Cevaplar.Org

KANUN-İ ESASİ’DEN ASKERÎ MÜDAHALEYE II. MEŞRUTİYET-HAZIRLAYAN: YUSUF ÇAĞLAR- ZAMAN KİTAP-İSTANBUL-2008

İlk anayasamız, Kanun-i Esasi’nin hazırlık çalışmalarına II. Abdülhamid’in izniyle Ekim 1876’da Mithat Paşa başkanlığında 28 kişiden oluşan bir komisyon tarafından başlanmış, Aralık 1876’da ilan edilmiştir. (Alev Alatlı) s. 32-33


Nurgül Dere

nurguldere@gmail.com

2013-01-09 04:50:02

 

İlk anayasamız, Kanun-i Esasi'nin hazırlık çalışmalarına II. Abdülhamid'in izniyle Ekim 1876'da Mithat Paşa başkanlığında 28 kişiden oluşan bir komisyon tarafından başlanmış, Aralık 1876'da ilan edilmiştir. (Alev Alatlı) s. 32-33

İttihad ve Terakki Cemiyeti'nin yayın organları, kendilerinin rehberliğini dinlemeyerek ayaklanmayan, aydınlanma konusunda "inat eden" kitlelere yönelik ağır sitemlerle doludur. (M. Şükrü Hanioğlu) s. 45

1908 İhtilâli uzun vâdede, 1826 sonrasında siyaset dışına çıkarıldığı varsayılan bir kurumun yeniden siyasetin temek aktörlerinden birisi haline gelmesi neticesini de doğurmuştur. (M. Şükrü Hanioğlu) s. 48

Jön Türk hareketi basit bir siyasî örgütlenme olmanın ötesinde bir neslin eğitimli katmanlarının ideolojik eğilimini yansıtmaktaydı. Bu açıdan bakıldığında Jön Türk hareketi sadece bu harekete aktif olarak katılan, örgütsel faaliyette bulunan bireylerle sınırlandırılamayacak genişlikte bir faaliyettir. (M. Şükrü Hanioğlu) s. 54

Yüzbaşı Mustafa Kemal Bey'in Şam'da Dr. Mahmud, Yüzbaşı Müfid (Özdeş) ve eski bir Mekteb-i Tıbbiye talebesi iken bu şehre sürgün edilen Mustafa (Cantekin) adlı arkadaşlarıyla kurduğu ve "cemiyet" olarak nitelendirdiği örgütlenmenin de yukarıdaki bağlamda değerlendirilmesi uygun olur. (M. Şükrü Hanioğlu) s. 54

…İkinci Meşrutiyet'in bir Enver-Mustafa Kemal Beyler çatışmasına indirgenmesi de 1922 sonrasından hareketle tarih yazımı ve "tarih yapan adam" yaklaşımının neticesidir. Gazete köşelerinde sıklıkla yapılan Enver Paşa-Mustafa Kemal Paşa karşılaştırmalarıyla daha da popülerleştirilen bu yaklaşım, Osmanlı tarihinin en önemli ve çetrefil dönemlerinden birisini anlamamızı daha da güçleştirmektedir. (M. Şükrü Hanioğlu) s. 63

1908 sonrasında İttihadçılıkla birlikte yıldızı yükselen Enver Bey, ordu içinde Cemiyet'in tartışılmaz lideri ve kamuoyundaki kahramanlık sembolüydü. (M. Şükrü Hanioğlu) s. 64

İkinci Meşrutiyet Dönemi Garpçıları'nın din konusundaki tezleri (…) on dokuzuncu asır ortalarında Almanya'da gelişen ve vülger materyalizm (Vulgarmaterialismus) olarak adlandırılan bilimci (scientist) hareketin temek yaklaşımları etrafında şekillenmiştir. (M. Şükrü Hanioğlu) s. 67

Garpçıların din ile ilgili temel tezinin Alman vülger materyalizmine dayanması din ile bilim arasındaki ilişkinin Hıristiyanlık merkezli bir yoruma tabi tutulması neticesini doğuruyordu. (M. Şükrü Hanioğlu) s. 68

Kökleri ondokuzuncu yüzyıla giden bir bilim, din ve modernlik anlayışı ile bunlara dayanarak şekillendirilen seçkinlik kriterleri toplumumuzda ciddî sorunlara neden olmaktadır. (M. Şükrü Hanioğlu) s. 77

…Cumhuriyet, seçkinler ve dindarlık tartışmasında yapılması gereken bilim, din, modernlik, çağdaşlık paradigmalarımızı ve seçkinlik kıstaslarımızı yeniden gözden geçirmektir. (M. Şükrü Hanioğlu) s. 77

Meşrutiyet inkılâbı, görünürde idari bir değişikliğe yol açmadı. Pâdişah (II. Abdülhamid Han) sadece 1876 Anayasası'nı yeniden yürürlüğe geçiren bir kararname imzaladı ve 31 Mart ayaklanmasının son günlerine kadar yerini korudu; oysaki Rumeli'de dağa çıkan asi birliklerin sözcüleri başta olmak üzere bütün muhalif güçler, Meşrutiyet'in ilanından sonra Abdülhamid'in yerinde kalmasına şaşırmış ve içlerine sindirememişlerdi. (Ahmet Turan Alkan) s. 83

II. Meşrutiyet'in ilanı, teknik açıdan sıradan bir resmi işlemden ibaretti. Padişah, o günün resmi gazetesine 1876'dan beri yapılmayan seçimlerin o yıl düzenleneceğini belirten bir irade koyulmasını emretmişti. Bu küçük ayrıntıyı evvela dikkat çekmemiş, ancak az sayıdaki "hürriyetperver" ve İttihatçı sempatizanı tarafından önemi kavranarak hemen kamuoyuna duyurulmuştu. (Ahmet Turan Alkan) s. 84

31 Mart Vakası bir halk ayaklanması, toplumsal mahiyeti bulunan bir kalkışma değildi; bir askerî ayaklanma idi ve Osmanlı ordusuna mensup farklı birliklerin birbiriyle çatışması şeklinde tezahür etmişti; isyanın ilk günlerinde İstanbul'da İttihat ve Terakki Cemiyeti aleyhine isyan eden ve durumu kontrol altına almayı başaran güçler, çavuş rütbesinden ileri geçmeyen küçük rütbelilerden ibaret gibi görünse de şüphesiz geri planda isyancılara akıl ve moral desteği veren siyasi hesaplar mevcuttu. Bu güçlerin kimler olduğu, hâlâ kesin olarak anlaşılmış değildir. (Ahmet Turan Alkan) s. 87

31 Mart'ın, "Medrese ruhunun mahsulü", "din ve şeriat namına" yapılmış çılgınca bir hareket olduğu fikriyle yetinmek, ne kadar rahatlatıcı olsa da, gerçeğin büyük bir kısmına yüz çevirmek anlamına gelir. Ayaklanma, dinî heyecanla genişlemiş olsa bile, ana sebepleri itibarıyla sosyal ve siyasî rahatsızlıklara dayanmaktaydı. (Ahmet Turan Alkan) s. 90

İsyancılar, kim ve ne adına kıyam etmiş olurlarsa olsunlar, isyanın en büyük sonucu, II. Abdülhamid'in hal' yoluyla tahttan uzaklaştırılması olmuştur. II. Abdülhamid'in, hadisede dahli olmadığı bugün kesinlikle bilinmesine rağmen, trajedinin bütün sonuçlarından sorumlu tutulması önemli bir çelişkidir. (Ahmet Turan Alkan) s. 90-92

İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin destek verdiği Said Paşa Hükûmeti'nin şaşırtıcı bir şekilde istifa etmesiyle yönetimde Cemiyet'in ağırlığı da sona ermiştir. (Ahmet Turan Alkan) s. 100

Millî Mücadele ve Cumhuriyet yıllarını da içine alan dönemde, "asker yönetici-devlet adamı-diplomat ve bürokrat" tipinin oluşmasında ve gelişiminde, Meşrutiyet yıllarının payı hayli büyüktür. (Ahmet Turan Alkan) s. 103

Meşrutiyet gibi Cumhuriyet de, halkın onaylamasına lüzûm görülmeyen, tek yanlı asker-aydın irâdesinin mahsulüdür… (Ahmet Turan Alkan) s. 109

Zamanın ihtilalci örgütlenmelerini ve söylemlerini kullanmakla birlikte İttihat ve Terakki'nin 1908 harekâtı, ileri ve yeni bir rejimi kurmaya kalkışmadı, devleti korumak isteği ile statükocu bir girişime kalkıştı. Türkleştirme hareketi ile etnik grupların milliyetçiliğine ivme kazandırdı. 'Halka rağmen halkçılığı' başlattı, buna tepki olarak da bu baskıcı rejime karşı muhalefet başladı. (Ahmet Turan Alkan) s. 113

100 yıl önce Batılı bir imaj olarak var olan II. Meşrutiyet, 100 yıl sonra bugünlerde gerçekten sayısız imajlarla anılan, sergilerde şatafatlı sandıklarda bayraklara kadar görücüye çıkarılan görsel bir unsur haline gelmiştir. (Yusuf Çağlar) s. 119

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Hiçbir günahkar, başkasının günah yükünü yüklenemez.

İsrâ, 15

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Kim, müslüman kardeşinin namusunu ve şahsiyetini korursa, Allah onun yüzünü kıyamet gününde cehennem ateşinden uzak tutar."

Tirmizî.

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Camii Tekrar İbadete Açıldı(15 Nisan 2002) *Şeyhülislam İbn-i Kemal'in Vefatı(16 Nisan 2002) *Einstein'in Ölümü(18 Nisan 1955) *93 Harbi Başladı(19 Nisan 1877) *Miladi Takvime Göre Efendimiz'in(s.a.v) Doğumu(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI