Cevaplar.Org

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-65

Ders: 13. Şua’dan İzah: Prof. Dr. Şener Dilek Okunan Metin: Aziz, sıddık kardeşlerim!


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2015-04-15 04:13:21

Ders: 13. Şua'dan

İzah: Prof. Dr. Şener Dilek

Okunan Metin: Aziz, sıddık kardeşlerim!

"Eski zamanda bir şeyhin müridleri pek çok olmasından, o memleketin hükûmeti siyasetçe telaş edip onun cemaatini dağıtmak istemiş. O zât, hükûmete demiş: "Benim yalnız bir buçuk müridim var, başka yok. İsterseniz tecrübe edeceğiz." O zât bir yerde çadır kurdu, kendi binler müridlerini oraya toplattı. O da emretti: "Ben bir imtihan yapacağım. Her kim benim müridim ise ve emrimi kabul etse, Cennet'e gidecek." Çadıra birer birer çağırdı. Gizli bir koyun kesti; güya has bir müridini kesti, Cennet'e gönderdi. O kanı gören binler müridler daha hiç biri şeyhi dinlemedi, inkâra başladılar. Yalnız bir adam dedi: "Başım feda olsun." Yanına gitti. Sonra bir kadın dahi gitti, başkalar dağıldılar. O zât hükûmet adamlarına dedi: "İşte benim bir buçuk müridim bulunduğunu gördünüz."

Cenab-ı Hakk'a yüzbinler şükürler olsun ki; Risale-i Nur, Eskişehir imtihan ve mahkemesinde, şakirdlerinden yalnız bir buçuk kaybetti. O eski şeyhin aksine olarak Isparta ve civar kahramanlarının himmetiyle o zayi' olan bir buçuk adam yerine onbin ilâve oldu. İnşâallah, bu imtihanda dahi hem şark, hem garbın kahramanlarının himmetleriyle, çokları kaybedilmeyecek ve bir giden yerine on girecek.

* * *

Bir zaman, müslim olmayan bir zât, tarîkattan hilafet almak için bir çare bulmuş ve irşada başlamış. Terbiyesindeki müridleri terakkiye başlarken, birisi keşfen mürşidlerini gayet sukutta görmüş. O zât ise ferasetiyle bildi, o müridine dedi: "İşte beni anladın." O da dedi: "Madem senin irşadın ile bu makamı buldum, seni bundan sonra daha ziyade başımda tutacağım." diye Cenab-ı Hakk'a yalvarmış, o bîçare şeyhini kurtarmış; birdenbire terakki edip bütün müridlerinden geçmiş, yine onlara mürşid-i hakikî kalmış. Demek bazan bir mürid, şeyhinin şeyhi oluyor. Ve asıl hüner, kardeşini fena gördüğü vakit onu terketmek değil, belki daha ziyade uhuvvetini kuvvetleştirip ıslahına çalışmak, ehl-i sadakatın şe'nidir.(Şualar s: 319 - 320 )

*Bir müminde bulunması lazım gelen sıfatların en mühimlerinden birisi, vefa hissidir.

Not: Sohbette bulunan bir ağabeyin zikrettiğine göre muhterem Şener ağabey, eskiden sohbetlerinde Muhakemat'ta geçen şu ibareyi sıkça tekrarlarmış;

غَارَ الْوَفَاءُ وَفَاضَ الْغَدْرُ وَانْفَرَجَتْ مَسَافَةُ الْخُلْفِ بَيْنَ الْقَوْلِ وَالْعَمَلِ

Yani: "Vefa, gavr-ı in'idama çekildi.. tufan-ı gadr feverana başladı. Kavl ve amel ortasında uzun bir mesafe açıldı..."(Muhakemat s: 96 )

 

Not:2: Hz. Ali(r.a) "Vefalı olmak soysuza haram edilmiştir" buyurmuş.(Salih Okur) 

*Bu asrın mizacı içinde insanlar en evvel akıllarıyla ikna olma durumundalar. Bu asrın mizacı bu.. Telkin de öyle..tarz da öyle..eğitim sistemi de öyle..Bunların yansıması hep insanların âleminde görünüyor, insanlarda her şeye karşı bir tecessüs var.

Bir de zaman ahirzaman. Birçok şeyin zuhurunda sıkıntılar, sancılar, problemler çıkıyor.

Tabii, hakikati taharri etmede ve hakikati almada tecessüs lazım. Ama bir kere de hakikati kavradıktan, hakikati bulduktan sonra artık sebat lazım.

Üstad diyor ki; "her şeyin itibari bir kıymeti vardır." Kuyumcu dükkanına girdin, bakırı gördün ki, bakırdır, evirsen de çevirsen de bakır..Şu da altın, şu da gümüş..şimdi mücevherleri bulduktan, onları kavradıktan sonra onlara müşteri olmamak gaflettir.

Kuyumcu dükkânına giriyorsun, aldanmamak için mihenk taşını kullanmak güzel. Mihenk taşı mücevheratın kıymetini haber veriyor. Mücevheratın kıymeti ortaya çıktıktan sonra onu bırakmamak güzel. İşte sadakat bu..

Not: Üstad bunu ifade sadedinde; "Hiçbir müfsid ben müfsidim demez. Daima suret-i haktan görünür. Yahut bâtılı hak görür. Evet kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mehenge vurmadan almayınız. Zira çok silik söz ticarette geziyor. Hattâ benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim veya bilmediğim halde ifsad ediyorum. Öyle ise her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mehenge vurunuz. Eğer altun çıktı ise kalbde saklayınız. Bakır çıktı ise çok gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına takınız, bana reddediniz gönderiniz" der.(Münazarat s: 14 )

Onun için İslamiyetin sadakati altında salâbet var. Salâbet dinin kutsiyetini hakikatini ve marifetini kavradıktan sonra kopmayan bir sadakattir. Tunç gibi perçinleşmiş bir sadakat. Kâinat gelse kopmaz sıddıkvari bir sadakattir.

Not: Mehmed Kırkıncı Hocaefendi "salâbet" hakkında şöyle diyor; "Taassupla salâbeti iltibas etmemek lâzımdır. Taassup, batıl ve yalancı bir dâvada cahilâne ve hiç muhakeme yürütmeden ısrar etmek ve inad göstermek demektir. Hak olan bir şeye, hak olduğuna tam kanaat getirdikten sonra bütün varlığıyla bağlanmaya ise salabet denir. Yani yalancı memede ısrar etmek taassup, gerçek memeden ayrılmamak ise salâbettir. Hristiyanlıkta veya öküze tapmakta inad göstermek taassuptur. Fıtrat dini olan İslâm'a sımsıkı sarılmak ise salâbettir, (hâşâ) taassup değildir."(Mehmed Kırkıncı, Hikmet Pırıltıları, s: 117-118-Cihan Yayınları, İst. 1983)

*Şamlı Hafız Tevfik ağabey -Allah rahmet eylesin-çok güzel hattı varmış. Ama mizacı dar bir meşrebmiş. Çabuk darılan, küsen, imtizac edilmesi zor birisi..Üstad hazretleri onu da idare etmiş. O sıralar Barla'da kimsede yok. Üstad bir risale yazdıracak. Tarlada çift süren Şamlı Hafız'a gelir, ondan yazmasını rica edermiş.

Tevfik ağabey de sigara içermiş. Üstad yazdırırken bazen; "kardeşim, git sinekleri kovala" der, sigara içmeye gönderirmiş.

Üstad hazretleri 1950'lerde Barla'yı ziyaret geldiğinde onu çağırmış; "Tevfik! Cenab-ı Allah'ın azametine kasem olsun ki, Cennet'ten bir davetname ile çağrılsam, seni almadıkça içeri girmeyeceğim."

*Ben Tahiri Mutlu ağabeyden bizzat dinlemiştim. Üstad demiş ki; "Benimle gelen pişman olmaz. Benimle gelen eğer pişman olursa ruz-i mahşerde sırtımın yükü olsun. An şart ki bu davaya sadakat ve sebatını bozmasın."

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar (daki hakların)dan bağışlama ile (vaz) geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever.

AL-İ İMRAN,134.AYET

GÜNÜN HADİSİ

İki müslüman birbiriyle karşılaşıp da el sıkışılarsa, ayrılmazdan evvel günahları bağışlanır.

(Riyazü's-Salihin)

TARİHTE BU HAFTA

*Şair Muhammed İkbal'in vefatı(21 Nisan 1938) *TBMM'nin açılışı ve çocuk bayramı(23 Nisan 1920) *Osmanlı-Rus Harbi(24 Nisan 1877) *Hudeybiye Gazvesi(26 Nisan 628) *II.Abdülhamid'in tahttan indirilmesi(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI