Cevaplar.Org

ŞANLI FETHİN SESSİZ ÇIĞLIĞI; AYASOFYA

Ayasofya haykırıyor. Minareleri, bu sessiz haykırışın dilleri. Dilsiz bir insanın, elleriyle kendini ifade etmesi gibi; ellerini semaya dik tutarak lisan-ı haliyle bize ve tüm dünyaya tevhidi haykırıyor. Şanlı bir fetihle, o azim cesedine layık olduğu kudsi ruha kavuştuğundan beri hayat alameti olan dilleriyle semayı çınlattı.


Serkan Çakır

serkancakir82@hotmail.com

2014-05-24 18:19:10

Ayasofya haykırıyor. Minareleri, bu sessiz haykırışın dilleri. Dilsiz bir insanın, elleriyle kendini ifade etmesi gibi; ellerini semaya dik tutarak lisan-ı haliyle bize ve tüm dünyaya tevhidi haykırıyor.

Şanlı bir fetihle, o azim cesedine layık olduğu kudsi ruha kavuştuğundan beri hayat alameti olan dilleriyle semayı çınlattı.

İslam'la dirildiği günden beri onu hayatdar kılan ruhunu söndürmek isteyen karanlık dimağlara ve gözlere her sabah güneşin dokunuşuyla Nebinin ( a.s.m) müjdelediği şehrin tahtında dimdik bir fatih edasıyla ümmeti selamlıyor.

Ve bizler de bu selama binler selam ile mukabele edip gün senindir ey yadigâr-ı ecdat, nişane-i İslam diyor ve bunu ikinci fethin tekbirleri ile bir vazife biliyoruz.

Ayasofya Neden Bu Kadar Önemli?

Ayasofya neden bu kadar önemli sorusuna verilecek pek çok İslami, tarihi, hukuki, manevi cevaplar vardır. Hepsi bir arada düşünüldüğünde, sarsılmaz bir halat karşımıza çıkar ki, bunu kesmeye kimsenin gücü yetmez. Bu hususları kısaca zikredersek;

Evvela; İstanbul'u Peygamber Efendimizin (s.a.v) müjdesi olarak görmekteyiz. Bu müjdenin vücuda geldiğinin en büyük delillerinden bir tanesi fethin sembolü olan Ayasofya'dır. Bu yönü ile Ayasofya Efendimizin (a.s.m) müjdesi olduğu gibi aynı zamanda vasiyetidir. Bu vasiyeti yerine getirmek Hz. Fatih'e nasip olduğu gibi, muhafazası ise biz evlad-ı Fatihana düşmektedir.

İkincisi ise şeair olmasıdır. Ayasofya Fethin şeairi, fethin sembolüdür. Sembollerin, simgelerin, insanlığın serüveninde ve hususan dinler tarihinde önemli bir konumu vardır. Bu bazen bir elbise, bazen bir işaret ve bazen bir tavır olabilir. Özet olarak aitliği ifade eder. Hristiyanların zünnarı, Müslümanların sarığı, kiliselerin çanı, camilerin minareleri ve ezanı gibi. Ona bakılır kime, hangi millete ait olduğu anlaşılır. Tarihte sarığa Ahmediye dendiği bilinmektedir. Müslümanları o Ahmediye ile tanırlar ve ifade ederlerdi. Hatta mezar taşları bile yakın tarihte bu milletin İslam memleketi olduğuna dair birçok meselenin halledilmesinde delil yerine geçmiştir. Burada küçük bir anekdotu düşmek isterim: 

Bosna Hersek'te o dehşetli kanlı katliam devrinde Mostar'da devrin kanlı dimağı Mostar'ın en büyük tepesine büyük bir haç diktirmişti ve bilge adam Aliya Izzetbegoviç'e şöyle demişti:

-Bizim haçımız sizin minarenizin üstündedir.

Aliye Izzetbegoviç ise bunun tam tersi olduğunu ve yanıldığını, cevabını ise akşam vereceğini söyler.

Akşam ise gökyüzündeki hilali gösterir ve der ki :

- Bizim hilalimiz daima göklerdedir.

Şeairler yakın tarihte bu denli ibretamiz bir temaşa ile müşahede edilebilir. İşte Ayasofya minaresiyle, kubbesindeki hilaliyle, etrafındaki türbeleriyle ve İslam nişanı olan Besmeleli mezar taşlarıyla, yürekleri titreten türbeleriyle tevhidi haykırdığı gibi tarihe ve kıyamete kadar silinmez bir mühür olarak basılmıştır.

Ey bu vatanın evladı! Sen bu şiarı semada tutmak istemiyor musun? Kubbende hilal, minaresini ezanla canlandırmak senin vazifen değil midir?

Üçüncüsü ise hukukun çiğnenmesidir. İslam devletler hukukunun hükümlerine göre sulh yolu ile fetheden ülkelerde mevcut olan mabetlere asla dokunulmaz. Ancak yenilerin inşalarına ise müsaade edilmez. Eskiden beri olanlar tamir edilebilir. Fakat savaş yolu ile fethedilen topraklarda durum tam tersidir. İslam hükümdarı isterse başka dinlere ait bütün mabetleri yok edebilir ve gayri müslimleri ise sürgün edebilir. İşte Bizans savaş yoluyla fethedilmiştir. Bundan dolayı Ayasofya'nın ve benzeri bazı kiliselerin camiye çevrilmesinin meşruiyet sebebi bu hükümdür. İslam devlet hukukunda bir yer fetih edildiği zaman oranın en büyük kilisesi camiye çevrilirdi. Orada Cuma namazı kılınırdı. Fethin ilk üç günü içerisinde Ayasofya camiye çevrilmiş ve bizzat Sultan Fatih adına hutbe okunmuştur. Bir hafta sonra kadar papazlar ve hahamlar Fatih'in huzuruna gelerek İslam hukukunda barış yolu ile alınan uygulamalarla alakadar hükümlerinde olduğunu, şehrin bir kısmının bu hükmün gereğince uygulamaya sokulmasını Fatih'ten talep etmişlerdir. Sultan Fatih ise savaşla fethetmesine rağmen bu talebi Ayasofya ve civarı hariç geri çevirmemiştir. İşte bugün tarihi havra ve kiliselerin günümüze kadar gelmesinin sırrı Fatih'in bu uygulamasıdır.

Şimdi burada şunu sormak gerekir. Ayasofya'nın camiye dönüştürülmesi, İslam Devlet Hukukuna göre savaş yoluyla fethedilmiş olmasının gereği olarak verilen bir haktır. Bugün bazı Hristiyan din adamlarının hukuksuzluk yapıldığını iddia etmeleri nedenli gülünç ve düşündürücüdür. Zira Hz. Fatih sadece savaş yoluyla fetih hukukunu tatbik etseydi, haksız yere serzenişte bulunan Hristiyan din adamları ve mabetleri bugün bulunabilir miydi? Ki bugün Hristiyan ve Yahudi mabetleri var ve varlıklarını devam ettiriyorlarsa, bu da yine Hz. Fatih'in o zamanki papaz ve hahamların taleplerinin geri çevrilmediğinin mücessem bir delili değil midir?

Dördüncüsü ise Bizans döneminde İstanbul Latinler tarafından işgal edilmiş ve yağmalanmış, hatta Ayasofya'nın içindeki mabet telakki ettikleri birçok envanteri Avrupa'ya götürmüşlerdir. Osmanlının aldığı Bizans İstanbul'u, artık ölmekte olan bir insanın son nefesindeki hali gibiydi. Gerek halk, gerek İstanbul yeni bir nefes bekliyordu. Hatta bunu devrin şartlarının ne kadar kötü olduğunu halkın şu sözlerinden anlayabiliriz; Venedik külahını görmektense Osmanlı sarığını görmeyi yeğlerim sözüydü. Fatih, fetihten sonra İslam Hukuku gereği bir kısım bölümünü ganimet olarak askere vermiştir. Hatta bir askerin mabedin mermerlerinden birisini kırmakta olduğunu görünce, askere bu tahribatı neden yaptığını sormuş. O da bunu din için yaptığını söylemiştir. Fatih; "burada servet ve esirler size yeter. Şehrin binaları bana aittir" diyerek askerin tahribatına mani olmuştur. Mabet içindeki figürleri söktürmemiş sadece sıva yaptırmıştır ve o günden başlayarak Osmanlının son dönemine kadar ve son dönemi de dâhil olmak üzere gerek minareleri, gerek payandaları, gerek tamir ve bakımlarıyla Ayasofya'nın yapısını güçlendirip mabedin ömrüne ömür katmışlardır. Etrafı da medrese ve vakıflarla şenlendirilmiş, ilim yuvası haline dönüştürülmüştür.

Sonrasındaki hemen hemen tüm Osmanlı padişahları gerek kütüphane gerek diğer hayır müesseseleri ile Ayasofya'yı hayattar bir ibadet ve ilim sitesi haline getirmişlerdir.

Ayasofya neden müzeye çevrildi? Peki, çevrilmesi hukuki mi?

İstanbul'un fethi Hristiyan dünyasında büyük bir infiale sebep olmuş ve o günden bugüne kadar bu infialin hazımsızlığı kendini çeşitli vesilelerle göstermiştir.

1847'de Sultan Abdülmecid han, Fossâti kardeşleri getirtip, gerek Ayasofya'da tamir ve tadilat ve gerekse de Camiinin iç ve dış resimlerini ihtiva eden bir albüm yaptırmış bunları İngiltere'ye ve Amerika'ya göndermiştir. Zira bu dönemde Ruslar ve Rumlar Ayasofya hakkında ve kilise hususunda beyhude gayretlerine başlamışlar. Sultan Abdülmecit de hem buranın bir camii olduğunu, hem Osmanlının burasının ihyası adına çalıştığını resimlerle belgeletmiş, hem de diplomatik bir atak yapmıştır. İstanbul işgali döneminde de camiinin duvarlarına "burası kilisedir" yazılmış ve Osmanlı buna karşı tedbirler almıştır.

İstanbul'un işgali sırasında işgal askerleri Ayasofya'ya girmek istemişler fakat Osmanlı askeri izin vermemiş ve minarelerine bomba koyup patlatmakla dahi tehdit etmişlerdir. Bunun üzerine İngilizler Ayasofya'ya girememişler, sadece fotoğraf çektirmişlerdir.

Maatteessüf 1935' te Ayasofya'nın mezbele haline geldiği, ödeneğin olmadığı müze yapıp harabiyetten kurtarılırsa Yunanlılara da bir jest olacağı dile getirilerek ve diğer siyasi entrikalarla müzeye çevrilmiştir. Müzeye çevrilmesi resmi gazetede yayınlanmayan bir bakanlar kurulu ile gerçekleştirilmiştir. Burada üç husus bilinmelidir.

1-Bu kararın hükmü yoktur. Zira resmi gazetede yayınlanmamıştır. Rapor hakkında hukuki manada sıkıntıların olduğu halende mevzu bahistir.

2-Bu bir vakıf eseridir ve vakıf eserde tebdil edilemez. Gayesi dışında kullanılamaz, değiştirilemez.

3-Fatih'in Ayasofya ile alakadar 66,5 metre vakfiyesi vardır. Bu vakfiyede Kim ki, bozuk teviller, hurafe ve dedikodudan öteye geçmeyen batıl gerekçelerle, bu vakfın şartlarından birini değiştirirse veya kanun ve kurallarından birini tağyir ederse; vakfın tebdili ve iptali için gayret gösterirse; vakfın ortadan kalkmasına veya maksadından ve gayesinden başka bir gayeye çevrilmesine kast ederse, vakfın temel hayır müesseselerinden birini yerine başka bir kurum ikame eylemek ( temel müesseselerden birinden taviz vermek) ve vakfın bölümlerinden birine itiraz etmek dilerse veya bu manada yapılacak değişiklik veya itirazlara yardımcı olur yahut yol gösterirse veya şer'i şerife aykırı olarak vakıfta tasarruf etmeye azm eylerse, mesela şeri 'ata ve vakfiyeye aykırı ferman, berat, tomar veya talik yazarsa veyahut tevliyet hakkı resmi yahut takrir hakkı resmi ve benzeri bir şey talep ederse, kısaca batıl tasarruflardan birini işler yahut bu tür tasarrufları tamamen geçersiz olan yazılı kayıtlara ve defterlere kaydeder ve bu tür haksız işlemlerini yalanlar yumağı olan hesaplarına ilhak ederse, açıkça büyük bir haramı işlemiş olur, günahı gerektiren bir fiili irtikâp eylemiş olur. Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların lanet i üzerlerine olsun. " Ebediyen Cehennemde kalsınlar, onların azapları asla hafifletilmesin ve onlara ebediyen merhamet olunmasın. Kim bunları duyup gördükten sonra değiştirirse vebali ve günahı bunu değiştirenlerin üzerine olsun. Hiç şüphe yok ki, Allah her şeyi işitir ve her şeyi bilir.

Görülüyor ki Hz. Fatih'in bedduası halen câridir. Burada iki husus nokta dikkat çekmektedir. Hem resmi hukukta hem de İslami hukukta bu mabedin müzeye çevrilmesi geçersizdir. Fakat siyasi entrikalar, batıya hoş görünme, mazi nefreti maalesef müzeye çevrilmesinde etken olmuştur. Bugün ise sadece bakanlar kurulunun burayı tekrar vakıflara iadesi ve tekrardan cami hüviyetindeki işlerliğine dair alınacak karar yeterlidir.

Peki, bu kadar kolaysa neden camiye çevrilemiyor?

1-Ekser insanımız maziden kopuk, tarihinden habersiz ve kendi hukukunun farkında olmamasından dolayı toplumsal duyarsızlık.

2-Sadece cami nazarı ile bakılıp fetih ve kudret sembolü olarak görülmemesi ve daha da üzücü olanı görünmek istenmemesi ve engel olunması ve bu hükmün alamet-i farikası taşıdığının anlaşılmaması.

3-Kılıçla şanlı bir fetihle kazanılmış bir muzafferiyetin kâğıt üstünde müze bahanesiyle muzafferiyetin iade edilmesi gibi bir mağlubiyet anlamını taşımasının ne yazık ki idrak edilememesi.

Sonuç olarak diyebiliriz ki; Ayasofya şanlı bir devletin dünyaya kudretinin bir nişanesidir.

Peki, açılırsa ne olur?

1-Fetih o gün Dünya çapında neyi ifade ediyorsa bugün tekrardan Ayasofya cami olarak çevrilmesi ile bu necip milletin devletler muvazenesinde yerini, konumunu ve gücünü gösteren bir sembol olarak vazifesine tekrardan başlayacaktır.

2-Sadece camiye çevrilmekle kalmayıp yıkılan Ayasofya medresesini tekrardan ihyası bugünün teknik ve donanımıyla teçhiz edilmesi, kütüphanelerinin canlandırılması, fatih dönemindeki gibi ilim ve bilim adamlarıyla şenlendirilmesi ve sosyal, ekonomik, kültürel bir sit alanı haline getirilerek faal bir ibadet ve irfan müessesi olması ile dünyada ciddi bir konumumuzun da bir nişane haline gelmesine bir vesile olacaktır.

3-Bu milletin üzerinde büyük bir vebal kalkıp manevi bir feraha ve fütuhata vesile olacaktır.

4-Hususen İslam âleminde bu milletin dirilişi bir kuvve-i maneviye olup diğer dirilişlere zemin olacaktır.

Sonuç olarak;

Bugün sair şeairler gibi Ayasofya'nın açılması maddi ve manevi birçok bayramların mukaddemesi olacaktır. Burada şunu söylemek mümkündür ki; Ayasofya kılıçla fetih edilmiştir. Fakat kağıt üzerinde çeşitli oyunlarla sanki fetih geri iade edilmiştir. Bugün bu necip milletin her bir ferdi gerek kalemiyle gerek duasıyla gerek bürokrasisiyle yaptığı ve yapacağı tüm gayretler, umulur ki Peygamber-i Zîşan Efendimizin (aleyhissalatü vesselam) haber verdiği o ordu-yu mukaddesinin ve gölgesinde ne güzel askerler müjdesine ikinci fetihle dâhil olmaya vesile olur.

Zira Ayasofya'yı tekrardan camiye çevirmekle "Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve Ahiret gününe iman eden ve Namazı hakkıyla eda eden ve Zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte hidayete erenlerden olmaları umulanlarda onlardır." (Tevbe, 18) bu ayet-i kerimedeki hedef gösterilen manaya masadak olmayı ve bunu bir ahiret nişanesi olarak kazanmayı ve Allah huzuruna gitmeyi Cenab-ı Hak nasip ve müyesser eyler.

Tarihçi, Serkan Çakır/cevaplar.org

Not: Bu makalenin hazırlanmasında, Prof. Dr. Ahmed Akgündüz Hocamızın Üç Devir'de Bir Mabed Ayasofya adlı eserinden(OSAV Yayınları) istifade edilmiştir.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et!

Nahl, 125

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Herhangi bir kişi, mükemmel bir abdest alıp da namaz kılarsa, o namazla gelecek namaz arasında işlediği bütün günahları bağışlanır.

Buhari

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Camii Tekrar İbadete Açıldı(15 Nisan 1772) *Şeyhülislam İbn-i Kemal'in Vefatı(16 Nisan 1534) *Einstein'in Ölümü(18 Nisan 1955) *93 Harbi Başladı(19 Nisan 1877) *Miladi Takvime Göre Efendimiz'in(s.a.v) Doğumu(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI