Cevaplar.Org

OSMANLI’NIN KURULUŞUNDA BİR ÖNCÜ AZINLIK KURUMU; HORASAN ERENLERİ

Horasan Erenleri; Gazalî-Ahmed Yesevi-Şeyh Edebalî üçlüsünün dikey tamlaşması sonucu ortaya çıkan bir tecdid hareketinin uzantısı idi. Gazali, özellikle felsefe ve Mu'tezile kelâmından kaynaklanan tevhid dışı düşüncenin Müslüman bireyde meydana getirdiği manevî ve imanî yıkımı çok yüksek bir mantık ve kelâm gücüyle önlemiş,


Bünyamin Duran, (Prof. Dr.)

2015-05-08 14:09:20

Horasan Erenleri; Gazalî-Ahmed Yesevi-Şeyh Edebalî üçlüsünün dikey tamlaşması sonucu ortaya çıkan bir tecdid hareketinin uzantısı idi. Gazali, özellikle felsefe ve Mu'tezile kelâmından kaynaklanan tevhid dışı düşüncenin Müslüman bireyde meydana getirdiği manevî ve imanî yıkımı çok yüksek bir mantık ve kelâm gücüyle önlemiş, Müslümanların iman ve ihlâsını tamir ve ıslah etmiş, yani geniş ölçüde "iman kurtarma" misyonu nu ifa etmişti. Ahmet Yesevi ise, Gazalî'nin bıraktığı yerden hareketle tasavvuf yoluyla geleceğin yeni dünyası ve medeniyetini inşa edecek Öncü Azınlık'ı yetiştirmişti. Osmanlı insanının psikolojik yapısını kavrayabilmek için Ahmed Yesevi ve yetiştirdiği kadrosu üzerinde kısaca durmak gerekir.
Ahmed Yesevi ve Müridanı
Ahmed Yesevi, bugün Çin'in Doğu Türkistan bölgesinde Aksu sancağına bağlı ve Aksu'nun 176 km Kuzeydoğusunda bulunana Sayram sancağında doğdu. Sayram, Tarım Irmağı'na bağlı Şahyar nehrine dökülen Karasu'nun üzerinde küçük bir kasabadır. Ahmed Yesevi'nin hangi tarihte doğduğu kesin olarak bilinmemekle beraber bunun 12. yüzyılın ortalarına rastladığını tahmin edebiliriz.(1) Yesevi'nin dedesi Şeyh İbrahim, Sayram'ın en ünlü şeyhlerindendi; halifelerinden Musa, şeyhin kızı Ayşe Hatun'u almış ve bundan Gevher-Şehnaz adlı bir kızla ondan yaşça daha küçük olan Ahmed dünyaya gelmişti.
Ahmed Yesevi'nin daha küçük yaşta iken Yesi'ye geldiği ve oraya yerleştiği tahmin edilmektedir. Özellikle Ahmed Yesevi'nin bu kente izafetle Yesevi lakabını alması Türk âlemindeki tarihi önemini bir kat daha arttırmıştır. Yesi'ye gelen şeyhimiz, ünlü Türk şeyhi Arslan Baba'nın teveccüh ve iltifatına mazhar olmuştur. Daha sonra Buhara'ya geçerek tahsilini bu bilim ve sanat kentinde devam ettirmiştir.

12. asırda Buhara şehri Karahanlılar'ın siyasi hâkimiyeti altında bulunuyordu. Bununla beraber, Samaniler devrindeki siyasi önemini kaybetmiş olan şehir, İslâm biliminin Maveraünnehir'de en büyük merkezi durumundaydı. Medreseler İslâm âleminin ve özellikle Türkistan'ın her tarafından gelen talebelerle dolu idi.

Şehirde Âl-i Burhan adı altında anlatılan ve bütün fertlerine "Sadr-ı Cihan" lakabı verilen Hanefi mezhebine bağlı âlim ve çok zengin bir aile hüküm sürüyordu. Hanefi mezhebi âlimlerinden olan bu ailenin maiyetlerinde 600.000 öğrenci tahsil görüyordu.

Ahmed Yesevi, bu kentte faaliyette bulunan devrin en büyük âlim ve mutasavvıflarından Şeyh Yusuf Hemedani'ye intisap ederek bilgisini ve şahsiyetini geliştirdi. (Köprülü, 1993, s.65) Hoca Yusuf Hemedani, fıkıh ve hadis ilimlerinde son derece yüksek ihtisas sahibi biri idi. Özellikle Hanefi Mezhebi'nin kurucusu İmam-ı Azam'a son derece saygılı ve bağlıydı. Önceleri sadece ilimle uğraşırken zamanla tasavvufa da girmiş ve ünlü şeyh Ebu Ali Farmedi'den el almıştı.1121-1122 yıllarında Bağdat'a gelerek ünlü Nizamiye Medreselerinde her taraftan koşup gelen çok seçkin topluluklarla uzun müzakereler ve tartışmalar yapmıştı(2)
Horasan Erenleri'nin Batıya Hicreti
Özellikle orta şiddetin üzerinde bir dışsal tasallutu ifade eden Moğol işgal ve yıkımıyla Horasan Erenleri akın akın Anadolu'ya ve oradan da bir uç beyliği olan Osmanlı topraklarına hicret etmişlerdir. Bunları hem bir savaşçı, hem de bir derviş olarak (Alp-Eren) organize edip "sınır boyu cihadına süren kahraman ise şeyh Edebali ve müridanı olmuştur.(3)

Horasan Erenleri'nin Batı'ya hicreti 1242'de Erzurum'u alan Moğolların Sivas ve Kayseri'yi yağma etmelerinden sonra hızlanmıştır. Bilindiği gibi Moğol işgalinden sonra Selçuklu devleti Moğolların tabiiyetine girdi. İşgalcilerin uyguladığı yıkıcı politikalar sonucu Türk-İslâm diyarla rında büyük göçler yaşandı. Moğollar savaşa, kadınları, çoluk çocukları ve küçük büyükbaş hayvan sürüleriyle gittiğinden Anadolu'nun önemli bir bölümü Moğol sürüleriyle doldu. Bu vaziyet karşısında Doğu ve Orta bölgelerden Batıya doğru akın ve göç de başladı.

Bu asırda Anadolu ve Osmanlıların yaşadıkları uç beylikleri ile diğer Türk ve Müslüman dünyası sıkı bir münasebet halinde idi. O dönemde uç beylikleri İ'la-i Kelimetullah'ın gerçekleştirilmesi- ne en uygun zemin olmasından dolayı İslam dünyasının her tarafından her sınıf ve meslekten Müslümanın akın yeri oldu. Genellikle belli bir tarikatın veya şeyhin organizesi, sevk ve idaresi altında bu bölgelere yoğun bir göç dalgası başladı. Gelenler sıradan ve kalitesiz kitleler değil, tersine son derece kalifiye kadrolardı. Bunlar içinde çok sayıda kentli, tüccar, esnaf ve zanaat sahibi, şeyh ve ulema vardı: Semerkant, Buhara, İran, Mısır ve Kırım medreselerinden çıkan hocalar, Orta ve Şarki Anadolu'dan gelmiş Selçuklu ve İlhanlı bürokrasisine mensup bürokratlar, muhtelif tarikatların mümessilleri olan şeyhler ve 'İslâm şövalye ve misyonerleri diyebileceğimiz dervişler"(4) Osmanlı topraklarına doluşmuştu.
Horasan Erenleri'nin Genel Özellikleri
Horasan Erenlerinin belirleyebildiğimiz temel özelliklerinden bazıları, kahraman olmaları, devlet kapısında gözlerinin olmaması, şefkatli ve merhametli olmaları, cihan devleti mefkûresine sahip olmaları, üretici ve çalışkan olmaları gibi özelliklerdir.
Kahramanlık
İslâm dünyasının çeşitli bölgelerinden İ'la-i Kelimetullah için Osmanlı topraklarına akın eden kesimlerden en önemli teşkilat şüphesiz Âşık Paşazade tarihinde Gaziyan-ı Rum, diğer tarihlerde Alpler veya Alp-Erenler adı altında zikredilen bir teşkilattı. Bunlar tarihte az rastlanan bir niteliğe sahipti. Hem kahraman, hem de "eren"diler. "Eren"likleri boş ve hamasi değil, tersine bilgiyle donatılmıştı. Gerçekten Osman Gazi'nin arkadaşlarından birçoğunun unvanının "alp" olması dikkate şayandır. Bunlardan şehirlere yerleşmiş ve İslâm dünyasına mensup bazı dini tarikatların tesiri altında kalmış olanların unvanı ise daha sonra "Gazi"ye çevrilmişti.

Yine aynı kitapta ismi geçen Ahiyan-ı Rum (Anadolu Ahileri) ile "Horasan Erenleri" de denilen Abdalan-ı Rum teşkilatı Osmanlı padişahları ile bütün harplere iştirak etmiş "delişmen tabiatlı, garip etvarlı dervişler" de Cihan Devleti'nin temelinde harcı olan önemli bir teşkilattı.(5)
Fuat Köprülü'ye göre Gazi Osman'ın kayın pederi Şeyh Edebali ile silah arkadaşlarından birçoğu hatta Orhan'ın kardeşi Alaedddin bu teşkilata mensuptu. Aşağıda ayrıca üzerinde durulacağı gibi Osman Gazi, Şeyh Edebali'nin zaviyesine sık sık uğrar, orada misafir olarak kalırdı.(6)

Taşköprüzade'nin verdiği bilgiye bakılırsa o günkü ulemanın hemen hepsi padişahlarla birlikte savaşlara iştirak etmekte, İ'la-i Kelimetullah sürecinde yerlerini almaktaydılar. Tursun Fakıh, Muhlis Baba, Taceddin Kürderî, Çandarlı Kara Halil, Geyikli Baba, Musa Abdal, Abdal Murad gibi âlimler bunlardan bazıları idi. Aşağıda ayrıntılı olarak inceleneceği gibi bu hem kahraman, hem bilgin, hem de ermiş insanlar, yeni kurulan devletin şekillenmesinde aktif görev alıyor, kurulan devletin bilgi, aksiyon ve ahlâk üzerine kurulmasına çalışıyorlardı. Bu mistik tarikat ve teşkilat toplumdan izole bir hareket değildi, tersine toplumun bizzat içinde yer alarak toplum fertlerini i'la-i kelimetullah istikametinde dizayn etmekteydiler. Tüm kesimleriyle toplum bu teşkilatın etrafında organize olmuştu.

Barkan'ın ifadesiyle Horasan Erenleri halk kütlesini belli sosyal-siyasal nizamlar için harekete geçirebilen aktif bir organizasyon idi. Bu organizasyon, özlenen fütuhatı başarmak için Osmanlı ordularına yalnız teşkilatlı ve imanlı savaşçı temin etmekle kalmamış, aynı zamanda devlet ve toplumun yararına olan dinî ve sosyal fikirlerin propagandasını da yaparak halk kütleri arasında çok faal bir kaynaştırıcı fonksiyon da icra etmiştir. Bu yolla Osmanlılar bir taraftan kolayca büyük fütuhatı gerçekleştirmişler, öbür taraftan da çok farklı iklimlerden kopup gelen kesimler arasında toplumsal kaynaşmayı sağlamışlardır.(7) Horasan Erenleri fedakâr, yardımsever ve şefkatli davranışlarıyla ordulardan daha evvel çevrelerin-deki "kafir ve tekfurların" kalplerini fethetmişlerdir.
Ä°mar ve Ä°nÅŸa Åževki
Horasan Erenleri sadece kendi nefsi kurtuluşları ve nazarî spekülasyonlarla ilgilenen insanlar değil, aynı zamanda alın teri ve el emeğiyle ülke topraklarını "şenlendirmek" için çırpman üretici kişilerdi. Anadolu ve Balkanlarda boş ve tenha yerlerde zaviyeler kurarak, oralarda tarlalar açıp, bağ ve bahçeler yetiştirerek, değirmenler kurarak, ağıllar yapıp hayvan sürüleri yetiştirerek boş toprakların şenlenmesine ve su kenarlarının yeşermesine çalışmışlardır. Göç akınını sevk ve idare etmiş müteşebbis kafile reisleri olan Alp Erenler, fetihlerin öncüsü olmuşlar, gelip yerleştikleri yerlerde cömertlikleri, engin hoşgörüleri ve iyi kalplilikleri ile çevrelerinde bulunan gayrimüslimlerin kalplerini fethetmişler, onlar için birer bilge kurtarıcı olmuşlardır.

İ'la-i Kelimetullah'ın ekonomik ve sosyal kalkınma yolu ile olabileceğinin idrakine vararak bir taraftan yerleştikleri toprak parçasını imar ederken, diğer taraftan da cihadın sadece kılıçla değil, aynı zamanda hoşgörü, ikram ve ihsanla da olabileceğine inanarak gelen geçen yolcu ve misafirlerin karşılıksız ihtiyaçlarını karşılamışlardır. Aynı zamanda önemli stratejik yerlerde yaptıkları zaviyelerle hem bölgeyi imar ederek fiziki üretimi gerçekleştirmişler, hem de fütuhatı kolaylaştırmışlardır.(8)

Gerçekten Horasan Erenleri "hiç ölmeyecekmiş gibi" dünyaya sarılma ilkesini en iyi gerçekleştiren teşkilat olmuştur. Bu teşkilatın her üyesi dünyayı imar ve inşa konusunda alabildiğine atak bir niteliğe sahiptir. Neşrî tarihinde Şeyh Edebalî'den söz ederken onun dünya ile ilişkisinin düzeyini de anlatır: " Meğer Osman'ın halkı arasında bir aziz şeyh vardı. Adına Edebali dirlerdi ve dünyası bî nihaye (sonsuz) idi."(9)

Görülüyor ki bu şeyh " dünyası" ve davarı sayılamayacak kadar çok olan bir kişidir. Gerçekten bütün kayıtlar onun ekonomik gücünün ve siyasi nüfuzunun büyük olduğunu gösteriyor. Şeyh Edebali'nin Abdurrahman b. Avf'a izafeten "Avf Mesleği" dediğimiz bir mesleğin önemli bir mümessili olduğu anlaşılıyor.

Anadolu ve Balkanlar'da bazı en ücra köşelerin bile bağ-bahçelerle imar ve inşa edilmiş, dere ve su kenarlarının ceviz, çınar, kestane kavak gibi ağaçlarla boydan boya donatılmış olması Horasan Erenleri'nin ne kadar çalışkan, ne kadar üretme şevk ve heyecanıyla dolu insanlar olduklarını gösterir.
Devlet Kapısında Gözü Olmamak
Horasan Erenleri, önemli bir siyasi nüfuza sahip oldukları halde devlet kapısına muhtaç olup, oralarda ikbal ve istikbal arama yoluna gitmemişlerdir. Kadılık gibi bazı önemli ve stratejik görevlerin dışında görev almamış, genellikle kendi işlerini kurmuş, geçimlerini kendi faaliyetleriyle temin etmişlerdir. Mümkün olduğunca devlet yönetiminin günlük ve rutin işlerine bulaşmak istememişlerdir. Bu bakımdan padişah da olsa kimsenin karşısında boynu bükük olmamışlar, gurur ve vakarlarını her zaman korumuşlardır.
Cihan Devleti Ä°dealine Sahip Olmak
Horasan Erenleri, aynı zamanda dünya siyasetini yakından izleyen, gelişmeleri bilen, gelecekle ilgili vizyonu olan insanlardı. Öyle anlaşılıyor ki, hepsinin yüreğinin derinliklerinde Cihan Devleti mefkûresi yatıyordu. Bunun en açık ve berrak örneğini yine bir Horasan Ereni olan Şeyh Edebali'de görüyoruz. Şeyh Edebalî'nin büyük bir cihan devleti "özlem"i taşıdığı, tüm plan ve stratejisini bu istikamette dizayn ettiği anlaşılmaktadır. Edebali bu konudaki kararlılığını, her fırsatta yönetime enjekte ediyor, onların istikbale ait ufuklarını açmaya çalışıyordu.

Tarih kitaplarına geçmiş ünlü rüya olayı bu vizyonun çarpıcı bir yansıması sayılmalıdır. Osman Bey bir gün rüyasında (rüyayı gören kişi konusunda çeşitli rivayetler vardır) Şeyh Edebalî'nin kuşağından çıkan bir ay'ın kendi koynuna girdiğini ve oradan gölgesi tüm cihanı kaplayan bir ağaç halinde yükseldiğini görmüş. Bunu o zaman Konya'da yaşayan ünlü Şeyh Edebali'ye anlattığında ise Edebali bu rüyayı 'Osman Bey'in, kızı Bala Hatun'la evleneceği ve ondan doğan çocukların neslinin dünyanın önemli bir bölümünü egemenliği altına alacağı şeklinde yorumlar.

Olaydan ve rüyanın yorumdan da anlaşılacağı gibi Edebali'nin görüş ve düşüncesi son derece muteber, vizyon ve ufku alabildiğine geniş ve açıktır. Çağın olaylarını net bir şekilde okuyabilmekte, hadisatın akış istikametini sezinleyebilmekte ve yöneticileri o istikamette yönlendirmektedir. Öte yandan Osman Bey de vizyon sahibi bir devlet adamı özelliği taşımaktadır. Yüreğinin derinliklerinde ışığı dünyanın her tarafını kuşatan bir Cihan Devleti özlemi yatmaktadır. Buradan da anlaşılıyor ki, Osmanlı aşireti sadece dağdan dağa, yayladan yaylaya sürü peşinde at koşturan "çoban"lar değil, tersine uluslararası gelişmeleri yakından izleyebilen bilgi, tecrübe ve vizyona sahip bilge kişilerdi.
Şefkatli ve Yardımsever Olmak

Öte yandan Horasan Erenleri İ'la-i Kelimetullah'ın içe doğru inşa dediğimiz niteliklerine de sahiptirler. Şefkat, muhabbet, sadakat, ihlas, rıza ve yardımseverlik., gibi yüce vasıflar onların temel vasıflarıydı. Mesela Edebali'nin misafirhanesi hiç bir zaman boş kalmamaktaydı. Sıradan insanlardan en büyük devlet ricaline kadar herkesin uğrak yeriydi: "...Amma derviş siretin tutardı. Hatta derviş diyü lakap iderlerdi. Bir zaviye yapup ayende ve reven-deye(gelene geçene) hidmet iderdi. Kah kah Osman onun zaviyesin misafir olurdu.."

"...kendüleri arasında bir aziz şeyh vardı, hayli kerameti zahir olmuştu. Ve cemi halkın mu'temedi idi. ve illa dervişlik batınında idi. Dünyası nimeti ve davarı çoktu. Ve sahib-i çerağ ve âlemdi, daim misafirhanesi hali olmazdı. Ve Osman Gazi kim bu dervişe konuk olurdu.." 
Issız yerlerde herkesin uğrağı olan bir yere bir zaviye kurarak gelene geçene şefkatle ikramda bulunmak, güler yüz ve tatlı dille onların zaruri ihtiyaçlarını karşılamak her halde gönülleri fethetmenin en kestirme yolu olmalıdır.

Zaten Horasan Erenleri, askeri kanadı oluşturan Gazi ve Alp'ler bu bölgelere henüz gelmeden gösterdikleri şefkat, yaptıkları ihsan ve ikramlarla civardaki Rum'ların gönüllerini fethetmişlerdi. Çünkü kurdukları zaviyeler ve zaviyelerin çevresinde yetiştirdiği bağ, bahçeler, yaptıkları ağıllarda besledikleri hayvanlardan elde ettikleri ürünleri dinine, ırkına bakmaksızın gelen geçene karşılıksız ikram ediyorlardı. Hatta değirmenler yaparak onu fakirlerin kullanımına vakfediyorlardı.

Pis bir kâfir, insan yüzü görmemiş dağ başında yaşayan bir vahşi de olsa tüm insanlarla ilgilenip, onlara yardım edip şefkat göstermeleri çevredeki insanların Osmanlıya karşı sempati beslemelerine, dayatma ve zorlama olmadan Müslüman olmalarına neden oluyordu. Nitekim Horasan Erenleri'nin bu öncü çalışmaları ve fetihleriyle bir çok bölge insanı, savaş yapmadan kendi azalarıyla şehirlerinin anahtarını Osmanlı ordularına teslim etmişlerdi. Horasan Erenleri'nin bu dinamik, hoşgörülü, yardımsever, üretici nitelikleri Cihan Devleti'nin sınırlarının süratle gelişmesine ve kısa zamanda büyük bir hukuk, şefkat ve adalet devletinin kurulmasına ortam hazırlamıştır denilebilir.

Dipnotlar:
1- Köprülü, 1993, s.62
2- Köprülü, 1993, s.66
3- Köprülü,1993, s.54 
4-5:Barkan, s.282
6- Barkan, s.283 
7- Barkan, s.284
8- NeÅŸri Tarihi; 26
9- Neşri Tarihi, Yp 24 Veliyyüddin Efendi Kütp.
10- Barkan, s.302
11- Taşköprüzade, s.8
12- Neşri Tarihi, Yp 24, Veliyyüddin Efendi Kütp. 
13- Aşıkpaşazade Tarihi, İstanbul Basımı s. 6
KAYNAKLAR:
Aşıkpaşazade Tarihi, İstanbul Basımı
Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Ankara, 1993
Fuad Köprülü, Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, Ankara, 1972
Neşri Tarihi, Yp 24 Veliyyüddin Efendi Kütp.
Ömer Lütfi Barkan, "İstila Devirlerinin Kolonizatör Dervişleri ve Zaviyeleri" Vakıflar Dergisi, Sayı 2.
Ömer Lütfi Barkan, Türkiye'nin Toprak Meseleleri, Gözlem Yayınevi, İstanbul, 1980.
Taşköprüzade, Şekaik-ı Nümaniye, Dersaadet, ty
Taşköprüzade, Mevzuatü'l Ulum, c.I, II, ty

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Allah kendisinden başka ilah olmayandır. En güzel isimler O'na mahsustur.

Tâ Hâ, 8

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Allah'ım! Bizi sevgin ve bizi sana yaklaştıracak olanların sevgisiyle rızıklandır.

Tirmizi, Daavat:72-73

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Şair Muhammed İkbal'in vefatı(21 Nisan 1938) *TBMM'nin açılışı ve çocuk bayramı(23 Nisan 1920) *Osmanlı-Rus Harbi(24 Nisan 1877) *Hudeybiye Gazvesi(26 Nisan 628) *II.Abdülhamid'in tahttan indirilmesi(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI