Cevaplar.Org

İMAM GAZALİ’NİN ISLAH VE TECDİTTEKİ ROLÜ

İmam Gazali, İslam âleminin büyük bir çözülüş, çürüyüş ve yozlaşmaya maruz kaldığı, haçlı işgalinin altında inim inim inlediği dönemde yetişti. Ne hazindir ki, yönlendirme, ıslah etme ve tesir bırakma bakımından önder olma konumundaki kimseler de; âlimler, abidler ve sûfîler de yozlaşmadan büyük ölçüde nasiplerini almışlardı. Islah edilmeyi bekleyen alan iyice genişleyip zorlu bir hal almıştı; böylesi zorlu bir ıslah etkinliğini ancak birkaç yüz yılda bir yetişen ender âlimlerden biri deruhte edebilirdi.


Muhammed Salih Ekinci

sghursi@gmail.com

2015-04-15 04:04:17

İmam Gazali, İslam âleminin büyük bir çözülüş, çürüyüş ve yozlaşmaya maruz kaldığı, haçlı işgalinin altında inim inim inlediği dönemde yetişti. Ne hazindir ki, yönlendirme, ıslah etme ve tesir bırakma bakımından önder olma konumundaki kimseler de; âlimler, abidler ve sûfîler de yozlaşmadan büyük ölçüde nasiplerini almışlardı. Islah edilmeyi bekleyen alan iyice genişleyip zorlu bir hal almıştı; böylesi zorlu bir ıslah etkinliğini ancak birkaç yüz yılda bir yetişen ender âlimlerden biri deruhte edebilirdi.

İmam Gazalî gibi bir âlim elbette ki Müslümanların dertleriyle dertlenecek, çözülüş ve çürüyüşün bozduğunu ıslah için düşünecek, ıslah faaliyetinde bulunması gereken kesimin yakalandığı hastalığı teşhis etmeye odaklanacak, Onu Kitap ve Sünnet ile tedaviye koyulacaktı.

Gazalî, Selçuklu saltanatı vasıtasıyla siyasi temelli bir değişim gerçekleştirmeye ya bizzat kendisi girişimde bulunmuş ya da böyle bir girişimden haberdar olmuştu; ne ki bunun akamete uğradığını görmüş ve böylesi bir değişimden umudu kırılmıştı. Kesin kanaat getirmişti ki, sosyal değişim yalnızca itikat ve değerler dünyasında vuku bulması ve de bunların içerde tatbik edilmesi ile mümkündür. Bunun yanı sıra idrak etmişti ki, ancak Peygamber Efendimizin ilmini, amelini, zühdünü, vera'ını, takvasını miras alan yüce insanların üstlenebileceği bu büyük misyonu deruhte etmeye şu an sahip bulunduğu makam, şaşaa, yaygın ünle, krallarınkine benzeyen müreffeh hayatla salahiyet kesbedemezdi.

Gazali tüm bunları idrak etti. Bu yüzden veya Yüce Allah'ın bu büyük misyonu yüklenmeye hazırlanması için onu bu duruma itmesiyle(1) önce bilhassa ve bizzat kendi nefsi ve aklı ile iştigal etmeyi uygun gördü. Zühde ve tasavvufa yöneldi. Ebû Kasım el-Kuşeyrî'nin talebesi olan ve kendi döneminde zühd ve tasavvuf taliplerinin yegâne mercii olacak denli adı sanı yayılan Şeyh Fadl b. Muhammed el-Farmedî'ye bağlandı ve çok geçmeden tüm mevki ve makamları terk edip, her şeyi elinin tersiyle iterek hicri dört yüz seksen sekiz yılında Şam bölgesine(2) yöneldi. Bu bölgede Dımaşk, Kudüs ve Hicaz arasında mekik dokuyarak tam on yıl geçirdi. Bu zaman zarfında tüm mesaisini kendi düşünce ve kanılarını gözden geçirmeye, yaşam tarzını ve nefsî yönelimlerini düzeltmeye, zikir ve murakabeyle meşgul olmaya, aklını, nefsini ve kalbini tezkiye edip hata ve hastalıklardan arındırmaya, güzel ahlak ve iyi şemaille bezemeye vakfetmişti.

Gazalî bu fiziki ve fikri seyahatten sonra Bağdat'a döndü. Vaaz meclisleri ve ders halkaları kurdu. Şam seyahatleri esnasında kaleme almış olduğu "İhya-u Ulumuddin" isimli kitabını ders verdi. Sonra Bağdat'tan ayrılıp kendi memleketi Tûs'a gitti. Orda tedris ve irşat faaliyetlerine devam etti. Evinin civarına bir medrese ve sûfiler için bir dergâh inşa etti.

Belirlediği hedefler iki hususu gerçekleştirmeye yönelikti: İlki: Düşünceleri farklılık arz etmeyip aynı olan, çabaları çatışmayıp bütünleyici olan, niyetleri halis ve amelleri İslam şeriatına göre sahih olan âlim, önder ve davacılardan müteşekkil yeni ve aksiyoner bir nesil yetiştirmekti. Bu neslin misyonu; İslam risaletini omuzlayıp tebliğ edecek, yozlaşanı ıslah etme yükümlülüğünü üstlenecek, Darü'l-İslam'ı Haçlıların ve Fatımilerin istilasından kurtaracak İslami terbiyeyle yetişmiş bir yeni kuşak yetiştirmekti.

Diğeri: İslam âleminin o zamana değin yakalanmış olduğu hastalıkların komplikasyonlarıyla uğraşmak yerine Ümmeti içerden çürüten amansız hastalıkların kendisine yoğunlaşmaktı. Kaldı ki dış tehlikeler de bunun bir parçasıydı.

Gazalî, vefat anı (Pazartesi, 14 Cemadiyelahire 505 h./ 1111m.)gelip çatana dek vaktini istikbal vadeden talebeleri eğitip yetiştirmeye ve terbiye etmeye, ibadete, eser yazmaya hasretmiş, son derece başarılı ve faydalı bir vakit yönetimi gerçekleştirmiştir.

Gazalî bu değişime önce bizzat kendi nefsiyle başlamış; daha sonra başkalarının nefislerindekini değiştirmeye koyulmuştu. Talebeleri ve şakirtleri de aynı metodu takip etmiştir. Bu çabaların semeresi olarak Nureddin Zengî ile Salahaddin Eyyubî'nin nesli zuhur etti.

Filhakika Gazalî zorlu bir akıldı, nüfuzkâr bir basiretti. Kendi asrındaki gerek itikadî, gerek ahlakî ve gerekse içtimaî tüm sorunlara gereğince vakıftı. Islah faaliyetinde bulunması gereken fırkaların yakalanıp da ümmetin ıslahı, ilerlemesi ve kalkınması yönündeki vazife bilincini yitirdikleri hastalıkları iyice idrak etmişti. Ümmetin yozlaşan sosyal yapısını ıslah etmeye ve âlim, abit, sûfilerden oluşan lider kadrosunun sapkıya uğramış olan hallerini düzeltmeye çalışmış ve kendisine İslam toplumunu içten çürüten amansız hastalıklarla uğraşma yönünde bir metot tayin etmişti.

Gazalinin Etkinlik Gösterdiği Islah Alanları

Gazalî, ıslah faaliyetinde kendi çağında İslam âleminin yakalandığı hastalıkları teşhis etmeye yoğunlaşmıştı. Odak merkezi olarak tayin ettiği hastalıkların başında âlimlerin elçiliğine halel gelmesi ve yüzeysel dindarlığın yaygınlık kazanmsıydı. Âlimlerin elçilik misyonlarının bozulması, aşağıda maddeler halinde zikrettiğimiz neticelere sebebiyet veriyordu:

1-Ulemanın toplumsal meselelere bigane kalıp faydası olmayan teferruat kabilinden konularla iştigal etmesi.

2-Mezhep taassubunun hortlaması ve ilmî faziletlerin sönükleşmesi.

3-İslam âleminin birliğinin dağılması ve boğaz boğaza gelen cemaat ve mezheplerin türemesi.

4-Yüzeysel dindarlığın yayılıp revaç bulması ve İslami sahada böylesi bir dindarlığı temsil eden grupların ortaya çıkması.

Gazalî şekilci din anlayışını temsil eden grupları tasnif etmiş ve bunların âlimlerden, ibadet erbabından, sûfilerden, servet sahiplerinden meydana geldiğini zikretmiştir. Bu gruplarda şekilciliğin tezahürlerini ve onların bu tezahürle aldanmalarını genişçe şerh etmiştir. Bu doğrultuda aldanıp avunan âlim, abit ve sûfilerden müteşekkil her bir grubu on sınıfa ayırmış, her sınıfın halini ve yakalandığı hastalığı açıklamıştır. Servet sahiplerini ise beş kısma ayırmıştır. 

Gazalî kendi zamanında İslam toplumunun bünyesine ağır darbe indiren hastalıkları teşhis etmekle yetinmedi elbette; aksine bu teşhisi hastalığın tedavisi ve ıslahı için bir ön denetim kıldı ve aşağıdaki alanlarda ıslah etkinliğinde bulundu.

İlmi ile amil âlimlerden, Rabbanî eğiticilerden, faal, hikmet sahibi ve ihlaslı davacılardan oluşan yeni bir nesil inşa etme uğruna çaba göstermesi

Eğitim ve öğretim için yeni bir metot koyması

Emri bi'l-maruf ve nehy-i ani'l-münker mekanizmasını ihya etmesi

Zorba sultanları tenkit etmesi. (Nitekim zalim sultanlarla muameleyi, onların yaptırdığı çarşılarda alışverişi, maiyetlerindeki kadı, hizmetçi ve güvenlik elemanlarıyla her türlü münasebeti, onlar tarafından sağlanan kamu hizmet ve müesseselerinden yararlanmayı haram saymıştı.)

Azgın maddeciliğe ve manevi çöküşe harp ilan etmesi, dünya ve ahirete ilişkin hâkim tasavvuru tashih etmesi.

Sosyal adalete çağırması

Sapkın fikrî akımlarla mücadele etmesi 

Gazâlî'nin Arkasında Bıraktığı Eserler 

Gerçek o ki, Gazâlî'nin arkasında bıraktığı eserleri ihata etmek zordur; zira sayıca çok ve türce çeşitlidir. Gazâlî geride gerek ilmî, gerek tasavvufî ve gerekse sosyal alanlara ilişkin bir çok eser bırakmıştır.

Ne var ki, arkasında bıraktığı en önemli eserlerini dört yönden bahse konu etmekte bir beis görmüyoruz.

Birincisi: Gazâlî sistemli eğitim ve öğretime önem vermiştir. Kendisine ait bir medrese kurduktan sonra özgün eğitim metotları geliştirmiştir. Böylece ardında kendi şahsiyetini taşıyan, yönelimlerini paylaşan çok sayıda öğrenci bırakmıştır. Bunlar onun mesajlarını taşımış ve toplumun tüm tabakalarına ulaştırmıştır. Özellikle de yönlendirme misyonunu teslim alan cami ve medreselere muştuladılar. 

İkincisi: Gazâlî'nin kendi yaşam pratiği hususunda geliştirip tatbik ettiği "çekiliş ve dönüş" ilkesi, farklı bir çok mezhep ve İslamî cemaatlerin uyguladığı yegane yöntem haline geldi. Nitekim bunlar mezhepsel çekişme ve ihtilafları durdurarak kendi nefislerine yönelip yoğunlaştılar. Vakta ki onu tezkiye ettiler o zaman yardımlaşarak, birbirlerine sevgi duyarak katkıda bulunmak üzere topluma yeniden döndüler. Dinleri hususunda kutuplara ayrılıp cepheleşmediler, dinlerini az bir dünyevi mal ve şehvet karşılığında satmadılar. Böylelikle fakih ve sûfi toplulukları arasında kolektif çabaların tekâmülüne, güç birliğine inanan büyük bir yönelim oluştu.

Üçüncüsü: Gazâlî'nin çabaları, Batınîler ve felsefecilerde temsilini bulan sapkın fikrî akımları zapt-u rapt altına aldı. Onların halk arasındaki pazarları iflas etti ve zamanla yok olmaya yüz tuttular.

Dördüncüsü: Gazâlî tasavvufta ıslah etkinliğinde bulunarak onu kendisine sonradan iliştirilmiş inhiraflardan arındırdı ve sünnetle mukayyet kıldı. Bu durum ondan sonra gelen Abdulkadir Geylanî, Şeyh Ahmed er-Rifaî, Ebû Necîb es-Sühereverdî, Adiy b. Misafir gibi büyük sûfîlerde etkisini gösterdi. Onların ilmî, tasavvufî ve davetçi etkinliklerinin semeresi olarak Nureddin ve Selahaddin'in nesli yetişti, haçlılar kovuldu, mukaddes topraklar ve İslam yurdu hürriyetine kavuştu.

Bunun yanı sıra Gazâlî'nin bıraktığı eserleri bağlamında mağripli talebesi Muhammed b. Tumert'i zikretmeden geçemeyiz. Gazâlî'nin yetiştirdiği bu güzide şakirt, çaba sarf edip İslam âleminin batısında muvahhitlere ait devletin kurulmasına öncülük etmiştir.

Gazâlî eğitim, dava ve ıslah alanlarındaki tüm bu etkinlikleri uzletten döndükten sonra yedi yıl gibi kısa bir zaman içinde gerçekleştirmiştir. Şam'a, sonra da hacca olan ilk seyahati hicrî 488 yılına rast gelir. On yıl gibi bir zaman diliminde uzlette kalmış ardından Bağdat'a dönüp orda kısa bir zaman kalmıştır. Oradan Tûs'a geçmiş ve hicrî 505 yılında vefat anı gelene değin hayatının geri kalanını orda idame ettirmiştir. Vefat ettiğinde henüz elli beş yaşındaydı. Allah onu rahmeti ile kuşatsın ve salih kullarını mükâfatlandırdığı türden en güzel mükâfatlarla mükâfatlandırsın!

Gazâlî'den Sonra Islah ve Tecdit Medreseleri

Gazâlî ekolünün etkisi ile tarzda yenilik arz eden özgün medrese ve terbiye müesseseleri kuruldu. Bu ilk kısımdaki medrese ve müesseseler, Gazâlî'nin gün yüzüne çıkartıp netleştirdiği eğitim metodundan ilham aldılar. Böylece hem metotları, hem üslupları ve hem de düzenleri özgün İslamî bir yapı yansıttı. Bu medrese ve müesseselerde birbirini bütünleyen itikat, fıkıh ve tezkiye alanları cem edildi; o dönemde İslam toplumlarına darbe indiren, siyasî, içtimaî, iktisadî, kültürel ve askerî meydanlarda tehlikeli komplikasyonlara sebebiyet veren fikrî ve psikolojik hastalıklarla mücadele eden âlimlerin çabaları kolektif bir şekle dönüştü.

Bu medreseler iki ana kısma ayrıldı: Birinci kısımdaki medreseler, başkent Bağdat'ta ve diğer büyük şehirlerde kuruldu. Bu medreseler, usul ve füru medreselerinin aday gösterdiği kabiliyetli ve istikbal vadeden talebelerin kayıtlarını kabul etti. Sonra onları, eğitim üstatları yapacak, siyasi ve sosyal liderler kılacak bir eğitime tabi tuttu.

İkinci kısımdaki medreseler ise büyüyen nesil yeni ıslah hareketi ilkeleriyle yetişsin diye halk kitlelerini: çiftçileri, Kürtleri, bedevileri ve diğer kesimleri eğitmeye koyuldu. Bu faaliyetle güdülen gaye halk kitlelerini, şimdiye değin zalim sultanların; saltanatlarını muhafaza etmek için temel insan kaynağı olarak kullandığı, ordularını onlardan kurduğu, polis teşkilatını onlardan oluşturduğu ve evetefendimci, mutlak itaatçi olarak yetiştirip onlar aracılığıyla hasımlarını, tenkitçileri ve siyasetlerine itiraz edenleri devre dışı bıraktığı halk kitlelerini, medreselerdeki müderris âlimlere ve yeni ıslah hareketinin öncülerine yönlendirmek idi.

Bu tarzdaki medreseler büyük bir yaygınlık kazandı. Şehir varoşlarına dahi uzandı. Artık her köy, mezra ve yaylaya girmişti. Öylesine bir yaygınlıktı ki bu, belirleyip zapt altına almak son derece güç. Bu yüzden ileriki sayfalarda yalnızıca başkent ve büyük şehirlerde öğretici, eğitici ve yönlendirici rolü oynamış merkez konumundaki medreseleri bahse konu edeceğiz. Bu medreselerden de özellikle ve sadece iki tanesi üzerinde duracağız. Bunlardan bir Kadiriye diğeri ise Rifaiyye medreseleridir.

Dipnotlar

1-Nitekim "el-Munkiz mine'd-dalal" isiimli kitabında halinden bahsederken ibareleri bu ikinci duruma delalet eder.

2-Şam, önceleri Hicaz'ın solunda kalan ülkeleri kapsayan büyük bir bölgeye denirdi; günümüzde ise Suriye'nin başkenti olan şehirle sınırlandırılmıştır.

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

ŞEYH AHMED-İ HÂNÎ

ŞEYH AHMED-İ HÂNÎ

Ahmed-i Hânî, on yedinci asrın ikinci yarısında Anadolu’nun en doğusunda yükselen bir ilim,

MEVLANA HALİDİ BAĞDADİ HAZRETLERİ-2

MEVLANA HALİDİ BAĞDADİ HAZRETLERİ-2

Halid-i Bağdadi Irak toprakları icerisinde, günümüzde Süleymaniye olarak adlandırılan, eskid

MEVLANA HALİDİ BAĞDADİ HAZRETLERİ-1

MEVLANA HALİDİ BAĞDADİ HAZRETLERİ-1

Tam adı Halid b. Ahmed b. Hüseyin b. Ali b. Abdullah b. Hüseyin b. Tâha(1) olan Halid-i Bağdad

İMAM-I AZAM EBU HANİFE HAKKINDA

İMAM-I AZAM EBU HANİFE HAKKINDA

Soru-Ebu Hanife’nin fazileti hakkında bir hadis yahut imamların övgüsü var mıdır? Cevap: E

PROF. DR. ESAD COŞAN HOCAEFENDİ’NİN DİLİNDEN HACI BEKTAŞ VELİ HAZRETLERİ

PROF. DR. ESAD COŞAN HOCAEFENDİ’NİN DİLİNDEN HACI BEKTAŞ VELİ HAZRETLERİ

Doktora çalışmalarım sırasında, IV. Yüzyıl'da yaşamış bir şahsın hayatı üzerinde ince

MEVLANA HALİDÎ BAĞDADÎ HAZRETLERİNİN NAKŞİBENDÎ TARİKATININ YAYILMASINDAKİ ROLÜ ve ETKİSİ

MEVLANA HALİDÎ BAĞDADÎ HAZRETLERİNİN NAKŞİBENDÎ TARİKATININ YAYILMASINDAKİ ROLÜ ve ETKİSİ

Nakşibendiyye tarikatının Halidiyye kolunun pîri olan zülcenaheyn, müceddid olarak bilinen Ebu

ŞAH VELİYULLAH DEHLEVİ

ŞAH VELİYULLAH DEHLEVİ

Dehlevi’nin Soyu Dehlevi, “el-İmdad bi Meâsiri’l-Ecdât” adlı eserinde söylediği gibi

AHMED ER-RİFÂÎ

AHMED ER-RİFÂÎ

Ahmed er-Rifâî, 512’de Vasıt’la Basra arasında kalan Ümmüabîde köyünde doğdu. Fıkıh

ABDÜLKADİR GEYLANİ HAZRETLERİ

ABDÜLKADİR GEYLANİ HAZRETLERİ

Şeyh Abdülkadir Geylanî, hicrî 470 senesinde Gilan eyalet merkezine bağlı Neyf köyünde doğd

YUNUS EMRE-2

YUNUS EMRE-2

Yunus’ta Peygamber Aşkı: Bütün semavi kitapların ön gördüğü inanç sisteminde özetlene

YUNUS EMRE-1

YUNUS EMRE-1

Yunus Emre’nin Hayatı Yunus Emre ve Mevlana gibi büyük zatlar adeta çağımızda yeniden keş

Hala mı Allah'a tövbe etmezler ve O'ndan bağışlanma istemezler? Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

Maide, 74

GÜNÜN HADİSİ

Allahu Teala, kulunu helal (kazanç) talebinde yorgun görmeyi sever.

250 Hadis, s.197

TARİHTE BU HAFTA

*Fatih Camii Tekrar İbadete Açıldı(15 Nisan 1772) *Şeyhülislam İbn-i Kemal'in Vefatı(16 Nisan 1534) *Einstein'in Ölümü(18 Nisan 1955) *93 Harbi Başladı(19 Nisan 1877) *Miladi Takvime Göre Efendimiz'in(s.a.v) Doğumu(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI