Cevaplar.Org

MARGARET MARCUS - (MERYEM CEMİLE) (1934-2012) 5. BÖLÜM

MODERNİZMİN MEDENİYETLERE VURDUĞU DARBE Haberleşmenin tekelleşmesi ve modernizmin medeniyetlere yaptığı etkiden bahseden Meryem Cemile, Avrupa medeniyetinin Avrupalı olmayanlara yaptığı en büyük atraksiyonun madde sahasında olduğunu belirtir ve Avrupa medeniyetinin, insanî şartları ıslah eden, insanlığın kurtuluşu ve ilerlemesini temin eden tek yol diye, yaygın kitle haberleşme propagandasıyla –ki bunlar haber ajansı, film, televizyon, radyo ve sinemadır- kendinden başka tüm medeniyetlere gerici damgası vurduğu fikrini savunur.


Nurgül Dere

nurguldere@gmail.com

2013-08-13 15:01:09

MODERNÄ°ZMÄ°N MEDENÄ°YETLERE VURDUÄžU DARBE

Haberleşmenin tekelleşmesi ve modernizmin medeniyetlere yaptığı etkiden bahseden Meryem Cemile, Avrupa medeniyetinin Avrupalı olmayanlara yaptığı en büyük atraksiyonun madde sahasında olduğunu belirtir ve Avrupa medeniyetinin, insanî şartları ıslah eden, insanlığın kurtuluşu ve ilerlemesini temin eden tek yol diye, yaygın kitle haberleşme propagandasıyla –ki bunlar haber ajansı, film, televizyon, radyo ve sinemadır- kendinden başka tüm medeniyetlere gerici damgası vurduğu fikrini savunur.

Cemile biz Müslümanlara düşen görevin ise üçüncü dünya diye nitelenen ülkelerin politik ve entelektüel liderlerine, Batı Medeniyetinin ilerleme değil gerileme olduğunu, fizikî, ekonomik, politik, kültürel, akıl sağlığı, ahlâkî ve ruhî yozlaşmaya sebep olduğunu anlatmamız gerektiğini belirtir ve şunları söyler:

"Yine kalkınmakta olan ülkelerin politik liderleri de, batı medeniyetinin bir çılgınlık ve ahenk bozmada, süper etken olduğuna ikna edilebilir. Modern teknik ithal eden ülkeler, onun geldiği yerin başka programlarına da boyun eğmek zorunda kalmışlar ve buna paralel olarak kendi öz varlıklarını oluşturan orijinal formlarını da kaybetmişlerdir. İşte sırf bu yüzdendir ki, çağdaş diğer bütün medeniyetler negatif perspektife göre parçalanmıştır. Yok olmaya yüz tutmuştur. Bir milletin kalkınması için sadece maddede hamle kâfi değildir, aynı şekilde manada da hamle gereklidir.

Bu gereğin yerine getirilmemesi, veya ihmal edilmesi, kalkınmakta olan ülkelerde bir Japon mucizesi yerine, daha da gerilemeye sebep olmaktadır. Batıdan alınması gereken tek şey, teknolojidir. Teknolojisinin dışındaki her şey, onun kendi kültürünü oluşturur. Ama iyi ama kötü. O kültür kalkınan bir ülke için yarar yerine zarar sağlayacaktır. Ve halâ sağlamaktadır da…

Batı medeniyeti sonunda her yeri öylesine istila etmiştir ki kendi müessese ve mekanik teşkilatları bile onun zevaline, kokuşmasına yardım edecektir. Dinden ayrı tutularak ahlâksızlık temellerine dayalı, insanlık esaslarını destekleyen, uygulayan devletlerde, daha çok Watergate skandalları olacaktır. Ve daha nice hükûmetler, bu yüzden düşecektir. Bu skandalın ardından, temyiz mahkemesinin verdiği yayınlanmış karar, siyasî menfaat uğruna, gayr-i kanunî yollara başvurmama imkân harici olduğunu göstermiştir."

***

Meryem Cemile, Batı uygarlığının insanlığın selâmeti için yeterli olup olmadığının cevabını arar. Politik ve entelektüel şahsiyetler tarafından, sayısız kitap, gazete, mecmua ve seminerler düzenlenerek bir "modernizasyon" hareketi düzenlendiğini belirterek şunları söyler:

"Bu manzaranın ışığında, modernizasyon değişikliğine uğraması için, bütün geleneksel değerlerin put haline getirilmiş harekete kurban edildiği görülür. Putun adı hazırdır: "Modernleşme Putu"

Meryem Cemile, 'dünya üzerinde itirazsız hüküm süren "modernleşme putu", hangi mekanik gelişme ve ilerleme teorisini sundu?' diye bir soru sorar, ardından şu cevabı verir:

"İşte bu put, biyolojiye Charles Darwin ile, ekonomiye Karl Marx ile, tarihe Hegel ile, sosyolojiye de Herbert Spencer ile yaklaştı…"

Çağdaş düşünce adı altındaki yanılgının -ki bu düşünce-, animizmle(1) başlayıp, politeizmle(2) devam ederek monoteizmde(3) son bulan dinin görevini üstlenir. Bugün hayatın gerçek maksadına uygun olarak insanın dünyevî mutluluk ve saadetini ıslah gayretinde görünen ilmî materyalizmin tüm eski dinlerin yerini aldığını savunur. Cemile'ye göre bu maddeci yaşantı, dinî doktrinler için öldürücü bir zehirdir.

***

Meryem Cemile; Batı medeniyetinin dünya üzerindeki hâkimiyetini, iktisadî ve siyasî kudretinin harikulade kuvveti dolayısıyla dünya üzerine yayılmaya muvaffak olduğunu belirtir ve asıl acı olan şu sonuçtan bahseder: Asya ve Afrika milletleri emperyalist köleliğinden siyasî hürriyetlerine kavuşmak için giriştikleri mücadeleyi kazandıkları zaman, kendi aslî kültürleri çoktan yıkılmıştı. Avrupa ve Amerikan okullarında okuyan bütün liderleri hemen hemen istisnasız olarak garbın materyalist felsefesi ile dolduruldular ve kendi öz kültürlerini hakir görmeye başladılar. Bunun için Avrupa ve Amerikanınkilerle beraber Asya ve Afrika liderleri, büyük ölçüde ağır sanayiin gelişmesini, maddî hayat seviyesinin yükselmesini, iktisadî ve siyasî kudretin gelişmesini, insan cemiyetinin en yüksek gayesi olarak görmekte mutabık idiler.

Cemile, İslâm'ın içtimaî ve iktisadî haksızlıklarla mücadele metotlarını Batılılarınki ile karıştırmamamız gerektiğini belirterek, İslâm'ın ruhu bedenî ihtiyaçlardan kurtaran muayyen asgarî bir refaha, mânevî hayatının bütün icaplarını yerine getirmek için esas nazarıyla baktığının altını çizerek şunu söyler: "İslâm'da insanın maddî refahı yalnız bir vasıtadır. Garbda ise ona bizzat nihaî gaye nazarıyla bakılır."

Meryem Cemile; "Garp Materyalizminin Felsefî Kaynakları" mevzuunu şu mükemmel tespiti ve sonundaki net sualiyle sonlandırır:

"Asyanın ve Afrikanın liderleri için Garbın toptancı diktatör şekillerinin bu kadar çekici olmasına hayret edilmemelidir. Garbın içtimaî, iktisadi ve siyasi sistemlerini kabul etmek için sabırsızlananlar komünist Çin'in süratle büyüyen nüfusunun (prestijinin) derinden derine tesiri altında kalmaktan kurtulamıyorlar. Çin'in siyasî ve iktisadî yayılmasının milyonlarca insan hayatının yıkılmasına mal olması onlara en ufak derecede bir endişe vermiyor, çünkü onlar gayenin vasıtaları tamamen meşru kıldığına inanıyorlar.

Dünyadaki çeşitli harslerin (kültürlerin) yıpranıp kaybolmalarıyla, milletler arasında daha büyük bir ahenk ve birlik husule geleceği akla gelebilir, bununla beraber, başındanberi garb medeniyetinin esas konusunun bütün mânevî ve dinî kıymetlere karşı isyan olduğunu gördük. Dünyada hâkim olan görüş bakımından, bugün tarihte görülenlerden ziyade vakı' olan kin, mücadele ve şiddetli ayaklanmaların sebeblerini kolayca anlamak mümkündür. Milletler arası münasebetlerde ahlâkî mesuliyet duygusu hiç kalmamıştır. Birleşmiş Milletler oturumlarında delegeler, işlerine geldiği zaman en ufak bir utanç duymadan yalan söylemekten, olayları tahrif etmekten veya onlara ters mânâ vermekten çekinmiyorlar, zira millî menfaatlere uygun düşen bir şey, diğer memleketlerin zararından da olsa asla haksız sayılmıyor. Birleşmiş Milletlerdeki delegeler reylerini, dava konularının icaplarına göre değil, siyaset icaplarına göre kullanmaktadırlar.

Müslüman memleketlerinin liderleri ötekilerden daha az suçsuz değillerdir, zira onlar da ötekiler kadar garbın materyalist felsefesine aldanmışlardır. İçlerinden bazıları İslâmiyeti modern çağın ruhu ile te'lif etmek zaruretinden gelişi güzel bahsediyorlar. Bunun için de Kur'ân-ı Hakim'in sosyal muhteviyatıyla ruhanî (spirituel) ta'limleri arasında bir ayırma yapılmasını istiyorlar, evvelkiler (sosyal muhtevalar) Arabistanın milâdî yedinci asırdaki hayatının şartlarına göre olduğundan bu günün problemlerine uymamaktadır, binaenaleyh atılmalıdır, ve yalnız sonunculara (mânevî ta'limlere) ebedî hakikatler nazarıyla bakılmalıdır, diyorlar. Onlar bilmiyorlar ki veya bilmek istemiyorlar ki İslâm ahenkli ve mükemmel bir hayat yoludur ve Garbın şimdiye kadar ortaya koyabildiklerinden mukayese yapılamayacak kadar farklı nev'i şahsına münhasır ve kat kat üstündür. Bir kısmının atılması bütünün tahribidir.

Bütün Müslüman memleketlerin liderleri eksik olanı bilmeli ve yollarını seçmelidirler. Garbın materyalist felsefesi mi yoksa Kur'ân-ı Hakîm mi? Her ikisi bir arada olamaz."

MODERNİZMİN İSLÂMÎ TEBLİĞE ETKİLERİ

İslâmî tebliğe en büyük engelin İslâm Dünyasının modernize edilmesi olduğunu savunan Cemile, dünya üzerindeki Müslümanlar –kendi öz değerlerinden uzaklaşarak– Batı kültürüne adapte edilmesinden bu yana dünyada saf, bozulmamış bir İslâm toplumunun bulunmadığını belirtir.

Allah'ı, O'nun (c.c.) yüce kanunlarını ve âhireti inkâr eden bir temele dayalı olan Batı medeniyetine adapte olmanın gerçek bir Müslümana yakışmadığı fikrini savunan Cemile, eğer Batılılaşma hareketinin hızı bir an evvel kesilmezse Müslümanın Avrupalı ve Amerikalı Hıristiyanlardan hiçbir farkı kalmayacağını belirttikten sonra şunları söyler:

"Bir kimse hem İslâm'a hem batı kültürüne aynı anda adapte olamaz. İmkânsızdır…"

Cemile'nin bu kadar net bir şekilde "imkânsız" demesinin nedeni ise çok basittir: Batı kültürü dinsizlik üzerine kurulmuştur. Buna mukabil çağdaş bilim, sanat, mimarî, giyim ve davranış tarzı bu materyalist düşünceyi yansıtmaktadır. Batı medeniyeti kendine ait üstün teknoloji sayesinde, kendinden başka tüm kültürleri parçalayıp yok etmiştir.

Meryem Cemile, Batılılaşma hareketinin Müslümanlara niçin câzip geldiği sorusunu sorar, buna cevap olarak da çağdaş medeniyetin nefsin arzularını tatmin esası üzerine kurulduğunu söyler. Evet, çağdaş batı medeniyeti, nefsin arzu ve isteklerine çalışmasına mukabil, İslâm dini bunun aksine, fedakârlık, diğerkâmlık, nefis otokontrolü, güçlükler ve meşakkate sabır gibi temel taşlarına istinad eder. Cemile; nefsin arzularının insanı zevale ve sukuta götürdüğü gibi, tüm bunların zıddı olan İslâm'ın da insanı fazilet, birlik ve yüceliğe erdirdiğini anlatır. İslâm'ın bütünlüğüne vâkıf olan bir insanın sosyal bütünlüğü sağlayabileceğini fakat nefsin arzularını ateşleyen materyalist görüşe sahip bir insanın ise sosyal parçalanmaya ve kollektif intihara sebebiyet vereceğini belirtir.

 

...devam edecek...

Dipnotlar:

(1) Animizm: Canlandırmacılık, (Latince: Anima, ruh, hayvan hayatının ilkesinden Fransızca: Animisme) Felsefede her nesnenin bir ruhi varlık veya ruh tarafından yönetildiğini kabul eden sistem. Psikolojik olaylarda olduğu gibi hayatla ilgili olayları da düşünen bir ruhun yönettiğine inanan sistem.

(2) Politeizm: Çoktanrıcılık, politeizm sözlük anlamıyla birden çok tanrıya inanmak, tapınmak manalarına gelmektedir.

(3) Monoteizm: Tektanrıcılık, yalnızca bir tek tanrının varlığına inanmak ve tek bir tanrıya tapınmak demektir.


Nurgül Dere

https://twitter.com/CevaplarOrg


Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

"İyilik ve takva üzerine yardımlaşınız, kötülük ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayınız."

Mâide, 2

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

İki müslüman birbiriyle karşılaşıp da el sıkışılarsa, ayrılmazdan evvel günahları bağışlanır.

(Riyazü's-Salihin)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Camii Tekrar İbadete Açıldı(15 Nisan 2002) *Şeyhülislam İbn-i Kemal'in Vefatı(16 Nisan 2002) *Einstein'in Ölümü(18 Nisan 1955) *93 Harbi Başladı(19 Nisan 1877) *Miladi Takvime Göre Efendimiz'in(s.a.v) Doğumu(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI