed Salih Ekinci

sghursi@gmail.com

2015-05-21 02:52:41

ŞAH VELİYULLAH DEHLEVİ

Dehlevi'nin Soyu

Dehlevi, "el-İmdad bi Meâsiri'l-Ecdât" adlı eserinde söylediği gibi soyu baba tarafından Hz. Ömer'(r.a)e, ana tarafından İmam Musa Kazım kanalıyla Hz. Ali(r.a)'ye dayanıyor. Dehlevi bu eserinde, atalarından Hindistan'a ilk yerleşen kişinin onüçüncü derecedeki dedesi Müftü Şemseddin olduğunu yazıyor. Müftü Şemseddin, şu anda Hindistan sınırı içinde bulunan doğu Pencap eyaletine bağlı Rehtek şehrine yerleşmişti. Bu yerleşmenin müslümanların Hindistan'ı fethettikleri sırada meydana geldiği sanılmaktadır. Çünkü bu fetihlerle beraber birçok Müslüman Arap, fethettikleri memleketlere yerleşmişlerdi.

Dehlevi'nin Doğumu

İmam Dehlevi H.1114(M. 1704) yılının Şevval ayının 14'ünde Çarşamba günü güneşin doğuşuyla Hindistan'ın Muzafferneger şehrinde dünyaya gelmiştir. Asıl adı Ahmed Kutbuddin'dir. Onun doğum tarihi ebced hesabıyla "Azimüddin"yani "dinin büyüğü" cümlesi ile kayıt edilmişti. Dehlevi doğduğu zaman babası Şeyh Abdurrahim Dehlevi 60 yaşındaydı. Doğumuyla ilgili birçok müjdeler almıştı. Kendisinin ve başka hak dostunun gördüğü gaybî işaretlerden dolayı 60 yaşındayken ikinci bir evlilik yapmaya karar verdi.

Talebesi ve halifesi olan büyük mürşid Muhammed el-Felti bu durumu öğrenince kızını onunla evlendirdi. Bu mutlu evlilik (H.1114) yılının başında gerçekleşti. Bu hanımının adı Fahrünnisa idi ki yeğeni Muhammed Aşık el-Felti hocası olan Dehlevi'nin menakipleri hakkında yazdığı "el-Kavlul Celil" adlı eserinde Dehlevi'nin annesi hakkında şunları söyler: "Anası tefsir, hadis gibi Şer'i ilimler konusunda alim, tarikatın adabıyla müdeeddib, hakikatin sırlarında ârif, ismiyle müsemma, çok üstün bir kadındı."

Dehlevi'nin Tahsil Hayatı

İmam Dehlevi beş yaşında hocaya gönderildi. Yedi yaşında sünnet edildi ve bu yaştan itibaren namaz kılmaya başladı. Aynı senede Kur'an-ı Kerim hafızı oldu. Farsça kitapları ve Arapça özet metinleri okudu. On yaşına gelince Kafiye'yi bitirdi ve Molla Cami'ye başladı. Dehlevi, bu yaştan itibaren genelde değişik kitapları okuma istidadına sahip olduğunu söyledi.

On dört yaşına gelince Kadı Beydavi'den bir parça okudu. On beş yaşında ise medrese tahsilini bitirdi.

 Dehlevi derki: "Babam bu münasebetle herkese açık olan bir ziyafet verdi ve on beş yaşımda iken Mişkatül-Mesabih'i az bir parçasının dışında bazı arkadaşlarımın okumasıyla babamdan okudum. Fakat okumadığım bu parçayı icazetle tedarik ettim. Takriben taharet kitabına kadar Sahih-i Buhari, Şemail-i Tirmizi'nin hepsini, tefsirden de Nesefi ve Kadı Beydavi'den birer parça okudum. Allah (c.c.)'nın bana yaptığı büyük nimetlerinden birisi babamın Kur'an derslerine katılarak esbab-ı nüzul konusunda ve değişik tefsirlerdeki araştırmalarına şahid olmamdır. Allah'a hamd olsun ki bu benim için Kur'an-ı Kerim'i anlama konusunda bir anahtar oldu.

Baba Terbiyesi ve Şefkati, Ona İcazet ve Halifelik Vermesi

Dehlevi der ki: "Babam bu fakire büyük bir şefkat gösterir, evlatlık hakkına büyük bir letafet ve incelikle riayet ederdi. Bu, hiçbir babanın çocuğuna, hiçbir hocanın talebesine ve hiçbir mürşidin müridine yapmayacak derecedeki bir ilgiydi" ve yine diyor ki: "Babam çoğu zaman bana hikmeti, edebi, güzel ahlakı, meclis adabını ve pratik hikmeti öğretirdi ve çoğu zaman da Hafız Şirazi'ye ait olan Farsça olan şu şiiri okurdu;

آسَايِشِ دُو گِيتِى تَفْسِيرِ اِينْ دُو حَرْفَسْتْ

بَادُوسِتَانْ مُرُوَّتْ بَادُشْمَنَانْ مُدَارَا

Yani: "İki cihanın rahat ve selâmetini iki harf tefsir eder, kazandırır: Dostlarına karşı mürüvvetkârane muaşeret ve düşmanlarına sulhkârane muamele etmektir."

"Babam beni her zaman kendimden küçük olan insanları güler yüzle karşılamamı, onlara her zaman selam vermemi, onların hal hatırını sormamı, nasihatte bulunmamı ve bunu kıymetsiz bir şey olarak görmemem gerektiğini söylerdi. Şair Farsça olarak şu manada bir şey söyler "Sen en ufak bir bakışınla yüzlerce gönül hazinelerini satın alabilirsin, ne var ki güzeller, bu konuda cimri ve ihmalkâr davranıyorlar"

Dehlevi der ki: "Ben on dört yaşındayken babama bey'at ederek sofiliği özellikle Nakşi tarikatını yaşadım. Teveccüh, telkin ve tarikat adabının birçoğunu elde ettim ve hırka giydim. On yedi yaşıma gelince babam hastalandı ve Allah'ın rahmetine kavuştu. Bu hastalığı sırasında bey'at ve irşat için bana icazet verdi ve "Onun eli elim gibidir" kelimesini tekrarladı. Onun vefatından sonra on iki sene kadar dini ve akli ilimlerin tedrisatına devam ettim. Bu arada tüm ilimlerde payidar oldum."

Dehlevi'nin Hac Yolculuğu Ebu Hasan en-Nedvi der ki: "Dehlevi'nin bu hac seferi onun ilmi, fikri, dava ve tecdid hayatında bir dönüm noktası olmuştur. Bir seneden uzun süren bu seferde Dehlevi'nin ilmi ve akli melekeleri büyük bir sıçrama yapmış, böyle bir sıçrama eğer hac seferi olmasaydı zahirde mümkün olmayan bir durumdu. Bunun olabilmesi için Haremeyn-i Şerifeyn gibi beynelmilel olan bir merkezde bulunmak gerekiyordu. Çünkü bu seferinde Dehlevi, İslam âleminin çeşitli yerlerinden gelerek buraya yerleşen hadis ilminin büyük ulemasından hadis ilmini ikmal ile bu ilimde büyük bir derinlik kazanarak geniş bir vukufiyet elde etti ki bu Dehlevi'nin yaptığı ıslahat ve tecdid çalışmalarının temel taşını teşkil eder. O bu sayede son asırlarda çok az kişinin ulaşabileceği tahkik ve içtihad mertebesine yükselmiştir. Şeriatın esrarına, maksat ve gayelerine ulaşma ve Fıkıh ile hadisi birleştirebilme hususlarında bir kaç asırdan beri hiç kimse onun ulaştığı noktaya ulaşamamıştır.

Dehlevi hacca gittiğinde otuz yaşındaydı ve "el-Cüz'ül latif" adlı eserinde bu seferi şöyle anlatır: "H.1143 yılında Haremeyn-i Şerifeyn'i ziyaret ettim ve bu sene sonunda hacla müşerref oldum. 1144 yılında Beytullah'a komşuluk yaptım ve Medine-i Münevvere'yi ziyaret ederek hadisleri Ebu Tahir el-Medeni ve diğerlerinden rivayet ettim. Haremeynin ulemasıyla uzun bir süre oturdum ve tasavvuf hırkasını Ebu Tahir El-Medenî'den giydim ki bu hırka tarikatların tüm hırkalarını ihtiva ettiğini umuyorum. Bu senenin bitişiyle hac yaptım ve 1145 yılının başında Hindistan'a döndüm. Recep ayının onunda Cuma günü H.1145'te selametle memleketime ulaştım."

Dehlevi'nin Bu Yolculukta Gördüğü Müjdeler

Dehlevi bu seferinde Allah Teâlâ'nın ona verdiği imamet makamı ve dinin çeşitli alanlarında yapacağı tecditle ilgili müjdeleyici rüyalar görmüştür. Dehlevi "Fuyuzü'l Haremeyn" adlı eserinde şöyle der: "Ben kendimi rüyada "kaimuzzaman" gibi gördüm. Yani Allah bir hayır işini murad ettiğinde bu muradının meydana gelmesi için beni bir manevi görevli gibi kullanır."

Dehlevi "Hüccet'ullahil Baliğa" kitabının mukaddimesinde şöyle der: Ben Mekke'deydim Rüyada Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'i gördüm. Bana bir kalem verir gibiydiler ve 'bu kalem dedemizin kalemidir' dediler."

"Fuyuzü'l Harameyn" de şöyle geçer: Medine-i Münevvere'de rüyada Peygamber Efendimizin ziyaretiyle müşerref olmuş, Peygamber Efendimiz onu müjdelercesine şöyle buyurmuş: "Hakkın sendeki muradı şudur ki, bu merhum ümmetin dağınık halini seninle toparlayacaktır." Dehlevi'nin bazı sözlerinden, Allahu Teala'nın dini ve ilmi liderliği kendisine bahşettiği, tecdid vazifesini kendisine verdiği hususunda inancının tam olduğu anlaşılmaktadır ki bu da onun sadık bir ferasete sahip olduğunu gösterir.

"Tefhimat'tada şöyle der: "Allah'ın bana verdiği nimetlerden birisi de şudur ki, beni bu dönemin temsilcisi ve hakîmi, bu tabakanın lideri ve başı yapmıştır."

Dehlevi'nin Hadis Dersleri Ve Bazı Adetleri

Ebul Hasan en-Nedvi der ki: "Dehlevi hicazdan döndükten sonra eski Delhi'de bulunan babasının Rahîmiye medresesinde hadis ilmini tedris etmeye başladı. Çeşitli yerlerden ve memleketlerden talebeler buraya akın ettiler öyle ki bu medrese onlara dar geldi. Allah(c.c.) kral "Muhammed Şah'a geniş bir evi, Dehlevi'nin medresesine tahsis etme şerefine nail etti. Muhammed Şah, Dehlevi'yi şehre davet etti ki Dehlevi artık dersleri burada vermeye başlandı.

Dehlevi'nin oğlu şeyh Abdülaziz der ki: "Babam gibi güçlü bir hafızaya sahip olan başka bir insanı görmedim, duymuş olabilirim ama görmedim. Babamın, derin ilmi ve faziletinin yanında vaktini tanzim ve programlarını takip etme konusunda benzeri yoktu. İşraktan sonra yerine oturduğunda hiç kıpırdamaz öğlene kadar öyle kalırdı. Her ayrı bir ilme ayrı bir talebe yetiştirmiş, o ilmi okumak isteyen talebeleri ona havale ederdi. Kendisi ise hakikatleri ve maarifi beyan etmek ve yazmakla meşguldü. Hadis-i Şerifleri okuyor ve okutuyordu. Çok az hastalanıyordu. Çocukluğundan beri temizliği seven ince bir tabiata sahipti. Sûfilerin beytlerini çok az söylerdi. Fakat bazen bir iki beyti tekrarlardı.

Dehlevi'nin Vefatı

Dehlevi'nin vefatından sonra onun büyük talebelerinden Muhammed Numan, Seyyid Ebu Said el-Haseni'ye gönderdiği bir mektupta şöyle der: "Ehlüssünne ve'l-cemea imamının vefat hadisesi vaki olmuştur. İmam vefat ettiğinde 62 yaşındaydı. Bu olaydan dolayı ehli bidat sevinmiş, salih ve muttaki kimseler ise hüzne boğulmuşlardır.

Bu hazin olay, H.1176 (M.1762) yılının muharrem ayının 29'u, cumartesi günü, öğlen vakti olmuştur. İnna lillah ve inna ileyhi raciun.

Dehlevi'nin son meclisleri feyzle doluydu. Sürekli meleklerin ve mübarek ervâhın inişini hissediyorduk. Rahmet ve ünsiyet rüzgârları esiyor ve bereket damlacıkları yağmur gibi üzerimize yağıyordu. Ruhi kemâle ermiş olan kişiler bunu hissediyor ve görüyorlardı."

Büyük Zatların Dehlevi'ye Olan Övgüleri

Bu bölümü, Hindistan'ın büyük tarihçisi Ebu Hasan en-Nedvi'nin babası Allâme Abdulhay el-Haseni'nin (H.1341) "Nuzhetü'l-Havatır" adlı eserinden nakledeceğiz.(Sh: 168-268)

el-Haseni şöyle der: "Büyük alimler Dehlevi'ye övgüler yağdırmışlar. Bunlardan birisi hocası Ebu Tahir el-Medeni'dir. Ebu Tahir, Dehlevi hakkında "Dehlevi benden lafzi isnad eder. Ben de ondan manayı düzeltirdim" demiş ki, bundan daha büyük bir övgü mümkün değildir.

Gulam Ali(1) Makamat'ta şöyle der: "Şeyhim Mirza Can Canan şöyle diyordu: "Şeyh Veliyyullah Dehlevi, yeni bir tarikat beyan etmiştir. İnce sırları ve muğlâk ilimleri ortaya çıkarmak için onun özel bir yöntemi vardır. O, rabbani âlimlerdendir. Zahir ve batın ilimleri birleştirmiş ve yeni ilimleri ortaya çıkarmıştır. Muhakkik sufilerden ona benzer çok az sayıda kişi vardır."

Şerefeddin Muhammed el-Hüseyni "el-Vesile İlellah" adlı eserinde şöyle der:

"Dehlevi, çok muğlâk olduğundan dolayı ayrılması zor olan ve birbirine karışan nübüvvet ile velayet ilimlerinin birbirinden ayrılması için kaide koyar. Hatta bunu tefsir, hadis, fıkıh, kelam ve tasavvuf gibi tüm mutemet ilimlerde de yapar. Her ilmeuygun olan değeri verir. Her bir ibareyi ve bir işareti hedefine vardırır. Kısacası o Kamil-i Mükemmildir. Mütekaddiminin özü, müteahhirinin baş tacıdır. Müttekilerin kutbu, muhakkiklerin başıdır. En zayıf bir zekâya sahip olup ta onun "Hüccetullah El-Baliga", "Lemahat", "Eltafu'l-Kuds", "Hemeât", "Medine'ye Gönderilen Mektuplar", "Muvatta'nın şerhi, "Musavva" gibi değerli kitaplarını okuyan ve onların özüne vakıf olan bir kimsenin bu söylediklerimiz hususunda hiçbir şüphesi kalamaz. "Ve deki O hak Rabbinizdendir, artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin" (Kehf,29)

Dehlevi'nin eserlerinin daha önce yazılmış eserlere olan nisbeti şuna benzer: "Ayrı dillere mensup bir grup insanlar bir yerde az miktarda para bulmuş ki her biri kendi diliyle o parayla üzüm almak ister. Ne var ki birbirilerinin dillerini bilemedikleri için anlaşamazlar ve aralarında tartışma çıkar. Bu arada hepsinin dilini bilen bir zat oradan çıkar. O parayı ellerinden alarak üzüm alır ve onlara taksim eder. Bunu gören o insanlar, o zata teşekkür ederek anlaşırlar."

Müftü İnayet Ahmet el-Kakori'nin şöyle dediği kaydediliyor: "Veliyyullah Dehlevi tuba ağacı gibidir. Kökü onun evinde dalları her müslümanın evindedir. Müslümanların hiçbir evi veya bir makamı yoktur ki o ağaçtan bir dal olmasın. İnsanların çoğu onun kökünün nerde olduğunu bilmiyor.

Seyyid Sıddık Hasan el-Kannuci "el-Hıdda bi Zikri es-Sıhah es-Sitte " adlı eserde hadis ilmini Hindistan'a getirenler konusunda şöyle der: "Büyük âlim ve muhaddis, döneminin konuşan dili ve hikmet sahibi, muhaddislerin piri Şeyh Veliyyullah Dehlevi (H 1176) , değerli çocukları ve torunları Hindistan'da ortaya çıktılar ve halkı irşad ettiler. Bu ilme soyundular, bu yola hayatlarını adadılar. Gayretlerin sonucunda daha önce Hindistan'da çok zayıf olan hadis ilmi güçlendi ve taptaze olarak geri döndü. Böylece onlarla ve onların ilmi ile birçok Müslüman menfaat gördü. Herkese malum olduğu üzere onların takdire şayan çalışmalarıyla şirkin ve dinde baş göstermiş olan bidatlerin karanlıkları dağıtıldı. Bu değerli aile, sünnet ilmini diğer ilimlere tercih ettiler ve fıkıh ilmini hadis ilmine tabii kıldılar. Onların hadisteki bu çalışmaları, rivayet ehlinin arzuladığı ve dirayet ehlinin de istediği düzeyde oldu. Yazdıkları kitaplar, fetvalar ve vasiyetler bu gerçeği ortaya koymaktadır. Bu hususta şüphesi olanlar sözü geçen yerlere başvursun. Hindistan ve halkı var olduğu müddetçe onlara şükran borçludur.

"Kapına gelen kimselerin tüm azaları minnetlerini konuşup duruyor.

Göz, göz nurundan; el, cömertlikten; gönül, hoşnutluktan ve kulak güzellikten"

Kannuci "Ebcedü'l- Ulum"adlı eserinde şöyle der: "Dehlevi ailesi Hindistan'da dini ilimler kaynağıdır. Onlar, nakli ilimlerde hatta akli ilimlerde Hindistan'ın hocalarıdır. Salih amellere ve çeşitli faziletlere sahiptiler. Hindistan'ın hiçbir yerinde onların sahip olduğu ilme başka bir müslüman aile sahib olmamıştır. Bazı kimseler bazı akli ilimlerde ilerlemiş ve bilmeden büyük âlimlerden sayılmışsa da hadis, tefsir, fıkıh, usul ve benzer ilimler sadece bu ailede toplanmıştır." İnsaftan yoksun taassuba saplanmış ve Allah'ın kör ettiği kimselerin dışında muvafık veya muhalif olsun hiç kimse bu hakikati inkâr edemez. "Allah, lutfunu dilediğine has kılar." (Bakara, 105)

Seyyid Abdülhay el-Haseni ise Dehlevi için şu övgüleri sıralıyor: "Üstad, Büyük İmam, insanlar için Allah'ın hücceti, imamların imamı, ümmetin önderi, âlimlerin allamesi, peygamberlerin varisi, müctehidlerin sonuncusu, din âlimlerinin teki, Şer-i şerifin yükünü taşıyanların lideri, sünnetin ihya edicisi, Allah'ın büyük vergisi, şeyhu'l-İslam Kutbuddin Ahmed Veliyyullah b. Abdurrahim bin Vecihüddin el-Ömeri ed-Dehlevi.

"O, âlim fâzıl ve dâhi kişi ki,

İlmi neşredenlerin en iyisi, ilme susayan herkesi doyurandır."

Dipnotlar

(1)Gulam Ali, Mevlana Halidi Bağdadi'nin kendisinden Nakşî tarikatını aldığı Şah Abdullah ed-Dehlevi'nin başka bir adıdır.

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Elbette onların etleri ve kanları Allah'a ulaşmayacaktır. Ancak O'na sizin takvanız erecektir. Onları bu şekilde sizin buyruğunuza verdi ki, size yolunu gösterdiğinden dolayı, Allah'ı tekbir ile yüceltesiniz.

Hac:37

GÜNÜN HADİSİ

Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur.

Tirmizi, Savm 82, (807); İbnu Mace, Sıyam 45, (1746)

TARİHTE BU HAFTA

*Fatih Donanmayı Haliç'e İndirdi.(22 Nisan 1453) *T.B.M.M. Açıldı.(23 Nisan 1920) *Yavuz Sultan Selim Padişah Oldu.( 25 Nisan 1512) *Çernobil Nükleer Faciası.(26 Nisan 1986) *Sultan II.Abdülhamid Han Tahttan İndirildi.(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI