Cevaplar.Org

ASR-I SAADET HATIRALARI-48

İSKENDERİYE’NİN FETHİNDE SAHABELERİN DAVRANIŞLARI Ziyad b. Cez ez-Zübeydî şöyle anlatıyor: Hz. Ömer’in halifeliği döneminde İskenderiye’yi fethettik. Sonra da Belhib’de Hz. Ömer’in mektubunu beklemeye başladık. Sonunda beklediğimiz mektup geldi. Mektupta şunlar yazıyordu:


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2014-12-07 08:58:14

Ä°SKENDERÄ°YE'NÄ°N FETHÄ°NDE SAHABELERÄ°N DAVRANIÅžLARI

Ziyad b. Cez ez-Zübeydî şöyle anlatıyor: Hz. Ömer'in halifeliği döneminde İskenderiye'yi fethettik. Sonra da Belhib'de Hz. Ömer'in mektubunu beklemeye başladık. Sonunda beklediğimiz mektup geldi. Mektupta şunlar yazıyordu: 'Mektubun elime ulaştı. Orada İskenderiye kralının elinizdeki esirlere karşılık cizye teklifinde bulunduğunu yazıyorsun. Hayatım üstüne yemin ederim ki bana göre sürekli bir cizye hem bizim için ve hem de bizden sonra gelecek olan müslümanlar için paylaştırılan ve sanki hiç olmamış gibi olan bir esirden, bir ganimetten çok daha hayırlıdır. Bunları İskenderiye kralına bildir. Bize cizye versin. Sen de elindeki esirleri müslümanlık ile kendi dinleri arasında seçim yapma hususunda serbest bırak. Kim İslâm'ı seçerse o müslümanlardandır. Müslümanlar için geçerli olan şeyler aynıyla onun için de geçerlidir. Kim de kavminin dinini tercih ederse kavminin boynuna vurulan cizye zilleti onun da boynuna vurulacaktır. Arap arazisine dağılıp da kimi Mekke'ye kimi de Yemen'e giden esirlerine gelince, artık onları iade etmeye gücümüz yetmez. Gücümüzün yetmeyeceği bir konuda barış yapmak da istemiyorum.'

Amr İbnü'l-As, İskenderiye kralına haber gönderdi ve Hz. Ömer'in mektubundan bahsetti. İskenderiye kralı, 'Ben bu şartları kabul ediyorum' dedi. Bunun üzerine biz elimiz altındaki esirlerin hepsini bir araya topladık. Sonra tek tek her birine İslâm'ı seçmekle Hıristiyan kalmak arasında serbest olduklarını söylüyorduk. Onlardan biri İslâm'ı seçerse biz hep bir ağızdan tekbir getiriyorduk. Öyle ki bu tekbirler İskenderiye'nin fethi günündeki tekbirlerimizden çok daha şiddetliydi. Bu müslüman olanları kendi saflarımıza alıyorduk. Hıristiyanlığı seçerse karşı taraftakiler bağrışıyorlar ve onlar da onu kendi saflarına alıyorlardı. Biz de ona cizye vereceğini söylüyorduk. Böyle bir durumda sanki bizden biri onların saflarına katılmış gibi üzüntü duyuyorduk.

Son esir de ortaya getirilinceye kadar bu böyle devam etti. Ebu Meryem Abdullah b. Abdurrahman da bunlar arasındaydı. Onu da ortaya getirdik ve İslâm'la Hıristiyanlıktan hangisini seçeceğini sorduk. Ebu Meryem'in anası, babası ve kardeşleri Hıristiyanlar tarafındaydı. Fakat o İslâm'ı seçti. Biz de onu kendi saflarımıza aldık. Bunun üzerine babası, annesi ve kardeşleri onun üzerine hücum ederek onu kendi saflarına çekmek istediler ve sırtındaki elbiseleri paramparça ettiler. O önceleri Benî Zübeyd'in müfettişi idi; şimdi ise bizim müfettişimizdir.

HZ. MİKDAD'IN HZ. PEYGAMBER ZAMANINDAKİ GÜÇLÜK ORTAMINI ANLATMASI

 

Nüfeyr şöyle anlatıyor: Bir gün Mikdad b. Esved'le birlikte oturuyorduk. Bir adam geldi. Gözlerini işaret ederek Mikdad'a şunları söyledi:

'Hz. Peygamber'i gören şu iki göze ne mutlu! Allah'a yemin olsun ki senin gördüğünü görmeyi çok isterdim. Aynı şekilde katılmış olduğun o peygamber meclislerine de katılmayı çok isterdim'. Adamın bu sözleri benim çok hoşuma gitmişti. Mikdad ise o kişiye şunları söyledi:

'Niçin sizden bazı kimseler hâlâ Allah Teâlâ'nın kendisine nasip etmediği bir mecliste bulunmayı temenni etmektedir. Eğer bu kişi Hz. Peygamber devrinde yaşamış olsaydı durumunun ne olacağını kestirebilir miydi? Allah'a yemin ederim ki Hz. Peygamber'in meclislerinde çok kimseler bulundu. Fakat Allah onları burunları üzerine cehenneme attı. Çünkü onlar Hz. Peygamber'e icâbet etmediler ve onu doğrulamadılar.

Niçin sizi, kendisinden başka Rabb tanımayan ve peygamberlerinin getirdiklerini tasdik eden insanlar kılan Allah'a şükretmiyorsunuz? Zahmetleri, sıkıntıları başkaları çekmiş, sizse sefâsını sürüyorsunuz. Andolsun ki Hz. Peygamber, diğer peygamberlerin hepsinden daha sıkıntılı bir hayat geçirmiştir. O, cahillerin putlarına tapmaktan daha üstün bir din olmadığına inandığı bir fetret ve câhiliyet dönemi insanlarına gönderilmiştir. Hz. Peygamber Furkan'ı getirdi ve onunla hak ile bâtılın, baba ile oğulun aralarını ayırdı. (Çünkü babalardan veya oğullardan biri müslüman oluyor. Bu yüzden de aralarına düşmanlık giriyordu). Allah Teâlâ ateşe giren kimsenin helak olduğunu görmesi için insanların kalb kilitlerini iman ile açmıştır. En yakınının ateşte bulunduğunu bilen kişinin gözleri elbette ki aydın olamaz. Allah Teâlâ'nın şu sözleriyle anlatılmak istenen mana da budur: "Onlar 'Ey Rabb'imiz! Bize gözler sevinci eşler ve çocuklar ver ve bizi takva sahiplerine önder yap!' derler" (Furkan: 25/74)

Kaynaklar

1-Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, mütercim; Ali Arslan, Cilt:1, Akçağ Yayınları, İst.

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Allah'a güven. Vekîl olarak Allah yeter.

Ahzab, 33

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

İlimden istediğiniz kadar öğrenin. Vallahi onunla amel etmedikçe ilim toplamakta ecir kazanamazsınız. (İ.hatip takvimi)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Camii Tekrar İbadete Açıldı(15 Nisan 2002) *Şeyhülislam İbn-i Kemal'in Vefatı(16 Nisan 2002) *Einstein'in Ölümü(18 Nisan 1955) *93 Harbi Başladı(19 Nisan 1877) *Miladi Takvime Göre Efendimiz'in(s.a.v) Doğumu(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI