Cevaplar.Org

AVF MESLEĞİNDE DENGE AHLAKI-2

Avf Mesleğinde Denge Ahlâkı kavramı, ilk nesil Müslümanlardan, büyük sahabe Abdurrahman bin Avf’a izafeten türetilmiştir. (Geniş bilgi için bkz: Duran, 1996, s.160 vd) Bilindiği gibi Batı’da rasyonel ve aktif meslek ve iş ahlâkı Püriten Meslek Ahlâkı kavramlarıyla ifade edilir.


Bünyamin Duran, (Prof. Dr.)

2015-02-28 09:28:49

Avf Mesleğinde Denge Ahlâkı kavramı, ilk nesil Müslümanlardan, büyük sahabe Abdurrahman bin Avf'a izafeten türetilmiştir. (Geniş bilgi için bkz: Duran, 1996, s.160 vd)

Bilindiği gibi Batı'da rasyonel ve aktif meslek ve iş ahlâkı Püriten Meslek Ahlâkı kavramlarıyla ifade edilir. Hatta birçok Batılı düşünür İslâm'daki iş ve meslek ahlâkını incelerken Püriten ahlâka gönderme yapar. Hatta İslâm'ın bu niteliğine Püriten Meslek Ahlâkı diyenler bile vardır ve bu kavramlaştırma giderek yaygınlaşma eğilimindedir. Oysa Püriten Meslek Ahlâkı doğrudan Protestanlıktan kaynaklanır ve Protestanlığın değerleri üzerinde yükselir. Oysa bu konudaki İslâm'ın veya daha dar anlamda Müslümanların referans ve ilham kaynakları Kur'an ve Hadis'in genel ilkeleri ve Sahabelerin yaşantısı olmalıdır. Bu bakımdan kavramlaştırmanın da referans kaynaklarına uygun olması gerekir.

Burada hemen insanın aklına buna neden "İslâm Meslek Ahlâkı" demediğimiz sorusu gelebilir. Kanaatime göre bu olguya "İslâm Meslek Ahlâkı" dememiz doğru değildir, çünkü İslâm Meslek Ahlâkı içinde aynı zamanda "aktif riyazet" ve "aşırı zühd"e dayanan ve dünyadan el-etek çekmeyi öngören yine ilk nesil Müslümanlardan Ebu Zer (r.a.)'ın ahlâkı ve dünya görüşü de vardır. Oysa burada kastedilen meslek ahlâkı Ebu Zer'in (r.a.) değil, Abdurrahman Bin Avf'ın (r.a.) meslek ahlâkıdır.

Burada kısaca neden ve hangi tarihi değerlerden dolayı bu kavramı seçtiğimizi anlatmakta yarar vardır. Bilindiği gibi Abdurrahman Bin Avf (r.a.) her şeyini bırakarak Medine'ye hicret eden Mekke'nin ileri gelen tüccarlarından birisi idi. Hadis külliyatında Abdurrahman Bin Avf'ın çalışma, kazanma ve infak etmesiyle ilgili çok sayıda materyal mevcuttur. Biz burada konuyla ilgili sadece iki olayı naklederek yetineceğiz.

İlk olarak Hz. Ayşe'nin (r.a.) naklettiği şu olayı zikredelim: Şiddetli bir kuraklık ve kıtlığın hüküm sürdüğü bir yaz gününde öğle vakti herkes evine çekilmiş istirahat etmekteydi. Peygamberimiz de istirahatta idiler. Bir ara dışarıdan bir gürültü duyuldu. Kısa sürede gürültü her tarafı kapladı. Hemen odadan dışarı çıktım; gördüğüm manzara heyecan vericiydi: Abdurrahman B. Avf'ın kervanı giriyordu Medine'ye. Şam'dan 700 deve ile Medinelilerin ihtiyacı olan malları getiriyordu. O arada Peygamberimiz de dışarı çıktı. Olayı öğrenince öyle mutlu oldu ki: "Abdurrahman B. Avf'ı sürünerek Cennete girerken görüyorum" dedi. Bu söz hemen Abdurrahman B. Avf'ın kulağına gitmiş, biraz sonra Peygamberimizin huzuruna gelerek: "Ya Resulallah! Sürünerek değil koşarak Cennete girmek istiyorum. 700 deveyi üzerindeki yükleriyle birlikte Müslümanların istifadesi için infak ediyorum" dedi.

Abdurrahman Bin Avf'la ilgili başka bir olay: Peygamberimiz Mekke'den hicret eden Müslümanlarla Medineli Müslümanları kardeş yapmıştı. Kur'ân'a göre bunlar birbirine varis bile olabiliyordu. Abdurraman Bin Avf'ın Medineli kardeşi Sa'd Bin Rabi idi. Sa'd, Abdurrahman Bin Avf'ı evine götürdü ve "Bak Abdurrahman, ben Medine'nin en zenginlerindenim. Falanca yaylada keçi sürüm var, yarısı senin, falanca yerde hurma bahçem var yarısı senin…" dedi. Abdurrahman Bin Avf teşekkür ettikten sonra "Hiçbir şey istemiyorum. Bana pazarın yerini göster yeter" dedi. Pazarın yerini öğrenen Abdurrahman Bin Avf (r.a.) Medine pazarında alış-verişe ve kısa zaman sonrada sermaye edinerek uzun mesafe ticaretlerine başladı. Bir gün sabah namazına zaferan kokusu sürünerek gelmişti.

Peygamberimiz:

- "Ya Abdurrahman, evlendin mi yoksa?" dedi.

Abdurrahman Bin Avf:

- "Evet ya Resulallah" dedi. Hz. Peygamber:

-"Evlendiğin hanıma mehir olarak bir şeyler verebildin mi?" dedi.

Abdurrahman:

"Bir hurma ağacındaki hurmalar kadar altın verdim ya Resulallah" dedi.

Gerek aktif hayat anlayışı, gerekse "infak" ve "ihsan" gibi Müslümanca davranışı Abdurrahman Bin Avf'ın (r.a.) meslek ahlâkını zamanımız Müslümanları için önemli bir model konumuna getirmektedir. Bu seçkin sahabenin bir de dünyadayken Cennete gireceği kesinleşen on kişiden biri olması bu modelliği daha da anlamlandırmaktadır. Avf Mesleğinde Denge Ahlakı'nı Nursi'nin çalışmalarından da yararlanarak üretimde denge ve tüketimde denge olarak iki başlık altında inceleyeceğiz.

Ãœretimde Denge

Üretim ve tüketimde ikisi dengesizliği, biri dengeyi ifade eden üç durumdan söz edilebilir. Bunlardan dengesizlik durumlarına 'iftar ve tefrit', denge durumuna da 'vasat' (orta yol) olarak yaklaşılabilir.

Üretim alanında insanın ürettiği şeye tapacak derecede bağımlı olması ve üretim için kendini tahrip edecek derecede çalışması ifrat; dünyalık hiçbir şeye değer vermeden tembel bir şekilde hayatını geçirmesi tefrit; dünyayı çalışma bakımından değil fakat kalben bağlanılacak bir şey olmadığı açısından terk etmesi ise vasattır. (Duran, 2002, s.110)

Üretimin İfrat Düzeyi: Maddeperestlik

Cenab-ı Hak insana başarma ve üretme açısından sonsuz bir genişleme kapasitesi vermiştir. Aynı zamanda insanı yoğun bir enerjiyle de donatmıştır. İnsan üretici gücünü harekete geçirerek dünyaya egemen olabilir. Fakat insan bu konuda çok kontrollü olmalıdır.

Çünkü önünde çok sayıda tuzak mevcuttur. İnsan kontrolsüz ve denetimsiz olursa başarısının tutsağı durumuna düşebilir. Fromm'un dikkat çektiği gibi insan, ekonomik etkinliği, başarıyı ve servet edinmeyi başlı başına bir amaç olarak alması durumunda giderek kendi benliğinden uzaklaşır ve kendine yabancılaşır. Bu durumda insan ekonomik gelişme ve teknolojik ilerleme sürecinde sadece bir basit araç durumuna düşer. Bu süreç insanın benliğini aşındırarak onurunu kırar ve insanın önemsizlik, güçsüzlük ve yalnızlık duygularını uyarır; zamanla insan

kendisini anlamsız bir mekanik "araç" konumunda hissetmeye başlar. Bunun sonucu ise ya ekonomik sistemin, ya da bir siyasal despotun köleliğidir. (Fromm, 2002, s. 182; Duran, 2002, s.111)

Servet ya da başarıya bağımlı olan insan kendi ürettiği sermaye ya da makinenin öyle kölesi olur ki, çabası kendisinin ve çocuklarının reel tatmini ve mutluluğu olmaktan çıkar daha fazla sermaye birikimi olur. Aslında bu insan, ortaçağda nefsini terbiye etmek üzere çilehanelerde ömür tüketen rahipten çok farklı değildir; o nefsini Allah'a adama yolunda her türlü hazdan vazgeçerken bu, sermaye birikimi için vazgeçer.

Üretimin Tefrit Düzeyi: Tembellik

Üretimin tefrit düzeyi ise atalet ve tembelliktir. Herhalde atıl ve tembel insan Allah'a karşı isyan içinde olan insan olmalıdır. Çünkü bu tip insan Allah'ın kendine verdiği cihazları atıl bırakmakta; emanete hıyanet etmektedir. Bunun cezasını da sefalete düşmekle çekmektedir. (Duran, 2002, s.113)

Öbür taraftan insanın mutluluğu, hayattan haz alması, hayata bağlanması da üretici güçlerini faal hale getirmesi, yani çalışması ile bağlantılıdır. Çünkü insanın psikolojik dünyası öyle dizayn edilmiştir ki, insan üretici güçlerini harekete getirmeyip potansiyel olarak tuttuğunda sanki bazı duygular tekvini yasalara bağlı olarak isyan etmekte, yerinde duramamakta sürekli stres, sıkıntı ve baskı üretmektedir. Nursi'nin ısrarla ifade ettiği; "atalet, çalışmama ademdir, adem ise şerr-ı mahzdır'dır" vurgusu bu gerçeği ifade eder.

Nursi'ye göre 'en bedbaht, muzdarip ve sıkıntılı insan, işsiz ve atıl olan insandır. Çünkü boş durma, vücut içinde adem (yokluk), hayat içinde mevttir (ölüm). Çalışmak ise vücudun, hayatın da en uyanık hali, yani yakazasıdır. (Nursi, 2010\c, s.190)

Üretimin Vasat (Denge) Düzeyi: Üretici Güçlerin Harekete Geçirilmesi

Üretimde denge durumu ifrat ve tefrite kaçmadan şevkle çalışmak olarak görülebilir. Bilindiği gibi "şevk" ihtiyacın bir üst derecesini ifade eden bir istek ve arzu düzeyidir. Nursi bir ifadesinde "Muzaaf (katlanmış) ihtiyaç iştiyak ve muzaaf iştiyak, incizap" diyerek bu anlama dikkat çeker. Kendi orijinal ifadesiyle "Kainâtta bittecrübe (gözleme dayalı olarak) her şeyin bir nokta-i kemali vardır. O şeyin o noktaya bir meyli vardır. Muzaaf meyil, ihtiyaç, muzaaf ihtiyaç, iştiyak, muzaaf iştiyak, incizab olur." (Nursi, 2008\a, s.528)

"Şevk" ve "iştiyak" aynı kökten türemiş iki kelimedir. "Şevk" olgusunu ekonomik açıdan değerlendirdiğimizde şunları söyleyebiliriz: çalışanın mesleğine ve mesleğinin icrasına karşı ciddi bir heyecan ve sevgi içinde bulunması gerekir. Her türlü ataletten, tembellikten ve uyuşukluktan uzak olarak son derece dinamik ve faal bir şekilde dünya ve dünya işlerine sarılmalıdır. Dünyanın "âhiretin mezrası" olduğu yaklaşımından hareketle dünya işlerini bir ibadet ve İ'la-i Kelimetullah'a ulaşmak için bir basamak olarak görmeli, bu nedenle yüksek düzeyli bir çalışma şevkine sahip olmalıdır.

Bu gerçekten hareketle Nursi, ısrarla İslam toplumlarını atalet ve mevcutla yetinmekten uzak durup ileri derecede bir şevkle çalışmaya teşvik eder: "En bedbaht, en muzdarip, en sıkıntılı (kişi); işsiz adamdır. Zira atalet, ademin (yokluğun) biraderzadesidir. Sa'y (çalışma) vücudun hayatı ve hayatın yakazasıdır (uyanıklık halidir)." (Nursi, 2008\a, s.479) Yukarıda da kısaca ifade edildiği gibi Nursi, zamanımızda sanayileşme ve ekonomik gelişmeyi ümmet üzerine yüklenmiş bir farz-ı kifaye olarak değerlendirir.

Şevkin en önemli kriterlerinden biri yüksek bir teşebbüs gücü ve kişinin mesleğiyle bütünleşmesidir. Madem İ'la-i Kelimetullah böyle bir faaliyet ve atılım sonunda gerçekleşecek bir toplumsal safhadır; öyleyse Müslümanların da mesleki faaliyetlerini doğrudan İ'la-i Kelimetullah'a yönelen bir faaliyet olarak görmesi ve değerlendirmesi gerekir.

Nursi'ye göre Müslümanların son yüzyıllarda ekonomik ve ticarî açıdan geri kalmalarının ve sefalete düşmelerinin temel nedenlerinden biri bazı seçkin kesimler tarafından Müslümanların çalışmaya yönelik şevkinin kırılmasıdır. Oysa Nursi'ye göre: "Leyse li'l-insani illa ma sea" ("İnsan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur." Necm Süresi, ayet.39) âyetinin ruhundan "meyelan-ı sa'y" (çalışma şevki) fışkırmaktadır.

Bu eğilim ve şevk bazı yanlış dini telkinlerle kırılmış, buna bağlı olarak Müslümanları ileri derecede bir "tevekkül-ü tembelane" zindanına düşmüştür. Nursi'ye göre bu şevki kıranlar, çağımızda İ'la-i Kelimetullah'ın maddeten gelişmeyle mümkün olduğunu bilmeyen ve belki de en önemlisi Ortaçağ ile yaşadığımız çağın gereklerini birbirinden ayırt edemeyen bir kısım vaizlerdir. (Nursi, 2006\a, s.77)

Çalışma şevkinin ikinci özelliği olan kişinin mesleğiyle bütünleşmesine Nursi çok önem verir. Ona göre çalışan kişi "mesleğinde fani (yok) olmalı"dır. "...bir adam(ın) müstaid ve kabil (kabiliyetli) olduğu şeyi terk ve ehil olmayan şeye teşebbüs etmesi, şeriat-ı hilkate (yaratılış kanunlarına) büyük bir itaatsizliktir. Zira şanı odur ki; ...sanatın mekayisine (ilkelerine) ihtiram ve muhabbet ve nevasimine (kanunlarına) temessül ve imtisal... el-hasıl: fenafi's-san'at olmaktır." (Nursi, 2008, s.39)

Çalışma sosyolojisinde 'mesleki rol' kavramıyla ifade edilen çalışanın mesleğiyle bütünleşebilmesi ve mesleğinde fani olabilmesi kişinin kendi kabiliyetine uygun meslekleri tercih etmesi ve o mesleklerde uzmanlaşması ile mümkün olur. (Parsons, 1982, s.115-6) Bunun gerçekleşmesi için ailelerin çocuğun eğitim ve sosyalleşme süreçlerini akıllıca düzenlemeleri gerekir.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Onlar ne hayır işlerlerse karşılıksız bırakılmayacaklardır. Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanları bilir.

Al-i Ä°mran, 115

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Her kim bir namazı (kılmayı) unutursa (onu) hatırladığında kılsın. Onun bundan başka keffâreti yoktur.

Sahih-i Buhari, KİTÂBU MEVÂKÎTİ'S-SALÂT

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Donanmayı Haliç'e İndirdi.(22 Nisan 1453) *T.B.M.M. Açıldı.(23 Nisan 1920) *Yavuz Sultan Selim Padişah Oldu.( 25 Nisan 1512) *Çernobil Nükleer Faciası.(26 Nisan 1986) *Sultan II.Abdülhamid Han Tahttan İndirildi.(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI