Cevaplar.Org

İSMAİL HAKKI ZEYREK HOCAEFENDİ’DEN HATIRALAR-1

Babam beş yaşındayken beni elifbaya başlattı. Tabii evde.. Çünkü o sıralar Kur’an öğretmek yasaktı.


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2012-03-22 10:09:15

 "Hatıralar ve portreler, örnek insanların galerisidir. Büyük adamların hayatlarını okurken insanlar kendi küçüklüklerini görürler, onlar bir endam aynası gibidir. İnsan onları okumak suretiyle kendini sigaya çeker ve onlara benzemeye çalışır." Mehmed Kırkıncı

Kıymetli ziyaretçilerimiz, bu haftadan itibaren Manisalı değerli âlim İsmail Hakkı Zeyrek Hocamızın hatıralarını sizlerle paylaşacağız. 1935 doğumlu olan hocamız Manisa'nın son devir âlimlerinden Emin Efendi'nin hem mahdumu hem icazetli talebesi. Kendisini göstermek haletinden şiddetle kaçan İsmail Hakkı Hocamızı hatıralarını almakta ikna etmek kolay olmadı. Ama bu müdakkik ve muhakkik zatın hatıralarının onunla beraber toprağa girmesine gönlümüz razı olmadığı için ısrarcı olduk. 

İlk defa olarak geniş bir biçimde hatıralarını bizimle paylaşan Hocamıza bir kere daha teşekkür ediyor, bir dönemin fotoğrafını çeken bu hatıraların istifadeye medar olmasını diliyoruz. Saygılarımla. Salih Okur/cevaplar.org

O DÖNEMLER

-Hocam, tahsil hayatınıza nasıl başladığınızı sorarak bir giriş yapalım inşallah.

Babam beş yaşındayken beni elifbaya başlattı. Tabii evde.. Çünkü o sıralar Kur'an öğretmek yasaktı.

-Erkek kardeşleriniz var mıydı?

-Babamın benden büyük iki erkek çocuğu olmuş, ama onlar küçük yaşta vefat etmişler. Onun için babam oğlan çocuğu olmasını arzu etmiş, sırf yetiştireyim diye.

Dediğim gibi, babam beni beş yaşında Kur'an-ı Kerim'e başlattı. Altı yaşında Kur'an-ı Kerim'i hatmettim. Yirmi ay içerisinde Kur'an'ı ezberletti. O sırada sekiz yaşlarındaydım.

O sıralar tabii Kur'an'ı okumak ve okutmak yasaktı. Devlet terörü estiriliyordu. Bizim evin arka tarafında rejime sadık bir kadın vardı. Benim sesimi, Kur'an okuduğumu duyunca gidip şikâyet ediyordu. Bu durum 46-47'lere kadar devam etti. 46'lardan itibaren siyasi bir değişim başladığı için biraz gevşeme meydana geldi. O zaman göstermelik birkaç Kur'an kursu açtılar.

O zamana kadar babamın kıraati de çok iyi değilmiş. O sıralar İstanbul'da okuyup Manisa'ya yerleşen Alaşehirli Hafız Ahmed Yazar Efendi isminde bir zat vardı. Kendisi İstanbul'un meşhur kurralarından Hafız İdris Efendi'nin talebesi imiş. Babam kırk yaşından sonra onun tedrisinde Kur'an talimini yapmış ve bir hatim indirmiş.

O yıllarda birçok camiler depo yapılmış, askeriyece doldurulmuş, ot deposu yapılmış. Hatta Halk partisinin ocağı haline getirilmiş mescidler vardı. Mesela ben ilkokula giderken öyle bir mescid vardı. Adı İlyas Bey mescidi idi. Manisa'nın ilk mescidlerindendi. Pencerelerinden şöyle bakardık. İçeride heykeller görünürdü.

Bu millet böyle karanlık bir devir geçirdi.

EMÄ°N EFENDÄ°

-Rahmetli babanızın tahsili nedir?

-Babam önce köyde hafızlığını yapmış.

-Rahmetli kaç doğumluydu?

 -1900…Dediğim gibi köydeyken hafızlığını yapmış. Hatta dört beş hoca değiştirmiş. Son hafızlığını yaptırtan kişi hafız değilmiş. Onun için her cüzden son beş altı sayfası biraz daha çürüktü.

Sonra Manisa'ya gelmiş, Yeni Camii medreselerine girmiş. Orada da bir müddet okumuş. Menemen hadisesinde idam edilen Hocazade Ahmed Efendi ve onun babasından ders görmüş.

Dar'ul Hilafe denen okullar açılınca, medresedeki talebeleri oraya nakletmişler. Orada felsefe gibi dersler de okutulduğu için babam terk etmiş, köye çekilmiş. Köyde imamlık yapıyormuş.

O sırada hocası Mehmed Zühdü Efendi de Konya'dan icazet almış, babamın köyüne yakın Asmacık köyüne yerleşmiş. Köy halkı kendisine; "biz sana burada bir medrese yapalım, sen burada talebe okut" demişler. O da kabul etmiş. 25-30 kadar talebe ile tedrisat başlamış.

Babam kendi köyünden o köye her gün gidip gelmeye başlamış. Fakru zaruret içerisinde imiş. Hatta "ayağımda ayakkabı yoktu, takunyalarımı tahtadan kendim yapıyordum. O şekilde gidip geliyordum" diye anlatırdı.

Altı yıl orada okumuş. "Ama" diyordu, "diğer talebeler teker teker bıraktılar, yalnız ben kaldım. Hocanın da iştahı kesildi. Beni de okutmak istemiyordu. Fakat ben zorluyordum, her gün hocayı dışarı çıkarıyordum. Bu şekilde gündüz oraya gidiyordum. Gece de sabahlara kadar kitaplara bakıyor, ders çalışıyordum" diye anlatırdı.

-Pederiniz İstiklal harbine katılmış mı?

 -Hayır. Yemen'e gitme durumu olmuş. Askerliğini İzmir Urla'da yapmış. Onun bölüğünü Yemen'e göndermişler. Yemen'e giden de bir daha geri gelmiyormuş. Ondan kaçmış, köye gelmiş. Dedem de; "askerden kaçan insanı ben kabul etmem" demiş. Karadere denen bir köy var. O köye gitmiş, imamlık yapmış.

-Siz dedenizi gördünüz mü hocam?

-Hayal meyal hatırlıyorum ben. 40-41'lerde vefat etmiş. Ama çok ibadete düşkün, imanı sağlam bir zat olduğunu söylüyorlar. İsmail Çavuş diye bilinirmiş.

-Sizin isminiz de oradan geliyor herhalde?

-Yok, oradan gelmiyor. Benim adımı babam o sıralar Ruhu'l Beyan Tefsirini çok mütalaa ettiği için, o eserin müellifi İsmail Hakkı Efendi'nin ismini ismim olarak koymuş.

-Babanız bir tarikata da intisap etmiş hatırladığıma göre..

-Akhisarlı Şeyh Hüseyin Efendi vardı. Mübarek bir insandı. Hafızlığı kuvvetli, Arapça ve Farsçası gayet iyi idi. Onun babası da Hacı Celil Efendi adında bir şeyh imiş. Babamlar o Hüseyin Efendi'den tarikat dersini almışlar.

Hatta o dergâhta hocası Mehmed Zühdü Efendi ile birlikte kırk gün riyazat yapmışlar. Erbain diyorlar.

Babam acul(aceleci) bir insandı. Hocasıyla birlikte Akhisar'a riyazet için gitmişler. O sıralar altlı üstlü odaları olan Ulu Cami'de tarikat dersi veriyorlarmış. Babama bir oda vermişler. Babamın odası da Şeyh efendinin alttaki odasının tam üstündeymiş.

Birkaç gün geçtikten sonra babamın canı sıkılmış. "bırakıp köye döneyim" demiş. Bir taraftan da sırtı ağrıdığından yere sırtüstü uzanmış. Gitme düşüncesini hayalinden geçiriyormuş. Bu sırada kapı çalınmış. Bakmış, şeyh efendinin hizmetçisi. "Şeyh efendi seni çağırıyor" demiş. Hemen inmiş. Şeyh Efendi ona demiş ki; "Oğlum Emin Efendi, sen ne yapmaya geldin buraya? Nefsi terbiye etmeye gelmedin mi? Nefis daima kötülüğü emreder. Canının sıkıldığını telkin eder, "bırak git buradan. Köyde rahatın varken ne diye burada meşgul oluyorsun" der. Nefse muhalefet etmek lazım" şeklinde nasihat etmiş. "Şeyhin o nasihatinden sonra o sıkıntı gitti, aşk ve iştiyak geldi" demişti babam.

-Daha sonra o tarikat virdlerine devam etti mi?

-Üstadla, Risale-i Nurlarla ilgileninceye kadar devam etti. Ben hatırlıyorum. O tarikatta nefy-i isbat dedikleri bir zikir var. "La ilahe illallah" diyorlar. Nefesinin tutarak beş yüz tane, bin tane çekiyorlar. Öyle nefy-i isbat yaptığını hatırlıyorum.

-Demin babanızın Ruhul Beyan tefsirini çok mütalaa ettiğini belirtmiştiniz. Böyle beğendiği başka tefsirler acaba nelerdi? Mesela Elmalılı Tefsirini nasıl bulurdu?

-Onu da çok beğenirdi. İlk neşredildiği 1935 senesinde Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından vaiz ve müftülere hediye edilmiş, babam da o vesileyle almıştı.

-O sıralar çıkan, Ömer Rıza Doğrul'un tercüme ettiği Asr-ı Saadet'i beğenmiş miydi?

-Asr-ı Saadet'i de beğenmişti. Yalnız Ömer Rıza'nın aleyhindeydi. Ömer Rıza'nın mason olduğunu biliyordu yani. Ömer Rıza deyince onunla alakalı benim de bir hatıram var, size daha önce anlatmıştım.

ÖMER RIZA DOĞRUL HAKKINDA

-Lütfen tekrar buyrun hocam..

- 1952'de ben Ankara'da Diyanette imtihanlara girmiştim. İmtihandan sonra orada Demokrat Parti milletvekillerinden Keşşaf Mehmed Korkut isminde bir zat vardı. Kendisi Bilecik milletvekiliydi. O, Diyanete gelmiş ve memleketlerinde Ramazanda vaaz etmesi için bir vaiz istemiş.

Ona imtihana girmiş olanlarının dosyalarını verip istediği birisini seçebileceğini söylemişler. O da beni seçmiş. Telefonla aradı "gelir misiniz?" dedi. Babamdan izin aldım, gittim. Bir Ramazan onun evinde kaldım.

Zaten evinde sadece yaşlı bir annesi vardı. Evin kapısı dışarıya açılan bir odası vardı. Orayı bana verdiler. Benim ihtiyaçlarımı o zat karşılıyordu.

Ben gitmeden önce onun Ankara'daki evine uğradım. Salonda kitaplar vardı. Kitapların birinin ismi "Türkiye'de Masonlar" idi. Birkaç ciltlik bir eserdi. Şöyle elime aldım. Sağına soluna baktım. Gözüme Ömer Rıza Doğrul ilişti. 19. dereceli mason olduğu yazılıydı.

-Hocam bir de bana daha önceleri bir sohbetimizde Ömer Rıza bey hakkında başka bir hatıra daha nakletmiştiniz..

-1940'lı yıllarda Hafızlık yapan bazı kimseler cer(yardım toplamak) için buraya geliyorlardı. Onlardan Gönenli Asım ismindeki hafız, İstanbul'da talebelik yaparken karşılaştığı bir hadiseyi anlatıyordu. Kendisi-hatırladığım kadarıyla- Süleymaniye Camiinin müezzinliğini yapıyormuş. "Bir gün" diyor, " sabahleyin erkenden geldim. Caminin dış kapılarını açacaktım. Baktım, birisi kapının önünde zil zurna sarhoş vaziyette, uzanmış yatıyor." Meğer Ömer Rıza imiş.

-Devam edecek-

 

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

İman edip iyi yararlı işler yapanları, muhakkak salihler (zümresi) içine katarız.

Ankebût, 9

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

İşçi işverenin malından mesuldür.

Buhari

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Camii Tekrar İbadete Açıldı(15 Nisan 1772) *Şeyhülislam İbn-i Kemal'in Vefatı(16 Nisan 1534) *Einstein'in Ölümü(18 Nisan 1955) *93 Harbi Başladı(19 Nisan 1877) *Miladi Takvime Göre Efendimiz'in(s.a.v) Doğumu(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI