Cevaplar.Org

ÅžEYH ABDÃœLBAKÄ° KÃœFREVÄ°

Şeyh Abdülhadi’nin 1914’de vefatından sonra Küfrevi postuna oturan pek muktedir bir mürşid, Şeyh Abdulbaki Efendi hazretleridir. Kendisi, Pir-i Akdes Muhammed Küfrevi(v: 1898) hazretlerinin oğludur.


Vahdettin Küfrevi

vkufrevi@hotmail.com

2011-12-08 04:59:23

Şeyh Abdülhadi'nin 1914'de vefatından sonra Küfrevi postuna oturan pek muktedir bir mürşid, Şeyh Abdulbaki Efendi hazretleridir. Kendisi, Pir-i Akdes Muhammed Küfrevi(v: 1898) hazretlerinin oğludur.

Abdulbaki Efendi gençlik zamanında şık giyinmeyi, ata binmeyi seven ve ava giden yakışıklı bir delikanlıdır. Bir gün Pir-i Küfrevi hazretleri onu çağırıyor. Huzuruna alıyor ve oturmasını emrediyor. Daha sonra Küfrevi hazretleri ayağa kalkıyor. Abdulbaki Efendi'ye şöyle emrediyor, "sağ yanağını benim ayağım önüne yere koy. Ve yapıştır."

 Abdulbaki Efendi tereddütsüz babasının emrini yerine getiriyor ve yüzünü yere koyuyor. Pir-i Küfrevi ayağını kaldırıyor ve oğlunun yanağına basıyor. Sonra; "Abdulbaki dünyadan geç!" buyuruyor. Bir müddet öylece durduktan sonra "geçtin mi" diye soruyor. Abdulbaki Efendi "Beli kurban, geçtim" diyor.

Bunun üzerine Küfrevi hazretleri; "Peki, diğer yanağını çevir" diye emrediyor. Bu sefer aynı şekilde diğer yanağının üzerine basıyor ve sıkıyor; "Abdulbaki, ukbadan da geç" diye emrediyor. Bir müddet bekliyor, sonra "geçtin mi" diyor. "Evet baba, ukbadan da geçtim" cevabını verince, Hazret-i Pir; "haydi kalk, senin işin tamam" diyor.

Abdulbaki Efendi aldığı bu himmetle Küfrevi dergâhının muktedir bir postnişini oluyor. Meryem adlı bir hanımla izdivaç eden Abdulbaki Efendi'nin Nesim ve Kasım adlı iki erkek evladı dünya gelmiştir.

Alvarlı Muhammed Lütfi Efe hazretleri, Pir-i Küfrevi'nin hal-i hayatını anlatırken şu hatırayı söylemiştir; "Pir-i Küfrevi her Cuma namazında Kızılmescid'de imam olup hulefa ve sofilerle eda ederken bir gün çok izdiham ve kalabalık olmuş. Pir Küfrevi çok cuş-u huruşa gelmiş. İkindi namazına kadar vaazu nasihatte bulunmuş. Ağlama ve sızlamalar olmuş. Aynı gün ikindi vaktine kadar camide kalmış. İkindi namazı da mescidle cemaatle kılınmış, cemaat ancak o zaman dağılmış.

O gün Şeyh Abdulbaki'ye bir gün doğmuş. Pir-i Akdes ve Abdülhadi Efendi gelmeyince ikindi üzeri yedi kişiyle bir hatm-i hacegan yapmış. Hatmeye katılanlardan her birisine Ashab-ı Kehfin adlarını vermiş. Sonunda oğlu şeyh Nesim Efendi teşrif etmiş, hatmeye yetişmiş ve babasına şöyle yalvarmış; "benim adımı da Kıtmir koysana." Ve bu isteğini babasına kabul ettirip halkaya iştirak etmiş. Öyle feyizli bir hatme olmuş ki, halkaya girenler kendilerinden geçmişler. O hatmenin adına da "nim hatme" koymuşlar. Nesim Efendi bu sırada 18 yaşındaydı. Daima babasının emrinde salonda hazır beklerdi. Abdulbaki Efendi sohbet ederken Nesim Efendi durmadan ağlardı."

Birinci Dünya Savaşında Abdulbaki Efendi

Şeyh Abdulbaki Efendi Birinci Cihan Harbi yıllarında Küfrevi dergâhının şeyhlik makamında oturmaktadır. Bu sıralar Türk halkının birlik ve beraberliğini sağlamak hususunda büyük gayret sarf etmiştir. Bilhassa doğuda bölücülük yapmak isteyenlere karşı çıkmış ve çıkan isyanları sonuçsuz bırakmakta büyük rol oynamıştır. Mesela 1913'de zuhur eden Şeyh Selim isyanında yatıştırıcı rolünden ötürü devlet-i âliye tarafından bölgedeki bazı ulema ve fuzala ile beraber kendisine de beşinci dereceden Mecidi Nişanı verilmiştir.(1)

1916' da Mustafa Kemal Paşa, Bitlis'teki Küfrevi dergâhını büyük saygı ve hürmetle ziyaret etmiş, ayriyeten şeyh Abdulbaki Efendi'nin ellerini öpmüş ve Muhammed Küfrevi hazretlerinin hanımı nene Fatıma'ya saygı ve hürmetini göstermiş ve bana dua etsin diye bir talepte bulunmuştur. Nine hazretleri de "Allah seni padişah etsin" diye dua etmiştir.

Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele sırasında M. Kemal Paşa'nın Şeyh Abdulbaki'ye yazdığı beş mektubu aşağıda sunuyoruz;

27.08. 1917

Küfrevi şeyhi Abdülbaki Efendi hazretlerine

Muhterem efendim,

3 Ağustos 33(1917) tarihli mektubunuzu üç gün sonra Halep'te aldım. Matlubunuzun husulünü arz ettiğime elbette emniyet edersiniz. Mektubunuzu İstanbul'da alamamış olduğuma müteessirim. Yaverim vasıtasıyla Sadrazam Paşa hazretlerine gönderilen mektubunuzun daha o zaman gönderilmiş olduğunu mumaileyhten anladım. Herhalde arzunun is'af edileceğini ümid ile zat-ı âlilerine ve rüfekanıza takdim-i selam ederim efendim.

Yedinci Ordu Kumandanı

Mir-i liva

Mustafa Kemal

13.8. 1919

Bitlis'li Küfrevizade şeyh Abdulbaki Efendi hazretlerine,

Faziletli efendim,

Zat-ı fazılanelerinin Bitlis'te olduğunu tahmin ediyorum. Bu defa aldığım malumat üzerine bu husus tevsik edildi. Makam-ı muallâ-yı hilafet ve saltanatın, vatan ve milliyetimizin içinde bulunduğu müşkül vaziyet malum-u arifaneleridir. Senaverleri, milletimizin bugünkü felaketin içinden çıkacağı güne kadar milletle beraber ve milletin içinde çalışmaya hasr-ı vücut etmekten başka şiar-ı hamiyet olmayacağı kanaatiyle derhal askerlikten istifa ettim. Çünkü resmi makam ve sıfatım buna mani oluyordu.

Bugün için yegâne çare-i halas milletin vahdetini bütün cihana göstermek ve hukuk-u mukaddesatımızı milletin ibraz edeceği kudret ile tahlis etmektir.

Erzurum Kongresince takarrür ettirilen esasatı takdim ediyorum. O havalice icabına tevessül buyrularak, düşmanlarımızın her türlü telkinatına sed çekmeleri müsellem olan hamiyet ve vatanperverliklerinden intizar olunur. Arz-ı hürmet ve muhabbet eylerim, Efendim hazretleri.. Sabık Üçüncü Ordu Müfettişi Mustafa Kemal

Ankara, 24.08. 1920

 Bitlis'te Küfrevi şeyhi Abdulbaki Efendi hazretlerine,

 Efendim;

Bu mektubumu bu kere Van vilayet-i âliyesine tayin edilen atıfetlu Kadri beyefendiye tevdian gönderiyorum. Mir-i mumaileyh ahval-i hazıra-i umumiye hakkında zat-ı âlilerine tarafımdan malumat vereceklerdir.

Zat-ı âlileri gibi vatanperver dindaşlarımızın vatani ve fedakarane olan muavenet ve hizmetleriyle vatanımızın ve makam-ı hilafetimizin tahlisine matuf mesa-i meşruamızla ergeç nail-i muvaffakiyet olacağımız hakkında kati kanaatim layetezelzeldir. An karib ümmet-i İslamiye'nin Avrupalı müstevlilerden tahlisi hususundaki muvaffakiyet haberlerini zat-ı âlilerinize inşallah tebliği eylerim. Ahval-i mahalliye hakkında beni sık sık tenvir ve öteden beri devam ede gelen hidemat-ı vataniyyede ve bilhassa ahalimizin irşadı hususunda kemal-i azmu sebat ile devam buyurmanızı rica eder, gözlerinizden öperim efendim. 

Büyük Millet Meclisi Reisi

Mustafa Kemal

Ankara, 27.02. 1922

Bitlis'te Küfrevi şeyhi Abdulbaki Efendi hazretlerine,

 O havali ahval-i umumiyesi hakkında iş'aratınıza bu bata tatbikini lüzum göreceğiniz tedabir ve icraata dair mütalaat ve teklifatınıza intizar ediyorum. Devam-ı afiyetinizi temenni eylerim efendim.

Büyük Millet Meclisi Reisi

BaÅŸkumandan

M. Kemal

Ankara, 04.03. 1922

Bitlis'te Küfrevi şeyhi Abdulbaki Efendi hazretlerine,

Harb-i umumi esnasında temas ve münasebatımızın hâsıl eylediği meveddet ile zat-ı âlilerini daima tahattur etmekteyim.

Bütün milletin düşman ve ecnebi tesiratı ve tazyikatından tahlisi için bugün devam eden mesai meyanında zat-ı âlilerinin de mühim bir hissesi vardır. Hizmet-i vatan uğrunda ihtiyar-ı muhacaret ederek bizimle beraber karargâhta imrar-ı hayat eyleyen zat-ı âlilerinizin şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da memleketin halas ve temin-i vahdetine müteveccih mesaide aynı hararet ve arzu ile devam eyleyeceği şüphesizdir.

Müşterek mesai-i vataniyemizin muvaffakiyetine mani olmak ve memleketi müteferrik kısımlara ayırarak hepimizi birbirimize düşürmek suretiyle millet ve memlekete felaket getirmek isteyen düşmanlar, malum olduğu üzere ortaya bir Kürdistan meselesi çıkartmışlardı.

Düşmanların bu nam altında parlak vaatlerle devam eden zehirli teşvikat ile bazı cahil insanları iğfal için bugün dahi çalışmakta olduğu görülmektedir.

Nüfuzunuzun câri olduğu mıntıkada, bütün memleketi mahvetmek maksadıyla vukuu bulan bu nevi teşvikat ve tesiratı iptal ile saadet-i memleket yolundaki hidemata keremiyetle devam buyrulmasını rica ederim.

Buradan bazı arkadaşlar da aynı maksatla çalışmak üzere o havaliye gönderilmişlerdir. Gözlerinizden öper ve muvaffakiyet temenni eylerim efendim.

Büyük Millet Meclisi Reisi

BaÅŸkumandan

M. Kemal

Zorunlu İskân-1926

Şeyh Abdulbaki Efendi 1925'de zuhur eden Şeyh Said hadisesinden sonra, olaylara karışmadığı halde ailesi ile birlikte zorunlu iskân olarak İstanbul'a getirilir. Mustafa Kemal Paşa ile olan irtibatı ve ayrıca hadisedeki masumiyeti bilindiğinden kendilerine Üsküdar'da bir köşk tahsis edilmiştir.

Aynı sene Burdur'a tehcir edilen Bediüzzaman hazretleri bir mektubunda Şeyh Abdulbaki Efendi'nin bu durumuna şöyle değinir; "Zaten sebeb-i tehcir olan hâdiseyi çıkaranlar, şimdi memleketlerindedirler. Ve kuvvetli rüesalar, aşairlerin başındadırlar. Herkes terhis edildi. Başlarını yesin dünyalarıyla alâkam olmadığı halde, beni ve iki zât-ı âheri müstesna bıraktılar. Buna da peki dedim. Fakat o zâtlardan birisi, bir yere müftü nasbolunmuş; memleketinden başka her tarafı geziyor ve Ankara'ya da gidiyor. Diğeri İstanbul'da kırk binler hemşehrileri içinde ve herkesle görüşebilir bir vaziyette bırakılmış. Halbuki bu iki zât; benim gibi kimsesiz, yalnız değiller.. mâşâallah büyük nüfuzları var. Hem... Hem."(2)

Bediüzzaman Hazretleri ve Şeyh Abdulbaki

Bu konuda internet sitesi cevaplar. org'da Salih Okur oğlumuzun yazdıkları kâfi ve vâfidir. Onun için kendisinden izin alarak yazısını aynen naklediyorum. Cenab-ı Hak sayini meşkûr kılsın.

"Kasım beyin babası ve Pir Küfrevi'nin mahdumu olan Şeyh Abdülbaki Küfrevi hazretleri, CHP devrinde İstanbul'da zorunlu ikamete tabii tutulmuştur. Abdülbaki Efendi Bediüzzaman hazretlerinin eski dostlarındandır.

Abdülbaki Efendi'nin ismi Denizli hapsi münasebetiyle üstadın kaleme aldığı yazılarda rastlanmaktadır;

*"Aleyhimize çevrilen dolaptan kurtulmak imkânı bulmadık. Ben hissetmiştim, fakat çare yoktu. Bîçare merhum Şeyh Abdülhakîm, Şeyh Abdülbâki kurtulamadılar. Demek bu musibette biz birbirimizden şekva etmek; hem haksız, hem manasız, hem zararlı, hem Risale-i Nur'dan bir nevi küsmektir."(3)

 *"Bir seneden beri, gayet dikkatle içimize casusları sokan ve safdil ve cür'etkâr talebelerin ifşaatını zabteden ve bil'iltizam bizi perişan ve mesleğimizden pişman etmek için her vesileyi istimal eden, hattâ aleyhimize Şeyh Abdülhakîm'i sevkettikleri halde, onu ve Şeyh Abdülbâki'yi ve bana arasıra itiraz eden Şeyh Süleyman'ı bizim gibi perişan eden adamlara karşı inkârlarınız ve kaçmanız, onların kanaat-ı vicdaniye dedikleri düşüncelerinde beş para etmez ve Eskişehir'de dahi etmedi."(4)

*"Kararınızı kabul ederim. Fakat benim müdafaatım tâ Ankara'ya gitse ve medar-ı nazar olsa, buradaki mahkeme, kurtulması mümkün olanlar hakkında kararını vermek ihtimalini; hem şimdi bizimle uğraşan ve Abdülbâki ve Abdülhakîm ve Hacı Süleyman'ı nefyeden ve Yeşil Şemsi'yi tahliyeden sonra burada durduran adamlar.."(5)

 

Üstad hazretleri bir başka mektubunda merhum hakkında şu ifadeyi kullanmaktadır; "Merhum Şeyh Abdulbaki Hazretlerini hiç unutmuyorum."

Bediüzzaman hazretleri İstanbul'da bulunan bu zatla mektuplaşmıştır. Kasım bey'i o sıralar evinde misafir eden Ensari Şahin Bey 02.08. 2011'de görüştüğümüzde, Kasım Küfrevi merhumdan naklen, Denizli hadisesi(1943) öncesi Şeyh Abdülbâki Efendi'nin bir ferasetini şöyle anlatmıştı; "Kasım Küfrevi demişti ki, " o sıralarda bir gün babam bana dedi ki "Kasım, hocanın mektupları, kitapları varsa kaldırın, görünmesin" dedi. Biz hepsini görünmeyecek bir yere sakladık. O gece evimizi bastılar. Arama yaptılar. Meğer üstadı Kastamonu'da tutuklamışlar. O zaman babamın neden öyle söylediğini anlamış olduk."(6)

Şeyh Abdulbaki Efendi'nin Vefatı ve Mezarının Nakli

Şeyh Abdulbaki Efendi 1943 senesinde dar-ı bekaya irtihal etmiş ve Eyüp Sultan mezarlığına defin edilmiştir. Onun vefatını haber alan Alvarlı Efe hazretleri şu şiiri yazmıştır:

Der vefati-i Şeyh Abdülbaki Efendi

"Uçuben murg-i lahuti fenânın âşiyanından

Konup firdevs-i âlâya cinânın âlişanından

Mukaddes şahid-i kudsi çıkıp bend-i nikâbından

Güneşveş aşikâr oldu cemal-i ihticabından

O şems-i âlem ârâyı bilen nadir idi amma

Füyuzat-ı ilahi neşrolurdu her hitabından"(7)

Vefat etmeden önce büyük oğlu Nesim Efendi'ye; "eğer bir imkân bulursanız, beni Bitlis'e, Pir-i Küfrevi'nin yanına götürün, o türbe-i mukaddeste beni defnedin" demiştir.

1944 senesinde Şeyh Nesim Efendi üst üste babasını rüyada görür. Abdulbaki Efendi şöyle demektedir; "Oğlum, bana söz vermiştin. Pir-i Küfrevi'yi çok özledim. Beni onun yanına götür. Korkma oğlum, Allah sana yardım eder."

Şeyh Nesim Efendi kalkar, bir iki tane fedakâr sofi bulur, onlara; "babamı Bitlis'e götürmeye bana yardımcı olur musunuz" der. Onlar da "kurban, eğer şeyhimizden gelen emir bu ise, canımız feda olsun, hazırız" derler.

Nesim Efendi iki sofiyle birlikte marangoza gider. Bir tabut yaptırırlar. Akşamleyin Eyüp Sultan mezarlığına giderler. Oranın bekçisine kendi durumlarını arz ederler. O da der ki; "bu gece buna benzer bir rüya gördüm. Bir şeyh rüyama geldi. Benim evladım, sana gelecek, yardımcı olun" diye sıkı sıkı tembih etti. Madem öyle, canımız feda olsun, mutlaka sizlere yardımcı olacağım" der ve gerçekten de onlara yardımcı olur.

Mezarı açarlar. Medfun olan şeyh efendiyi mezardan çıkardıkları zaman sanki yeni defnedilmiş, kefeni dahi çürümemiş bir halde bulurlar.

 Bir sandık şeklinde getirdikleri tabuta zat-ı mübarekeyi yerleştirirler. Fakat tabut küçük gelmiş ve cenazenin ayakları dışarıda kalmıştır. Bunun üzerine Şeyh Nesim Efendi ağlamaya başlar ve "Ya Rab! Bu gece gidip bir daha bir uzun tabut yapmamız mümkün değil. Bize yardım eyle" diye yakarır. Sonra dönüp babasına şöyle seslenir; "Ya ayağınızı çekin, tabutun içine yerleşin. Ya da ben seni mezara koyup gideceğim. Çünkü zor bir dönemde yaşıyoruz. Milli Şef zamanındır. Biri ihbar ederse, bizi idamdan başka bir şey temizlemez" der.

 Bundan sonrasını merhum Nesim Efendi şöyle anlatmıştır; "Biraz nefes aldık, bir daha tecrübe edelim" dedik. Kaldırdık, tabutun içine koyduk. Sanki onun ölçüsüne göre yapılmış gibi ayakları da tabutun içine girdi. İnanamadık. Bir daha, bir daha baktık. Gerçek olduğunu gördük. Secde-i şükre vardık. Şeyhin rüyada söylediği gibi selametle memlekete götürebileceğimize tamamıyla kanaat getirdik.

Tabutumuzu aldık. Üzerine bir şeyler örttük. Bir arabanın arkasına koyduk. Doğru Haydarpaşa garına götürdük. Trenin bir üst ranzasına koyduk. Tren hareket etti. İnanın, Tatvan'a kadar hiç "bu nedir, nereye gidiyorsunuz" diye tek bir soru bizden sorulmadı. O büyük zatın himmetiyle ve gördüğümüz rüya-yı sadıka ile Bitlis'e getirdik.

Pir-i Akdes'in yanında daha evvel hazırlanmış mezara koyduk. Üzerine tahtadan yapılmış bir sanduka koyduk. Sandukayı bir perde ile örttük. Kıbleye döndük. Kelime-i şehadet getirdik, başımızı secdeye koyduk, saatlerce başımızı kaldırmadan Allahımıza şükrettik.

Daha evvel içine defnettiğimiz babamızın Eyüp Sultandaki o mübarek kabr-i şerifin üzerini kapattık. Başına iki mezar taşı diktik. Mezar taşında "Nakşî şeyhlerinden, sultan şeyh Abdulbaki'nin kabri şerifidir" diye yazılmıştı. Üzeri örtük ve içeri boş olarak durdu."

Alvar İmamının Şiirlerinde Şeyh Abdülbaki

 "Diğer ferzendi Abdülbaki canan

Reşadet tahtına oldu o sultan."(8)

***

"Abdülbaki câmi meyy-i manadır,

Ehl-i dildir, zahir batın rânâdır

Zarf-ı irfandır, gönül gözü binadır.

İlm-i hikmet dürr-i mercan iledir."(9)

Dipnotlar

1-Ramazan Balcı'nın Bitlis Hadisesi Karşısında İmam Bediüzzaman adlı makalesi(risale haber.com)

2-Mektubat s:363

3-Åžualar-s:322

4-Åžualar-s:327

5-Åžualar-s:327

6-http://www.cevaplar.org

7-Hülasat'ül Hakayık s: 442-443

8-Hülasatül Hakayık-s: 19

 9-Hülasatül Hakayık-s: 89

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

alper gerek, 2013-06-10 09:01:59

öncelikle bu açıklamaları buralara kadar getiren zatı aliyyelerinizin cenabı hakkın izni ile o şahsiyyeti maneviyelerin ve alvarlı efe hz. k.s şefaati üzerinize olsun iki cihanda mamur olunuz .bu bilgilere çok ihtiyacım vardı Allah sizden ebeden razı olsun...... alper gerek

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

Akif Cömert, 2012-03-04 09:40:53

İyi günler. Muhterem ziyaretçimiz, elinizde bulunan Muhammed Küfrevi hz'nin fotoğrafını bizlerle paylaşmanız mümkün mü? Şu anda o zatın hayatı torunlarından vahdettin küfrevi tarafından yayım aşamasında. İnşallah kendisine göndeririz ve kitapta da yayınlanmış olur. Baki selamlar.

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

özcan, 2012-03-01 11:26:12

allah rahmetini bu güzel insanların üzerinden eksik etmesin .1880 yılına ait şeyh muhammet küfrevi hazretleri ,ermeni din adamı ve yezidi din adamlarının yan yana saf tuttuğu ve bitlis tebasının da kalabalık olarak görüldüğü bitliste düzenlenmiş olan bir tören esnasında çekilmiş fotoğrafı arşivimde mevcuttur.fotoğraftaki şeyh in muhammet küfrevi olduğunu düşünüyorum.

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DÄ°ÄžER YAZILAR

Sizi topraktan yarattık; oraya döndüreceğiz ve oradan tekrar sizi çıkaracağız.

Tâ Hâ, 55

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Hafızasında Kur'an'dan hiçbir ezber bulunmayan kişi harab olmuş bir ev gibidir

Tirmizi, Sevatbu'l-Kur'an 18, 2914

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Camii Tekrar İbadete Açıldı(15 Nisan 1772) *Şeyhülislam İbn-i Kemal'in Vefatı(16 Nisan 1534) *Einstein'in Ölümü(18 Nisan 1955) *93 Harbi Başladı(19 Nisan 1877) *Miladi Takvime Göre Efendimiz'in(s.a.v) Doğumu(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI