Cevaplar.Org

FELSEFE VE BEDİÜZZAMAN

Felsefe deyince insanın aklına çok sayıda soru takılmaktadır. İlk olarak felsefe nedir? sorusundan başlayarak bu soruları çoğaltabiliriz. Felsefe, din dışı ve vahiy karşıtı bir insan etkinliği midir, yoksa dinle barışık felsefe de olabilir mi? Felsefe dinin yerine ikame edilebilir mi? Soruyu daha özelleştirirsek


Bünyamin Duran, (Prof. Dr.)

2015-04-15 04:08:31

Felsefe deyince insanın aklına çok sayıda soru takılmaktadır. İlk olarak felsefe nedir? sorusundan başlayarak bu soruları çoğaltabiliriz. Felsefe, din dışı ve vahiy karşıtı bir insan etkinliği midir, yoksa dinle barışık felsefe de olabilir mi? Felsefe dinin yerine ikame edilebilir mi? Soruyu daha özelleştirirsek: İbn-i Sina, Farabi ve İbn-i Rüşd gibi filozofları bir Müslüman olarak nasıl değerlendirmeliyiz? Onları da diğer Yunanlı filozoflarla aynı kefeye mi koymalıyız? İtikatta, ibadette ve ahlakta İbn-i Sina'nın yeri nedir mesela? Bediüzzaman bu sorular konusunda bize neler söylemektedir? Bu tür sorular sıkça karşılaşılan ve cevaplanmayı bekleyen sorulardandır.

Bediüzzaman'ın; biri tüm felsefeler için diğeri İslam felsefesi için geçerli iki değerlendirme kriteri vardır. Her konuda olduğu gibi felsefe konusunda da Bediüzzaman toptan mahkum ya da toptan olumlama yoluna gitmez, seçici davranarak olumlu ve olumsuz felsefeden bahseder. Hatta olumlu felsefeyle Kur'an'ın barışık olduğunu, bunların Kur'an'ın hikmetine hizmet ettiklerini ifade eder.

Risale-i Nur'un şiddetle tokat vurduğu ve hücum ettiği felsefe, mutlak değildir; belki muzır kısmınadır. Çünkü, felsefenin hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye ve ahlâk ve kemâlat-ı insaniyeye ve san'atın terakkiyatına hizmet eden kısmı, Kur'an ile barışıktır. Belki Kur'an'ın hikmetine hâdimdir.

İkinci kısım felsefe ise: Dalâlete ve ilhada ve tabiat bataklığına düşürmeğe vesile olduğu gibi sefahet ve lehviyyat ile gaflet ve dalâleti netice verdiğinden ve sihir gibi hârikalarıyla Kur'an'ın mu'cizekâr hakikatlarıyla muaraza ettiği için, Risale-i Nur ekser eczalarında mizanlarla ve kuvvetli ve bürhanlı muvazenelerle felsefenin yoldan çıkmış bu kısmına ilişiyor, tokatlıyor. Müstakim, menfaattar felsefeye ilişmiyor. Onun için, mektepliler Risale-i Nur'a itirazsız, çekinmeyerek giriyorlar ve girmelidirler.1

Asa-yı Musa'nın bazı baskılarının ilk sayfasında bulunan bu pasaj Bediüzzaman'ın felsefeye bakışını yansıtmaktadır. Bediüzzaman burada insanlığın ahlak ve refahına hizmet eden felsefe ve doktrinlerin olumlu; buna karşılık ateist ve ahlaksızlığı yayan ve terviç eden felsefelerin olumsuz olduğunu vurgulamaktadır. Bediüzzaman'ın ortaya koyduğu bu ilkeden hareketle mesela Aristo'nun (Bediüzzaman'ın İşaratü'l İ'cazda zikrettiği İfrat-Tefrit-Hadd-i Vasat bağlamında Hikmet, İffet, Şecaat üçlüsünü öngören ahlak doktrini Aristo'nun doktrinidir), Farabi'nin, İbn-i Sina'nın ve bunlardan mülhem Spinoza ve Kant'ın ahlak felsefelerinin olumlu; Epicur, Nietche ve Sartre gibi materyalist filozoflarınkinin olumsuz olduğu söylenebilir. Aynı ilkeyi teknoloji ve bilim felsefelerine de uygulayabiliriz.

İslam felsefesini değerlendirmede ise Bediüzzaman; insaf, ilmi meselelere demokratik yaklaşma ve hakikati aramada objektif olma kriterlerini önerir.

Zîrâ meşrûtiyet hükümete düştüğü vakit, fikr-i hürriyet meşrûtiyeti her vecihle uyandırır. Her nevide, her tâifede onun sanatına âit bir nevi meşrûtiyeti tevlid eder. Hattâ ulemâda, medâriste, talebede bir nevi meşrûtiyeti intâc eder…. Bence taklidin temelini atıp, ihtilâfâtı çıkarmakla, Mûtezile, Cebriye, Mürcie, Mücessime gibi dalâlet fırkalarını İslâmiyetten intâc eden mesâil-i dîniyedeki istibdâd-ı ilmîdir ve nefsü'l-emirde mukayyed olan şeyde ıtlaktır. Meşrûtiyet-i ilmiye hakkıyla teessüs etse, meyl-i taharri-i hakîkatin imdâdıyla, fünûn-u sâdıkanın muâvenetiyle, insafın yardımıyla şu firâk-ı dâlle Ehl-i Sünnet ve Cemaate dahil olacakları kaviyyen me'mûldür.2

Burada Bediüzzaman olağanüstü değerde bir kriterler setinden söz etmektedir. Ona göre İslam tarihinde dalalet fırkalarının çıkış nedeni dini meselelerdeki otoriter yaklaşımlar ve tavırlardır. Özünde kişiyle, ya da zaman ve mekanla sınırlı olması gereken bir içtihadın sanki tüm zaman ve mekanlarda genel geçer mutlak hakikatmiş gibi ele alınması ve tüm ümmete dayatılması doğal olarak aşırı tepkilere ve bölünmelere neden olmuştur. Oysa daha esnek yaklaşılması, hakikatin birden çok olabileceğinin ve bazı durumlarda kişiye göre değişebileceğinin bilinmesi durumunda bölünme olmayacaktı. Bediüzzaman'a göre o kriterlerin şimdi uygulanması durumunda o dalalet fırkaları ehl-i sünnete dahil olacaklardır.

Bu kriterleri İbn-i Sina, İbn-i Rüşd, Tusi ve Suhreverdi gibi filozoflara nasıl uygulayabiliriz? Bir kere zaten İslam'ın esasatında bu filozoflarla bir ihtilaf yoktur; hatta Bediüzzaman'a göre bunlar tevhid, nübüvvet ve haşir gibi İslamî esasatın en önemli savunucularıdırlar.

…Hem Kur'an vahiy olmakla beraber, delail-i akliye ile teyid ve tahkim edilmiş. Evet kâmil ukalânın ittifakı buna şahiddir. Başta ulema-i ilm-i kelâmın allâmeleri ve İbn-i Sina, İbn-i Rüşd gibi felsefenin dâhîleri müttefikan esasat-ı Kur'aniyeyi usûlleriyle, delilleriyle isbat etmişler.3

Asfiya ve sıddıkîn denilen müçtehidler, imamlar, allâmeler; İbn-i Sina , İbn-i Rüşd gibi dâhî feylesoflar misillü binler ehl-i tahkik, aklî ve mantıkî bir tarzda, her biri ayrı bir meslekte, şübhesiz binler hüccetlere ve kat'î bürhanlara istinaden, ilmelyakîn derecesinde Muhammed'in (a.s.m.) risaletine ve hakkaniyetine îmanları, öyle küllî bir şehadettir ki; onların umumu kadar bir zekâsı bulunmayan karşılarına çıkamaz.4

İslam filozoflarıyla İslam'ın esasatında ihtilaf yoksa aradaki problem nereden kaynaklanmaktadır? Problem kullanılan kavramlardan ya da aynı şeyi farklı tarzda anlatmadan kaynaklanmaktadır. Mesela Cenab-ı Hak'ın sıfatları hakkında Mu'tezile'nin "Haleh" dediğine Felasife "Araz" demekte ve Ehl-i Sünnet uleması "Sıfat" demektedir. Al-İktisad fi'l-İ'tikad kitabında Gazali ihtilafın içerikte değil sadece lafızlarda olduğunu zikreder.

Aynı tartışma Cenab-ı Hakk'ın Mu'cib-i Bizzat mı yoksa fail-i Muhtar mı tartışmasında da söz konusudur. Kelamcıların fiilleri "tabii fiiller" ve "iradi fiiller" olarak ikiye ayırıp "İlahi fiilleri" de İradi fiillerin içine sokmalarına İbn-i Sina ve daha sonra İbn-i Rüşd itiraz eder. İradi fiillerin sürekli değişen iradeyle gerçekleştiği, iradenin hem değişken özelliği hem de henüz elde edilmemiş bir şeye yöneldiği, onu elde ederek ilave bir kemal elde ettiğini dikkate alarak Cenab-ı Hakk'ın fiillerinin İradi fiiller kategorisine girmeyeceğini; çünkü değişen bir iradenin Zat-ı İlahi'ye bir sıfat olamayacağını; Cenab-ı Hakk'ın elde edemediği bir şeyin olmadığını, onu elde etmek için irade sarf etmesinin O'na uygun olmadığını ileri sürerek fiillere üçüncü bir kategori daha eklerler: İlahi Fiiller. Cenab-ı Hakk'ın fiilleri ne doğal fiiller gibi zorunlu ne de iradi fiiller gibi iradidir; o bunlardan daha başka bir şey, yani İlahidir. Gazali problemin farkında olduklarını, Allah'a değişen irade atfetmenin caiz olmadığını, başka kavram bulamadıkları için irade sıfatını atfettiklerini, ama kullanılan kavramın öneminin olmadığını, esas olanın amaçlanan mananın olduğunu, şeriat zikrettiği için bu kavramları zikretmek durumunda kaldıklarını söyler. Bu işin en büyük otoritelerinden Fahreddin-i Razi ise tüm düşünceleri kılı kırk yararcasına inceler ve sonunda tartışmanın sadece lafzi olduğunu, esasında muhteva bakımında iki tarafın da aynı şeyleri söylemeye çalıştığını ifade eder.

Felasifeye yöneltilen başka bir itiraz da onların Allah'ın cüz'iyyatı bilmediğini savundukları ithamıdır. Bu tez Aristo'ya aittir. İlk Mebde' o kadar yücedir ki kendi zatından başka bir şeyi bilmeye ihtiyacı yoktur; hatta böyle bir şey onda eksiklik doğurur. Bu tez Aristo felsefesinde doğal bir şeydir; çünkü o felsefede vahiy, duaların kabulü gibi Allah'la kul arasında ilişki yoktur. İlk Mebde' sadece hareket ettirici bir ilkedir. Bu nedenle Hıristiyan pederler Aristo felsefesine çok mesafeli durmuşlardır. Ancak İlahi ilim olayı Farabi, İbn-i Sina ve İbn-i Rüşd felsefesinin temel konularından biridir. İbn-i Sina konuyu analize başlarken "yerde ve gökte zerre miskal bir şey Allah'ın ilminden gizli kalmaz" (Sebe/3) ayetine işaret ederek başlar. İrade konusunda olduğu gibi Cenab-ı Hakk'ın değişen bilgi formlarıyla değil ezeli bir bilgi ile bildiğini ve bunu da külli şekilde bildiğini söyler. Gazali bu konuda İbn-i Sina'yı istisna tutar ve senin arkadaşların böyle inanıyor diye diğer filozofları tenkit eder.

Diğer bir konu haşir ve Cennet konusudur. Haşir ve cennet konusunda İbn-i Sina'nın Şeriat'ın zahir naslarına tabi olduğunu söylemiş olalım. Onun Cennetin nimetlerinden insanın bedensel hazlarla mı yoksa ruhsal hazlarla mı daha fazla istifade eder tartışmasında tercihi ruhsal hazlardır.

Risale-i Nur da Bir Felsefe Değil midir?

Genel olarak Risale-i Nurların bir Kur'an tefsiri olduğu söylenir, doğrudur; ancak nasıl bir tefsirdir? Bir yönüyle bakarsanız Kelamî bir tefsirdir, demek mümkündür; keza başka bir zaviyeden baktığınızda rahatlıkla felsefî bir tefsir olduğunu söyleyebilirsiniz. Bir kere Bediüzzaman felasifenin, özellikle İbn-i Sina ve İbn-i Rüşd'ün geliştirdiği ve felsefe dünyasına kattığı çok sayıda felsefi kanun ve argümanı kullanmakta, iman ve Kur'an hakikatlerini bu argümanlarla ispat etmeye çalışmaktadır. Bunlardan sadece birkaçını zikredelim: İnaye, gaye ve ihtira' delilleri; hudus-imkan ilkesi, ibda'-inşa kavramları, tercih bila müreccih-tereccuh bila müreccih ilkeleri; bir şey vacip olmazsa mevcut olmaz kanunu; emr-i nisbi-emr-i izafi kanunu; birlik Bir'den doğar ve Bir'den sadece bir doğar ilkeleri; hayr-ı kesir-şerr-i kalil kanunu; hayr vücuttur-şer ademdir ilkesi; vacibü'l vücud-mümkinü'l vücud argümanları; imkan-ı akli-örfi-adi kanunları; halk-ı şer-kesb-i şer kanunu; vücud mertebeleri, sebep-müsebbep ilişkisi; vücud-u ilmi-vücud-ü harici kanunu; mucib-i bizzat-fail-i muhtar ilkeleri ve illet-i tamme-illet-i nakısa kanunu...

Özellikle İbn-i Sina tarafından geliştirilen ilgili felsefi kanunlar ve argümanları yoğun olarak kullanmanın yanında Bediüzzaman, bizzat kendisi yeni kanunlar ve argümanlar geliştirir ve birçok imani hakikati onlarla izah eder. Bunlardan da bir kaçını verelim: Hüve nüktesi, tahayyül-ü küfri-tasdik-i küfri ilkesi; kabul-ü adem-adem-i kabul ilkesi; cemali-celali tecelli kanunu; hayat, ferdiyet, sırr-ı kayyumiyyet ilkeleri; imam-ı mübin-kitab-ı mübin hakikati; nuraniyyet, şeffafiyet, mukabele, muvazene, intizam ve itaat sırları; inikas kanunları; imdad-ı vahidiyyet, yüsr-u vahdet ve tecelli ehadiyyet kanunları; Sanideki vücup ile tecerrüd, mahiyetinin mübayeneti, adem-i tahayyüz ve adem-i tecezzi kanunları; istidat-ihtiyac-ı fıtri, ihtiyac-ı beşeri kanunları; vahidiyyet-ehadiyyet ilkeleri; mülk-melekut, tekvini emir-şeri emir kanunları; bab-ı rububiyet ve saltanattan-bab-ı risalet ve tenzile kadar Esma kanunları; Tevhid-i ami-tevhid-i hakiki ilkesi; Zühre-reşha-katre hakikatleri; kurbiyyet-akrebiyyet kanunu ve emanet-ene-marifet ilişkisi...

Zikredilen argüman ve kanunlara bakarak bizzat Bediüzzaman'nın da İbn-i Sina gibi çok sayıda kanun keşfettiği ve insanlığa armağan ettiğini söyleyebiliriz.

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

HAŞİR RİSALESİNİN ÇAĞRIŞTIRDIKLARI

HAŞİR RİSALESİNİN ÇAĞRIŞTIRDIKLARI

Bu ayette iman esaslarının –Allah’a imandan sonra- ikincisini teşkil eden ölümden sonra yen

KADER RİSALESİ’NDEN İZAHLAR-3

KADER RİSALESİ’NDEN İZAHLAR-3

“Evet Kur'anın dediği gibi, insan seyyiatından tamamen mes'uldür. Çünki seyyiatı isteyen od

KADER RİSALESİ’NDEN İZAHLAR-2

KADER RİSALESİ’NDEN İZAHLAR-2

BİRİNCİ MEBHAS: Kader ve cüz'-i ihtiyarî, İslâmiyetin ve imanın nihayet hududunu gösteren,

KADER RİSALESİ’NDEN İZAHLAR-1

KADER RİSALESİ’NDEN İZAHLAR-1

Kıymetli ziyaretçilerimiz, geçen Şubat ayı içinde dar-ı bekaya irtihal eden merhum Prof. Dr.

DOKUZUNCU SÖZ'DEN BİR DERS

DOKUZUNCU SÖZ'DEN BİR DERS

Geçen Şubat ayında Rahmet-i Rahman’a tevdi ettiğimiz merhum Prof. Dr. Alaaddin Başar beyin Na

BİR MODEL OLARAK “MANA-YI HARFİ”

BİR MODEL OLARAK “MANA-YI HARFİ”

Mana-yı harfi, sanatın arkasında sanatkârı görmek ve göstermektir. Daha ilerisi, bu bilinci i

ÖLDÜKTEN SONRA DİRİLİŞİN İSBATI

ÖLDÜKTEN SONRA DİRİLİŞİN İSBATI

Geçtiğimiz cumartesi akşam davet edildiğim yerde önüme bir metin koydular: -Hocam, bu akşam

EKONOMİK KRİZ VE BEDİÜZZAMAN

EKONOMİK KRİZ VE BEDİÜZZAMAN

EKONOMİK KRİZ VE BEDİÜZZAMAN Ünlü sosyal antropolog Gellner’in Sovyetler Birliği’nin yı

MEDENİYET VE BEDİÜZZAMAN

MEDENİYET VE BEDİÜZZAMAN

Külliyatında Bediüzzaman, bize somut bir medeniyet projesi vermez. Zaten ondan böyle bir proje b

FELSEFE VE BEDİÜZZAMAN

FELSEFE VE BEDİÜZZAMAN

Felsefe deyince insanın aklına çok sayıda soru takılmaktadır. İlk olarak felsefe nedir? sorus

NURSİ’DE DEVLET ALGISI-2

NURSİ’DE DEVLET ALGISI-2

Siyaset-Şeriat Özdeşliği Burada ilk olarak Bediüzzaman’ın tek parti dönemindeki “siyaset

Allah'a güven. Vekîl olarak Allah yeter.

Ahzab, 33

GÜNÜN HADİSİ

Her kim bir namazı (kılmayı) unutursa (onu) hatırladığında kılsın. Onun bundan başka keffâreti yoktur.

KİTÂBU MEVÂKÎTİ'S-SALÂT-Buhari

TARİHTE BU HAFTA

*Fatih Donanmayı Haliç'e İndirdi.(22 Nisan 1453) *T.B.M.M. Açıldı.(23 Nisan 1920) *Yavuz Sultan Selim Padişah Oldu.( 25 Nisan 1512) *Çernobil Nükleer Faciası.(26 Nisan 1986) *Sultan II.Abdülhamid Han Tahttan İndirildi.(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI