Cevaplar.Org

PROF. DR. M. SADİ ÇÖGENLİ HOCAMIZLA SON DEVİR ULEMASI ETRAFINDA-2

-Elmalılı Hamdi Efendi seferilik konusundaki görüşünden dolayı tenkit edilmiştir değil mi? -Onu tenkit edebilecek öyle çok fazla hoca yok. Ahmed Hamdi Akseki bu görüşünden dolayı onu tenkit etmiştir. Ama Elmalılının da ona 20-30 sayfalık bir risale şeklinde, çok güzel, çok müthiş bir cevabı vardır. Onu da,


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2011-09-30 02:50:19

ELMALILI HAMDÄ° EFENDÄ° VE SEFERÄ°LÄ°K BAHSÄ°

-Elmalılı Hamdi Efendi seferilik konusundaki görüşünden dolayı tenkit edilmiştir değil mi?

-Onu tenkit edebilecek öyle çok fazla hoca yok. Ahmed Hamdi Akseki bu görüşünden dolayı onu tenkit etmiştir. Ama Elmalılının da ona 20-30 sayfalık bir risale şeklinde, çok güzel, çok müthiş bir cevabı vardır. Onu da, Elmalılı'nın tefsirini basan bir yayınevi, tefsirin birinci cildinde neşretmişti. Ahmed Hamdi Efendi, kendisinin talebesi imiş. "Hocanı ringe çıkarmışsın, vuruyorsun, amma şimdi hocanı belle" diyor. Orada çok güzel cevapları vardır.

Onun haricinde de kayda değer bir cevap gelmesi mümkün değil. Zira o zamanda onu tenkit edebilecek seviyede İstanbul'da hoca kalmamıştı.

-Âlim olmak ayrı bir şey, ama bir Elmalılı olmak ayrı bir şey değil mi hocam?

-Bir daha dünyaya bir Elmalılı daha gelir mi? derim. O derecede büyük bir alimdir. Sadece bir fende değil bütün fenlerde bir üstaz-ı küll'dür. Tefsirini baştan sona hocaların okuması lazım.

Verdiği eserlerinden şunu anlıyoruz ki, Elmalılı bütün ilimlerde mütebahhir bir zat. Onu devrinin âlimleriyle kıyaslarken bunu hatırlamak gerekir.

Elmalılı Hamdi Efendi icazet verecek kadar hattat ve aynı zaman da şairdir de. Yani Elmalılı Hamdi Efendi bir üstaz-ı küll'dür.

BABANZADE AHMED NAÄ°M BEY

-Çok büyük bir âlimdir. Vefat ettiği zaman Elmalılı Hamdi Efendi'ye haber ulaşınca, Hamdi Efendi ayakta duramıyor, oturuyor ve gözyaşları içinde "Bundan sonra müşküllerimi kime soracağım" diyor.

Bir numaralı oğlumun adı Zahid, Zahid Kevseri'den dolayı. İki numaralı oğlumun adı da Ahmed Naim, Babanzade'den dolayı..İkisine de çok aşığımdır.

MEHMED ZAHÄ°D KEVSERÄ°

-İlk tercüme eserim, Zahid Kevseri'nin İrgâm'ül Merid adlı eseridir. Altun Silsile ismiyle neşretmiştik. Şu an baskısı kalmadı. Keşke bir yayınevi onu tekrar bassa. Çok güzel bir kitaptır. Nakşibendî silsilesini anlatır. Zahid Efendi onu 17-18 yaşlarında nazmetmiştir. Sonra da oturmuş onu şerh etmiştir. Ben Çubuklu'da askerken, asker arkadaşım Y.Doç. Dr. Vehbi Şahinalp hocayla onu tercüme etmiştik...

 Zahid Kevseri dışarıda en fazla tanınan âlimlerimizdendir. Mesela Hintli büyük bir âlimin Fethü'l Mülhim adlı müthiş bir şerhi var. Bende var o kitap. Bu kitabın mukaddimesini Zahid'ül Kevseri yazmıştır. Zahid Kevseri böyle büyük bir âlimdir.

-Eşref Ali Tehanevi'den teberrüken Hadis icazeti almış. Ve Zahid Kevseri, Tehanevi'yi çok övüyor..

-Evet, Tehanevi büyük bir âlim. Şu an onun hazırladığı İlaü's-Sünen'i tercüme ediyorlarmış. İnşallah zayi etmezler. Çünkü Türkiye'de şimdiye kadar tercüme edilen kitapların kısm-ı azamı zayidir.

-Allah Allah.

-Evet.. Türkiye'de korkunç bir yanlışlık vardır. Herkes önüne gelen kitabı tercüme ediyor. İçlerinde çok yanlışlıklar vardır.

Bir gün Marmara İlahiyattan bir hocaya; "Bu tercümelerdeki yanlışlıklar ne olacak?" dedim. Dedi ki; "Hocam, herhalde şöyle yapacağız, bir nesil geçtikten sonra tekrar baştan tercüme yapıp bu yanlışları düzelteceğiz."

Belki çok ağır bir ifade olacak ama maalesef üniversitelerimizde ilim diye bir şey yoktur. Hem fen sahasında, hem de sosyal sahada durum böyledir. Bitmiştir Türkiye.. Orta eğitim de böyledir. Yeniden canlanması, hayat bulması lazım. Ümidimiz yeni yapılacak YÖK yasasında...

Söz sözü açıyor. Araplar "el-kelam yecürrü'l-kelam" derler. Bir gün Zahid Kevseri Ayni'yi okuyor. "Ne yapıyorsunuz üstad?" diyorlar. "Ayni'yi okuyorum" diyor. "Yeni mi okuyorsunuz?" diye soruyorlar. O da gülümsüyor; "ondokuzuncu defa okuyorum" diyor..

 ŞEYHÜLİSLAM MUSTAFA SABRİ EFENDİ

Mustafa Sabri Efendi de çok büyük bir allamedir. Mevkıf'ül Akl isminde dört ciltlik bir şaheseri vardır. Başka kitapları da vardır. Kavl'ü fil Mer'e vardır, Kaderle alakalı bir kitabı vardır. Bu eserinde biraz Cebriyeye kayar. Ve Zahid-ül Kevseri ona bir reddiye yazar.

Tokat'tan iki üç tane âlim çıkmıştır. Bunlardan biri İbn-i Kemal Paşa, diğeri de Mustafa Sabri'dir. Ama şunu söyleyeyim, Mustafa Sabri Kelam'da ve Felsefe'de İbn-i Kemal'den daha ilerde olduğu yazdığı eserlerden anlaşılıyor. Mustafa Sabri Efendi çok büyük bir allamedir.

Mısır'a gittiğinde Arap âlemine "hodri meydan" çekiyor. Mevkıf'ül Akıl'da o sırada bakanlık yapan Hüseyn Heykel Paşa'ya " Seni Osmanlı devletinde tuvaletlere bekçi dahi yapmazlardı" diyor.

-Paşanın Hayat-ı Muhammed kitabına reddiye yazdığı yerde böyle diyor, değil mi?

-Evet, orada diyor. Bu büyük bir celadetin ifadesidir. Mustafa Sabri böyle bir âlimdir.

-Hocam Osmanlı'nın yıkılış devrinde böyle âlimlerin yetişmesi çok enteresan değil mi?

- Sayı bakımından, Osmanlının son devrinde yetişen ulema Osmanlı devletinin hiçbir devrinde yetişmemiştir. Abdülhamid han döneminde yetişen o ulema var ya, Fatih devrinde çokluk bakımından bu kadar âlim yoktu. 

YETÄ°M HOCA

-Hocam, Erzurum'un tabir caizse "meçhul-u meşhuru" olan bir Yetim Hoca var. Bildiğim kadarıyla hakkında çok az malumat var.

-Evet, çok az. Biz biraz Sakıp Efendiyle alakalı kitapta kendisine değindik. Yetim Hoca aslen Karadenizlidir. Kendisi yetim olarak Erzurum'a gelmiş, Medreselerde okumuş. Mezun olduktan sonra resmi görev almamış.

Medrese arkadaşı, Erzurumlu meşhur Musa Kazım Efendi şeyhülislam olunca, Yetim Hocaya müderrislik maaşı bağlatıyor. Ama Yetim hoca müderrislik maaşını almıyor, "ben devletin parasıyla ders okutmam" diyor. 1912'de vefat ettiğinde maaşı toplanıp iki tane evlenmemiş kızına intikal ettiriliyor.

Peki, Hoca neyle geçiniyor? Küçükbaş hayvanların yünlerini eskiden hanımlar yün taraklarıyla tararlardı. O taramadan kalın tarafı çıkardı. Ona "çöpür" derlerdi. O çöpürle yenge çorap dokuyor, Yetim Hoca da o çorapları Bit pazarında -şimdi kibarlaştırdılar, Bat pazarı dediler- sattırıyor. Çok izzetli bir zat, kimseden bir kuruş almıyor, geçimini öyle sağlıyor.

İşte Sakıp Efendi'yi yetiştiren bu zattır. Hastalandığında "bastonumu Sakıp'a bıraktım" diyor. Ve vefatından sonra da Sakıp Efendi hocasının medresesinde ders okutmaya devam ediyor.

 SOLAKZADE SADIK EFENDİ

 -Erzurum'un meşhur müftüsü Solakzade Sadık Efendi'yi gördünüz mü? Hakkında neler demek istersiniz?

- Sadık Efendi çok büyük bir âlimdir. "Devrin Teftazanisi" derler kendisine.. Erzurum'da bin bir hatim okunur. O sıralar Gürcü Mehmed Camiinde bin bir hatim için hafızlar toplanırdı. Babam da iştirak ederdi. Müftü Sadık Efendi de oraya gelirdi. Mahfelin altında çocukları toplar, onlara "Hasbi Rabbi Cellallah. Ma fi kalbi gayrullah. Nur Muhammed sallallah. La ilahe illallah" diye bir zikir yaptırırdı. O zikire de bütün çocuklar dâhil olurdu. Büyükleri almazdı. Ben de o zikir halkasına dâhil olurdum. Zikirden sonra da bize şeker verirdi, onu hatırlıyorum.

MUSTAFA NECATÃœDDÄ°N EFENDÄ°

-Hocam bir de 1940'larda Medine'ye hicret eden Mustafa Necatüddin Efendi var. Onun hakkında neler demek istersiniz?

Onun usul-i hadis ile ilgili bir kitabı vardı. O eseri Ruhi beyle birlikte elle istinsah ettik ve Osman Bektaş'tan onu da okuduk… İstinsah ettiğimiz nüshayı da Diyanet'in Erzurum yüksek ihtisas kursuna verdim. Zannedersem orada bir mezuniyet tezi hazırladılar.

Sonradan da o zatla ben temas haline geçtim. Gittim, görüştük, biliyorum. Hattat bir adamdı. Hattı çok ileri bir seviyede değildi, ama hadis ilminde çok ileriydi. Âlim bir zat idi. Erzurum'da bulunduğu sıralarda Müftü Sadık Efendi'nin naibi imiş.

HACI FARUK TÄ°VNÄ°KLÄ° EFENDÄ°

Tivnikli Faruk Efendi Hoca çok büyük bir âlim imiş. Ben kendisini göremedim. Vefat ettiğinde altı yaşındaymışım. Çok büyük bir âlim. Tarih ilminde çok mahir bir zat imiş.

İlm-i Mantık'ta bütün kitapları ezbere okuturmuş. Mesela Şemsiye mantıkta zor bir kitaptır. Ezber olarak okuturmuş.

Çok âlim bir adammış, zenginmiş. Ağaların faytonu olurdu, onun da faytonu varmış. Büyük bir evi varmış. Misafir etmeyi çok severmiş, çok da mert bir adammış.

ÖMER NASUHİ BİLMEN

Ömer Nasuhi Efendi fıkıh alanında son devrin en büyük âlimlerindendir. Maalesef kendisini görmek nasip olmadı. Ama onu gören pederimin bir hatırasını anlatayım. Babam iş icabı sene de bir iki defa İstanbul'a giderdi. Bir gidişlerinde yanında birkaç arkadaşıyla Ömer Nasuhi Efendi'yi görmek için İstanbul müftülüğüne gidiyorlar. O sırada Nasuhi Efendi de makamında değil de giriş yerinde bir yerde oturuyor. Onları görünce "buyrun, bir fetva mı soracaksınız?" diyor. "Hayır" diyorlar. "Biz müftü efendiyi ziyarete geldik."

"Müftü efendi yok da, vekâleten biz bakıyoruz" diyor, tevazu gösteriyor. "Peki, müftü efendi gelir mi" diyorlar. "Yoo gelmez. Nereden gelecek? Vekâleten işte bendeniz bakıyorum. Siz buyrun, nerden geldiniz?" diyor. Erzurum'dan geldiklerini söylüyorlar. İçeri alıyor. Kendisini tanıtırken "Ben Ömer Nasuhi'yim. Ama gerçek manada bir müftü olamadığımdan öyle söyledim" diyor. Pederin böyle bir hatırası var.

SAKIP DANIÅžMAN EFENDÄ°

Sakıp Efendi'yi gördüm. Son zamanlarında ondan okudum. Çok büyük bir âlim idi. Metinleri hep ezberinde bilirdi. Çok acayip bir adamdı. Hafızası fevkaladeydi. Feraiz ilminde dünyada eşi yoktu.

Metin okuttuğu zaman naklettiği ibarelerin metinlerini de ezber okurdu. Çok büyük bir âlimdi. Ben ondan Mantık, Şerh-i Akaid ve Feraiz okudum.

18 yaşında iken Yetim Hoca'dan icazet alıp, müderris olmuş. Kendisi vefat etmeden evvel müftü idi. Zeynal medresesinde okuyorduk. Sabah namazından sonra medreseye gelir, ders okuturdu. Orada çok talebe yetişti. Eski Diyanet İşleri reisi Mehmed Nuri Yılmaz ki hoca bir adamdır. Orada yetişmiştir.

Şu an Din işleri yüksek kurul üyesi Dr. Zeki Karakaya hoca orada okumuştur. Daha bir sürü kimse vardır. 

Maalesef, kültürden yoksun bir belediye anlayışı yüzünden bu ecdat yadigârı medrese yıktırıldı.O kadar kızıyorum ki.. Orayı ne diye sökersin ya..Sakıp Efendi orada yüzlerce talebe yetiştirmişti.

Şair Eşref'in bir sözü aklıma geldi. Diyor ki;

Gözlerim ebnâ-yı asrımdan o rütbe yıldı kim,

İstemem ben Fatiha, tek kırmasınlar taşımı. 

Daha sonra Sakıp Efendi boğaz kanseri oldu. Ama hâlâ derse geliyordu. Bizi okutuyor, hata yaptığımızda elini rahleye vuruyor, tekrar okuyoruz, manayı değişik veriyoruz, kafasıyla oldu işareti yapıyordu.

Vefat ettikten sonra, oğlu Erzurum milletvekili ve aynı zamanda çeşitli bakanlık da yapmış olan Rıfkı Danışman Bey babasının kitaplarını üniversiteye bağışladı. 365'i el yazması olan o kitaplar arasında çok nadir bazı eserler de çıktı..Mesela dünyada şu an bulunmayan bir tefsir(Kitabu Ğureri'l-Meani" adlı 15. Yüzyıla ait bir tefsir kitabı) çıktı..

Sakıp Efendi çok sert bir hocaydı. Mesela bize "Sakıp Efendi Cumhuriyet caddesinde yürüyor" deseler, biz Gürcü kapıdan kaçardık. Böylesine kendisinden korkardık. Çok vakur bir adamdı. Sakıp Efendi caddede yürürken, herkes selama dururdu. Belliydi ki bir hoca geçiyor. İlmin vakarı üzerinde vardı.

HACI LÜTFÜ KUMBASAR

Hacı Lütfü Kumbasar isminde, Sakıp Efendi'nin arkadaşı bir zat vardı. Eski Rüşdiye muallimlerinden. Bu zat, pederimin de yakın dostuydu. Beraber Hacca gitmişlerdi. Ondan da Farsça okudum. Gülistan'ı, Mesnevi'nin baş kısmını okudum. Bir de Erzurum eski müftülerinden Hazık Efendi'nin Divan'ından Kasideler bölümünü bana okuttu. Kasideleri çok güzeldir. İbrahim Hakkı hazretlerinin de Farsça hocasıdır.(1) Teberrüken iki beytini de okuyayım mı?

-Buyrun efendim..

-Hodperestan zu'm ile allame-i devran olur

Mekteb-i irfane gelse, tıfl-ı ebced-hân olur.

Sine saf olmak gerek endiÅŸe-i aÄŸyardan,

Sanma kıl ü kal-i resmi maye-i irfan olur.

Sadeleştirmeyeyim.. Öyle kalsın.. Anlayan anlar, anlamayana da gerek yok zaten.

Lütfü bey edebiyata çok vâkıftı. Arapça ve Farsçası çok iyiydi. Şu an acaba o seviyede Divan edebiyatını bilen bir adam var mı diye düşünüyorum. Allah rahmet eylesin.

-Devam edecek-

Dipnot

(1)- Erzurumlu İbrahim Hakkı Efendi'nin, hocası Hazık Efendi'nin irtihali münasebetiyle kaleme aldığı çok güzel manzumeyi-Sadi Hocamın hoşgörüsüne sığınarak-nakletmek isterim;

"Hâzık Efendi ilm-ercümendi,

Allâme kendi, âlem beğendi.

Asrında evhad, kadriyle emced,

Seyyid Muhammed, nâmi bülendi

Hâk rahmet etsün, ruhuna gitsün,

Cennet'de datsun, bin şehdü kandi,

Hakkı, denildi, fevtine târih;

Hâkk'a yöneldi, Hâzık Efendi."

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

YAVUZ BÃœLENT BAKÄ°LER BEYEFENDÄ° Ä°LE MÃœLAKATIMIZ-3

YAVUZ BÃœLENT BAKÄ°LER BEYEFENDÄ° Ä°LE MÃœLAKATIMIZ-3

-Hocam, dilimize sadece Arapçadan ve Farsçadan değil diğer dillerden mesela Yunancadan veya baş

YAVUZ BÃœLENT BAKÄ°LER BEYEFENDÄ° Ä°LE MÃœLAKATIMIZ-2

YAVUZ BÃœLENT BAKÄ°LER BEYEFENDÄ° Ä°LE MÃœLAKATIMIZ-2

Hocam dilde tasfiyeler ile 300-500 kelimeyle konuşabilen bir nesil nasıl büyük düşünebilecek?

YAVUZ BÃœLENT BAKÄ°LER BEYEFENDÄ° Ä°LE MÃœLAKATIMIZ-1

YAVUZ BÃœLENT BAKÄ°LER BEYEFENDÄ° Ä°LE MÃœLAKATIMIZ-1

Takdim Kıymetli ziyaretçilerimiz, değerli mütefekkir, şar ve yazar Yavuz Bülent Bakiler beyef

SEYDA FETHULLAH AYTE Ä°LE OHÄ°N MEDRESELERÄ° ETRAFINDA SOHBETÄ°MÄ°Z

SEYDA FETHULLAH AYTE Ä°LE OHÄ°N MEDRESELERÄ° ETRAFINDA SOHBETÄ°MÄ°Z

Seyda Fethullah Ayte Hocaefendi ile Şark medrese eğitim zincirinde çok önemli bir rolü olan Ohi

MUSTAFA ÖZCAN HOCAMIZ İLE COĞRAFYAMIZDAKİ SORUNLAR ETRAFINDA-2

MUSTAFA ÖZCAN HOCAMIZ İLE COĞRAFYAMIZDAKİ SORUNLAR ETRAFINDA-2

-Demin biraz değindik ama şöyle sorayım, Mezhebinin görüşünü savunan bir mümin “mezhebin

MUSTAFA ÖZCAN HOCAMIZ İLE COĞRAFYAMIZDAKİ SORUNLAR ETRAFINDA-1

MUSTAFA ÖZCAN HOCAMIZ İLE COĞRAFYAMIZDAKİ SORUNLAR ETRAFINDA-1

Takdim Kıymetli ziyaretçilerimiz, geçtiğimiz ay değerli araştırmacı-yazar Mustafa Özcan be

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-4

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-4

-Ahmed bin Hanbel’in Müsned’inde naklettiği bazı hadisler için “keşke bunları nakletmese

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-3

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-3

-Eş’ariler ile Maturidiler arasındaki fikri çatışmaların dini yorumlamada zarar verdiğini s

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-2

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-2

-Usul-i fıkıhta bir şeyin vacip veya mendup olmasında yeni bir usul olarak şu söylenmektedir;

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-1

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-1

Salih Ekinci Hocaefendi ile son röportajımız

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE MODERNİST DÜŞÜNCE VE BİD’ATKAR MEZHEPLER ÜZERİNE-3

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE MODERNİST DÜŞÜNCE VE BİD’ATKAR MEZHEPLER ÜZERİNE-3

-Seyda izninizle başka bir soruya geçiyorum. Vehhabiler ehl-i sünneti müşrik olarak mı görmek

Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun.

Tevbe, 119

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Kim Allah'ın Kitabını öğrenir ve sonra da onda bulunanlara uyarsa, Allah onu, dünyada dalaletten çıkarıp doğru yola sevkeder, ahirette de kötü hesabtan korur

Ravi:Ä°bnu Abbas(r.a.)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Camii Tekrar İbadete Açıldı(15 Nisan 2002) *Şeyhülislam İbn-i Kemal'in Vefatı(16 Nisan 2002) *Einstein'in Ölümü(18 Nisan 1955) *93 Harbi Başladı(19 Nisan 1877) *Miladi Takvime Göre Efendimiz'in(s.a.v) Doğumu(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI