Cevaplar.Org

ALİ EMİRİ EFENDİ-2. BÖLÜM

Memuriyet ve Emekliliği Ali Emiri Efendi Lübnan’dan sonra Elazığ, Erzurum, Yanya, İşkodra ve Yemen’de memuriyetlerde bulunur. Dikkat ederseniz o dönemdeki coğrafyamızın hemen hemen tamamını dolaşmış; farklı iklimlerden farklı âlimlerden istifade etmiş; gittiği her iklimden yeni bir kitap ile dönmüştür. Sanki bir istihdam-ı rabbani, bir sevk-i ilahi…


Ahmet HaliloÄŸlu

ahmethaliloglu45@hotmail.com

2012-12-08 08:05:51

Memuriyet ve EmekliliÄŸi

Ali Emiri Efendi Lübnan'dan sonra Elazığ, Erzurum, Yanya, İşkodra ve Yemen'de memuriyetlerde bulunur. Dikkat ederseniz o dönemdeki coğrafyamızın hemen hemen tamamını dolaşmış; farklı iklimlerden farklı âlimlerden istifade etmiş; gittiği her iklimden yeni bir kitap ile dönmüştür. Sanki bir istihdam-ı rabbani, bir sevk-i ilahi…

Maaşının kitap almaya yetmediği veya kitap almaktan bitmesi üzerine kitapları elle istihdam edem kadim medeniyetin yılmaz bekçisinin bu sevki elbette ilahi bir hikmete mebnidir.

Ali Emiri Efendi'nin 1924'te irtihalinden dört yıl sonra harf inkılâbı yapılır ve Türkler'in bin yıldır kullandığı harfler yasaklanır. Geçmişe ait her ne varsa yok edilir. Kimisi yakılır kimisi de çuval çuval Bulgaristan'a satılır.

İşte Ali Emiri Efendi'nin hayatını vakfederek topladığı, aç kalarak satın aldığı, parası bittiği elle istihdam ettiği o kitaplar; 1916 yılında kendi elleriyle kurduğu Millet Kütüphanesinde korunmaya alınır. Ali Emiri Efendi'nin o gayretleri, çabaları olmasaydı o herc-ü mercte kim bilir nice eşsiz eser yok olup gidecekti. Az önce kullandığım sanki istihdam-ı rabbani cümlesinde sanki fazla, muhakkak bir istihdam-ı ilahi…

Yıl 1908'dir…Osmanlı Devletinin çatırtılarının üst perdeden duyulduğu bir yıldır. Ceziret'ül Arab ve Rumeli Coğrafyasında kaynamalar doruğa çıktığı senedir ki meşrutiyet ilan edilir. 1908 yılında Ali Emiri Efendi emekliliğini ister. Gittiği her şehirde dindarlığı ile dürüstlüğü ile ve en önemlisi de tarafsızlığı ile halkın takdirine ve duasına mazhar olan Emiri Efendi tüm vaktini kitaplara ayırmak üzere İstanbul'a çekilir. Artık ilim dünyamızın kutup yıldızı parlamaya başlamıştır. 

"Hocanın/âlimin emeklisi olmaz, rahmetlisi olur" düsturundan hareket eden Ali Emiri Efendi emekliliğinden sonra arşivlere dalar. Millî Tetebbûlar Encümeni, Tasnîf-i Vesâik-i Târihiye Encümeni Başkanlığı ile Târih-i Osmânî Encümeni üyeliklerinde bulunur. Geçmişimizin en önemli vesikalarını tasnif eder. 

Gündüzlerini arşiv tozu yutarak geçiren Ali Emiri Efendi, akşamları Divanyolu'ndaki Diyarbakır Kıraathanesine gider ve dostları ile sohbet eder. Akşamları kurulan bu sohbet meclisinde Asya'nın kadim isimlerini yâd edilir, Doğu Edebiyatının en nadide şiirleri terennüm edilir, Arapça'nın, Farsça'nın, Türkçe'nin en esrarengiz dehlizlerinde ilmin, aşkın, vahdetin karlı ufuklarında adeta sema edilirdi. Kıraathanenin müdavimleri arasında kimler yoktur ki; Yahya Kemal'den Kilisli Rıfat Efendi'ye kadar o devrin İstanbul'unun ilim çevreleri diyelim ki, varın kıraathanedeki sohbet meclisinin feyzini ve lezzetini siz takdir edin…

Kaşgarlı Mahmud ve Türkçe'nin En Eski Lugatı

Kaşgarlı Mahmud "Kitab-u Divan-u Lugati't Türk" isimli eserini Araplara Türkçe'yi öğretmek amacıyla 1071-1073 yılları arasında yazmış ve Abbasi Halifesi'nin oğlu Ebul Kasım Abdullah'a takdim etti. Türkçe'nin Batı/Oğuz lehçesine dair en eski sözlük olan bu eser sadece anladığımız manada lügat değildir. Türklerin bilhassa Oğuz boylarına ait bilgiler, boylara ait damgalar, atasözleri, coğrafi bilgileri de içeren muazzam bir eserdi.

En son Katip Çelebi'nin gördüğü bu eser uzun asırlar boyunca kayıptı. Meraklıları eseri arıyor ama bir türlü ele geçirilemiyordu. Kaşgarlı Mahmud'un Türkçe'nin gramer kurallarını anlatan Kitabu Cevahirun Nahv fi Lugati't Türk isimli(1) diğer eseri ile birlikte pek çok kimse umudunu kesmişti. Kitap adeta bir saklı inci hüviyetine bürünmüştü.

Saklı İnci Emin Ellere Geçiyor

Gelin bu saklı incinin nasıl olupta Ali Emiri Efendi'ye ulaştığını bizzat kendisinin ağzından okuyalım : " Âdetim veçhile haftada iki, üç kere Sahaflar çarşısına uğrar, yeni bir şey var mı? diye kitapçılara sorarım. Dünde uğradım. Kitapçı Burhan beyin dükkânında oturdum.

"Bir şey var mı?" dedim. Kitapçı:

"Bir kitap var ama sahibi otuz lira istiyor. Bu kitap bana geleli bir hafta oldu. Ben bunu yüksek bir fiyatla alır, diye Maarif Nazırı Emrullah Efendiye götürdüm. O da ilmiye encümenine havale etti. Encümen tetkik için bir hafta müsaade istedi, ben de kabul ettim. Bir hafta sonra uğradım. On lira teklif ettiler. Ben de "Kitap benim değil, başkasınındır. Otuz liradan bir para aşağıya vermiyor" dedim. Cevaben "Biz otuz liraya bir Kütüphane satın alırız. Al, kitabını istemiyoruz" diye kitabı iade ettiler. Kitap sahibi ile tayin ettiğimiz müddet yarın bitecektir. Yarın kitabı vermeğe mecburum. Bakınız, eğer işinize gelirse siz alınız:" dedi.  

Kitabı elime alınca bayıldım. Otuz lira değil, otuz bin lira değeri var. Dünyada eşi, benzeri görülmemiş bir kitap, hicri 466 da telif edilmiş, bir Türk Kamusu ve grameri. Fakat kitapçıyı şımartmamak, fiyatı artırmaya bırakmamak, için nazlı davrandım.

"Dağınık bir eser. Acaba tamam mı? Değil mi? Hem de müellifi Kaşgarlı bir adam imiş. Kimdir, necidir? Belli değil, sarı çizmeli Mehmet Ağa. Mamafih ne de olsa bir eserdir. Maarif on lira teklif etmiş ise ben on beş lira veririm" dedim.

Kitapçı: "Hayır, arz ettiğim gibi benim değildir. Benim olsaydı verirdim. Fakat sahibi mutlak otuz lira istiyor. Almayacak olursanız sahibine iade edeceğim dedi.

Sordum:"Sahibi kimdir? Dedim. Cevaben dedi ki:

"Yaşlıca bir hanımdır, eski maliye nazırı Nazif beyin mahsubatından. Paşa, bu kitabı ona verirken: "Bak sana bir kitap veriyorum. İyi sakla. Sıkıldığın zaman kitapçılara götür. Altın para otuz lira eder, aşağıya verme" emiş. İşte bu otuz lira kadının kulağında küpe olmuş, Yoksa kendisi aceze bir kadındır. Alacak isen, bir kadına iyilik etmiş olursun" dedi.

Bunun üzerine:

"Evet, şimdi işin şekli değişti: Bir kadına muavenet bir vazifedir. Peki, kabul ettim, dedim ve kitabı aldım. Fakat o dakika şöyle düşündüm. Yanımda ancak 15 lira var, eve gidecek olsam kitap dükkânda kalacak mümkün ki, başka birisi gelir, kitapçı tamahkârlık ederek ona da gösterir, o da alır. Paranın üstünü yarına bırakayım desem, olmaz. Başladım içimden Allaha yalvarmaya " Allahım bir dost gönder, bana yardım etsin. Beni şu kitaptan ayırma."

İki dakika sonra baktım ki dostlarımdan eski Darülfünun edebiyat muallimi Reşat Faik Bey oradan geçiyor. Hemen çağırdım Gizlice: "Varsa aman bana yirmi lira ver" dedim.

Çantasını açtı, on lira varmış. Onu verdi. "Üst tarafını da şimdi acele eve gider, getiririm" dedi. Ben de kitapçının dükkânında kısmen huzur-u kalp ile oturdum. Birkaç dakika sonra Reşat Bey geldi, parayı getirdi. Otuz lirayı Burhan beye verdim.

Burhan bey. "Pekâlâ, ya benim bahşişim yokmu? " dedi.

Üç lira da ona verdim, vedalaştım. Dükkândan kalktım, Reşat beyle konuşa konuşa çarşıdan çıktık. Fakat arkamıza baktım: "Acaba Burhan bey pişman olup da arkamızdan koşmasın" diye korku içindeyim. Neyse, baktım ki gelen yok: "Oh, Elhamdülillah " dedim. Kitabı aldım, eve geldim. Yemeği içmeyi unuttum. (4)

İşte Ali Emiri Efendi, İsmail Sahib Sencer, Babanzade Ahmed Naim Efendi gibi kitap kurtlarının kitap aşkı. Allah bizlere de böyle bir aşk nasib etsin.

-Devam Edecek-

Dipnotlar

(1) Kaşgarlı Mahmud'un bu eseri hâlâ kayıptır.

(2) A.H Notu: İşte bizim bürokrasimizin azizliği. Aradan yüz sene geçmiş olmasına rağmen bürokrasimizdeki bu anlayış hâlâ değişmedi. Ali Emiri Efendi olmasaydı, Kaşgarlı Mahmud'un kıymetli eseri bir oryantalist vasıtasıyla yurt dışına gidecekti. Prof. Fuat Sezgin'i üniversiteden atıp yurt dışına gitmeye mecbur eden 27 Mayısçıların anlayışı ile Divan-u Lugati't Türk'e otuz lirayı çok gören anlayış arasında ne fark var?

(3)A.H Notu: Kaşgar kadim bir Türk yurdu ve İslam memleketidir. Talas Savaşından hemen sonra İslam feyizleri Kaşgar Diyarına ulaşmıştır. Kaşgar'ımız şimdi Komünist Çin İşgalindedir. Doğu Türkistan'daki bu kadim İslam memleketinin halâsı ve Müslüman Uygur Türklerinin çektiği çilelerin sona ermesi için hususi dua edelim.

(4) Bu anekdotu eserin naşiri Kilisli Rıfat Efendi; Ali Emiri Efendi'nin ağzından nakletmektedir.

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Ne yerde ne gökte zere ağırlığınca bir şey Rabbinden uzak (ve gizli) kalmaz.

Yûnus,61

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Îmân altmış kadar şu'bedir. Hayâ da îmânın bir şu'besidir.

BUHARİ,KİTÂBÜ'L-ÎMÂN, EBU HUREYRE(r.a.)'dan

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Şair Muhammed İkbal'in vefatı(21 Nisan 1938) *TBMM'nin açılışı ve çocuk bayramı(23 Nisan 1920) *Osmanlı-Rus Harbi(24 Nisan 1877) *Hudeybiye Gazvesi(26 Nisan 628) *II.Abdülhamid'in tahttan indirilmesi(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI