Cevaplar.Org

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-3

-Eş’ariler ile Maturidiler arasındaki fikri çatışmaların dini yorumlamada zarar verdiğini söylemektedirler. Bu konuda ne dersiniz? -Eş’arilerle Maturidiler arasında ilmi meselelerdebazı ihtilaflar vardır. Ama çatışma yoktur. Bu ilmi meseleler de dini değildir. Evet dinle ilgili meseledir, akideyle ilgili meseledir, ama akidenin kökünde değildir.


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2015-01-15 02:58:28

-Eş'ariler ile Maturidiler arasındaki fikri çatışmaların dini yorumlamada zarar verdiğini söylemektedirler. Bu konuda ne dersiniz?

-Eş'arilerle Maturidiler arasında ilmi meselelerdebazı ihtilaflar vardır. Ama çatışma yoktur. Bu ilmi meseleler de dini değildir. Evet dinle ilgili meseledir, akideyle ilgili meseledir, ama akidenin kökünde değildir.

Eş'ariler de Maturidiler de Ehl-i Sünnettir. İkisi de Ehl-i Sünnetin akidesine bağlıdır. Bak burada ne oldu? Ehl-i Sünnet vel Cemaat akidesi onların arasında müşterek bir akide oldu. 

İhtilaf ettikleri mesele akidenin özüne ait değildir, sadece onların görüşleridir. Bu ihtilaflar sadece Eş'arilerle Maturidiler arasında gerçekleşmemiştir. Eş'arilerin arasında da onlarca ihtilafi meseleler vardır. Bu çatışma mıdır? Hayır, bu meseleler hiçbir zaman çatışma mevzuu olmamıştır.

Akidede değil akideyle ilgili bazı meselelerde aralarında ihtilaf olmuştur. Bu ihtilaflar da birisini ötekisini tekfir edeceği veya bidatçılıkla suçlayacağı ve günahla itham edici bir boyuta ulaşmamıştır. Sadece ilmi meselelerdir.

Nasıl fıkhi meseleler de mezhepler arasında bazı ihtilaflar olmuştur. Bu ihtilaflardan dolayı dört mezhebin âlimlerini birbirini tekfir ve tebdi' etmemiştir. Onun gibi, bu iki ekol arasında da akidede değil, akideyle ilgili ikinci, üçüncü mertebede meseleler hakkında görüş farkı vardır. Mezhep farkı vardır. Mezhep ayrıdır, akide ayrıdır. Akidede müşterektirler ve akide onlar arasında müşterek bir inançtır.

-Hadisin Kur'an'a arzı ne demektir?

-Bundan maksat şudur ki: hadis Kur'an-ı Kerim'e kesin bir şekilde ters düşüyorsa merduttur, mevzu olduğunun alametidir. Ama tamamıyla Kur'an'a uyacak diye bir şart yoktur. Çünkü demin söylediğimiz gibi Kur'an-ı Kerim İslam'ın ana hatlarını beyan ediyor. Hadislerin büyük çoğunluğu-hususan ahkâmla ilgili olanlar- teferruatla ilgilidir.

Zaten hadis âlimleri mevzu hadisin alametlerini beyan ederken, Kur'an-ı Kerim'e ters düşmesi ve bu ters düşmenin tevili kabil olmayacak durumda olmasını da saymışlardır.

-Peki, Seydam, hadis inkârcıları bu meselede Kur'an'ın "dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin"(el- Kehf: 18: 29)ayetinin mürtedin öldürülmesiyle alakalı hadislere ters düştüğünü söylemekteler. Bunu nasıl anlamalı?

-Bu ayetin manası dinde ikrah(zorlama) olmadığıdır. Bir insan müslüman olacaksa, inanarak Müslüman olması lazımdır. Çünkü İslam'ın gayesi insanların iman etmesidir, münafıkları çoğaltmak değildir. Dine girmede insanları zorlarsanız onu münafık yaparsınız.

-Ama Seyda ayette "bedevilere deki siz iman ettik demeyin teslim olduk deyin. İmam kalplerinize yerleşmedi" (el-Hucurât, 49/14) diyor. O zaman o bedevilere bir zorlama mı yapılmış?

-Yine o da ikrah yoluyla değil idi. O onların İslam'ı tamamen kavrayamadıklarını beyandır. Bu şekilde girenlere de biz İslam'a girmelerine engel olmuyoruz. Ama biz insanların illa İslam'a girmelerini dayatmıyoruz. "İlla Müslüman olacaksınız, yoksa sizi öldürürüz" şeklinde bir durum yasaktır. Çünkü ikrah yoluyla Müslüman olan Müslüman olmuş değildir, o münafık oluyor.

-Mürtedin hayat hakkının olmamasını nasıl anlayacağız?

-Olduğu gibi anlayacağız. İslam'da kişilerin itikadıyla alakalı fert olsun, devlet olsun durumlarını araştırmak için casusluk yoktur. Ama bir kişi açıktan açığa dinden döndüğünü ilan ederse, bu da mahkemeye intikal ederse, kadı huzurunda ona nasihat edilir, İslam'a dönmesi teşvik edilir, buna rağmen irtidat'ında inad ediyorsa hakkı öldürülmektir.

Ama insanları takip etmeyeceğiz, casusluk yapmayacağız. "Bu adam cidden mi Müslüman olmuştur, yoksa münafık mıdır" demeyeceğiz. Ki, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) döneminde münafıklar çok idi. Peygamber(aleyhissalatu vesselam) onları bildiği halde hiç onlara bir şey dememiştir. Çünkü nahnu nahkumu biz zahir(zahire göre hüküm ederiz.) Münafıklar da mürteddir, hatta mürtetten daha kötüdür.

Açıkça riddet eden(dinden dönen) İslam'da kötü bir örnek oluyor, kötü bir unsur oluyor. Onun için böyle bir hüküm verilmiştir.

-"Kur'an'da Hz. İbrahim'in Hac, Kurban, Namaz gibi sünnetlerini naklederken, Hitan sünnetini(Erkek çocuğun sünnet edilmesi) nakletmez. Zira Kur'an bunu Hz. İbrahim'in geleneği olarak görmektedir. Dinin bir parçası olarak görmüyor" deniliyor ve böyle söylenilerek Sünnete bir bakış açısı getirmeye çalışanlar var..

-Kur'an-ı Kerim önceki kavimlerin veya peygamberlerin dinlerindeki hükümleri tamamen nakletmemiştir. Nakletmemesinin manası "bu dinden değil" manasını ifade etmiyor. Nakil meselesidir.

Şimdi siz bir zattan bir şeyler naklediyorsunuz, bazı şeyleri de nakletmiyorsunuz. Nakletmemeniz o şeyleri red ediyorsunuz manasına gelmiyor ki. Kur'an-ı Kerim'in nakletmemesi red manasına, "bu dinden değildir, sünnetten değildir" manasına gelmez. Ve keza Peygamber (aleyhissalatu vesselam) geçmiş Peygamberlerden birçok şeyler nakletmiş, birçok şeyleri de nakletmemiştir. Nakletmedikleri "bu dinden değildir" manasına gelmez.

Binaenaleyh, bu görüş yanlış bir görüştür. Hem akla hem de nakle aykırı bir yaklaşımdır.

Ve bir de, Hitan sünnetinin Hz. İbrahim(aleyhisselam)'ın sünneti olduğu, İslam'da gerekli olduğuna dair Peygamber aleyhissalatu vesselam'ın sahihi yollarla gelen hadisleri vardır. Bundan dolayı Müslümanlar bunun üzerinde icma etmişlerdir. Müslümanlar derken sadece âlimleri kastetmiyoruz, asırlardır Müslüman toplumlar bunu Peygamberden tevatür yoluyla nakletmişlerdir. Âlim cahil, havas, avam bunun böyle olduğunda icma etmişler ve bundan dolayı sünnet olmak zaruriyat-ı diniyeden olmuştur.

-Bazı kimseler Kur'an'da geçen (O Resûl), onlara Allah'ın âyetlerini okuyor, onları temizliyor ve onlara kitabı ve hikmeti öğretiyor"(Cuma; 62: 2) ve yine ..Meselâ: Âli-İmran Sûresinin 164. âyetindeki: "Kitab ve hikmeti onlara öğretir..." gibi ayetlerdeki "hikmet" kelimesinin sünnet olmadığını, çünkü Kur'an'da İsrailoğullarına da kitap ve hikmet verildiğinin belirtildiğini (el-Bakara, 2/23) ileri sürmektedirler. Bu konuda neler dersiniz?

-Hikmet ilimdir. Kelime olarak ilim, bilgi manasındadır. Ama İmam Şafii diyor ki; "Gördüğümüz bütün ehl-i ilim buradaki hikmeti hep sünnet olarak kabul ediyor." Çünkü sünnet ilimdir.

Kelime olarak asıl manası sünnet manasında değildir. İlim manasındadır. Ama Peygamberin sünneti zaten ilimdir, zaten hikmettir.

Ama birisi de illa "bundan maksat sünnet değildir" derse onu ilzam edemiyoruz. Biz âlimlerin bu konudaki görüşünü kabul ediyoruz. Bu yorum güzeldir, uygundur, delillere muvafıktır, mantığa muvafıktır, lügate ters değildir. Hem de sünnetin İslam'ın ikinci kaynağı olmasına muvafıktır. Zaten âlimlerimiz de hikmet kelimesinin anlamının sünnet olduğunu iddia etmemişlerdir.

-Allah'ın sıfatları zatının aynımıdır, gayrı mıdır? Bu mesele ulema arasında nasıl mütalaa edilmiştir ve Mutezile'nin bu konuda Ehl-i Sünnetten ayrıldığı yön nedir?

-Kur'an-ı Kerim'de Cenab-ı Hak kendi sıfatlarını beyan etmiştir. Âlim olduğunu, Hayy olduğunu, Kadir olduğunu, Murid olduğunu, Semi olduğunu, Basir olduğunu ifade etmiştir.

Kadir'in manası nedir? Kudret sahibidir. Bu ne ifade ediyor? Demek ki kudret sıfatı vardır. Âlim'in manası nedir? İlim sahibidir. Hem lügat açısından hem de aklen manası budur. Birisinin ilim sıfatı olmadan o kimse âlim olur mu? Olmaz. Ehl-i Sünnet âlimleri hem aklen hem de lügate dayanarak, Cenab-ı Hakk'ın bu sıfatlarının var olduğunu Kur'an-ı Kerim'den çıkarmışlardır.

Ama Mutezileler ise, akılcı insanlar olmasına rağmen bu meselede akla da uymamışlar ve akla ters düşmüşlerdir. (Seyda gülüyor)

Onlar şöyle düşünmüşlerdir; "Allahu Teâlâ kadimdir, yani başlangıcı yoktur. Kudreti de vardır. Hayatı vardır, iradesi vardır eğer bunlar varsa bunların da kadim olması lazım. O zaman taaddüdü'l kudema olması lazım gelir. O zaman kudema çoğalıyor.

 -Ezeli olanlar yani..

-Ezeli şeyler çoğalıyor. Mutezile diyor ki, "Hıristiyanlar üç tane kudema iddia ettiler, kâfir oldular. Biz bu sıfatların kıdemiyetini iddia edersek, onlardan daha fazla kadim şey iddia etmiş oluruz, bu da çok kötü olur."

 Bu mantığa dayanarak dediler ki; "sıfatlar yoktur." Ve şöyle bir fikir ileri sürdüler; Cenab-ı Hak âlimdir, ama ilim sıfatı yoktur. Kadir'dir, ama kudret sıfatı yoktur. Vs." (Seyda gülüyor)

"Ama zatı o sıfatların görevini görüyor" demişler. Yani mesela âlim olmaya zatı kâfi geliyor, ilim sıfatına ihtiyaç yoktur. Zatı o görevi görüyor, Onu kadir yapıyor, âlim yapıyor vs..

 Aslında onların Ehl-i Sünnetle bu meselede ihtilafları çok büyük değildir. Çünkü onlar da mesela Cenab-ı Hakkın âlim olduğunu kabul ediyor, hayy olduğunu, kadir olduğunu, murid olduğunu, semi olduğunu kabul ediyor. Önemli olan budur. Amabunlar neyin neticesidir? Ehl-i Sünnet diyor ki; "Âlim olmak ilim sıfatının neticesidir, kadir olmak kudret sıfatının neticesidir ve saire..Mutezileler ise "bunlar zatının neticesidir" demektedirler.

Sonunda netice birdir. İhtilaf ise sadece bunların sıfatlarının mı yoksa zatının mı neticesi olduğundadır.

-devam edecek-

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

YAVUZ BÃœLENT BAKÄ°LER BEYEFENDÄ° Ä°LE MÃœLAKATIMIZ-3

YAVUZ BÃœLENT BAKÄ°LER BEYEFENDÄ° Ä°LE MÃœLAKATIMIZ-3

-Hocam, dilimize sadece Arapçadan ve Farsçadan değil diğer dillerden mesela Yunancadan veya baş

YAVUZ BÃœLENT BAKÄ°LER BEYEFENDÄ° Ä°LE MÃœLAKATIMIZ-2

YAVUZ BÃœLENT BAKÄ°LER BEYEFENDÄ° Ä°LE MÃœLAKATIMIZ-2

Hocam dilde tasfiyeler ile 300-500 kelimeyle konuşabilen bir nesil nasıl büyük düşünebilecek?

YAVUZ BÃœLENT BAKÄ°LER BEYEFENDÄ° Ä°LE MÃœLAKATIMIZ-1

YAVUZ BÃœLENT BAKÄ°LER BEYEFENDÄ° Ä°LE MÃœLAKATIMIZ-1

Takdim Kıymetli ziyaretçilerimiz, değerli mütefekkir, şar ve yazar Yavuz Bülent Bakiler beyef

SEYDA FETHULLAH AYTE Ä°LE OHÄ°N MEDRESELERÄ° ETRAFINDA SOHBETÄ°MÄ°Z

SEYDA FETHULLAH AYTE Ä°LE OHÄ°N MEDRESELERÄ° ETRAFINDA SOHBETÄ°MÄ°Z

Seyda Fethullah Ayte Hocaefendi ile Şark medrese eğitim zincirinde çok önemli bir rolü olan Ohi

MUSTAFA ÖZCAN HOCAMIZ İLE COĞRAFYAMIZDAKİ SORUNLAR ETRAFINDA-2

MUSTAFA ÖZCAN HOCAMIZ İLE COĞRAFYAMIZDAKİ SORUNLAR ETRAFINDA-2

-Demin biraz değindik ama şöyle sorayım, Mezhebinin görüşünü savunan bir mümin “mezhebin

MUSTAFA ÖZCAN HOCAMIZ İLE COĞRAFYAMIZDAKİ SORUNLAR ETRAFINDA-1

MUSTAFA ÖZCAN HOCAMIZ İLE COĞRAFYAMIZDAKİ SORUNLAR ETRAFINDA-1

Takdim Kıymetli ziyaretçilerimiz, geçtiğimiz ay değerli araştırmacı-yazar Mustafa Özcan be

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-4

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-4

-Ahmed bin Hanbel’in Müsned’inde naklettiği bazı hadisler için “keşke bunları nakletmese

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-3

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-3

-Eş’ariler ile Maturidiler arasındaki fikri çatışmaların dini yorumlamada zarar verdiğini s

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-2

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-2

-Usul-i fıkıhta bir şeyin vacip veya mendup olmasında yeni bir usul olarak şu söylenmektedir;

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-1

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-1

Salih Ekinci Hocaefendi ile son röportajımız

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE MODERNİST DÜŞÜNCE VE BİD’ATKAR MEZHEPLER ÜZERİNE-3

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE MODERNİST DÜŞÜNCE VE BİD’ATKAR MEZHEPLER ÜZERİNE-3

-Seyda izninizle başka bir soruya geçiyorum. Vehhabiler ehl-i sünneti müşrik olarak mı görmek

Maide-7

"Allah'ın, üzerinizdeki nimetini ve "İşittik, itaat ettik" dediğinizde sizden aldığı ve kendisiyle sizi bağladığı ahdini hatırlayın. Allah'tan korkun, çünkü Allah göğüslerin özünü çok iyi bilir."

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Kur'an'ı seslerinizle süsleyiniz."

Ebu Davud

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Camii'nin yeniden ibadete açılışı(15 Nisan 1772) *Turgut Özal'ın Vefatı(17 Nisan 1993) *Türk-Yunan savaşının başlaması(18 Nisan 1897) *Miladi takvime göre Efendimiz'in (s.a.v.)dünyaya teşrifleri(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI