Cevaplar.Org

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE MODERNİST DÜŞÜNCE VE BİD’ATKAR MEZHEPLER ÜZERİNE-3

-Seyda izninizle başka bir soruya geçiyorum. Vehhabiler ehl-i sünneti müşrik olarak mı görmektedir?


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2013-04-09 17:37:46

-Seyda izninizle başka bir soruya geçiyorum. Vehhabiler ehl-i sünneti müşrik olarak mı görmektedir?

-Tabii onlar tamamıyla ehl-i sünneti müşrik olarak görmüyorlar. Bazıları "bazı işler vardır, onları yapanlar müşriktir" diyorlar. Bir kısmı "bazı işler vardır, onlar şirktir, ama biz onları yapanlara müşrik demiyoruz" diyorlar.

İstimdat(ölülerden, salih insanlardan medet istemek) konusunda onların görüşleri yanlıştır diyoruz, ama ehl-i sünnete aykırı demiyoruz. Çünkü ölülerden istimdat ehl-i sünnetin asıl akidesi içinde yoktur ki, onu reddedeni ehl-i sünnet dışı sayalım.

Evliya'dan istimdat(manevi yardım) istemek şirke sebep olmuyor. Ancak şu zaman şirk olur ki, yardım isteyen kişi düşünse ki " bu zat, Allah u Teâlâ istemese de bana yardımcı olacaktır" veya "Allah u Teâlâ'nın haberi olmadan da bana yardımcı olabilir." Böyle düşünürse, o zaman müşrik olur. Çünkü o zaman o insana küçük bir ulûhiyet veriyor.

Ama şöyle düşünse; "Allah u Teâlâ o zata keramet yoluyla güç verebilir, o da bize yardımcı olabilir." Bu düşünceye binaen istimdat ederse, müşrik olmaz.

Ama İslam âlimlerinin birçoğu, istimdat bazı insanlar için şirke yol açabileceğinden ve istimdat edilen zatlar ve benzerleri hakkında aşırılığa gidilebileceğinden dolayı meşru görmemişler ve sedd-i zerai bakımından yasaklamışlardır.

Çünkü tüm Peygamberler tevhidi muhafaza etmek için gönderilmişlerdir. Tevhide halel verebilecek ve görünümü tevhide aykırı ve şirke sebeb olabilecek şeyler ise tevhidi muhafaza etmek için yasaklanmışlardır.

Bir de İslam tarihine baktığımızda, ne sahabe, ne tabiin, ne etba-i tabiin, ne de ilk ve orta dönem ehl-i tasavvufun amellerinde ve yazdıkları kitaplarda istimdat yapmayı ve onu teşvik etmeyi görmüyoruz. 

Vehhabiler ise "istimdat eden her halükarda müşrik olur" diyorlar. Bu meselede hata ediyorlar.

-Seyda, bir de onlar şunu dillendirmiyorlar mı; Zümer Suresinde 3. Ayette; "O'ndan başka dostlar edinerek, «Onlar bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz» derler" buyruluyor. Bu ayeti esas alarak ehl-i tasavvufu şirkle itham ediyorlar..

-Bu ayette şirke sebep olacak iki husus vardır;

1-İbadet; O müşrikler o ilahlara ibadet ediyorlardı. Evliya ve ulemaya muhabbet ve onlardan manevi himmet beklemekte ibadet yoktur.

2-" Onlar bizi Allah'a yaklaştırsınlar" diyor. Yani "onlar olmadan biz Allah'a yaklaşamayız" diye düşünmek. Ehl-i Sünnette böyle bir düşünce yoktur. Peki, ne vardır? "O insanın bereketi vardır, duası makbuldür veya-sağ ise- bizi yetiştirir, yönlendirir, bu şekilde beni Allah'a yaklaştırır." Böyle düşünmek ise güzel bir düşüncedir ve asla şirkle bir alakası yoktur.

Ama "o benim ile Allah'a vasıtadır, o olmadan amelimiz kabul olmuyor, ben Allah'a ulaşamam" gibi bir düşünce ise, müşrikçe bir düşüncedir.

-Bir de genelde onlar Tevbe Suresindeki(31. Ayet) şu ayet-i kerimeye dayanıyorlar; "(Yahudiler) Allah'ı bırakıp, hahamlarını; (Hristiyanlar ise) rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i rab edindiler. Oysa, bunlar da ancak, bir olan Allah'a ibadet etmekle emrolunmuşlardır. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, onların ortak koştukları her şeyden uzaktır." Hatta bu ayet-i kerime hakkında Adiyy bin Hatim Rasulullah'a "Onlar hahamlara ve rahiplere ibadet etmiyorlar" diyor. Rasulullah (aleyhissalatu vesselam) da "Evet, fakat âlim ve rahibler onlara helali haram, haramı da helal kıldılar. Ve o insanlar da bunlara tabii oldular. İşte onların âlim ve rahiblerine ibadetin anlamı budur" buyuruyor. Bazı kimseler, bu ayet ve hadisi öne sürerek, mezhep imamlarını taklid eden cumhur-u müslimini tadlil ediyorlar..

-O zaman aynı şeyi biz de onlara söyleriz. Bu konuda onlarla müştereğiz. Ama biz İmam Şafii'ye, İmam Ebu Hanife'ye uyuyoruz. Onlar İmam Ahmed bin Hanbel'e, İbn-i Teymiyye ve İbn-i Kayyım'a uyuyor. Farkımız ne? Bundan dolayı biz müşrik isek, onlar da müşriktir. (Seyda gülüyor)

-Bu ayet çok yanlış anlaşılıyor değil mi?

-İmamlarımız tahlil, tahrim hususunda içtihad etmişler. İçtihad ise meşru bir şeydir. Mukallidin görevi nedir? Müctehide tabii olmasıdır. Bu İslam'ın kuralıdır. Cenab-ı Hak;

فَاسْأَلُواْ أَهْلَ الذِّكْرِ إِن كُنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ

"Bilmiyorsanız, ilim ehline sorun"(Enbiya; 21:7) buyurmuştur.

Hahamlar ve Ruhbanlar ise helali haram kılıyorlar, haramı helal kılıyorlar. İmamlarımız böyle bir şey yapmamışlar. Nassla sabit olan helali herkes helal kabul etmiştir. Nass ile sabit olan haramı da herkes haram kabul etmiştir. Ancak hakkında nass olmayan meselelerde imamlar içtihad etmişlerdir.

-Seyda bir kısım kimseler "Peygamberimizin diğer peygamberlerden farklı olarak, tek mucizesi Kur'an'dır. " diyor ve diğer mucizeleri inkâr yoluna gidiyorlar. Bu konuda neler demek istersiniz?

-Evet, Kur'an-ı Kerim Peygamberin en büyük mucizesidir. Ve Halid(ölümsüz, ebedi) mucizedir. Böyle dersek doğrudur. Ama bunun dışında Peygamberin yüzlerce mucizesi vardır. Ve bir de mucizelerin varlığı tevatür yoluyla sabittir. Efradları ahad ise de, ama geneli itibarıyla(nev'en) bize tevatür yoluyla ulaşmıştır. Yani mucizelerin birçoğu sahih ve muttefekun aleyh(üzerinde ittifak edilmiş) hadislerle sabit olmuştur. Gaybtan verdiği haberler olsun, inşikak-ı kamer olsun, parmaklarından su fışkırması olsun ve diğerleri için durum böyledir. Ama geneli itibarıyla nev'en mütevatirdir.

Bu konuda birçok büyük âlimler ve büyük imamlar onlarca ciltlik eserler yazmışlardır. Onlardan birisi de İmam Beyhâki'dir ki, kendi asrının en büyük muhaddisi ve büyük fakihlerden idi. Kendisi Peygamber Efendimizin nübüvvet delilleri ve mucizeleri hakkında "Delâil-i Nübüvve" adlı on ciltlik önemli bir eser kaleme almıştır.

Ondan başka da onlarca âlim Delâil-i Nübüvve hakkında onlarca kitap yazmışlardır.

Mucizeleri inkâr çok tehlikelidir. En azından bidat ve büyük günahtır. Çünkü mucizelerin mecmuu tevatür yoluyla sabittir. Bir de Kur'an'dan başka da Efendimizin mucizelerinin olması zaruriyat-ı dindendir. Herkesin kabul ettiği ve duyduğu bir husustur. Hadislerde sened haricinde bir de tevatür-ü tabakat vardır. Yani Müslümanlar Peygamber döneminden itibaren birbirlerinden nakil etmişlerdir. Kur'an-ı Kerim nasıl bize tevatür-ü tabakat yoluyla ulaşmış ise, Peygamberimizin mucizeleri de aynı yolla bize ulaşmıştır.

-Yani Seyda benim anladığım kadarıyla mucizeleri inkâr ve te'vil edenlerin yanıldıkları husus şu; Peygamberimizin bu mucizeleri diğer Peygamberlerin bazı mucizeleri gibi meydan okuyan bir mucize değil. Yani diğer Peygamberler 'den kavimleri mucize istedikleri zaman, o mucize geldikten sonra kabul etmezlerse, helak oluyorlardı. Efendimizin(aleyhissalatu vesselam) mucizeleri bu neviden mucize değil. Üstad da Mektubat'ta "Zuhur eden mu'cizeler, iki kısımdır. Bir kısmı, nübüvveti tasdik ettirmek için, Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm elinde izhar ediliyor. Hanin-i ciz' şu nevidendir ki, sırf nübüvvetin tasdiki için bir hüccet olarak zuhura gelmiş ki; mü'minlerin imanını ziyadeleştirmek ve münafıkları ihlasa ve imana sevketmek ve küffarı imana getirmek için zahir olmuş. Onun için avam ve havas herkes onu gördü, onun neşrine fazla ihtimam edildi. Fakat şu mu'cize-i taamiye ve mu'cize-i mâiye ise, mu'cizeden ziyade bir keramettir, belki kerametten ziyade bir ikramdır, belki ikramdan ziyade ihtiyaca binaen bir ziyafet-i Rahmaniyedir. Onun için çendan dava-yı nübüvvete delildir ve mu'cizedir; fakat asıl maksad: Ordu aç kalmış; bir çekirdekten bin batman hurmayı halkettiği gibi, Cenab-ı Hak hazine-i gaybdan bir sa' taamdan, bin adama ziyafet veriyor. Hem susuz kalmış mücahid bir orduya, kumandan-ı a'zamın parmaklarından, âb-ı kevser gibi su akıttırıp içiriyor. İşte şu sır içindir ki, mu'cize-i taamiye ve mu'cize-i mâiyenin her bir misali, hanin-i ciz' derecesine çıkmıyor. Fakat o iki mu'cizenin cinsleri ve nevileri külliyet itibariyle, hanin-i ciz' gibi mütevatir ve kesretlidir. Hem taamın bereketini ve parmaklarından suyun akmasını herkes göremiyor, yalnız eserlerini görüyor. Direğin ağlamasını ise herkes işitiyor. Onun için fazla intişar etti" (Mektubat s: 131 ) diyor.

-Tabii tabii… Evet dediğiniz gibi, müşrikler öyle mucizeler istemişler. Cenabı Hak vermemiş. Kur'an'da bu hususta ayetler var. Mesela;

وَقَالُواْ لَن نُّؤْمِنَ لَكَ حَتَّى تَفْجُرَ لَنَا مِنَ الأَرْضِ يَنبُوعاً {} أَوْ تَكُونَ لَكَ جَنَّةٌ مِّن نَّخِيلٍ وَعِنَبٍ فَتُفَجِّرَ الأَنْهَارَ خِلالَهَا تَفْجِيراً {} أَوْ تُسْقِطَ السَّمَاء كَمَا زَعَمْتَ عَلَيْنَا كِسَفاً أَوْ تَأْتِيَ بِاللّهِ وَالْمَلآئِكَةِ قَبِيلاً {} أَوْ يَكُونَ لَكَ بَيْتٌ مِّن زُخْرُفٍ أَوْ تَرْقَى فِي السَّمَاء وَلَن نُّؤْمِنَ لِرُقِيِّكَ حَتَّى تُنَزِّلَ عَلَيْنَا كِتَاباً نَّقْرَؤُهُ قُلْ سُبْحَانَ رَبِّي هَلْ كُنتُ إَلاَّ بَشَراً رَّسُولاً

Onlar: "Sen, dediler, bizim için yerden bir kaynak fışkırtmadıkça sana asla inanmayacağız." "Veya senin bir hurma bahçen ve üzüm bağın olmalı; öyle ki, içlerinden gürül gürül ırmaklar akıtmalısın." "Yahut iddia ettiğin gibi, üzerimize gökten parçalar yağdırmalısın veya Allah'ı ve melekleri gözümüzün önüne getirmelisin. "Yahut da altından bir evin olmalı, ya da göğe çıkmalısın. Bize, okuyacağımız bir kitap indirmediğin sürece (göğe) çıktığına da asla inanmayız." De ki: Rabbimi tenzih ederim. Ben, sadece beşer bir elçiyim. (İsra: 17:90-93) 

Cenab-ı Hak bu tür mucizeler göndermemiştir, yani kevnin tabiatına aykırı mucizeler göndermemiştir. Ama sebeplere aykırı olarak Peygamberimizin gösterdiği diğer türlü mucizeleri vardır. Zaten mucizenin özelliği Cenab-ı Hakk'ın kâinata koyduğu sebeplere aykırı oluşudur.

Yani kevnin tabiatı ayrı bir şeydir, sebeplere aykırı olmak ayrı bir şeydir. Mucizelerin özelliği adi sebepleri olmaması, sebeplere aykırı olarak zuhur etmesidir. Mesela Şakk-ı Kamer mucizesinin adi sebepleri yoktur. Ellerinden su fışkırmasının adi sebepleri yoktur. Gayptan haber vermede adi sebepler yoktur.

Sadece Peygamberimizin mucizeleri değil, evliyanın kerametleri de vardır. Her evliyanın her kerameti de aynı zamanda Peygamberimizin bir mucizesidir. Keramet-i evliya da hem kitapla, hem sünnetle, hem tevatür yoluyla, hem de bizim müşahedelerimizle sabittir. Bizler de gözlerimizle bizzat görmüşüz. Müşahedeyle sabit olan bir husustur.

-Peki mucizeleri inkar eden bu adamların dayandıkları nokta nedir Seyda?

-Ahmaklıktan başka bir şeyleri yoktur. Kafaları böyle şeyleri almıyor çünkü ilmi bir çevrede yetişmemişler, şüpheci çevrelerde yetişmişler, kafaları istikameti bulmamıştır.

Bir Arap atasözünde deniliyor ki "Her hastalığın bir devası vardır, onunla tedavi edilir, ahmaklık hariç. O, doktorunu aciz bırakmıştır."

-Peki, Seyda yeri gelmişken son olarak şunu da sorayım; Merhum Zahid Kevseri hazretlerinin Makalat'ındaki meşhur "mezhepsizlik dinsizliğe bir köprüdür" sözünü nasıl anlamalı?

-Belli bir mezhebe bağlı kalmak İslami vacibe değildir. Ama düzenli bir şey, güzel bir şeydir. Yani, memleket uyumlu oluyor, bir kişinin ameli uyumlu oluyor, bir kitaptan dinin ahkâmlarını çıkarabilir. Kolaylık oluyor, uyum oluyor, düzen oluyor.

Burada iki çeşit "la mezhebiyet"(mezhepsizlik) vardır.

1-Bir insan müctehid olmadığı halde mezheplere tabi olmuyor, müctehid olmadığı halde içtihad etmeye gayret ediyor. Ehliyeti yoktur, bu la diniyyeye(dinsizliğe) kadar gider.

2-Ama öyle değil de, müçtehit olmadığı halde belli bir mezheble mukayyed olmuyor, bazı konularda bazen o mezhebe bazen bu mezhebe tabi oluyor. Bazıları buna da mezhepsizlik derler, ama bu dinsizliğe götüren bir mezhepsizlik değildir.

-Allah razı olsun, Seydam çok teşekkür ediyorum.

-Allah cümlemizden razı olsun.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

Niyazi Beki, 2013-04-14 13:50:05

s.a. Değerli hocamız M. Salih Ekinci Hocaefendinin Cevaplar .Org'da üç bölüm halinde yayınlanan röportajını okudum. Zat-ı alilerini gıyaben tanıyordum. Ancak bu vesileyle kendilerini daha yakından tanıma imkanını buldum. İlim-irfan hüviyetinin yanında insaf ve nezaket kıstaslarına da riayet eden bir alim olarak gördüm. Mevla'dan niyazım; onun gibi İslam alimlerini İslam ümmetine bağışlasın, uzun ömür ve sağlık ihsan buyursun. Bu vesileyle kendilerine muhabbet ve hürmetlerimi arz eder, dualarını beklerim. Ayrıca bu gibi güzel hizmetlerini gördüğüm sevgili kardeşim Salih beye de teşekkür eder ve daha nice güzel hizmetlere imza atmasını niyaz ederim.

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DİĞER YAZILAR

YAVUZ BÜLENT BAKİLER BEYEFENDİ İLE MÜLAKATIMIZ-3

YAVUZ BÜLENT BAKİLER BEYEFENDİ İLE MÜLAKATIMIZ-3

-Hocam, dilimize sadece Arapçadan ve Farsçadan değil diğer dillerden mesela Yunancadan veya baş

YAVUZ BÜLENT BAKİLER BEYEFENDİ İLE MÜLAKATIMIZ-2

YAVUZ BÜLENT BAKİLER BEYEFENDİ İLE MÜLAKATIMIZ-2

Hocam dilde tasfiyeler ile 300-500 kelimeyle konuşabilen bir nesil nasıl büyük düşünebilecek?

YAVUZ BÜLENT BAKİLER BEYEFENDİ İLE MÜLAKATIMIZ-1

YAVUZ BÜLENT BAKİLER BEYEFENDİ İLE MÜLAKATIMIZ-1

Takdim Kıymetli ziyaretçilerimiz, değerli mütefekkir, şar ve yazar Yavuz Bülent Bakiler beyef

SEYDA FETHULLAH AYTE İLE OHİN MEDRESELERİ ETRAFINDA SOHBETİMİZ

SEYDA FETHULLAH AYTE İLE OHİN MEDRESELERİ ETRAFINDA SOHBETİMİZ

Seyda Fethullah Ayte Hocaefendi ile Şark medrese eğitim zincirinde çok önemli bir rolü olan Ohi

MUSTAFA ÖZCAN HOCAMIZ İLE COĞRAFYAMIZDAKİ SORUNLAR ETRAFINDA-2

MUSTAFA ÖZCAN HOCAMIZ İLE COĞRAFYAMIZDAKİ SORUNLAR ETRAFINDA-2

-Demin biraz değindik ama şöyle sorayım, Mezhebinin görüşünü savunan bir mümin “mezhebin

MUSTAFA ÖZCAN HOCAMIZ İLE COĞRAFYAMIZDAKİ SORUNLAR ETRAFINDA-1

MUSTAFA ÖZCAN HOCAMIZ İLE COĞRAFYAMIZDAKİ SORUNLAR ETRAFINDA-1

Takdim Kıymetli ziyaretçilerimiz, geçtiğimiz ay değerli araştırmacı-yazar Mustafa Özcan be

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE TARTIŞILAN MESELELER ETRAFINDA-4

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE TARTIŞILAN MESELELER ETRAFINDA-4

-Ahmed bin Hanbel’in Müsned’inde naklettiği bazı hadisler için “keşke bunları nakletmese

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE TARTIŞILAN MESELELER ETRAFINDA-3

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE TARTIŞILAN MESELELER ETRAFINDA-3

-Eş’ariler ile Maturidiler arasındaki fikri çatışmaların dini yorumlamada zarar verdiğini s

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE TARTIŞILAN MESELELER ETRAFINDA-2

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE TARTIŞILAN MESELELER ETRAFINDA-2

-Usul-i fıkıhta bir şeyin vacip veya mendup olmasında yeni bir usul olarak şu söylenmektedir;

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE TARTIŞILAN MESELELER ETRAFINDA-1

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE TARTIŞILAN MESELELER ETRAFINDA-1

Salih Ekinci Hocaefendi ile son röportajımız

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE MODERNİST DÜŞÜNCE VE BİD’ATKAR MEZHEPLER ÜZERİNE-3

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE MODERNİST DÜŞÜNCE VE BİD’ATKAR MEZHEPLER ÜZERİNE-3

-Seyda izninizle başka bir soruya geçiyorum. Vehhabiler ehl-i sünneti müşrik olarak mı görmek

Nâziât, 37-38-39

Azana ve dünya hayatını ahirete tercih edene, şüphesiz cehennem tek barınaktır.

GÜNÜN HADİSİ

"Biriniz bir oturma yerine girince selâm versin. Oturmak isterse otursun. Kalkarken yine selâm versin. Çünkü, birinci selâm ikincisinden daha üstün değildir."

Ebu Davud

TARİHTE BU HAFTA

*Fatih Camii Tekrar İbadete Açıldı(15 Nisan 2002) *Şeyhülislam İbn-i Kemal'in Vefatı(16 Nisan 2002) *Einstein'in Ölümü(18 Nisan 1955) *93 Harbi Başladı(19 Nisan 1877) *Miladi Takvime Göre Efendimiz'in(s.a.v) Doğumu(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI