Cevaplar.Org

ESAD COŞAN HOCAEFENDİ’DEN BİR GÜLDESTE-6

Buyuruyor ki, Peygamber Efendimiz: "Şaşarım şu mü'mine ve hastalıktan sakınmasına, korkmasına, telâşına şaşarım." Niye şaşıyor? "Eğer insan hastalıktan dolayı neler neler kazandığını, manevî bakımdan, sabrından dolayı nasıl mükâfat aldığını bilseydi, ölünceye kadar, Allah'a kavuşuncaya kadar, aziz ve celîl olan Allah'a mülâki oluncaya kadar, hasta olmayı temennî ederdi. Hastalıkta sevap var, hastalıkta mükâfat var, hastalıkta günahlar affolunuyor, hastalıkta derece artıyor diye hasta olmayı temennî bile ederdi.


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2013-11-07 18:58:04

Buyuruyor ki, Peygamber Efendimiz: "Şaşarım şu mü'mine ve hastalıktan sakınmasına, korkmasına, telâşına şaşarım." Niye şaşıyor? "Eğer insan hastalıktan dolayı neler neler kazandığını, manevî bakımdan, sabrından dolayı nasıl mükâfat aldığını bilseydi, ölünceye kadar, Allah'a kavuşuncaya kadar, aziz ve celîl olan Allah'a mülâki oluncaya kadar, hasta olmayı temennî ederdi. Hastalıkta sevap var, hastalıkta mükâfat var, hastalıkta günahlar affolunuyor, hastalıkta derece artıyor diye hasta olmayı temennî bile ederdi." diyor Peygamber Efendimiz..28. 11. 1997 - Mekke

Kötü insanın bilgili olması, kaplanın kanatlı olması gibidir. "Kaplan uçamadığı için, ancak koşarak yakaladığı avı parçalıyor; ama bir de kanadı olsa, o zaman yapacağı zararın haddi, hesabı olmaz!" demiş Çinli bir filozof. 25. 12. 1995 – Warrnambool Victoria / AVUSTRALYA

Eğer bir insan çocuğunun sünnetine, düğününe binlerce dolar harcıyor da, dininin korunmasına yüz dolar, elli dolar veremiyorsa, vallahi de, billâhi de çok yanlış bir iş yapıyor!.. Otomobil almağa şu kadar para veriyor da, dinini korumağa bir masraf yapmıyorsa, vallahi billâhi zarardadır!.. Otomobilden önemlidir imanımız... Düğünden, gösterişten, alkıştan, pırlanta yüzükten, bilezikten, gerdanlıktan, şundan bundan daha kıymetlidir. Bu kıymeti vurgulamak istiyorum, burada bu şuurun alınmasını istiyorum. Sahabe Müslümanlığının koklanmasını, tadılmasını ve yaşanmasını istiyorum. Warrnambool Victoria / AVUSTRALYA

İslâm bir bütündür, bir tarafını alıp öbür taraflarını bırakmakla ahiret saadeti kazanılmaz. Warrnambool Victoria / AVUSTRALYA

İnsanların çoğu maalesef Yaradanlarını iyi bilmiyorlar. Maalesef ve maalesef çok yanlış biliyorlar. Yaradan hakkında, Rabbül-àlemîn hakkında, âlemlerin Rabbi hakkında, insanlar bugün o kadar yanlış fikirlere sahipler ki, şöyle sınıfı geçen, iyi not alan insan çok azdır. Gayrimüslimler bir kere hepsi sınıfta kalır, hattâ tard olunur okuldan... Müslümanların çoğu da sınıfta kalır, birçoğu ikmale kalır, bir çoğu zar zor geçer. Yâni, iyi not alan çok azdır. 26. 12. 1994 – Warrnambool Victoria / AUSTRALIA

Bu Afganistan mücahidleri hakkında bazı bilgiler geldi bana da, üzüldüm, tüylerim diken diken oldu. Yolda birisine "Dur!" diyorlar, tamam, duruyor. "Yapmayın ağabey, öldürmeyin beni!" diyor, bilmem ne diyor. Adamın suçu yok. Trak... Kurşunu sıkıyorlar, üstündekileri, cebindekileri alıp gidiyorlar. E şimdi bu cihad mı oldu?..

Kàbil'i roket ateşine tutmak cihad mıdır?.. Hikmetyar'ın Rabbanî ile çarpışması cihad mıdır?.. Bilmem ne de bilmem ne... Rus gitti, ne oluyor yâni?.. Niye birbirinizin karşısındasınız?.. Onun için hakîkî mücahid önemli, hakîkî şehid önemli... 26. 12. 1994 – Warrnambool Victoria / AUSTRALIA

Nefret ediyorum Divan Edebiyatı'ndan... Neden?.. "Sâki getir ol bâdeyi ki, mâî-yi candır." bilmem ne... Yâni ne diyor: "Ey sâki, ey içki sunan kişi! Getir şu şarabı ki, keyfimizin mayasıdır, aslıdır, esasıdır." diyor.

Gül devri ayş eyyâmıdır, zevk ü sefâ hengâmıdır,
Aşıkların bayramıdır, bu mevsîm-i ferhunde dem.

Gül mevsimi, yâni ilkbahar zevk ü sefâ zamanıdır. Vur patlasın, çal oynasın; eğlenmek, gezmek, tozmak zamanıdır. Günah, fitne, içki içmek vs. zamanıdır; ne güzel zamandır bu... E, böyle olunca, bu kafadaki insanlara Allah yardım eder mi?.. Etmedi. Bu derbederlik kimde, kimler bu kafada?.. Tepeden tırnağa... Şeyhülislâmından adaleti temsille görevli kadısına kadar; gazel, gazel, gazel... Başka bir şey yok; aşk, içki, şarap, meyhane... Şaraba medhiye; erguvan renkliymiş, gül renkliymiş, şöyleymiş, böyleymiş... Olur mu böyle şey?.. 27. 12. 1994 - VICTORIA

Şimdi onun için, bizim Kur'an-ı Kerim'le bağlarımızı takviye etmemiz lâzım!.. Yâni siz iyi müslümanlarsınız ama, cami cemaatisiniz ama, Kur'an-ı Kerim ile bağlarınız ne alemde?.. Kendi kendinize sorun, ölçün, tartın terazinizde... Her gün bir miktar Kur'an-ı Kerim okumanız lâzım; okuyor musunuz?.. Herkes kendi kendine şu soruyu sorsun: "Ben günde kaç sayfa Kur'an-ı Kerim okuyorum?.." Sorun, başınızı önünüze eğin, cevabınızı kendiniz verin! 27. 12. 1994 - VICTORIA

Birçok kimse çocuğunun yetişmesinin çok önemli olduğunu anlayamıyor. İş işten geçtikten sonra anlıyor, çocuk kötü olduktan sonra anlıyor; afyona alıştıktan sonra, anasına babasına asi geldikten sonra, eve gelmemeğe başladıktan sonra, haylazlıklar yaptıktan sonra, polisin eline düştükten sonra anlıyor; tüh diyor, çocuğumu yanlış yetiştirmişim diyor. Bir kısmı da nasıl yetiştirileceğini bilemediği için, yetiştirmeğe çalışmış ama; sonunda olmamış, ondan pişmanlık duyuyor. Evet, tabii bu kolay bir şey değil ve ucuz bir şey değil. Çocuk yetiştirmek önemli. 28. 12. 1994 - VICTORIA

Çocuğun haşarılığı aklındandır. 1. 1. 1995 - Warrnambool
Sydney / AVUSTRALYA

Ben şimdi Suudluların namaz kılışına bakıyorum, bizim namaz kılışımızdan kat kat güzel. Neden? Rükûlarda bekliyorlar, secdelerde bekliyorlar, iki secdenin arasında bekliyorlar, aceleye getirmiyorlar. Kıraatleri uzun... Bakıyorum, Ooooh... bayağı uzun uzun okuyorlar. Yâni bayağı tadını çıkartarak, aceleye getirmeden namaz kılıyorlar. Taa otomobilden iniyorsun, şurda hoparlörden duyuyorsun, imam "Allahu ekber!" dedi, rekâta durdu. Yürüyorsun, yürüyorsun, geliyorsun, birinci rekâta yetişiyorsun; taa uzun mesafeden... Türkiye'de olsa, selâm bile verirlerdi: "Esselâmü aleyküm ve rahmetullah! Esselâmü aleyküm ve rahmetullah!" biterdi iş. 27. 12. 1994 Sabah Namazı Warrnambool - AVUSTRALYA

Farsçada bir mısra var:

Yek beyzeu sad hezerân gıtgıdak

Yâni ne demek: "Bir yumurta, yüzbin tane gıtgıdak..." Ne oluyorsun yahu? Bir tane yumurta yumurtladın, ne bu böyle? Gıt gıdak, gıt gıdak, gıt gıdak, gıt gıdak... 27. 12. 1994 Sabah Namazı Warrnambool - AVUSTRALYA

Bizim Türkiye'mizde duha namazının adı, Türkçe kelime karşılığı olarak, kuşluk namazı'dır. Duymuşsunuzdur, kuşluk namazı... Hacı teyzeler bunları hiç kaçırmazlar. Onlar ibadetlerine düşkün olduğu için, erkeklerden biraz daha ileri giderler. Erkekler işe gittiği için bu ibadeti biraz yapmayabilirler. Amma, hacı teyzeler evde kaçırmazlar. Başörtüleriyle, ellerinde tesbihleriyle, duha vakti gelince kuşluk namazını kılarlar, bu sevapları kaçırmazlar. Daha ne namazlar kılarlar mübarekler... 29. 12. 1994 Sabah Namazı Sydney- AVUSTRALYA

"Mürüvvete endâze olmaz!" demişler eskiler. 29. 12. 1994 Sabah Namazı Sydney- AVUSTRALYA

Mısır'da karışık ahali... Bizde de öyle; "Dışı mü'min içi kâfiran çoktur." dediği gibi ilâhide, kâfirler var, kıptîler var, dinsizler var... Bunların vazifesi İslâm'dan önceki devirleri sevdirip, İslâm'ı kötü göstermek. Türkiyede'de Hititliler, Asurlular, bilmem Lidyalılar, Frikyalılar; Doğu Anadolu'da bilmem Urartular, bilmem neler... Bizim Çanakkale'de Truva harabeleri, Yunan mitolojisi... Onları medhederler. İslâm'ın güzelliklerini söylemezler de, İslâm'dan önceki devrin saçmalarını söylerler; bu adamların işi budur.

Mısır'da Firavunları övmek, Türkiye'de İslâm'dan önceki çağdaki kavimleri övmek; Orta Asya'da, Orta Asya'ya İslâm gelmeden önceki Şamanizmi övmek; Hindistan'da bilmem şöyle yapmak, böyle yapmak... Fitne, yâni güzeli saklamak, çirkini övmek..29. 12. 1994 Sabah Namazı Sydney- AVUSTRALYA

Bu Avustralyalı yerlilerin hiç tahmin eder miydiniz boomerang'ı bulacaklarını? Hayvana boomerang atıyor, tak diye vuruyor boomerang, dönüyor atanın eline geliyor. Aferin be, aferin Aborjinlere, böyle bir alet yapmışlar. Bizim atalarımız yapamamış. Şöyle kas gibi bir şey, sopa, yassı. Atıyor, dönüyor, dönüyor; tak çarpıyor ava, ondan sonra hoop adamın eline geri geliyor, tutuyor. Allah Allah, aferin yahu, bak adamlar iptidâi, ilkel kavim ama onu bulmuşlar. 29. 12. 1994 Sabah Namazı Sydney- AVUSTRALYA

Anne babaya asi ise bir evlât, onun cezası çok büyüktür. Annesinin, babasının rızasını kazanamamış bir evlâdın durumu çok fenâdır. 15. 03. 1997 - Münih / ALMANYA

Münafıklar ibadeti sevmez. Allah'ı sevmenin, Allah aşıkı olmanın alâmeti, ibadetleri sevmektir. İbadetleri sevmemek münafıklık alâmetidir. Eğer sende de, bende de varsa, o da münafıklık alâmetidir, kurtulmaya çalışmak lâzım!.. . 15. 03. 1997 - Münih / ALMANYA

İnsan Kur'an'ı sevdi mi, arkadaş, dost edindi mi, en vefalı dosttur Kur'an-ı Kerim... 22. 03. 1997 - Rotterdam / HOLLANDA

Sahifesinde tevbe ve istiğfar çok olan kimse felâh bulur, kurtulur. 16. 03. 1997 - Münih / ALMANYA

Hocam elime tesbih alıp, kenara çekilip, boynumu büküp Allah desem mi iyi; yoksa, hoca efendi tefsirden bir aşir okuyor, fıkıhtan bir bölüm okuyor, ferâizden bir kısım okuyor; onu mu dinlesem daha iyi?.. İlim daha iyi, ilim öğrenmek daha iyi... Çünkü insan ilmi öğrendi mi, hem kendisini düzeltir, hem de başkasına faydalı olur. İlim daha iyi... 16. 03. 1997 - Münih / ALMANYA

Bizim Türkiye'deki dînî eğitimin sakat taraflarından birisi de budur. Ben İlâhiyat Fakültesi'nden emekli bir profesörüm. Her ilimden bir çeşni; tatlıymış, bu da tatlıymış, bu da tatlıymış... Talebe hepsinin tadına bakar, hiç birisini bilmez. Ne ilm-i kelâmı tam bilir, ne ilm-i hadisi tam bilir, ne ilm-i tefsiri bilir, ne Kur'an'ı tam bilir, ne fıkhı tam bilir... Mezun olur, hiç bir şeyi bilmez! 16. 03. 1997 - Münih / ALMANYA

Öyle bir asırda yaşıyoruz ki, sanki çok dalgalı bir okyanusta sala tutunmuş insanlar gibiyiz. Ortalıkta kara filân da görünmüyor, hava da estikçe esiyor. Öyle dalgalı, fırtınalı bir deryada çırpınıyoruz. Allah bizim akıbetimizi hayr eylesin... İmanımızı kuvvetli eylesin... Tevfikını bizlere refik eylesin... Gözümüzden perdeleri kaldırsın, gönüllerimizi nurlandırsın... Hakkı hak olarak görmeyi nasib eylesin, uymayı nasib eylesin... Bâtılı bâtıl olarak görüp ondan korunmayı nasib etsin... 16. 03. 1997 - Münih / ALMANYA

Bugün gazetede okudum, çok hoşuma gitti. Amerika'da bizim kardeşlerden birisi hapse girmiş. Türk, müslüman... Belki trafik kazasından girdi, belki başka bir şeyden girdi. Sebebini okuyamadım, haklı, haksız; ama hapse düşmüş, iki senedir ordaymış. İki senede binbeşyüz tane insanı müslüman etmiş orda... Senede yediyüzelli kişi, ayda altmış kişi, günde iki kişi... Vay mâşâallah, mâşâallah! Boyuna çalışmış makina gibi, müslüman etmiş. 24. 03. 1997 - Osnabrück / ALMANYA

Akıllı insan nefsini zabt eder, nefsine hâkim olur ve ahirete hazırlanır. Akılsız insan, aciz insan da nefsinin arzuları peşinde sürüklenir. "Takıldım gidiyorum bahtımın rüzgârına... Nefsimin arzu ve heveslerine takıldım, gidiyorum." der, gider. 24. 03. 1997 - Osnabrück / ALMANYA

Allah'ın garip bir kanunu var, ürpertiyor insanı: Kim özene bezene ev yaparsa, içine sokturtmuyor. Girmeden al aşağı ediyor. 23. 03. 1997 - Essen / ALMANYA

Haramın insan vücudundan temizlenmesi, cehennemde yanmakla olur. Onun için, insanın en çok sakınacağı şey, haram lokma yememek!.. Açlıktan ağlayacak, kıvranacak, haram lokma yemeyecek. 23. 03. 1997 - Essen / ALMANYA

Hattâ ben şimdi bir cami geliştiriyorum kafamda, param olduğu zaman tek başıma yapacağım. Çocuklar kısmı da olacak, çocuk oyun odası olacak. Duvarlarını da şişmeden filân yapacağım, hoplasın, zıplasın, duvara kafasını vursun, takla atsın... Annesini de rahatsız etmesin, annesi gelsin camide namazını rahatça kılsın. Dün geceki yatsı namazımız karma karış oldu, yüreğimiz ağzımıza kadar geldi ve geri gitti. Alarm zili çaldı... Kadıncağız namaz kılıyor, ne yapsın? Çocuk laftan anlamaz, yasak dinlemez. Padişah bile laf anlatamaz çocuğa... Bastı zile, haydiii beş tane itfaiye arabası çıktı geldi. E çocukların yeri olması lâzım!..

Bir camide kadınlar kısmı olmalı, çocuklar kısmı olmalı!.. Namaz kılamayan kadınların oturacağı yer olmalı!.. Çünkü mazeret dolayısıyla bazı hanımlar camiye gelemezler, camiye giremezler, namaz kılamazlar. Tamam, ona da avlunun kenarında bir oda olur. Özürlü bayanlar da gelsin burada otursunlar, kapalı devre televizyondan içerisini dinlesinler...

Bunları yapacağız Allah'ın izniyle... Öyle bir değişik cami olacak ki, dillere destan olacak. Aklımda, hayalimde öyle şeyler var, hayal kuruyorum. Hayal kurmak serbest ve bedâva... 11. 05. 1997 - Stocholm / İSVEÇ

Bizim de asıl vazifemiz İslâm'a hizmet etmek... Gerisi hep hikâye, gerisi hep fasarya ve angarya... Necip Fâzıl merhumun dediği gibi, gerisi hep angarya, boş şeyler... 11. 05. 1997 - Stocholm / İSVEÇ

Şimdi Türkiye'de, 28 Şubat Milli Güvenlik Kurulu toplantısından sonra çok sıcak, heyecanlı, korkulu günler geçti. Asker darbe yapacak dendi, gazeteler çalkandı, toplum çalkandı, televizyonlar hararetle, merakla takib edildi. Gece sabaha kadar uyumadık, televizyon kanallarının birisini kapattık, ötekisini açtık; takib ettik. Asker zorba, asker yirmi küsur karar aldı, sonra birkaç tanesini yuttu; baktı ki, biraz aşırı gitmiş... Ötekilerde ısrar ediyor:

"Zorunlu eğitim sekiz seneye çıkartılacak, imam-hatip okullarının orta kısımları kapatılacak, camilerin sayısı azaltılacak... Kur'an kurslarının ruhsatsızları kapatılacak, ruhsatlıları azaltılacak, müsaade verilmeyecek, zorlaştırılacak... Tarikat okulları, tarikatların sahib olduğu müesseseler ellerinden alınacak, denetim altına sokulacak. Tevhid-i tedrisat kanununa göre şöyle yapılacak, böyle yapılacak..."

Bunların hepsi demokrasinin ilgàsı, hürriyetlerin kısıtlanması, tepeden inme militer, diktatör bir idarenin arzuları... Bunların kabul edilir tarafı yok!.. Asker el koydu, asker hükümeti dinlememeğe başladı. Asker kendi başına İsrail'e gidip kararlar almağa, imzalar atmağa başladı. Yâni güçleri yetse, müslümanları silecekler. Şu tahtanın üstündeki yazıları, şekilleri, çocukların eline silgi alıp da sildiği gibi, Türkiye'den İslâm silinsin istiyorlar. Amerika da öyle istiyor, Avrupa da öyle istiyor;

"--Siz bizimle bütünleşemezsiniz, çünkü siz müslümansınız!" diyor.

Burda İsveç'te müslümanlar yaşıyor ya, Almanya'da iki milyon müslüman yaşıyor ya... İngiltere'de, Amerika'da bir sürü müslüman yaşıyor ya... Yalancı!..

Ama, bizim din düşmanları da bunu böyle uygulamaya koydular. Zor günler yaşadık, hâlâ da zor günler yaşıyoruz. 30 Ağustosa kadar da önümüzdeki mevsim sıcak deniliyor. Neler olacak, bilmiyoruz. Dua edin, Allah müslümanlara yardımcı olsun, şerlilere fırsat vermesin. Hayırlar feth olsun, şerler def olsun... 11. 05. 1997 - Stocholm / İSVEÇ

Türkiye'de İslâmî çalışmalara çok büyük bir baskı ve darbe geldi. Bu memleketin (yâni Türkiye'nin) sahibi olan vatandaşlar, şehidlerin torunları olan vatandaşlar, hakîkî sahipleri, adetâ düşman ilân edildiler. Onların inançları, müslümanlıkları hedef gösterildi. Kur'an kurslarına, imam-hatip okullarına, hattâ şirket faaliyetlerine düşman faaliyeti gibi bakılıyor.

Biz bunlara itiraz ettik, yazılarımızla, yayınlarımızla, dilimizin döndüğü kadar, bunların anayasanın hükümlerine de, kanunlara da, evrensel insan haklarına aykırı olduğunu beyan ettik, beyan ediyoruz. Haklarımızı savunmak için, haklarımızı korumak için ayağa kalkmamızın, silkinmemizin, çalışmamızın gerektiğini yazıyoruz.

Çünkü karşı taraf açıkça, çok açık seçik bir şekilde kanunları ve insan haklarını ihlâl ediyor. Bunu sadece biz değil, birçok vicdanlı insan da itiraf ediyor. Böyle olmasına rağmen; yâni bu kadar büyük bir haksızlığı, bu kadar âşikâr bir şekilde, pervasızca, beni hayretlere düşürecek şekilde, açıkça, yüzsüzce, utanmadan, arlanmadan, sıkılmadan ve korkmadan yapmalarına hayret ediyorum... Cesaretlerine de hayret ediyorum; altmış milyonu karşına al, altmış milyonun dinine karşı çık, dînî çalışmalarına, emellerine, arzularına, ümitlerine set çekmeğe çalış; hayret ediyorum. 27. 09. 1997 - Creglinberg / ALMANYA

-Devam edecek-

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Âl-i imran:190

Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için gerçekten açık, ibretli deliller vardır.

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Eğer sizden birinizin elinde dikilecek bir hurma fidanı varken, kıyamet kopsa ve onu dikmeye vakit bulursa, hemen o fidanı diksin

250 Hadis, s.27

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Donanmayı Haliç'e İndirdi.(22 Nisan 1453) *T.B.M.M. Açıldı.(23 Nisan 1920) *Yavuz Sultan Selim Padişah Oldu.( 25 Nisan 1512) *Çernobil Nükleer Faciası.(26 Nisan 1986) *Sultan II.Abdülhamid Han Tahttan İndirildi.(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI