Cevaplar.Org

TEFEKKÃœR KIRINTILARI

GÖZLÜK VE GÖZ Bir derste önümde oturan bir öğrenciye sordum: -Tanımadığın biri, hediye olarak sana bir gözlük gönderse onu tanımak ister misin? -Evet, dedi. -Bu iyiliğinden dolayı ona teşekkür etmen ve onu sevmen gerekir mi? -Evet, dedi. -Gözlük mü önemli, göz mü?


2012-11-22 03:11:19

GÖZLÜK VE GÖZ
Bir derste önümde oturan bir öğrenciye sordum:
-Tanımadığın biri, hediye olarak sana bir gözlük gönderse onu tanımak ister misin?
-Evet, dedi.
-Bu iyiliğinden dolayı ona teşekkür etmen ve onu sevmen gerekir mi?
-Evet, dedi.
-Gözlük mü önemli, göz mü?
-Göz, dedi.
-Pek iyi, basit bir gözlüğü vereni merak ediyoruz, tanımak istiyoruz, sevmek ve teşekkür etmek istiyoruz; kâinattan ve cennetten kıymetli olan aklımızı, gözlerimizi ve vücudumuzu bize hediye eden Büyük Sanatkâr'ı, Yüce Rabbimizi neden merak etmiyoruz, neden O'nu daha fazla, tanımak istemiyoruz, neden O'nu, Ona layık bir sevgi ile sevmek ve O'na layık bir şükür ve teşekkür ile anmak aklımıza gelmiyor? Ki O, bir hediye değil, binlerce hediye ve hayatî cihazlarla bizi donatmıştır.

Biz böyle Mu'ciz bir Sanatkârı merak etmez, tanımaz, sevmez, saymaz ve teşekkürlerimizi namazla sunmazsak "Şüphesiz insan çok zalim ve çok nankördür."(İbrahim Suresi: 14: 34) ayetinde ifade edilen nankör ve zalim insanlar sınıfına girmiş olmaz mıyız?

Cenab-ı Hak bizi insan yaratmakla, akıl vermekle, göz vermekle, iç ve dış cihazlarla donatmakla, sofralarımızı nimetlerle doldurmakla bize kötülük mü etti ki biz, bize verdiği akılla ona isyan edelim? Cenab-ı Hak buyuruyor: "Biz gerçekten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları, karada ve denizde çeşitli vasıtalara bindirdik. Kendilerine güzel güzel rızıklar verdik ve onları yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık."(İsra Suresi: 17: 70)

İşte böyle bütün iyiliklerin ve ikramların sahibi olan Allah bunlara karşılık insanoğlundan itaat, ibadet ve namaz beklerken, "Namazınızı dosdoğru kılın, zekâtınızı verin ve Allah'a (Allah'ın dinine) sımsıkı sarılın; sizin yârınız O'dur. O ne güzel yâr ve O ne güzel yardımcıdır."(Hacc Suresi: 22: 77) derken, insanoğlu Allah'ın emrini tutmuyor, ne yazık ki şeytanın emrini dinliyor ve onun arkasından gidiyor. Allah Teâlâ da haklı olarak soruyor:

(Muhtaç olduğunuz her şey, benden size gelirken) siz (nasıl) beni bırakıp da (size zarardan başka bir şey vermeyen) şeytanı ve onun çocuklarını dost ediniyorsunuz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Allah'ı bırakıp ta İblisi ve onun yardımcılarını tercih eden) zalimler için, bu ne kötü bir bedel (ve ne kötü bir değiş-tokuştur.)(Kehf Suresi: 18: 50)

ALLAH'IN BOYASI, ALLAH'IN NAKÅžI
Kur'an'ın ayetlerinden biri de şudur: "Allah'ın boyasına bak. Boya vurma bakımından Allah'tan daha güzel boya yapacak olan kimdir? İşte biz Ona ibadet edenleriz." (Bakara Suresi: 2: 138)

İslam'a istiare olarak sıbğatullah (Allah'ın boyası, Allah'ın rengi) denilmiştir. 
Hıristiyanlar çocuklarını "ma'mudiye" dedikleri sarımtırak bir suya daldırırlar ve buna "ta'mid" yani "vaftiz" derler, bunun da bir temizleme olduğunu söylerlerdi. 

Yüce Allah bu ayetiyle bu operasyonun geçersiz olduğuna işaret ediyor, insanların dikkatini kendi gerçek boyasına yani İslamiyet'e ve tabiattaki doğal boyasına, sanat eserlerine, sanat eserlerindeki türlü türlü gerçek ve doyulmaz renklere, nakışlara çekiyor. Ve demek istiyor ki: "Ey insanlar! Allah'ın boyası olan doğal boya ile boyanınız, yani İslamiyet'le süsleniniz. Hıristiyanlar gibi sudan imana, suni boyaya tenezzül etmeyiniz. Yunus Emre'nin dediği gibi "Boyandım rengine solmazam ayruk", "Senin baktığın gülistanın gülleri solmaz Allahım!" deyiniz, Allah'ın gülistanında bir gül olmaya bakınız."

"Yüzlerinde secdelerin izlerinden nişanları vardır"(Fetih Suresi: 48: 29) ayeti-i celilesi de Allah'ın nuruyla aydınlanmış, boyasıyla boyanmış, gülistanında gül olmuş secdeli Müslümanları dile getirmektedir.

ALLAH AÇIK, ALLAH SAKLI
Her şeyi yapıp da hiçbir şey yapmamış görünmek veya hiçbir şeyi yapmamışçasına kendini saklamak, Yüce Allah'ın ahlakıdır. Bu ahlaktan kullar da paylarına düşeni almalıdır. Her şey Allah için yapılacak, ama riyakârlık yapılmayacaktır. Yapılan her şey Onun adına, Onun rızası için yapılmalıdır. Onun razı olmadığı şeyler yapılmamalıdır.

Onun bir ismi "Zahir" açık demektir. Bir ismi de "Batın" saklı demektir. Yüce Mevlâ ne kadar da kendini saklamış? Kâfir arıyor arıyor, bulamıyor. Ne kadar da kendini ortaya koymuş. Mü'min neye bakarsa ve ne yana dönerse, ondan ve oradan Allah'ı görüyor. Yani Onun cilvesini, onun tecellisini, Onun nakşını, boyasını ve imzasını görüyor...

Necip Fazıl'ın:
"Neye baksam aynı şey, neyi görsem aynı şey,
 Olan sensin, hey gidi hakikat Sultanı hey!"
mısralarını da bu manada ele almak lazım. Aksi halde insan, eşyayı Allah görme küfrüne düşer. Hâlbuki farz olan, her şeyi hâşâ Allah görmek değil, her şeyden Allah'ı görmek, yani her şeyi O'nun eseri görmektir. "Heme ost değil, heme ezost" yani "her şey Odur dememeli, her şey Ondandır demelidir."

ALLAH'IN DİLEDİĞİNE HİDAYET VERMESİ
Mıknatısı bilirsiniz. Onda bir çekme gücü vardır. Evet, mıknatıs çeker, ama çekilmeye kabiliyetli olanları çeker. Allah'ta da hidayet verme gücü var. Evet, Allah dilediğine hidayet verir, ama isteyene verir. Hidayete müsait ve kabiliyetli olana, hidayet arzusunu taşıyana verir. Birileri kalkıp diyebilirler ki:

-Beni de hidayete müsait ve kabiliyetli yaratsaydı ben de hidayet isterdim. Demek ki beni buna kabiliyetli yaratmamış! Cehenneme gitmek benim kaderimde var.

-Hâşâ! Böyle düşünürsek Allah'ı suçlamış oluruz. Allah her türlü suçtan ve suçlanmaktan münezzehtir, uzaktır. O yanlış iş yapmaz. Onun hidayete ve cennete müsait ve kabiliyetli yaratmadığı hiçbir insan yoktur. Kulun hidayet istememesi, hidayete kabiliyetli olmadığı anlamına gelmez. Hidayeti kabul etmediği anlamında düşünülmelidir. Kabul etmeyene de hidayet verilmez. Nitekim, "Ağlamayana meme yok" derler.

Peygamberimizin: "Allahım! Kavmime hidayet nasip eyle" demesi hepsinin hidayete kabiliyetli olduğu anlamına gelir. Ne var ki onlardan bir kısmı istedi, Allah hidayet verdi, Müslüman oldu. Bir kısmı istemedi, Allah da hidayet vermedi. Peygamberimiz, şirk ve küfür içinde olan Ömer'le, Ebucehil'i kast ederek: Allah'ım bu ikisiyle İslâm'ı kuvvetlendir, diye dua etmişti. Ömer Müslüman oldu, cenneti buldu. Ebucehil olmadı, cehennemi buldu. Ebucehil cehenneme gittiyse suç kimin? Tabii ki kendisinin. Çünkü istemedi. Elini peygambere uzatsaydı, bataklıktan kurtulacaktı, uzatmadı, boğuldu. 

Vehbi KarakaÅŸ



 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

Ekrem SaÄŸlam, 2012-11-26 12:19:27

müslümanların derdini dile getiren bu makalenizden dolayı sizi tebrik ediyorum Allah razı olsun.

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

Nurdan MendeÅŸ, 2012-11-22 06:58:04

Hocam yüreğinize, kaleminize sağlık... İlminizden nasipdar olduğumuz için Rabbimize şükürler olsun.

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DÄ°ÄžER YAZILAR

İyiliğin karşılığı, iyilikten başka bir şey midir?

Rahman, 60

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Kim, rızkının Allah tarafından genişletilmesini, ecelinin uzatılmasını isterse sıla-i rahim yapsın.

Müslim, 2318

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Camii'nin yeniden ibadete açılışı(15 Nisan 1772) *Turgut Özal'ın Vefatı(17 Nisan 1993) *Türk-Yunan savaşının başlaması(18 Nisan 1897) *Miladi takvime göre Efendimiz'in (s.a.v.)dünyaya teşrifleri(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI