Cevaplar.Org

DÖRT RUKÜN-SEYYİD EBÜL HASAN ALİ NEDVÎ-TERCÜME YUSUF KARACA-NEHİR YAYINLARI-İSTANBUL–1992

…İnsan için öyle bir ibadet tarzı veya ibadet düzenine gerek vardı ki, bu ibadet tarzı onun yaratılışı ile (yapısı ile), onun makamının görevleri ile, bu kâinatta ilâhî halifelik şeklinde omuzlarına konulmuş olan makam ve mevki ile, sorumluluğu ve görevi ile uyumlu olmalıydı. Bir taraftan ibadet onun için gerekliydi. S. 42


Nurgül Dere

nurguldere@gmail.com

2013-02-02 06:15:58

 

…İnsan için öyle bir ibadet tarzı veya ibadet düzenine gerek vardı ki, bu ibadet tarzı onun yaratılışı ile (yapısı ile), onun makamının görevleri ile, bu kâinatta ilâhî halifelik şeklinde omuzlarına konulmuş olan makam ve mevki ile, sorumluluğu ve görevi ile uyumlu olmalıydı. Bir taraftan ibadet onun için gerekliydi. S. 42

Namaz, aslında insan yaratılışının ve beşer olmanın gerektirdiği ruhî susuzlukları dindiren ve insanoğlundaki (beşerdeki) zayıflık ve muhtaç olma, zorunluluk ve acizlik, dua ve niyaz, en yüce ve en büyük olan Allah'ın himayesinde olma ve O'nun kapısına baş koyup öylece kalma duyguları teskin edendir diyebiliriz. S. 53

İnsan, beden, akıl ve kalp olarak üç şeyin bileşimidir. O bakımdan bu dinin en büyük görüntüsü olan namazda, insan yapısının bütün temel bölümlerinin ve göze batan yönlerinin dile getirilişi, temsil edilişi vardır. S. 57

Hz. Peygamber ve Ashab-ı Kiram'ın, ümmet için bırakıp gittikleri bu dinin güvenliğinde, korunmasında ve İslâm şeriatının, dini çerçevesinin bu temellerinin devamında ve sağlamlaştırılmasında Cum'a ve cemâatin büyük rolü vardır. Bu yüzdendir ki, bu din, bozulmaktan, aslını kaybetmekten korunagelmiştir. S. 102

Namaz öyle bir şeydir ki, insan onu kılınca ne serbest kalır ve bütün sorumlçuluklarından kurtulur, ne de onu terk edince başka herhangi bir şeyle telafi edilebilir. Namaz, mü'minin hem kalkanıdır, hem de kılıcı. O her kilidi açan ana anahtardır. Onunla her çeşit ızdırap, sıkıntı, şüphe, elem ve keder giderilebilir. S. 122-123

Her bir Müslüman, namazı kendine yoldaş, arkadaş, gönüldaş ve yardımcı kabul etmelidir. Ne zaman olursa olsun, bir zorlukla karşılaştığında, bir sıkıntıya ve tereddüte düştüğünde veya bir felaket ve imtihanla karşı karşıya geldiğinde de hemen, bu ikram sahibi, iyiliksever dostunun kapısını çalmalı ve isteğine ulaşıncaya kadar onun kapısından ayrılmamalıdır. S. 123

Ruhu kuvvetlendirmenin en büyük vasıtası ve kalbe hararet vermenin, onu sıcak tutmanın en etkili yolu; gece kıyamı, yani teheccüd namazı kılmaktır. S. 124

Namaz, aslında çok büyük, çok geniş bir alandır ki, o alanda; namaz kılan kimse bir halden diğer hâle, yükselişten olgunluğa, olgunluktan da; düşüncesinin, tasavvurunun dahi ötesinde olan makamlara ulaşır. S. 131

Allah (…) insanın içinde; başkaları ile yardımlaşma, başkalarının haklarını gözetme, memleketin huzurunu, güvenliğini sürdürme, helâl kazanıp yeme ve ortak menfaatlerini sağlamak için tehlikelere atılma, üstün gayret gösterme duygusu ve hevesi yaratmıştır. İnsanlığın hiçbir sınıfı ve tarihin hiçbir dönemi bu duygudan sıyrılmış ve bu yetenekten yoksun kalmış değildir. S. 145-146

Pek çok çağdaş yazarlardan, modern ekonomi felsefelerinden, ekonomi ilminin normal üstü öneminden ve hâkimiyetinden az çok etkilenen ve fikri bakımdan korkan düşünürler; bütün güçleri ile zekatın iktisadi ve içtimaî (ekonomik ve sosyal) yararlarına yüklenirler ve sadece onu adaletli bir vergi kabul ederler. S. 162

Zekâtın ruhu; Allah korkusu, Allah'a itaat ve O'nun rızasını arama, fakirlerin haline acıma, kalp yumuşaklığı, ihlâs ve art niyetlerden uzak kalmadır. S. 178

İslâm'ın Müslümanlara farz kıldığı zekât; yardımlaşmanın birbirine deste olmanın ve güzel davranışın en alt ve en küçük derecesidir. Bu öyle bir Allah emri (farizası)'dır ki, ondan yüz çevirmek, ondan kaçmak, hiçbir şekilde Allah tarafından kabul edilmez. S. 218

Bunu inkâr eden veya bilerek onu vermekten yüz çeviren kimse, İslâm dairesinden ayrılmış kabul edilir. S. 218

…İlmin, zekânın kavramasının ötesinde üstün dünya ve âhiret amaçlarını gerçekleştirmek için, mide ve işkembe yükünün altında ezilip bunalmış olan, "heva ve heves" ve "zevkü safa" cinnetinden ve bunun insana tamamen hâkim olmasından dolayı yarı canlı hâle gelmiş, perişan, bitkin duruma düşmüş ruhun tedavi edilmesi, kurtarılması için hem de insanın yeryüzündeki halifeliği denilen ve kendisinde ölçülü olmaya ve sabıra, tahammüle en çok ihtiyaç duyulan bu görevi yerine getirmek için Allahu Teâlâ oruç emrini Müslümanlara indirmiştir. S. 277-278

İslâm nasıl diğer bütün farzlarda, ibadetlerde ve erkânda kendi ıslah görevini yerine getirmişse, aynı şekilde orucun anlamında, şartlarında ve onun şekil ve biçiminde de bu ıslah ve inkılâp tarzını uygulamıştır. Bu ise, orucu çok daha kolay, sevimli, selim fıtrata daha yakın, çeşitli mânevî ve içtimaî faydalar taşıyan ve toplum üzerinde tam olarak etkili hâle getirmiştir. S. 304

İnsan, ne sadece akıldan ibarettir, ne de bir kanunun ve gücün karşısında çaresiz kalıp sadece ona uymak zorunda olan biridir, ve ne de özel bir fizik kanununa göre, bağlı olarak ve önceden ayarlanmış bir plana uygun bir çizgi içinde dönen bir makinadır. O; hem akıldır, hem kalptir, hem imandır, hem vicdandır, hem itaattir, hem de sevgi ve muhabbettir. S. 315

Müslümanın, her gün tam bir bağlılıkla kıldığı namazlardan sonra da, her sene oruç tuttuğu Ramazan'dan sonra da, zekât verme ölçüsüne ulaştıktan sonra (…) sonra, aşk ve muhabbet mevsimi, cezbe ve cünûn baharı diyebileceğimiz, vefa ehlinin kıblegâhı diye isimlendirebileceğimiz bir mevsime ihtiyacı vardır. S. 322

Hac, bütün erkânı, amelleri, menâsiki ve ibadetleri ile birlikte kesin itaatin, mutlak emre uymanın, nedensiz, niçinsiz buyruğu yerine getirmenin ve Allah'ın her isteğinin önünde baş eğmenin adıdır. S. 327

…Hac, Müslümanların, kendisi sayesinde, amellerini ve hayatlarını sorgulayabildikleri, muhasebesini yapabildikleri ve içinde yaşadıkları toplumların, milletlerin etkisinden kurtulabildikleri bir çeşit senelik toplantıdır. S. 330

Hz. İbrahim (a.s.)'ın hayatı; kendi dönemine ve toplumun sınırı aşan maddeciliğine, sebeplere, araçlara tapışına karşı bir meydan okumaydı. Allah'ın kesin kudretine tam bir güven gösterisi idi. S. 343-344

Zaman aşımından dolayı İslâm öncesi hac; kutsallığını, hurafelerden arınmışlığını, sadeliğini ve saflığını büyük ölçüde kaybetmiş, cahiliyet kutlamaları gibi bir kutlama ve toplama halini almış ve her çeşit eğlencenin, oyunun, gösterinin, kavga gürültünün yapıldığı bir toplu buluşma olmaya başlamıştı. S. 383

İslâm şeriatı, bu geniş çerçeveli ve çok önemli ıslahatı aracılığı ile aslında bu büyük rüknü (İslâm'ın hac şartını), Hz. İbrahim (a.s) dan gelen aslında ve gerçek tertemiz şekline tekrar döndürmüş, her çeşit değiştirmeden, aslından uzaklaştırmadan, başka şeylerin karışmasından, hileli katkılardan arındırmış ve en mükemmeli en sağlam şeklini vermiştir. S. 388

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Şüphesiz Biz Seni, şahit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.

Fetih, 8

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Kim bir oruçluya iftar verirse, oruçlunun sevabından hiçbir şey eksilmeksizin, oruçlunun sevabı gibi sevap alır."

Tirmizî.

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Camii Tekrar İbadete Açıldı(15 Nisan 2002) *Şeyhülislam İbn-i Kemal'in Vefatı(16 Nisan 2002) *Einstein'in Ölümü(18 Nisan 1955) *93 Harbi Başladı(19 Nisan 1877) *Miladi Takvime Göre Efendimiz'in(s.a.v) Doğumu(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI